Türkiye’nin kayıp kadınları gerçeği: ‘Kızınızın bedenini vereceğiz ama basından uzak durun’
Sinem Nazlı DEMİR
Türkiye’de neredeyse her gün sivil toplum örgütleri ve resmi makamlara kayıp ihbarları yapılıyor. Yakınlarını kaybeden ailelerin bazılarının dosyaları basına yansıyor. Ancak Türkiye’de her yıl kaç kişinin kaybolduğuna dair resmi bir veri henüz mevcut değil.
Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği’nin verilerine göre, Türkiye’de yılda ortalama 3 bin 500 kişi kayboluyor. İstatistikler, kayıpların üçte birinin erkek, üçte ikisininse kadın ve çocuklardan oluştuğunu gösteriyor. Türkiye’deki kayıpların yüzde 75-80’i ilk 15 gün içerisinde bulunabiliyor.
Sivil toplum örgütleri kayıp yakınlarıyla iletişime geçerek basın aracılığıyla kayıp vakalarını kamuoyunda duyurmaya ve ele aldıkları dosyalar neticesinde veri derlemeye çalışıyor. Ancak Türkiye’de kayıp alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin sayısı da çok az.
‘GÜLİSTAN DURDUK YERE NEDEN İNTİHAR ETSİN?’
Dersim'de 5 Ocak 2020 tarihinden itibaren kendisinden haber alınamayan Munzur Üniversitesi Öğrencisi Gülistan Doku, Türkiye’de kaybolan kadınlardan sadece biri. Gülistan hakkında kayıp ihbarı verildikten sonra yetkililer tarafından dosyada birçok ihmal yapıldığını söyleyen abla Aygül Doku, yaşadıkları süreci Artı Gerçek’e anlattı:
“Katil zanlısı yeterince yargılansaydı biz Gülistan’ı 4 yıldır aramıyor olurduk. Dönemin valisi Tuncay Sonel’e bunu sormak gerekir. Biz kente gittiğimizde bize “Kızınız intihar etti” dediler, Gülistan neden durduk yere intihar etsin?”
‘BİR VALİNİN GÖREVİ KATİL ZANLISINI YURT DIŞINA GÖNDERMEK DEĞİL’
Baş şüpheli Zaynal Abarakov’un yeterince sorgulanmadığını söyleyen Doku, Zaynal’ın Türkiye’den kaçmaması için önlem alınmadığını belirtti:
“Dönemin İŞ-KUR müdürü Özdemir Aktaş ve çalışanı Ferhat Güven bize “Kızınınız bedenini vereceğiz ama basından uzak durun” dediler. Bizim başımıza ilk defa böyle bir olay gelmişti, zaten olayın şokundaydık. Bizim kızımız intihar etmez. Biz bunlarla ilgilenirken baş şüpheli Zaynal Abarakov Rusya’ya kaçmış. Ben hukukçu değilim, ama hakimler şunu çok iyi bilir: Bir valinin görevi katil zanlısını yurt dışına göndermek değildir.”
Aygül Doku, dosyada birçok eksik işlem yapıldığını ve kovuşturma sırasında yeterince üzerine düşülmediğini söyledi:
“Bütün iddiaların üzerine gidilseydi, evde ve arabada kriminal inceleme yapılsaydı bu sorularımızın cevabını almış olacaktık. Sesimizi duyuramıyoruz, kendimizi ifade edemiyoruz. Bu dosya böyle ele alınmamalıydı. Gülistan 4 Ocak’ta sosyal medyadan paylaşım yapıyor, 5 Ocak’a kadar her şey rutin bir şekilde devam ediyor. Ama sonra Gülistan sırra kadem basıyor. Bu yüzyılda kimse kaybolmaz.”
‘KAMERALAR NEDEN BOZUK? BİR İNSAN NEDEN KAYBOLSUN?’
Adalete olan inancını yitirdiğini belirten Doku, baş şüpheli Zaynal Abarakov’un yalan söylediğini ve Gülistan’ın dosyasının aslında tüm kamuoyunu ilgilendirdiğinin altını çizdi:
“Gülistanın dosyasının karanlıkta kalması bir ayıptır. Gülistan bozuk para değil ki kaybolsun. Bir insan neden kaybolsun? Neden bozuk bu kameralar? Zaynal Abarakov neden gitti, neden yalan söylüyor? Biz sokak sokak; cadde cadde adalet arıyoruz, adalete inancımızı yitirdik. Zaynal içeride kalsaydı biz bugün Gülistan’ı aramayacaktık. Bu olay basit bir şekilde çözümlenebilirdi.”
‘KAYBOLAN VEYA KAYBEDİLEN KADINLAR VAR’
Kayıp kadınlarla ilgili Artı Gerçek’e konuşan İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Eren Keskin, kayıplarla ilgili çalışma yapılırken konunun iki ayrı düzlemde ele alınması gerektiğini belirtti. Keskin, Türkiye’de hem kayıp hem de kaybedilme vakalarının olduğunu anlattı:
“Kayıp kadınlar konusunu ikiye ayırmak gerekiyor. Birincisi, kendi özel yaşamlarında yaşadıkları şiddet nedeniyle öldürülmüş ve kendilerinden haber alınamayan kadınlar var; bir de devletin gözaltına alıp kaybettiği kadınlar var. Zorla kaybedilen kadınlar var. Cumartesi Anneleri de gözaltında kaybedilen kadınları her 8 Mart’ta anıyor. Aslında 1990’ların başından itibaren devletin kaybetme politikasının yeniden gündeme gelmesiyle birlikte, gözaltında kaybedilen 20 kadından söz ediyoruz.”
