'Türkiye, Pakistan'ın Afganistan'daki rolünü üstlendi'

'Türkiye, Pakistan'ın Afganistan'daki rolünü üstlendi'
'IŞİD Katliamları ve İnsanlığa Karşı Suçlar' sempozyumunda konuşan gazeteci Fehim Taştekin, 'IŞİD bitmedi, bitemeyecek de' dedi.

Ankara Barosu ile 10 Ekim Katliamı Davası Avukat Komisyonu tarafından Ankara'da düzenlenen "IŞİD Katliamları ve İnsanlığa Karşı Suçlar" sempozyumuna katılan gazeteci-yazar Fehim Taştekin, Türkiye’nin IŞİD'le olan ilişkisine dikkat çekerek, "Pakistan'ın Afganistan müdahalesinde işlediği rolü Türkiye Suriye'de üstlenmiştir. IŞİD bitmedi, bitemeyecek de" dedi. 
 
Ankara Barosu ve 10 Ekim Katliamı Davası Avukat Komisyonu, Ankara Barosu Eğitim Merkezi Konferans salonunda "IŞİD Katliamları ve İnsanlığa Karşı Suçlar" konulu sempozyum düzenledi. Sempozyumun ilk oturumu avukat Nuray Özdoğan'ın moderatörlüğünde "Ortadoğu ve Türkiye'de Cihatçı Örgütlenmeler" konusu ile başladı.
 
Açılış konuşmasında 10 Ekim Avukatlar Komisyonu üyesi avukat Murat Kemal Gündüz, 10 Ekim Gar Katliamı davası ile ilgili bilgilendirme yaparak, davada sanıkların insanlığa karşı suçlar kapsamında yargılanması için mücadele ettiklerini ve bunu uluslararası zeminde de tartışmayı hedeflediklerini belirtti. Davanın tutuklu sanıklar hakkında sonuçlandığını belirten Gündüz, çıkan karara itiraz ettiklerini ve mücadeleyi sürdüreceklerini söyledi. 
 
Ardından Ankara Barosu adına söz alan avukat Aşkın Demir ise açıklamasında insanlığa karşı suçların temellerinin yeniden kavramsallaştırılması gerektiğini belirtti. 
 
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden ihraç edilen akademisyen Prof. Dr. İlhan Uzgel, "IŞİD'in gerek Türkiye gerekse Ortadoğu'daki katliamlarıyla karşılaştık. IŞİD niye çıktı ve bunun var edilmesini sağlayan bölgesel ve uluslararası dinamikler nelerdir? sorularıyla başlamak gerektiğini" vurguladı. IŞİD'in bir araç olduğunu ve Ortadoğu topraklarına ait olmadığını belirten Uzgel, "ABD isteseydi Esad'ı devirirdi" dedi. 
 
'ORTADOĞU SİYASETİNİ ABD BELİRLİYOR’
 
Ortadoğu'daki siyaseti ABD'nin eskisinden daha fazla belirler hale geldiğine dikkat çeken Uzgel, şöyle devam etti: "Bölge yüzyıl sonra en ağır krizini yaşıyor. Libya'dan Yemen'e kadar ve en kritik nokta bu coğrafyanın yaşadığı soruna, bu coğrafyadaki insanlar çözüm bulamıyor. Burada yaşayanların büyük Ortadoğu'daki krize söylenecek sözleri yok. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş bir düzen var. Baasçı rejimler, rantiye devletler, birde otokratik rejimler var. 1990'lara kadar devam etti. 2000'lerde yıkıldı. Genç kuşaklara dediler ki bu sistem taşınamaz. Nüfus artış oranı ekonomik büyümeden fazla, gençler işsiz, eğitim, sağlık sunmuyorsunuz. 1990'lardan sonra sol çökmüş, Arap milliyetçiliği de bitmiş durumdaydı ve İslamcılara siyasetin önü açıldı. Bizim Büyük Ortadoğu Projesi olarak ulusalcı yanımız aslında siyaseti eski otokratik liderlerden alıp, eski İslamcılara vermekti. Ulusalcılık bizde üst seviyelerdeydi ve biz bunu göremedik. Buna ‘Ilımlı İslam’ dediler. Ilımlı İslam derken de kasıt İslam'ın yorumuyla ilgili değildi, sadece batı karşıtı olmayacaksın, seçimle gelip, seçimle gideceksin ve sermayenin yanında olacaksın. Bunun ilk örneği de AKP'ydi. Türkiye kabul etti ve bunu model olarak Ortadoğu'ya yansıtacağını söyledi. 2000'lerde ABD ve Avrupa'da konferanslara katıldığımızda inanamazsınız ben AKP'yi eleştiriyorum onlar savunuyordu."
 
