Kadınlar yeni yıla mücadele ile giriyor
2023'ün ilk kadın eylemi yarın gerçekleştirilecek. Eylemi düzenleyen Kadınlar Birlikte Güçlü ekibinden İrem Gerkuş ve Selin Top ile geride bıraktığımız yılı, iktidarın politikalarını, başörtüsü yasa teklifine ilişkin değerlendirmelerini konuştuk.

Yağmur KAYA
İSTANBUL - Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) 2019 yılı verilerine göre Türkiye’de kadına şiddet oranı yüzde 38. Neredeyse 10 kadından 4’ü hayatında erkek şiddetine maruz kalıyor. Resmi verilere göre gerek Avrupa ve OECD ülkeleri gerekse G20 üyeleri arasında kadına şiddetin en yüksek olduğu ülke Türkiye. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun 2022 raporuna göre de geçtiğimiz yıl 334 kadının erkekler tarafından öldürüldü.
Kadınların buna karşı mücadelesi de tüm baskı ve polis şiddetine rağmen devam ediyor. 2023 yılının ilk eylemi yarın düzenlenecek. Eylemi düzenleyen Kadınlar Birlikte Güçlü ekibinden İrem Gerkuş ve Selin Top ile geride bıraktığımız yılı, iktidarın politikalarını, başörtüsü yasa teklifine ilişkin değerlendirmelerini konuştuk.
'HER KADININ ÖLMESİ, KAYBOLMASI POLİTİK'
Türkiye'de erkek şiddetinin gün geçtikçe artığını ve geçen yıl erkekler tarafından öldürülen kadın sayısının 334 olduğunu hatırlatan Selin Top, kadın cinayetlerinin politik vurguladı:
"Bu rakamların her biri, bir kadının yaşam öyküsü ve Türkiye’de bir kadının şüpheli ölümü de kaybolması da politik. Sayı olarak ifade edildiğinde çok daha çarpıcı gözükebilir birçok insan için ama ölmemiş fakat hayatını erkek şiddetine maruz kalarak geçiren bir sürü kadın var, gündelik hayatımız sık sık tanıdığımız/tanımadığımız erkekler tarafından taciz ediliyoruz, o gün taciz edilmesek de şiddet görmesek de 'ya bunlar olursa' diye hayatımızı organize etmeye çalışıyoruz."
'İKTİDAR FAİLLERE GÜÇ VERİYOR'
"Birçok insana sayısal olarak bakmak çok çarpıcı gelebilir ama kadınların olarak bizim yaşadıklarımızın bu ve bundan da fazlasını ifade ediyor, görülmesi gerekenin bu olduğunu düşünüyorum. Her gün aldığımız kadın cinayeti haberleri bize her gün bu patriyarkal devletin faillerle suç ortaklığını hatırlatıyor. Hayatını savunan kadınlar müebbetle yargılanırken, erkek şiddetini önleyecek hiçbir mekanizma üretmeyen iktidar şiddet faillerine 'tahrik indirimi' uyguluyor. Eşitliğe inanmadığını her fırsatta dile getiren, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede imzasını geri çeken, kadın derneklerine kapatma davası açan, şiddete karşı danışma/dayanışma merkezlerini kapatan, kadını değil içerisinde şiddete maruz kalsa emeği sömürülse de aileyi korumayı merkezine alan bu iktidar faillere güç veriyor"
'ŞİDDETE KARŞI SOKAKLARA ÇIKAN KADINLARDA ŞİDDET UYGULAMAKTA BİR BEİS GÖRMÜYORLAR'
Kadınların şiddete maruz kaldıklarında mevcut yasaları işletmek için devlet kurumlarına gittiklerinde ilgisizlikle, yanlış bilgilendirme ile karşı karşıya kaldığını ifade eden Top, "Uzaklaştırma kararı almış olmasına rağmen devlet, şiddet faili erkeği engellemiyor. Hatta öyle ki 25 Kasım’da kadına yönelik şiddete karşı sokaklara çıkan kadınlara kendi eliyle şiddet uygulamakta bir beis görmüyor" dedi.
