Kadın dayanışması, Sara Ahmed ve Oyunbozan Feministler

Kadın dayanışması, Sara Ahmed ve Oyunbozan Feministler
Kadın dayanışması, kadın mücadelesi, kadınların öfkesi üzerine düşünürken aklıma gelen ilk yazarlardan biri Sara Ahmed. Kendisi hem kesişimsel feminizm hem queer teori hem de eleştirel ırk araştırmaları üzerine çalışan feminist bir yazar.

Sezen SAYINALP


Aslında bu hafta başka bir konudan bahsedecektim. Kalemini bir hayli sevdiğim yazarlardan Sally Rooney’nin Intermezzo’sunu okuyorken ve Rooney’nin edebiyatta üsluba dair röportajlarına rastlıyorken hem onun romanları hem de kendini tekrar etme meselesiyle ilgili söylediklerine dair bir şeyler yazacaktım.

Ancak bu yazıyı başka bir zamana bırakmak istiyorum çünkü kadınların yaşamları ellerinden alınırken, patriyarka (ataerkillik) kadınların, LGBTİ+ların haklarını kısıtlamak için sürekli kendini gösteriyorken başka konulardan bahsetmek içimden gelmedi. Çünkü sistematik olarak kadın cinayetleriyle karşı karşıya kaldığımız, kendimizi kâbus gibi günlerin içinde bulduğumuz bu zamanlarda kadın mücadelesini görünür kılmak ve bununla ilgili cümleler sarf etmek şu an daha öncelikli.

Kadın dayanışması, kadın mücadelesi, kadınların öfkesi üzerine düşünürken aklıma gelen ilk yazarlardan biri Sara Ahmed. Kendisi hem kesişimsel feminizm hem queer teori hem de eleştirel ırk araştırmaları üzerine çalışan feminist bir yazar. Feminizmin bir süreç olarak hayatlarımızdaki varoluş şekillerine dair düşünürken hangi kavramlar ve deneyimler karşımıza çıkabilir diye baktığımızda başucu kitapları gibi yanımızda tutabileceğimiz kapsamlı kitapların da yazarı aynı zamanda. Bu kitapların ikisinden bahsetmek istiyorum bu hafta.

Bunlardan biri Feminist Bir Yaşam Sürmek, diğeri de Oyunbozan Feministin El Kitabı. Feminist Bir Yaşam Sürmek adlı kitabının birinci kısmı Feminist Olmak başlığını taşıyor. Ahmed burada feminist olma sürecine dair kendinden yola çıktığı bu yolculuğun duraklarından bahsederken aslında evrensel olarak da karşılık bulan bir deneyime işaret ediyor. İçeriden dışarıya açılan bu deneyim kendini ve dünyayı anlamak üzerine. Evden başlayan, dışarı açılan, dışarıda olup bitenlerle dünyada yaşananları yorumlayan bir süreç bu.

Feminizmi anlamanın mücadele kavramı üzerine de düşünmek olduğunu bizlere gösteren bir yanı var Sara Ahmed’in söylediklerinin. Çünkü tüm kadınların (beyanı kadın olan herkesin) kadın olmaya, ayrımcılığa, atanmış rollere dair deneyimleri ayrı ayrı. Benzer noktaları da farklı noktaları da içeren, kimimizin daha ayrıcalıklı konumlarda deneyimlediği bu durum ortak nokta olarak patriyarkanın sınırlamaya ve baskılamaya çalıştığı bir varoluşu gösteriyor bize.

Otoritenin hiyerarşisiyle biçimlenmiş bu sistemin içinde kendi var olma biçimlerimizin peşine düşmüş kadınlarız her birimiz. Hepimiz feminizmi aynı noktadan, aynı aşamadan, benzer deneyimler sonucunda aynı bakış açılarından yaşamıyoruz belki ama feminist dayanışmaya dahil olduğumuz zaman da birbirimizin yanında durduğumuzun ve kadın yürüyüşlerindeki pankartlarda yazanlar gibi ‘umutsuzluğa kapılırsak bu kalabalığı hatırlayacağımızın’ güveniyle ilerliyoruz.

saraahmed.jpg

Bu noktada da kesişimsel feminizm bize elini uzatıyor. Birini diğerinden ayırmadan, başka coğrafyalardan, ırklardan, cinsel yönelimlerden tüm kadınların (trans ve natrans) bir arada yol aldığı bir dayanışma ve mücadele alanı kesişimsel feminizm. İşçi, göçmen, dezavantajlı, azınlık kadınlarla yan yana durduğumuz ve seslerimizi hep beraber çıkarabildiğimiz büyük bir alan bu. Çünkü patriyarkanın sınırlarını sorgulamak, bize çizilen cinsiyetçi çerçevelere karşı durmak, uğradığımız haksızlıklara hep beraber haykırabilmek için kesişimsel feminizm hepimizi bir araya getiren büyük bir kapı gibi çıkıyor karşımıza.

