Ataerkil kapitalizmin yeni enerji kaynağı: Dişil enerji

Ataerkil kapitalizmin yeni enerji kaynağı: Dişil enerji
Benim derdim, bu yaşam koçlarının, astrologların vs. bin yıllık ataerkil toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretmeleri, dahası bunu geleneksel yöntemlere göre daha tehlikeli bir yolla, sorgulanamaz bir bilimselcilik maskesiyle yapmalarıyla.

Tuğba SİVRİ


Artı Gerçek - "21. yüzyılda skolastik düşüncenin merkezi Kadıköy."

Deniz Göktaş, Türkiye'de bir yandan deizm yükselirken diğer yandan astroloji, meditasyon, enerji, kuantum adı altında metafizik inanışların seküler kesimde gitgide yaygınlaşmasını tiye aldığı sahne şovunda böyle diyor. Uzun yıllar astrolojiye merak salmış, tarot kartlarının hikâyelerine ilgi duyan, mistik inançlarla da bir süre haşır neşir olmuş biri olarak son yıllarda bu inanışların "bilimsel bilgi" gibi sunulmaya başlanması karşısında tedirginlik içindeyim. Öyle ki katı bir materyalizmden başka çıkış yok gibi görünmeye başladı. Zira bu inanışların bilgi gibi ortalıkta dolaşması, eyleme geçemeyen, kaderci bir toplum yaratmanın ötesinde, özellikle kadınlar ve feminist hareket için ciddi bir tehlike arz ediyor.

Son yıllarda Türkiye'de yükselen bu "seküler metafizik" akımların en popüleri, "kuantum yaşam koçluğu" oldu sanırım. İsmindeki kuantum'un bilimsel tınısına sığınarak her türlü metafizik düşünceyi "satışa çıkaran" bu kişisel gelişim sektörünün son ürünüyse dişil-eril enerji dengeleme seansları. Twitter'daki yüzlerce astroloji hesabı, YouTube'daki bir sürü "yaşam koçu" kanalının yanı sıra güzellik sektöründeki markaların gerilla marketing stratejileri derken her yanımızda bir dişil-eril enerji akışıdır gidiyor.

Öncelikle şunu söyleyeyim: Kimsenin inancıyla, hayatı kendine nasıl daha çekilir kılabildiğiyle, neyle huzur bulduğuyla bir derdim yok, olamaz. Benim derdim, kendine çeşitli titrler edinmiş ve bir şekilde toplum nezdinde "uzman" konumuna yerleşmiş bu yaşam koçlarının, astrologların vs. bilimsel bilgi sunar gibi konuşarak bin yıllık ataerkil toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretmeleri, dahası bunu geleneksel yöntemlere göre daha tehlikeli bir yolla, sorgulanamaz bir bilimselcilik maskesiyle yapmalarıyla.

YUMUŞACIK SAÇLAR, BİREYCİ TOPLUMLA

İnternette şöyle bir aratınca karşınıza yüzlerce "Dişil enerjinizi nasıl artırırsınız?", "10 adımda dişil enerjiyi artırma yolları", "Hem dişil hem masum nasıl olunur?" başlıklı içerik çıkıyor. Bunların büyük kısmı kozmetik firmalarının kendi sitelerinde ya da sponsorluğunda yayınlanırken önemli bir bölümü de yaşam koçları, astrologlar gibi içerik üreticileri tarafından hazırlanıyor.

Peki, nedir bu dişil enerji? Bulduğum birkaç tanımı paylaşayım: "Ruhunuzdaki yaratıcılığı ön plana çıkartan dişil enerji, daha çok sevgiye yönelik duygularınızın ön plana çıkmasını sağlayan enerjidir. Dişil enerjide sevgi ile birlikte şefkat, merhamet ve empati yönünüz ön plana çıkar." Watsons güzellik markasının blogunda yer alan bir yazıdan aldığım bu tanım, aslında kadınlığın toplumsal olarak nasıl kodlandığını ve kadınların hangi özelliklerle tanımlandığını özetler nitelikte. Sevgi, şefkat, merhamet, empati kadınlara atfedilen ve daha önemlisi kadınlardan beklenen duygusal yetenekler. Dişil enerji de kadınlarda yüksek olması gereken, aksi halde ilişkilerde sorunlar yaşanmasına neden olan bir "güç" olarak sunuluyor.