Kadına, çocuğa yönelik erkek şiddetinin toplumda büyük bir öfke yaratması gerektiğini dile getiren Top, "Aslında özetle infial olması gerekiyor. Toplumun genelinde bir 'alışma, normalleştirme' hali var. Bir coğrafyada yüzlerce kadının erkek şiddetiyle hayatını kaybetmesi normal olamaz. Patriyarkanın hem emeğimizi hem bedenimizi sömürmek için bizleri kontrol altında tutmak için kullandığı araçlardan birisi şiddet ve bu şiddetle savaşmak için sayıların ötesindeki erkek egemen sistemi görmeye ihtiyacımız var" diye konuştu.
İktidarın, toplumu dini referanslar ile yönetmeye çalıştığını söyleyen Top, "Bu iktidarın yarattığı rejim belli birtakım yaşam tarzlarını sıkıştırmaya çalışıyor. Dini baskıları da kadınlara dönük saldırı politikalarında somutlaşıyor" dedi.
'DEVLET SORUMLULUK YERİNE YARDIM OLARAK BAKIYOR'
"Kadınların şiddete maruz kalmasını engellemek için ne gibi politikaların üretilmesi gerekiyor?" sorumuza İrem Gerkuş, şu yanıtı verdi:
"Halihazırda yürürlükte olan yasaların devletin tüm mekanizmalarıyla kadınlara ikincil mağduriyetler yaşatmayacak, şiddete maruz kaldıkları ortamlardan uzaklaştırabilecek ve istedikleri eşit, özgür ve şiddet bir hayat kurabilecekleri şekilde işletilmesi gerekiyor. Şu an var olan politikaların, yasaların uygulanma ve yürütülmesi sürecinde çok büyük sorunlar olduğunu hem görüyoruz hem de bu mekanizmaları kullanmak isteyen birçok kadından da duyuyoruz. Sığınaklar birçok kadının kalmak istemeyeceği kadar sıkı koşulları ve kuralları olan yerler. Şiddete maruz kaldıktan sonra başvurulan kolluk, hastane, ŞÖNİM gibi yerlerdeki işletilen süreçler de kadınları güçlendirici bir perspektifle ilerlemiyor. Mor Çatı’nın erkek şiddetiyle nasıl mücadele edilmesi gerektiğine dair açıkça ortaya koyduğu deneyimler, talepler ve politika önerilerinden bunların detaylarına inmek mümkün. Var olan politikalar uygulanması gerektiği gibi uygulanmamakla beraber, bu politikalar da yeterli değil. Erdoğan’ın tek bir imzayla çıktığı İstanbul Sözleşmesi’nden dört aşamalı olarak da tarif edilen şiddet daha gerçekleşmeden gerçekleştikten sonraki sürece kadar yapılması ve uygulanması gereken koruyucu- önleyici politikaların hayata geçmesi lazım. Bunu çocuklara verilecek toplumsal cinsiyet eşitliği eğitiminden tutalım da okullarda kurulacak mekanizmalara, aile üzerinden değil birey üzerinden tariflenmesi gereken ekonomik ve sosyal politikalara uzatabiliriz. Devletin tüm mekanizmalarıyla yükümlü ve sorumlu olduğu bir alan bu fakat devlet bu alana sorumluluk veya yükümlülükten ziyade 'yardım' şeklinde bakıyor. Devleti bu alanlara bakım, barınma, eğitim, ekonomi açısından kapsayıcı ve sürdürülebilir bir bakışla kadınları güçlendirici politikalar üretebilmesi gerekiyor"
'BAŞÖRTÜSÜ TASARISI EŞİTLİĞE VE LAİKLİĞE AYKIRI'
Devletin, şiddete maruz kalan kadınları, çocukları korumak için üzerine düşen yasal sorumluluğu yerine getirmediği gibi AKP-MHP-BBP'nin başörtü yasa teklifiyle de "ayrımcılığı meşrulaşlaştıracağına" dikkati çeken Gerguş şunları söyledi:
"Her şeyden önce Anayasa yapım süreci kadın ve LGBTİ+ örgütleri başta olmak üzere birçok örgütün aktif bir şekilde parçası olması gereken, muhalefetin de içinde olduğu toplumsal bir mutabakatla olmalı. İki yasaya önerilen değişikliklere ve gerekçelerine baktığımızda da eşitliğe ve laikliğe aykırı, ayrımcı bir teklif olduğunu görüyoruz."