Sara Ahmed’in cümlelerinde tüm bunlara dair umutlu bir taraf bulurken aynı zamanda birbirimizi anlama yolunda yeni bakış açıları öğreniyorum. Bu bakış açıları sadece bizim birbirimizi anlamamızla ilgili de değil. Ahmed, dünyanın ataerkiyle beraber işleyen sistemi içinde kadın olma deneyimlerine dair yeni farkındalıklar da oluşturuyor. Bulunduğumuz yerlere, kurduğumuz cümlelere, mesleklerimize, davranışlarımıza, hissettiklerimize dair ve feminizmle ilişkili olan şeyler bunlar.

Feminist Bir Yaşam Sürmek kitabında İnatçı Kızlar, Soru Olmak, Sistemin İşleyişini Kavramak gibi birçok alt başlıkta okuyabileceğimiz ve okurken zaman zaman kendimizi de içinde bulabileceğimiz durumlar hem kendimizi tanımamıza yardım ediyor hem de feminizmi deneyimlerken bakabileceğimiz perspektifleri bize hatırlatıyor. Soru Olmak alt başlığında geçen heteronormatif düzenin içinde karşı tarafı anlamaya çalışmayan ve normlarla bakan gözlerin karşısında kim olduğumuz sorusuyla durabilmek gibi. Orada kim olduğumuza dair soru sorduran duruş bizi sınırlamaya istekli ataerkiyle el ele vermiş heteronormativenin karşısında verdiğimiz mücadeleye tekabül ediyor esasen.

Bu noktada da Sara Ahmed’in Oyunbozan Feministin El Kitabı’nda detaylıca bahsi geçen oyunbozan feminist olma hâlinden bahsetmek istiyorum. Feminist Bir Yaşam Sürmek kitabındaki İnatçı Kızlar alt başlığında geçen haksızlığa karşı konuşmak durumuyla da birlikte ele alabileceğimiz oyunbozan feminist olma hâli bir anlamda ortamın huzurunu(!) kaçıran kişi olmak gibi. Ama bu kaçan huzur, normlara teslim olmuş bir işleyişin yarattığı sahte ve yapay bir huzur aslında.

Cinsiyetçi şakalara gülmenin kadınlara yönelik şiddeti körükleme yolunda bir adım olduğunu söylemek, oyunbozan feministin yapacağı bir şeydir diyebiliriz. Çünkü bu şakaları yapanların ve bu şakalara gülenlerin cinsiyetçilikle sarmalanmış konfor alanlarını rahatsız ederiz böyle deyince. Ne güzel gülüyorlardı canım, ne gerek vardı şimdi bizim onların keyiflerini kaçırmamıza. Kadınları baskılamayı amaç edinen cinsiyetçi söylemlere karşı durunca da oyunbozan feminist olabiliyoruz mesela. Uzun lafın kısası oyunbozan feminist olmak iyi bir şey.

Sistematik olarak baskılamaya çalışıp, haklarını kısıtlamaya çabalayıp, hayatlarını hiçe saydığınız kadınların her biri dayanışmalarıyla, bir arada duruşlarıyla, yaşamı savunmak için verdikleri mücadeleyle oyunbozan birer feminist aslında. Ve bu yazıyı tamamlarken eklemem gereken çok önemli bir cümle daha var ki o da: İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!


Sezen Sayınalp kimdir?

Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden mezun olmasının ardından sinema yazarlığıyla ilgili çalışmalara ağırlık verdi. Sinema ve psikoloji içerikli çeşitli dergilerde yazıları yayınlandı. Sinema içerikli online yayınlarda da sinema yazarlığı yaptı. Arka Pencere, Sinema Se7en Mecmua ve Psikesinema'ya yazılarıyla katkı sağladı. Sinema ve psikoloji tutkusunun birleştiği kariyerine Bahçeşehir Üniversitesi'nde Sinema ve Televizyon yüksek lisans programı ile devam etti. 2019 yılında film eleştirmeni olarak başvurduğu 25. Saraybosna Film Festivali’nin Talent bölümüne seçildi. 2019 yılında SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) üyesi oldu.

Öne Çıkanlar