'Yılmaz Güney olunamayacağını dayak yiye yiye öğrendim'

'Yılmaz Güney olunamayacağını dayak yiye yiye öğrendim'
'Hayatının her alanında uçlarda yaşayan bir insan'

Yönetmen Reis Çelik, oyuncu ve yönetmen olarak sinemaya damgasını vuran, 34 yıl önce bugün hayatını kaybeden Yılmaz Güney hakkında yazdı. Çelik, kamuoyunda 'Çirkin Kral' olarak da adlandırılan Yılmaz Güney için "Hiçbir zaman Yılmaz Güney gibi bir sinemacı olacağım hayali aklımdan bile geçmedi. Çünkü çocukluğumda hayranı olup taklidini yapmaya çalıştığım Yılmaz Güney olunamayacağını dayak yiye yiye öğrenmiştim" ifadelerini kullandı.

Reis Çelik’in Cumhuriyet’te "Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci" başlığıyla yayımlanan bugünkü yazısının ilgili kısmı şöyle:

Yanılmıyorsam yedi yaşındaydım Ardahan’da sonbahar harman zamanıydı. İki külek yoğurdu sattım şeherde. Anamın tembihlediği kandil şişesi ile bir kilo şekeri almak için bakkala gittim. Alacaklarımı söyledim, bakkal bir buçuk lira tutuğunu söyledi. Bu durumda 10 kuruş param kalıyordu. Oysa arkadaşlarla sinemaya gitme planımız vardı. Şekeri 750 gram aldım. Kalan parayla sinemaya bilet aldım. İlk defa film seyredecektim. Yıl 1968, hayatımda ilk defa film seyrettim. Filmin adı "Kargacı Halil" ve başrolde Yılmaz Güney. Cikletlerden çıkan fotoğraflarından tanıdığım Yılmaz Güney’i sinemada seyrettim. Bütün çocuklar gibi ben de artık Yılmaz Güney’dim. Öyle yürüyecektim. Öyle konuşacaktım ve öyle dövüşecektim. Evet öyle geçti hayatım.

ANADOLU İNSANI OLMAK

Yıllar sonra ben de sinemacı oldum. Ama hiçbir zaman Yılmaz Güney gibi bir sinemacı olacağım hayali aklımdan bile geçmedi. Çünkü çocukluğumda hayranı olup taklidini yapmaya çılıştığım Yılmaz Güney olunamayacağını dayak yiye yiye öğrenmiştim.

İnsanlık tarihinde birçok karekter vardır ki bunlar hiçbir zaman bir daha yeryüzüne gelmezler, ancak taklit edilebilirler. Onu bu kadar büyük yapan neydi diye hep düşünmüşümdür. Sinemada jönler hep yakışıklı, jöleli saçlı, iyi giyimli adamlardı. Oysa o, kara kuru, kılıksız ve boynu büküktü. İtilmiş kakılmıştı. O dövüştüğünde galip gelince biz galip gelmiş oluyorduk. O zengin kızların âşık olduğu biri olmaya başlayınca, o adam biz oluyorduk.

Tuncel abi ile (Tuncel Kurtiz) çektiğimiz bir filmin gösterimi için Muş’a giderken bir anısını anlattı. Yılmaz Güney askerlik yapıyor Muş’ta yedek subay olarak. Tuncel abi de aynı dönemde ve aynı yerde asker. O da askerliğini öğretmen olarak yapıyor. Buluşmuşlar iki arkadaş. Yılmaz Güney’in kaldığı eve gitmişler. Bekâr asker evi, bir oda, bir karyola. Yatma vakti gelince Yılmaz yere bir yatak sermiş ve kendisi orada yatıp karyolada Tuncel’i yatırmış.

Tuncel abi, ‘gel yatağında yat’ diye çok ısrar etmesine karşın onu ikna edememiş. Yılmaz Güney’in cevabı "Kendi karyolada yatıp, misafiri yerde yatıran insan, Anadolu insanı olamaz" olmuş.

‘EMANETİ ALAYIM'

Yine sinemamızın en kıdemli ve onunla en çok film çekmiş yönetmenlerimizden Yılmaz Atadeniz‘le sohbet ederken, hayatımda ilk izlediğim sinema filminin "Kargacı Halil" olduğunu söyleyince bir anısını anlattı. "‘Kargacı Halil’i İstanbul Çatalca’da çekiyorduk, bir gün Yılmaz sete morali çok bozuk geldi. Çektim kenara, ‘hayırdır Yılmaz’ diye sordum. ‘Abi biliyorum, bu çekimi bitirmemiz lazım ama bana müsaade et bugün. Nebahat (Nebahat Çehre) trene binip Eskişehir’e, babasının evine gidiyormuş’ deyince ben de izin verdim. Arabasına binip deliler gibi gitti. Gecenin bir vakti Eskişehir trenini yakalıyor, yolda onu geçiyor ve geçeceği hemzemin geçitte arabayı raylara çıkarıyor, farlarını yakıp bekliyor. Tren zor bela duruyor. Makinistler kükrüyor ama karşılarında Yılmaz Güney’i görünce ‘Abi buyur’ diyorlar. Yılmaz, ‘Trende bir emanetim var’ deyip, bütün vagonları dolaşıp Nebahat’ı buluyor ve indirip arabayla İstanbul’a dönüyor."

ZAMANIN KORKUSUZU

Hayatının her alanında uçlarda yaşayan bir insan. Oynadığı, yazdığı ve yönettiği filmlerde de öyle. Bir yanda Çirkin Kral, bir yanda ‘Umut’ filmindeki sefil at arabacısı. Bir yanda Yeşilçam sokağında kazandığını figüranlara harçlık olarak dağıtan Yılmaz, bir yanda filmine zar atıp İrfan Atasoy’a üç film borçlanan deli. Bir yanda da düzene başkaldırmış korkusuz devrimci.

İnsanlık çok büyük aşklara tanık olmuştur. Ama hiçbiri Kerem-Aslı olamamıştır. Çok başkaldıranlar olmuştur ama hiçbiri Spartaküs ya da Deniz Gezmiş olamamıştır. Çok büyük söz söyleyen çıkmıştır ama kimse Hayyam, Nâzım ya da Mevlana olamamıştır. Mutlaka daha iyi senaryolar, filmler, ya da daha iyi karakterler çıkacaktır sinemamızdan. Ama eminim ki binlerce yıl geçse de hiçbiri Yılmaz Güney zirvesine tırmanmayı başaramayacaktır. Çünkü onun da diğerlerinin sırrı gibi

Öne Çıkanlar