‘DOSYALAR 20 YIL SONRA ZAMAN AŞIMINDAN DÜŞÜYORLAR’
Keskin, Türkiye’de kayıp vakaları üzerinde yapılan incelemelerde belirli bir takip süreci olmadığının ve bu nedenle birçok dosyanın zaman aşımı dolayısıyla kapandığını söyledi:
“Delil toplanmaya çalışılmaz, tanık dinlenmez. Bu şekilde 20 yıllık bir zaman aşımı süreci vardır. Sonra da bu dosyalar kapatılır. Kayıp olan, hem siyasi hem de kayıp olan kadınlarda 20 yıllık zaman aşımı süresi uygulanıyor. Sanki cinayet olmuş ama bu olay çözülemiyor ve 20 yıl sonra da zaman aşımından düşüm kararı veriliyor.”
Keskin, sözlerini kadına yönelik şiddete vurgu yaparak sonlandırdı:
“Bugün hala, kadına yönelik şiddetin yoğun olarak yaşandığı, birçok kadından haber alınamadığını duyuyoruz. Biz “kadına yönelik şiddet politiktir” derken aslında bunu kastediyoruz.”
‘1990’LARDAN İTİBAREN 940’TAN FAZLA GÖZALTINDA KAYIP İHBARI VAR’
İnsan Hakları Derneği Kayıplar Komisyonu'nun hazırladığı ve 2020 yılında duyurduğu raporlarda, 1990'lardan günümüze, gözaltına alındıktan sonra kaybolan insan sayısının 940'tan fazla. Tespit edilen 253 toplu mezarda da 4 binden fazla kişinin gömülü olduğu iddia ediliyor.
‘KENDİLERİ KAYBOLDU’ DİYORLAR’
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Canan Güllü de kaybolan kadınların akıbetinin yeteri kadar araştırılmadığını ve bu nedenle resmi verilerin yayınlanamadığını Artı Gerçek’e anlattı:
“Kaybolan kadınlar ortaya çıkmıyorlar. Örneğin Gülistan Doku. Kameralarla kaplı bir şehrin ortasında bir kadının kaybettik biz. Nasıl kaybettik? Nereye gitti? Nasıl gitti? Eğer öldürüldüyse ortada cesedi yok. Diğer kadınlarda da, cesetlerini bulduklarımızın bazıları hakkında da “Kendileri kayboldu, gitti, intihar etti” deniliyor ama öte taraftan kaybolan kadınlarla ilgili bir veri yok. Çünkü takip yok. Biz 18 yaşından itibaren kadınların evlerinden çıkmaları ya da şiddet otağından çıkmaları yönünde kolluk kuvvetinin araştırma yapmasının yanlış olduğunu biliyoruz. Şiddet otağından kaçan birçok kadın, polis tarafından bulunup tekrar şiddet otağına yerleştirildi. Bu vakaların da tanığıyız. Bu ayrı bir konu.”
‘KADINLAR İÇİN AYRI BİR İNCELEME YAPILMASI GEREKİYOR’
Kayıp kadınların bulunması konusunda sorumluluk sahibi olan yetkili makamlardan birinin İçişleri Bakanlığı olduğunu söyleyen Güllü, bu vakaların incelenmesi gerektiğini belirtti:
“Ancak kaybolan, kaybettirilen, öldürülerek kaybettirilen, yok edilen ya da belirli bir noktada saklanıldığı için hayatından endişe duyulması gerekilen kadınlar için de ayrı bir inceleme yapılması gerekiyor. Kadınların kayboluş nedenlerinin ortaya çıkarılmasından sorumlu adres de İçişleri Bakanlığı’dır. Ancak biliyoruz ki bakanlık, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra kadının insan hakları konusunda iyi bir davranış modeli ortaya koymadı. Kadına karşı şiddet mekanizmalarında, kadınların kaybolmalarında, ortadan yok edilmelerinde, görünür olmalarının üzerinin örtüldüğü durumlarda, İçişleri Bakanlığı tarafından gerekli bir mekanizmayla aydınlatılması gerektiğine inanıyorum.”
KAYBOLANLARIN BÜYÜK BİR ÇOĞUNLUĞU MARMARA BÖLGESİ’NDEN
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün paylaştığı son verilere göre Türkiye’de kaybolan kişilerin yüzde 55’i 15-30 yaş grubunda. İhbar yapılan büyük bir kısmı da Marmara Bölgesi’nde kayboluyor ancak resmi istatistikler uzun bir süredir güncellenmiyor.
Verilere göre kaybolma sebeplerinin %24’ünü fiziksel engel nedeniyle kaybolma veya kaçırılma; %8’ini psikolojik nedenlerle evi terk etme ve %7’sini de aile içi şiddet nedeniyle evi terk etme oluşturuyor.