‘Şantiye konteynerlerinde askeri malzemeler’

‘Şantiye konteynerlerinde askeri malzemeler’
ENKA Teknik’in eski çalışanı Mazlum Dündar, yurt dışında faaliyet yürüten bazı şirketlerin istihbarat faaliyetleri yürüttüğünü ileri sürdü.

Fehim IŞIK


ARTI GERÇEK - İşçilerinin 2014 yılında Libya’da 13 gün esir olarak tutulmasından sonra kapatılan ENKA Teknik’in eski çalışanı Mazlum Dündar, yurt dışında faaliyet yürüten bazı şirketler ile insani yardım kuruluşlarının kendi alanları dışında çalışmalar yürüterek istihbarat faaliyetlerde bulunduğunu ileri sürdü.

Mazlum Dündar, konunun geçmişte Türkiye’de de gündeme gelmesine rağmen sorumlular hakkında bir işlem yapılmadığını savunarak, "15 Temmuz sonrasında oluşan ortamla birlikte iddialarımız, konuyla ilgili resmi makamlara verdiğimiz bilgi ve belgeler araştırılmadığı, suç duyurularımız işleme konulmadığı gibi olayın üstü tamamen örtüldü" dedi. Mazlum Dündar, Libya’da yaşadıkları 13 günlük esaretten sonra Türkiye’ye dönüşte kendilerini karşılayan Dışişleri Bakanlığı bürokratlarına da, kendileri daha Libya’da iken arayıp durumlarını soran dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na da yaşadıklarını tüm ayrıntıları ile anlattığını ve yazılı olarak bilgi verdiğini söyledi.

'YARDIM KURULUŞLARI İLE ÇİHATCILARIN ALIŞILMADIK BAĞLANTISI'

Dündar, son günlerde adı Afrin Sivil Meclisi ile birlikte yeniden gündeme gelen İnsani Yardım Vakfı - İHH ile ENKA ve Çalık Holding başta olmak üzere yurt dışında şantiyeleri bulunan bazı uluslararası şirketlerin Türkiye ile cihatçı silahlı gruplar arasındaki işbirliğini sağlamada görev aldıklarını belirtirken, bu kurumların ayrıca yurt dışında Türkiye’nin istihbarat faaliyetlerini yürütmesine yardımcı olduklarını, kurumların ve şirketlerin özellikle güvenlikle ilgili yöneticilerinin birçoğunun ise istihbarat faaliyetlerinde bulunduğunu iddia etti. Dündar, bu kurumların yurt dışında görevlendirdiği güvenlikle ilgili yöneticilerin birçoğunun eski asker ve istihbaratçılardan oluştuğunu da söylüyor.

Yurt dışında ilk olarak Irak’ta çalışmaya başladığını belirten Dündar, 2013 yılında Ninova eyaletinde bulunan Çalık Holding’e ait şirkette tekniker olarak çalışırken, 2014 yılının Haziran ayında IŞİD’e esir düşen eski Musul Başkonsolosu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz’ın da zaman zaman şantiyelerine geldiğini ve her gelişinde şantiyelerinin güvenlik sorumlusu olan soyadını hatırlayamadığı emekli Kurbay Yarbay Erdal ile görüşüp gittiğini söylüyor.

'ŞANTİYELERDE KENDİMİZ GÜVENDE HİSSETMİYORDUK'

Dündar Irak’ta yaşadıklarına ilişkin şunları belirtti:

"2013 yılında Çalık Holding’in Irak’ın en büyük kenti Musul’un da bağlı olduğu Ninova eyaletindeki şantiyelerinde makine teknikeri olarak çalışmak üzere bu ülkeye gittim. Şantiyelerimizin güvenliğini Emekli Kurmay Yarbay olan Erkal adında biri sağlıyordu. Santralimizin iç güvenliğini peşmergeler, dış güvenliğini ise Irak ordusu sağlıyordu. Elektrik santrali inşası yaptığımız bu şantiyede, kendimizi güvende hissetmiyorduk. Zaman zaman şantiyemize açılan taciz ateşleri nedeniyle de ürküyorduk. Bu şantiyede Türkiye’den gelen rafine petrol ile elektrik üretimi yapılıyordu. IŞİD’in Musul’u işgal ettiği zaman rehin alınan tanker şoförleri, şantiyemize rafine petrol taşıyan şoförlerdi. Taciz atışları artıp güvenliğimiz riske girince, şantiyeden ilk olarak iç güvenliği sağlayan peşmergeler ayrıldı. ‘Güvenliğinizi sağlayamayız, gidiyoruz’ dediler. Bunun üzerine karşı çıkmalarına rağmen biz de şantiyeden ayrılarak Türkiye’ye geri döndük. Bizden sonra IŞİD bu şantiyeyi basarak tüm çalışanları ve şoförleri esir aldı. Ancak ilginçtir. Şantiye IŞİD alanında olmasına rağmen duyduk ki Çalık Holding daha sonra hiçbir şey olmamış gibi bu şantiyedeki çalışmalarını sürdürmüş."