Watsons'ın bu yazısının devamında, kadınlara dişil enerjilerini yükseltmek için bazı tavsiyeler veriliyor: "Güne güzel bir başlangıç, tazelenmiş bir cilt, parlayan bir ten ve saçlar içindeki dişil enerjiyi açığa çıkarmanızda size yardımcı olabilir. Güzel bir duş sonrası kişisel bakımınız için ayıracağınız birkaç dakika sonunda kendinizi daha mutlu ve enerjik hissedebilirsiniz. Bakımlı saçlarınız ve cildiniz sizi güzel bir güne davet edebilir."

Bir yandan kadınların durmadan kendileriyle, bedenleriyle, görünüşleriyle uğraşması gerektiği salık verilirken bir yandan da sektörün her gün bir yenisi çıkan "kişisel bakım ürünlerine" davet var. Kadınlar, eğer mutlu olmak istiyorlarsa nasıl göründüklerine sürekli dikkat etmeli, bu ürünlere binlerce lira para harcamalı, "doğal" güzelliklerine ancak bu yolla ulaşabileceklerini unutmamalılar. Bütün bunların sonunda "daha hoşgörülü, şefkatli olabilir, günlük küçük problemlere karşı daha güçlü olabilirler". Kadınlara sürekli alttan almalarını, sorun çıkarmamalarını, hep başkalarını (eş, anne baba, çocuk, bakım gerektiren herkes) düşünmelerini öğütleyen binlerce yıllık ataerkil öğretilerin kapitalist ambalajlı halinden başka bir şey değil yani.

'KADIN HERKESİN İÇİNDE KAHKAHA ATMAYACAK'

Şimdi sizinle iki alıntı paylaşacağım. İlki "Kadın dediğin iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak." Diğeriyse "Öfkelendiğinizde adrenalin gibi hormonlar salgılanıyor ve bu hormonlar eril enerjiniz yükseltiyor. Öfkelendiğinizde o öfke hormonları masumiyeti götürüyor, dişiliği götürüyor. Bu yüzden öfke kontrolü kadınlarda da çok önemli. Bunlardan birincisi ses yükseltmemek. Lütfen özellikle kadınlar seslerini kısarak konuşma egzersizleri yapsınlar." İkisi arasında temel argüman olarak hiçbir fark yok. Ancak biri İslamcı muhafazakâr bir siyasetçiye (Bülent Arınç), ikincisiyse klinik psikolog ve yazar bir kadına ait. Söz konusu psikoloji gibi bir bilim dalının uzmanı olunca söylediklerinin de bilimsel bir altyapısı olacağını düşünmek gayet makul. Oysa Ezmeci, kadınlara dişil enerjilerini nasıl yükselteceklerini anlattığı videosunda, İslamcı muhafazakârlığın kadınlara yönelik argümanlarını kişisel gelişim sosuna bulayıp sunmaktan başka bir şey yapmıyor. Kadınlara seslerini yükseltmemeleri gerektiğinin; hep kibar, sessiz, anlayışlı ve sinik olmalarının öğütlendiği bir toplumda, hele hele bilimi arkasına alan bir uzmanın tutup da "öfkenize hâkim olun, sesinizi yükseltmeyin" demesi, "Kadın dediğin yerini bilecek, çok konuşmayacak" demekten hiç de farklı değil.

"Hem dişi hem masum olma yolları nelerdir?" başlıklı videonun devamında "Ses kısıklığı flört etmektir, hem dişiliği hem masumiyeti gösterir. İstediğinizi yaptırmak için de bunu kullanabilirsiniz, yumuşak ses tonu kullanın" diyor "uzmanımız". Dişi olmanın masumiyeti neden dışladığını hemen anlıyoruz: Dişi olmak demek cinsellik demektir, kadınlar cinsellikle özdeşleştirilir ve bu yüzden de "günahkârdır". Sadece varlıkları bile fitne sebebidir. Bu yüzden masumiyetlerini kaybetmemeleri önemlidir. Yüz yıllardır kutsal bakire-fettan fahişe ikiliğine sıkıştırılan kadınlara, erkekleri cezbetmek üzere iki özelliği bir arada nasıl kullanmaları gerektiğini öğretiyor psikolog Ezmeci. Her şey erkeklerin ilgisi için.

DİŞİL ENERJİ: PASİF GÜÇ

Bütün kaynaklarda dişil ve eril enerji arasındaki en büyük fark, dişilin pasif, erilinse aktif enerji olması olarak sunuluyor. Uzakdoğu inanışlarından İslami tasavvufa bir karşılığı var bu inanışın şüphesiz. Kadınların pasif, erkeklerin aktif olması gerektiği söylemi, kapitalist toplumda kadınların iş gücüne aktif katılımı neticesinde kısmen değişse de kendine yeni bir mecra bulmuşa benziyor.

