Amerikan rüyasının karanlık yüzü: 'Salon Mars'

Amerikan rüyasının karanlık yüzü: 'Salon Mars'
Merve Küçüksarp bu hafta, Rachel Kushner’ın SİREN Yayınları etiketiyle yayımlanan son romanı 'Salon Mars' üzerine yazdı.

Merve KÜÇÜKSARP


Amerikan edebiyatının yükselen yıldızlarından biri olarak addedilen Rachel Kushner’ın kaleme aldığı ‘Salon Mars’ isimli roman, Begüm Kovulmaz çevirisi ve Siren Yayınları etiketi ile yayımlandı. Kushner bu romanında ısrarlı takipçisini öldürmekten müebbet cezaya çarptırılmış bir kadının hayatını ve onu o noktaya getiren olayları anlatırken, sosyal adaletsizlik ve ayrımcılık kavramlarını da sorguluyor.

Daha önce Türkçe yayımlanan ‘Küba’dan Teleks’ (2008), ‘Alev Püskürtenler’ (2013) gibi kitaplarıyla Ulusal Kitap Ödülü finalisti olarak ismini duyuran Kushner, 2018 yılında kaleme aldığı, Man Booker Ödülü kısa listesine girmenin yanı sıra Prix Medicis Ödülünü kazandığı bu eserinde, Romy Hall isminde bir dansçının dramatik hayat hikayesini anlatıyor. Hikaye, Romy’nin kendisini ısrarlı takip edip tehdit eden birini öldürmesi sonucu kendini hapishanede müebbet cezayı beklemesiyle başlıyor. Hapishanede müebbet ceza ile yatan birinin geleceği müphem, şimdiki zamanı da karanlık olduğundan Romy’nin günlük küçük rutinleri dışında, kitap daha ziyade geriye dönüşlerle ilerliyor. Ancak yine de hapishanedeki insanların sosyoekonomik eşitsizlikler yüzünden orada olduğuna dair portreler de anlatıda yer buluyor. Bununla birlikte orada bulunan insanların günlük rutinleri, duydukları can sıkıntısı ve günlerin yeknesaklığından kurtulmak için başvurdukları yöntemler de hikayede yer alan diğer ayrıntılar arasında bulunuyor.

Romy çok zorlu bir çocukluk geçirmiş, kendine uyuşturucu bağımlısı arkadaşlar edinmiş, liseyi zar zor bitirebilmiştir. Hayata bu denli dezavantajlı başladığından kendini bir striptiz barda –ismi Mars Salonu’dur- çalışırken bulur. Üstelik bakmak zorunda olduğu Jackson isminde küçük bir oğlu da vardır.

Romy barda çalışırken onun devamlı müşterilerinden biri, -Kurt Kennedy isimli orduda görev yapmış engelli bir şahsiyettir- zamanla saplantılı takipçisi haline gelir ve onu sürekli gözetim altına alır, takip eder. Romy için zamanla büyük bir tehdit unsuru oluşturur. Romy, Kennedy'den uzaklaşmak için oğlu Jackson ile işinden ve San Francisco'dan ayrılarak Los Angeles'a taşınır. Amacı izini kaybettirmektir. Ancak adam onun adresini yeniden bularak onu rahatsız etmeye başlar. Romy sonunda bir gece takipçisini demir bir çubukla vura vura öldürür. Ki roman ilerledikçe bu cinayeti neden işlediği de açıklığa kavuşur.

Romy’nin davası da tamamen aleyhine gerçekleşir. Toplum tarafından örselenen, kulüplerde çalışan bir kadının orduda görev yapmış bir erkeği öldürmesi affedilemezdir (!).Romy hapse girer ve oğlunun bakımı annesine kalır.

Ancak işler, bir anlamda oğlunu korumak için cinayet işleyen Romy’nin tahayyülünün de ötesinde kötüleşir. Annesi ve oğlu bir kaza geçirirler, annesi vefat eder. Jackson dış dünyada korumasız, yalnız ve çaresiz kalmıştır. Romy’nin ise yapacak hiçbir şeyi yoktur. Zira aldığı hapis cezası yüzünden artık Jackson üzerinde bir yasal hakkı kalmamış, Jackson bir koruyucu aile bulmaya aday yetim bir çocuk haline gelmiştir. Romy hapiste oğlunun izini büsbütün kaybeder.

Kushner, ‘Salon Mars’ta, Romy isimli dansçı bir kadının hikayesini anlatırken, onu hapishaneye getiren sebepleri de işler. Tüm dünyada alacasıyla cazibe yaratan Amerikan rüyasının, Los Angeles’ın büyülü sokaklarının arkasında alt sosyoekonomik sınıfa dahil bekar bir annenin çaresizliğini ve sistemin iki yüzlüğünü de taşlar. Ayrımcılık, ırkçılık, sosyal adaletsizlikler ve tabii ki şiddet üzerine düşünmeye davet eder.

Öne Çıkanlar