'ŞÜPHELİ DURUMLARLA KARŞILAŞIYORDUK'

Irak’taki şantiyeden ayrıldıktan sonra ENKA Teknik’in Libya’daki elektrik santrali inşasını sürdüren şantiyede çalışmak için teklif getirdiğini söyleyen Mazlum Dündar, şirketle sözleşme imzaladıktan sonra Libya’ya götürüldüklerini anlattı. Libya’ya gidişleri sırasında da şüpheli durumlar ile karşılaştıklarını aktaran Dündar, Libya’ya gidişlerinde yaşadıklarını anlatırken, ENKA Teknik ekibiyle Libya’ya giden bazı kişilerin şantiyelerle ilişkilerinin olmadığını söyledi.

2014 yılının Ağustos ayında çalışmak üzere ENKA Teknik’in Libya’nın Uwbari kentine gittiğini belirten Dündar, bu kente gidişlerinin yasal yollardan yapılmadığını söyledi. Dündar, o dönem 80 işçi arasında Libya’ya götürülen 20 kişiyi bu ülkeye gittikten sonra bir daha göremediklerini, ayrıca Libya’ya kendilerini götüren özel uçağa teknik malzeme olarak konulan bazı ambalajlanmış malzemelerin de Uwbari’ye gittiklerinde şantiyeye taşınmadığını, özel bir ekibin bu malzemeleri havaalanından alıp kendilerinin bilmediği bir yere götürdüğünü söyledi.

'İŞLEMLERİMİZ RESMİ YOLLARDAN YAPILMAMIŞ'

Dündar konuyla ilgili şunları söyledi:

"Libya’ya indiğimizde hiçbir kontrole tabi tutulmadık. Valizlerimiz de indirilmedi. Sonradan bize gönderildi. Anladık ki Libya’ya girişimiz resmi yollardan yapılmamış. Libya’ya ilk inişimizden sonra uçakla 2 saatlik bir yolculuk ile Fizan denilen Güney Libya’daki Uwbari’ye gittik. Gittiğimiz şantiyedeki elektrik santrali inşaatının yüzde 75’i bitmiş durumdaydı. Kalan inşaatı da 1 yıl içinde bitirmek üzere sözleşme imzalamıştık. Burada şantiyedeki yöneticiler ile tanıştık. Şantiye şefimiz İbrahim Özer bize Rafet Aydoğdu adlı güvenlik sorumlusunu tanıştırdı. Aydoğdu, muhasebe işlerinden de sorumluydu. Kamp alanı da ilginçti. Dört bir etrafımıza konteynerler ile kapatılmıştı. Konteynerlarden bir duvar vardı. Bu konteynerlerın çevrelediği kampta 457 kişi çalışıyordu. Daha önce bu işi yapan Siemens, güvenliklerinin olmadığı gerekçesiyle işi bırakmıştı. Biz ENKA çalışanı olarak işi tamamlamak üzere oraya götürüldük. Gittiğimizde anladık ki kendi başımıza dönüş şansımız yoktu. Gider gitmez durumu görünce geri dönmek isteyenler oldu. Ancak dönüş için hiçbir olanağımız yoktu."

'ONLAR SİZİ İLGİLENDİRMİYOR YASAK'

Dündar, konteynerlerin bazılarının kapalı olmasına ilişkin gözlemlerini de şöyle aktarıyor:

"Bazı konteynerler kilitliydi. Onları hiçbir şekilde kullanamıyorduk. Birgün acil bir iş için bize vana lazım olunca, kilitli konteynerlerden birinin kilidini kırıp oraya da bakmak zorunda kaldım. Konteynerde, kapalı kasalar içinde şantiyeyi ilgilendirmeyen askeri malzemeler vardı. Bu konteynerlere baktığım için güvenlik sorumlumuz demediğini bırakmadı. ‘Kilitli konteynerlere giremezsiniz. Onlar sizi ilgilendirmiyor, yasak’ dedi."

Şantiyede çalışmaya başladıktan kısa bir müddet sonra yakın civarlarında çatışmaların başladığını belirten Mazlum Dündar, çatışmaların başlamasından sonra yaşadıklarını şu sözlerle aktardı:

"İlk etapta bu çatışmaların bölgedeki iki aşiret arasında yaşandığını belirttiler. Bu aşiretlerden biri 40 km ötemizdeki Fransızların denetiminde olan bölgeye hakim olan aşiret iken diğer aşiret bizim şantiyenin civarındaki silahlı gruplardan oluşuyordu. Ancak tümünün de giyiniş ve yaklaşımları, cihatçı gruplardan farklı değildi. Çatışmalardaki gruplardan biri zaman zaman şantiyeye gelip kapalı konteynerlerden bir şeyler alıyorlardı. Bir de çatışma sırasında mermiler şantiye alanımıza da isabet ediyordu. Yaralanan arkadaşlarımız oldu. Çatışmalar sırasında iç güvenliğimizi sağlayan Libyalılar güvende olmadıklarını belirterek şantiyeyi terk ettiler. Kendi güvenliğimizi almak, bunun için nöbet tutmak zorunda kaldık. Çalışmalar durmuştu. Herkes dönmek istiyordu."