"Ailenin korunması ve çocuk hakları' başlıklı 41’inci maddesine önerilen 'evlilik birliğinin ancak kadın ile erkeğin evlenmesi ile kurulabileceği' ifadesi 'aile ve evlilik kurumunun her türlü tehlike, tehdit, saldırı, çürüme ve sapkın akımların dayatmalarına karşı korunması' cümlesiyle gerekçelendiriliyor. Bu gerekçeden de anlaşılacağı üzere bu değişiklik teklifi iktidarın yıllardır körüklediği ve sürdürdüğü LGBTİ+’lara yönelik nefreti ve şiddeti meşrulaştırması çabası. Ayrıca erkek şiddetine ve cinsel istismara yönelik koruyucu, önleyici, yapıcı politikaları önüne koymaktansa 'aileyi korumaya' yönelik politikalar üretmeyi önüne alan bir teklif kadını aileye indirgeyen, tahakküm ilişkilerini görmezden gelen bir bakış açısı."
'ANAYASAYI'NIN EŞİTLİK İLKESİNE AÇIKÇA AYKIRI'
"Diğer eklenmek istenen fıkra ise yalnızca İslam dininin bir mezhebine ve sadece kadınların kullandığı başörtüsüne yönelik bir değişiklik. Anayasa’nın eşitlik ilkesine açıkça aykırı bir şekilde kadınların kılık kıyafetini düzenleyen ve kadınlar arasında dindar/dindar olmayan ayrımı yapılmasının önünü açan bu değişikliğe de karşıyız."
2022 yılının kadınlar ve LGBTİ+’lar için oldukça zorlu ve bir o kadar mücadele ile geçtiğini belirten Gerguş, 8 Ocak'ta Kadıköy Rıhtım Meydan'da yapacakları eyleme ilişkin ise şunları söyledi:
"Bazı açılardan birçok yıldan farkı olmasa da bu senenin seçim senesi olması, senelerdir verdiğimiz mücadelenin gücüyle de “kadınların isyanı değiştirecek” sloganıyla çıkmamızı sağladı. 20 senedir uygulanan politikaları, yürütülen siyasetin kadın düşmanı saldırılarını, LGBTİ+’lara yönelik nefretini ve erkek şiddetini bitirmek istediğimiz bir seneye daha giriyoruz. 2022'yle birlikte geride bırakmak istediğimiz pek çok şey var: Cinsel istismar; erkek şiddeti; polis şiddeti; hakkını arayana cezaevi, şiddet faillerine cezasızlık; kadınları dindar - dindar olmayan diye ayrıştıran, dini referanslarla yapılan anayasa değişikliği dayatmasını; istismarcıları koruyan, 'aile' diye aklayan bu düzen; savaş; savaş siyaseti; cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri; savaş ekonomisi; gittikçe artan yoksulluk ve emek sömürüsü; kadınlara, çocuklara şiddet uygulayanları kollarken bizim kimliklerimize, arzularımıza düşman lgbti+fobi; ayrımcılık; eşitsizlik; her yanı saran nefret; hayatın her alanını dar eden tek adam rejimi; haksızlık; hukuksuzluk; bizi esir almaya çalışan umutsuzluk hissi ve daha nicesi."
'HİÇ SUSMADIK'
"Biz kadınlar hep sokaklardayız, hep eylemdeyiz, hiç susmadık. Yeni bir yılı da isyanımızla karşılamaya, umudumuzu da gücümüzü de yine ve yeniden birbirimizde bulmaya karar verdiğimiz ve buna çağırdığımız bir eylem olarak kurguladık."