‘ILIMLI İSLAM BİTİRİLDİ’
 
Ilımlı İslam projesinin 'Arap Baharı'na kadar devam ettiğini dile getiren Uzgel, "Tunus'ta başlayan süreç Mısır'da tıkandı. Müslüman Kardeşler, birkaç tane hata yaptı. Erdoğan'ın şimdiki yaptığı birkaç şeyi yaptı. Müslüman Kardeşler IMF'yi reddetti. Erdoğan'ın iktisat programı var mı? Yok. 2013'den itibaren ne ılımlı İslam kaldı ne reform kaldı. 2013'de ılımlı İslam bitirildi. ABD 2013 yılından sonra Esad'ı devirmekten vazgeçti. Amerikalılar bundan sonra düzenli geçiş ve arkadan liderlik ılımlaşamayınca alsana IŞİD dedi ve yeni bir bölgesel siyasete geçti bu da kontrollü şiddetti. Çatışma ufak tefek göç dışında batıya bir dokunması olmamıştır. IŞİD siyasal İslamcılığı bitirmiştir" ifadelerinde bulundu. 
 
'SELEFİ ÖRGÜTLLER EL ALTINDA TUTULUYOR'
 
Suriye'deki devletlerin müdahalesinin bugün meşrulaşmaması için IŞİD'in kullanıldığını belirten Uzgel, şöyle konuştu: "Hepsini meşrulaştıran IŞİD mücadelesi oldu. Rusya, İran ve Türkiye IŞİD ile mücadele ile bahanesiyle girdi. Hepsinin işine yaradığı için IŞİD güçlendi. Dünyanın hiçbir yerinde terör örgütü toprak sahibi olmazdı ama İngiltere kadar bir toprağa hakimlik kurdu. IŞİD'in hiç askeri malzeme sorunu olmadı, tedarik edildi çünkü. 2013'te Rusya ile ABD anlaştı. Türkiye'ye de Fırat'ın batısı verildi. ABD çok maliyetsiz bir biçimde Suriye'yi Iraklaştırdı. Suriye'yi herkes vurdu. Esad, Rusya, İran, Fransa, İngiltere, IŞİD vuruyor. Devletler IŞİD'i gerektiğinde içerde kullandı, gerektiğinde güvenlik mekanizmalarını devrede tutmak için dünyanın başka yerinde bomba patlattığında kullandı. Örneğin bir yer alındığında radikal İslamcılar, selefi örgütler, cihadistler otobüslere bindiğini görüyoruz ama nereye gittiklerini bilmiyoruz. Fırat Kalkanı'nda Türkiye'de anlaştı. Başka bir misyon için bu örgütler el altında tutuluyor."
 
'ÖRGÜTLENMELER EN YAKIN ÇEVREMİZDE BAŞLIYOR'
 
Gazeteci-yazar Doğu Eroğlu ise, 2014 yılından bu yana gazeteci olarak yaptığı araştırmalardan kaynaklı bugün burada katılımcı olduğunu söyledi. Araştırmalarının özünde radikalleşme süreçlerini, mekanizmalarını ve Türkiye'nin farklı kentlerindeki yerel örgütlenmelerinin nasıl çalıştığını incelemeye çalıştığını kaydeden Eroğlu, radikalleşme mekanizmalarında bugün nerde olduğuna değineceğini söyledi. El Kaide'nin Türkiye'deki geçmiş yapılanmasına bakılması gerektiğini kaydeden Eroğlu, "Batıda özellikle büyük gettolaşmalar yoksa radikalleşme El Kaide de bireysel davet olarak yansıyor. En basit örgütleme yöntemidir. Örgütleyicinin de ciddi teknik donanıma ve selefi bilgilere hakim olmasına gerek yoktur. Radikalleşme işlemi 6-10 ay içerisinde gerçekleşiyordu. Bugün pek çok batı ülkesinde gettolarda, sosyal ağlarda örgütlenme olduğunu görüyoruz. Türkiye'de internet ağlarından bahsetmiyorum, mahalledeki arkadaşlarımızdan, okullarımızdaki arkadaşlarımızdan bahsediyorum" diye konuştu. 
 