Bu kişisel gelişimcilerin değindikleri doğru bir nokta var: Kadınlar kapitalist iş hayatına atıldıkça, bütün sistem eril rekabetçi kodlarla, erkekler için tasarlandığından başarılı olmak için erkekleşiyorlar. Bu feminizmin de eleştirilerinden biridir. Ancak çözüm, yeniden "kadim" toplumsal cinsiyet rollerine dönmek kadınları "dişil kodlara" hapsetmek değil; ataerkil kurum ve sistemleri yıkmak, dönüştürmektir. Kadınlar da rekabetçi, hırslı ve öfkeli olabilirler. Bunlar cinsiyetlerin "özünde" olan özellikler değil, her insanda bulunabilecek ve toplumsal şartlara göre şekillenen hassalar. Ancak dişil enerjicilere göre, kadınlar bu özellikleri haiz olunca kadınlıktan uzaklaşıyorlar ve enerjileri "kirleniyor". Eh, zaten bir erkek öfkelenince her türlü mazereti bulmaya hazır toplum kadın öfkelendiğinde bunu "hiç yakıştıramıyor" zaten. Ortada yeni bir buluş yok yani.

Son olarak bir yaşam koçunun dişil enerji önerilerinden bahsetmek istiyorum. Kendine "Kuantum yaşam koçu" diyen Evrim Balıkçı, "21 Günde ERKEKLERİ HAYRAN BIRAKAN VE DİŞİL ENERJİSİ YÜKSEK Kadın Olmanın 10 Yolu" başlıklı videosunda söylediği "Cinsiyetsiz toplum yaratılmak isteniyor. Kadın kadın gibi hissetmiyor ve davranmıyor, erkek erkek gibi hissetmiyor ve davranmıyor. Çünkü bilinçaltımıza medya tarafından o kadar çok işleniyor ki..." sözleriyle bana Süleyman Soylu'yu çağrıştırdı. Soylu da "Cinsiyetsizlik kavramı ortaya koymak, LGBT'cilik, FETÖ'cülük, Kuytul'culuk, PKK'cılık, DHKP-C'cilik... Bunların önemli bir bölümü "sivil toplumculuk" adı altında geliştirilmektedir ve bunların her birinin kökü dışardadır..." gibi sözleriyle, iktidar yanlısı isimlerin de sık sık belirttiği üzere Netflix gibi platformlar üzerinden cinsiyetsiz bir toplum yaratılmak istendiğini söylüyordu. Kadın "kadın gibi", erkek "erkek gibi" olmalı bu anlayışa göre. Peki, "kadın gibi kadın" nasıl olunur?

Kadınların "bakımlı olmaları", kıyafetlerine dikkat etmeleri, mutlaka topuklu ayakkabı giymeleri, cilveli konuşmaları ama aşırıya kaçmamaları gerektiğini söyleyen, onlara sessizliği öğütleyen, ilişkide "aktif" olurlarsa erkeklerin iktidar kaybı hissederek eril enerjilerine ulaşamayacaklarını ve bu yüzden sorun yaşacaklarını telkin eden bu yeni yaşam guruları, aslında kadın-erkek ilişkilerinin bir iktidar savaşı olduğunu; erkeklerin iktidar kuramadıkları yerde huzursuzluk çıkaracaklarını itiraf ediyorlar. Her şey erkekler kendilerini yeterli hissetsin, bizi sevsin, fantezilerindeki kadına erişebilsin diye!

Kadınların, ikili ilişkilerde sorun yaşadıklarında öfkelerini bastırıp kendi eksik "dişil enerjilerine" odaklanmalarını, yine ve hep başkalarını düşünmelerini, hoşgörülü, sessiz, sempatik olmalarını söyleyen bu kişisel gelişim masalı, emin olun hiçbir kadını geliştirecek bir reçete sunmuyor. Umuyorum, özellikle genç kızlar bu videoları izleyip, bu "güya uzman" insanları dinleyip kendilerini, bedenlerini, tavırlarını, hislerini değiştirmek zorunda hissetmez. İlla bir enerji arıyorsak, durmadan size ne yapmanız, nasıl olmanız gerektiğini söyleyen bunca insana karşı "Ben buyum, işine gelirse!" diyebilecek enerjiye odaklanalım kızlar!

Öne Çıkanlar