'KONTEYNERLERDE SİLAH OLDUĞUNU SONRADAN ANLADIK'

Dönüş için kendilerini tahliye etmenin zor olmadığını söyleyen şirket yetkililerinin, artık görünmez olduğunu, sorumluluklarını yerine getirmediğini belirten Dündar, o dönem TBMM’deki siyasi partilerin milletvekillerini arayarak, durumu bildiriyor. HDP Milletvekili Levent Tüzel’in konuyu gündemleştirmesinden sonra şirketin kendilerini tahliye etmek için girişimlere başladığını belirten Dündar, şantiyeden ayrıldıkları dönem için ise şunları anlatıyor:

"Şantiyeden ayrılırken bize içinde ne olduğunu bilmediğimiz 17 konteynerin toprağa gömülmesi gerektiği talimatını verdiler. Kepçelerle toprağı kazarak bu konteynerlerin tümünü toprağa gömdük. İçlerinde ne olduğunu kimseye söylemediler. Bu arada bazı konteynerlerdeki malzemeleri yine bölgedeki silahlı gruplar gelip alıp gittiler. Biz konteynerleri gömerken bunlarda silah bulunduğunu ve silahlı grupların daha sonra gelip bunları alması için toprağa gömdüğümüzü anladık. Yine de bölgedeki silahlı gruplar bizim gitmemizi istemiyorlardı, kendileri için varlığımızı bir güvence görüyorlardı. Biz bölgeden ayrılma hazırlığı yaparken güvenlik sorumlumuz Rafet Aydoğdu bizden önce şantiyeden ayrıldı. Onu, bizden önce Türkiye’ye götürdüler. Sonradan anladık ki, Rafet Aydoğdu bizden önce gidip Anadolu Ajansı üzerinden basına açıklamalarda bulunmuş, durumu maniple etmiş. Öyle ki sanki biz orada çok güvendeymişiz, kimse bizi yalnız bırakmamış, herkes bizim güvenliğimiz için seferber olmuş gibi aktarmış her şeyi. Oysa tam tersiydi. Güvenliğimizi kendimiz sağlıyorduk. Şantiye alanından ayrılıncaya kadar onlarca meşakkatle karşılaştık. Yolda çatışmaların, silahlı grupların arasından geçe geçe geldik. Kalp krizi geçiren bir arkadaşımız yaşamını yitirdi. Eğer biz HDP ve CHP milletvekillerini haberdar etmeseydik, sorunlarımızı anlatıp Türkiye’de gazetelerde yayınlanmasını sağlamasaydık kimsenin bizimle ilgileneceği bile yoktu. Rafet Aydoğdu’nun önceden gidip basına konuşturulmasının bu nedenle yaşandığını sonradan öğrendik."

'YARGI SÜRECİ DEVAM EDİYOR'

Şantiye alanından meşakkatli bir yolculuk sonrasında ayrılıp Türkiye’ye gelen Dündar, Rafet Aydoğdu’nun Libya’da bir yandan İHH temsilciliği yaptığını, ancak esas olarak da Türkiye’nin desteklediği grupların silahlandırılmasında görev alan bir devlet görevlisi olduğunu iddia ediyor. İHH’nın geçmişte bu konuyla ilgili açıklama yapıp kendisinin öne sürdüğü iddiaları reddettiğini belirten Dündar, İHH’nın bu açıklamaları nedeniyle kendisini mahkemeye verdiğini de sözlerine ekledi.

Libya’ya 12 Ağustos’ta giden Dündar ve diğer ENKA çalışanları, ancak 30 Kasım 2014’te Türkiye’ye dönebildiler. Çatışmaların yoğunlaştığı dönemde 13 gün silahlı grupların bulunduğu alanda, adeta esir hayatı yaşıyorlar. Bu arada adı şirket ve insani yardım kuruluşu olan kurumların silahlı gruplarla ilişkilerine tanıklık ediyorlar. Dündar tüm bu yaşananlardan sonra Türkiye’de yaşamasının mümkün olmadığını görünce yurt dışına çıkmak zorunda kalıyor. Şimdilerde ise Avrupa’da güvenle yaşayabileceği bir ülke arayışında.

Öne Çıkanlar