Türkiye'deki güncel örgütlenme şemasına örnek olarak Adıyaman, Ankara, Adana, İstanbul ve Konya'yı veren Eroğlu, şöyle dedi: "Tüm bu yapılanmaların arkadaşlık ve akrabalık yollarıyla oluştuğunu belirtti. Adıyaman'da biraz daha farklı hücre yapılanmasıyla karşılaşıyoruz. Adıyaman'da ilk jenerasyon cihatçıların geleceğinden kaygı duyan, aileleri ile sorun yaşayan kuşak üzerinden örgütlendiler. Türkiye IŞİD yapılanması örgütlenmesi Adıyaman dışında birçoğu Suriye öncesinden örgütlenmiştir. Bunlar önceden farklı cemaatlerde örgütlenen kişilerden oluşur. Aslında Türkiye IŞİD dediğimizde bir liderliği olan ve ciddi yapılanmadan çok daha önceki cemaatlerden oluşan bir yapıdır."
 
'ANTEP FARKLI BİR ÖRGÜTLENMEYDİ'
 
Eroğlu, son olarak Antep yapılanmasını anlatarak, şunları söyledi: "Antep yapılanması İslam devleti ortaya çıktığı dönemde kendisinin bir işi yapmak üzere rezervde tutulan ve vurucu güç olarak tanıtması, İslam devletine hesap vermesi, bir ya da birkaç emire hesap vermesi ve tek amacı da Türkiye'deki eylem yapmak olarak belirledi. Diğerlerinde iki farklı nokta ortaya çıkıyor. Birincisi, örgütleme ve diğer noktalara savaşçı yetiştirmek, diğeri ise propagandadır. Propaganda ve örgütleme yapmadı. Oldukça özel roller besleyerek, meslekleşerek, izole bir şekilde büyüdü. Türkiye içerisinde eylemleri 2014 yılında eylem planladıktan sonra İslam devleti onayıyla paylaştı. Antep yapılanması politik düşünmedi. Antep yapılanması her zaman özellikle Kürtlere yönelik eylem yapmak istediklerine sonrasında ortaya çıkan belgelerde ortaya çıktı. Kürtlere karşı eylem yapma hedeflerini İslam devleti onayıyla yaptılar."
 
IŞİD'İN ÇIKIŞI 
 
Gazeteci-yazar Fehim Taştekin ise yurtdışında olduğundan kaynaklı toplantıya Skype üzerinden katıldı. Taştekin, "IŞİD'i basit bir terör olayı olarak adlandırmak aldatıcı olacaktır. IŞİD'in ideolojik beslenme kaygıları, geçmişi, geleceğini konuşmak gerekir. IŞİD ve IŞİD benzeri unsurlar bugün sınırlarımızda ve hükümetle temas halinde. Bu yaklaşımdaki sakatlığı ilk olarak 2014 yılında Irak'ta Musul düşerken dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun ‘öfkeli çocuklar’ olarak tanımlayarak, sahiplenmişti" dedi. 
 
IŞİD'in tarihsel geçmişi hakkına bilgiler veren Taştekin, tarihsel geçmişi şöyle anlattı: "ABD İslamcılığı çıkarmak için bir yol benimsedi ve 1970'lerde bu ivme kazanırken, Afganistan'da özellikle Sovyetlere karşı başlatılan cihadist seferberlik vardı. CIA'nin organize ettiği Pakistan'ın finanse ettiği bir süreçte küresel mücahitler kuşağının yaratıldığı bir süreç yaşandı ve bundan El Kaide çıktı. 11 Eylül'de ABD kendi yarattığı canavar ile yüz yüze kaldı. IŞİD basitçe Amerikan projesi demek doğru değil. ABD'nin kullandığı ama özünde de dinamikleri olan yapılardır. Burada Suudi Arabistan'ın üstlendiği rol çok önemli çünkü bu devlet kurulduğunda IŞİD’vari unsurları görüyoruz. IŞİD tarihsel, dini referanslar kullanan bir örgüttür. IŞİD'in Irak ve Suriye'de söylemlerin aynısı Suudi Arabistan kurulurken de kullanılmış. Bu harekete katılanların Müslüman, katılmayan müşrik oldukları ayrımının da o dönemde ortaya çıktığına rastlıyoruz. Aynı metafor ve söylemleri Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ilan edildiğinde gördük. Bunun Irak ve Suriye'de nasıl kullanıldığını gördük. Çok büyük bir coğrafya da hükmedecek toplumları bularak, ekonomisini de sağlayarak vücut bulmuştur."
 
