Virüslerin yeni ev sahibi biziz

Virüslerin yeni ev sahibi biziz
Biz bu bilinmeyen virüslerin yeni yaşam alanları haline geliyoruz.

Asrın KELEŞ


Ormanları istila ettik. Vahşi yaşam alanlarını istila ettik. Buralarda bulunan ve insan türünden uzak şekilde evrimleşen çok sayıda bitki ve hayvanda bilinmeyen virüsler var. Yaşadıkları ağaçları kesiyoruz, onları kafeslere koyuyoruz, öldürüyoruz. Vahşi hayvan pazarlarında etlerini satıyoruz. Ekosistemleri bozuyoruz ve virüslerin doğal ev sahiplerini öldürünce onlar da yeni ev sahipleri aramaya başlıyor. Biz bu bilinmeyen virüslerin yeni yaşam alanları haline geliyoruz.

Yeni tip koronavirüsün (Covid -19) bulaşıcı hastalıklarla doğal yaşamdaki tahribat arasındaki bağlantıları görmezden gelmeye devam edersek insanlığı mahvedecek son salgın olmayacağı konusunda uyarıyoruz.

Doğal yaşamı tahrip etme, ormanları yok etme ve vahşi hayvanları evcil hayvan ya da yiyecek ve ilaç olarak yakalama uygulamalarımıza devam edersek, gelecekte buna benzer birçok hastalığın yaşanacağından kesinlikle eminim.

Fazlasıyla çeşidi olan ekosistemlerimiz birçok vahşi hayvan, bitki, mantar ve bakteri türüyle dolu. Bu biyolojik çeşitliliğin her yanı benzersiz virüsler içeriyor.Tropikal ormanları, köyler, kereste ve madencilik kampları inşa etmek; vahşi hayvanları yemek adına öldürmek ya da yakalamak için yerle bir ettiğimizde kendimizi bu virüslere karşı karşıya bırakıyoruz.Bu, eski bir ahırı yıkınca kalkan toza benziyor. Tropikal bir ormanı yok ederseniz, virüsler havaya savrulur. Bu yıkım anları, bilinmedik virüslerin insanlara bulaşması ve yerleşmesi için fırsat doğuruyor. İnsanların yabani yaşam alanlarına yönelik istilaları, onları vahşi hayvan popülasyonlarıyla daha da yakınlaştırıyor.

Şunu biliyoruz ki diğer hayvanlar, birçoğuna henüz maruz kalmadığımız muazzam bir patojen rezervine sahip WHO'ya göre vektörle bulaşan (canlı organizmalardan kaynaklanan, bulaşıcı patojenleri insandan insana veya hayvandan insana geçebilen) hastalıklar, tüm bulaşıcı hastalıkların yüzde 17'sinden fazlasını oluşturuyor ve her yıl 700 binden fazla ölüme neden oluyor. Sayıları zamanla arttı. Nature dergisindeki çalışmaya göre, 1950'lerde yaklaşık 30 yeni bulaşıcı hastalık ortaya çıktı. 1980'ler itibarıyla bu sayı, üç kattan fazla arttı. HIV, Ebola, SARS, MERS ve Zika gibi hayvanlardan bulaşan diğer hastalıkların yayıldığını daha önce gördük.

HIV salgınının ve Ebola'nın vahşi hayvan eti için avlanmadan kaynaklandığı düşünülüyordu. MERS ve SARS canlı hayvan 'pazarlarından' başladı.

Örneğin Wuhan'daki canlı hayvan pazarlarında, kafeslerde canlı duran, hepsi birbirlerine ve insanlara doğal hayatta asla karşılaşmayacağınız kadar yakın, olağanüstü sayıda egzotik tür bulunuyordu. Bu, insanın ekolojik ayak izinin büyüklüğü ve küreselleşmenin bir birleşimi. Bir patojen hayvanlardan insanlara geçince hava yolculuğuyla hızla dünyaya yayılma kapasitesine sahip.

Yabani hayvan tüketiminin tehlikelerine yönelik düzenleme yapmak ve eğitim vermek, riski azaltmada rol oynuyor. Dünyanın her yerinde proteine ulaşamayan ve vahşi hayvan yiyen insanlar var. Bu, Çinlilerin ayıbı diyerek şeytanlaştırmak istediğim bir şey değil.

Aramızda kaynaklara aç birçok kişi var, vahşi yaşamı bu küçük kalıntılara kadar azaltarak kendimizi virüslere karşı tesadüfi hedef olarak sunuyoruz. Gündelik yaşamları için doğayı sömürmeye bel bağlayan nüfus söz konusu olduğunda alternatifler sağlanmalı.

Doğal hayatı koruyan ve yabani hayvan ticaretini düzenleyen ya da yasaklayan politikalar belirlemede hükümetlerin kilit rolü bulunuyor. Şirketler de yardımcı olabilir. Dünya zaten 10 milyar insana yetecek kadar gıda üretiyor ama üçte birini israf ediyoruz. İklim değişikliği ile mücadele, artan sıcaklıklar hastalıkların yayılması için daha uygun koşullar yarattığından önemli rol oynuyor.

Doğal hayatın büyük kısmının yok edilmesinin, bulaşıcı hastalık salgınlarının da ötesinde etkisi olduğuna dikkati çekiyor.

Ürettiğimiz gıdanın kalitesine ve miktarına yönelik etkileri görüyoruz; kalp hastalığı, kanser ve solunum yolu hastalıkları gibi bulaşıcı olmayan hastalıkların yanı sıra zihinsel sağlıkta etkilere, nüfusun yerinden edilmesine ve çatışmaya neden oluyor.

İnsan sağlığı ve gezegenin korunması arasındaki hayati bağın farkına varmak da dahil köklü değişikliklere ihtiyaç var.

Bunlar bağlantısız değil. Sağlıklı bir ekosistem olmadan insan sağlığının devamlılığı da sağlanamaz. Son 20 yılda deneyimlediğimiz bulaşıcı hastalıklar buna en iyi kanıtı sunuyor.

Vahşi alanları olduğu gibi bırakmak, birçoğu tehlike altında olan yabani hayvan türlerinin avlanmasını ve kaçakçılığını yasaklamak hem uygulanabilir hem de insan sağlığı ve ekonomi açısından yararlı.

Hükümetler ve politika yapıcıların doğal yaşamımızı korumaya yönelik yatırımlarının, yapabilecekleri en düşük maliyetli yatırım olduğu çok açık görülecektir.

Koronavirüsün gelecek birçok salgından sadece biri olduğunu ve bir sonrakini düşünmeye başlamalıyız.

Öne Çıkanlar