'IŞİD BİTMEDİ HALA DİNAMİKLERİ VAR'
 
Irak işgali sırasında Suudi Arabistan'ın istemediği İslami hareketlerin yönetime geldiğini anımsatan Taştekin, o dönemde IŞİD yapısının Irak'ta örgütlendiğini vurguladı. IŞİD'in ABD'nin müdahalelerinin vahşi bir sonucu olduğunu kaydeden Taştekin, IŞİD'in bunun yanı sıra toplumsal desteğinin de olduğunu söyledi. IŞİD vari örgütlerin önce oluşturulup, palazlandırıldığını, sonrasında ise onları oluşturan herkesin başına bela olduğuna dikkat çeken Taştekin, şunları söyledi: "Sonrasında terör ile mücadele adında müdahale ediyordu. Bunları önce Türkiye üzerinden desteklediler. Afganistan'ın yaptığını bugün Türkiye'ye yapıyor. Aynı hatalar ve aynı işleyiş bizim sınır hatlarımızda tezgahlandı ve kullanıldı. Bunların ideolojileri, kaynakları var. Irak'ta kısa süre de birçok fabrikayı ele geçirerek, en zengin örgüt haline geldi. Mobilize olma, nüfus sahibi olan bir örgüt öyle kolay yok olmaz. Bu örgütü kendi sınırları dışında desteklerken, kendi içerisinde nefes almalarına bile izin verilmezken ancak Türkiye'de bu tam tersi. Türkiye'nin cesaretini, rehavetine de anlamak mümkün değildir. Suudi Arabistan bunlara destek veriyor ama asla bunların kendi ülkesinde nefes almasına izin vermiyor, çünkü bir gün kendine döneceğini biliyor. Pakistan'da, Afganistan'da destekledikleri radikal selefi gruplarına ülkesinde yaşamalarına izin vermiyor. Türkiye ise tam tersine, buna izin veriyor. Çok ciddi bir durum ortada. IŞİD bitmedi, bitemeyecek de. IŞİD doğuran dini, ideolojik ve yerel faktörleri besleyen dinamikler hala var. Hiçbir şekilde rehavete kapılmamak lazım."
 
'TÜRKİYE PAKİSTAN'IN HATALARINA DÜŞÜYOR'
 
Bugün Türkiye'nin Suriye üzerinde yaptıklarının daha önce Pakistan tarafından Afganistan üzerinde uygulandığını dile getiren Taştekin, "Türkiye, IŞİD'in paralelinde olan selefi örgütleriyle işbirliği yapmak, dönüştürmek, kalkan olmak gibi arayışlar içerisindeler ve devletin bütün organlarını seferber ediyor. Tarihsel referanslarını ve örneklerini biliyorum. Pakistan'ı örnek vermemizin çok önemli nedenleri var. Pakistan'ın Afganistan müdahalesinde işlediği rolü Türkiye Suriye'de üstlenmiştir. Silahlı grupları eğitmek, donatmak, istihbari, lojistik desteği sağlayarak aynı yolda ilerlemiştir. Baktığımızda Pakistan bugün yönetilemez ve orduyu yönetemez hale gelmiştir. Türkiye de bu durumu yaşıyor ve yaşayacak. Türkiye'nin toplumsal dinamikleri bundan çok uzak değildir" ifadelerini kullandı. 
 
Tarihsel geçmişleri ve deneyimleri hafife almamak gerektiğini dile getiren Taştekin, "Dış politikaya kilitlenmişiz ama bunun yan etkilerini, sonuçlarını küçümseyen bir bakış açımız var. Siyasal ve sivil alandaki aktörlerinde bunu çok düşünmediğini görüyoruz. Ancak kurbanlarımız olunca bunları konuşuyoruz. Türkiye'deki gelişmeleri, IŞİD'i daha fazla konuşmak, tartışmak gerekir" dedi.
 
Sempozyumun ilk oturum soru-cevap bölümüyle son buldu. (MEZOPOTAMYA AJANSI)

Öne Çıkanlar