‘Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar': Kadın düşmanlığının kaynakları

‘Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar': Kadın düşmanlığının kaynakları
Merve Küçüksarp bu hafta, Rebecca Solnit'in Minotor Yayınları etiketiyle çıkan kitabı ‘Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar' üzerine yazdı.

Merve KÜÇÜKSARP


Amerikalı yazar Rebacca Solnit’in ‘Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar” isimli kitabı Asude Küçük’ün çevirisi ile Minotor yayınları tarafından yayımlandı. Daha önce ‘Tüm Soruların Anası’, ‘Karanlıktaki Umut’, ‘Yakındaki Uzak’, ‘Cehennemdeki Cennet’, ‘Yokluğumdan Aklımda Kalanlar’, ‘Bu Kimin Hikayesi”, ‘Kaybolma Kılavuzu’ ve ‘Yol Aşkı: Yürümenin Tarihi’ isimli eserleriyle Türkiyeli okurların beğenisini kazanan Solnit’in bu eseri, onun 2008 ile 2014 arasında kadının toplumsal ahvaline dair yazdığı bir dizi makaleden meydana geliyor.

Solnit, eserleri çeşitli dillere çevrilen, hatırı sayılır ödüllere layık görülen feminist bir yazar. Uzun zamandır siyaset ve bilhassa kadın meselesi üzerine kalem oynatıyor. Bu eserinde de, kadınların nasıl ve hangi sebeplerle kötü muamele gördüğünü açıklıyor. Toplumdaki cinsiyetçi nüansları ve kadın düşmanlığını mercek altına alıyor.

Solnit bu metinlerde, toplumda kadın haklarının ikincil görüldüğünü, toplumsal geleneklerin erkeğe kadını kontrol hakkı verdiğini, bu hakkın partnerini kıskanmaktan şiddet göstermeye veya tecavüze kadar çeşitli kademelerde tezahür ettiğini anlatıyor. Kitaba ismini veren “Bana Bilgiçlik Tasalayan Adamlar” makelesiyle başlayan eserde, aynı zamanda “En Uzun Savaş”, “Lüks Bir Otel Odasında Çarpışan Dünyalar: IMF, Küresel Adaletsizlik ve Trendeki Yabancı Üzerine Düşünceler”, “Tehdide Övgü: Evlilikte Eşitliğin Asıl Anlamı”, “Büyükanne Örümcek”, “Woolf’un Karanlığı: Belirsizliğe Kucak Açmak”, “Cassandra Sendromu”, “#EvetBütünKadınlar”, “Pandora’nın Kutusu ve Gönüllü Polis Kuvveti” isimli metinler de yer alıyor.

‘MANSPLAİNİNG’ KAVRAMI

Kadınlar asırlara uzanan bir süre içerisinde kendi haklarını kazanmak, erkeklerle eşit muamele görmek için mücadele etmektedirler. Onların bu mücadelelerine ve kazanımlarına rağmen bugün dünyaya gelen her kız çocuğu yaş ve kadem aldıkça, eğitim hayatında, aile hayatında, iş hayatında ve kamusal alanda er ya da geç, bu dünyanın adeta erkekler için var olduğunu, kadınların kendi seslerini duyurabilmeleri için çok çalışmaları ve mücadeleci olmaları gerektiğini öğreniyor. Öğrenmek zorunda kalıyor. Ve bu dünyada, kadınlara ha bire bilgiçlik taslayan, ne yapıp ne yapmayacağını berdevam hatırlatan, üzerinde otorite kurmaya çalışan bir erkek kadrosunun da var olduğunu…

Solnit işte bu noktanın altını çiziyor ve erkeklerin kadınlara akıl verdikleri, ne yapıp ne yapmayacaklarını önerdikleri eylemler için yaygın olarak kullanılan - aslında Solnit’in kullanmaya pek gönüllü olmadığı, ‘kadınları susturma aktivitesi’ olarak da addedilen “mansplaining” terimini masaya yatırıyor. Kimi zaman zararsız gibi görünen bu tavrın aslında hiç de masum olmadığını vurguluyor. Zira bunun altında erkeklerin asırlardan beri süregelen bir geleneği devam ettirme itkisi vardır. Üstelik kadınların söylemlerini, davranışlarını ve giyim kuşamını kontrol etme, onların bedenleri ve varoluşları üzerinde iktidar kurma arzusunun nüvesinde otoriterleşme isteği olmakla birlikte, bu istek farklı zamanlarda kadınları ötekileştirme, onları aşağılama ve kötü davranma, psikolojik ve fiziksel şiddete başvurma, taciz ve tecavüz şeklinde çeşitli formlarda tezahür edebiliyor.

Üstelik kadınlar yaşadıkları bütün ayrımcılık ve şiddet vakalarında yalnızdırlar. Uğradıkları şiddet, kötü muame ve çeşitli saldırılar kamuoyu tarafından bilinmemektedir. Bilhassa bu konuda yapılan araştırmalar, rakamlar ve ortaya çıkan istatistiki bilgiler şeffaflıkla paylaşılmamaktadır. Oysa kamuoyu, bilhassa bütün kadınlar bunlarla yüzleşmeli, nasıl bir kadın düşmanlığı ile karşı karşıya kaldıklarının farkında olmalı ve bilinçli bir mücadele alanı yaratmalılardır. Ataerkilliği ve onu yaratan küresel sistemi zayıflatmak için öncelikle kadınların mağduriyetlerinin gerçek tablosu ve sebebi kamuoyu önünde tartışma açılmalıdır.

Solnit kadınların uğradıkları kötü muamele ve eşitsizlikleri anlatırken, bir yandan da bu eşitsizlikleri körükleyen kültürel atmosferi de taşlıyor. Bilhassa kadınları kurbanlaştıran ve nesneleştiren medya ve türevlerini, onların hegemonyasında olan ve kadın düşmanlığını besleyen film ve programları da mercek altına alıyor. Bunu yaparken kadınları, izledikleri programlarda, dahası etraflarında devinen dünyada var olan kodları okumaya, bunları anlamaya ve bunlara meydan okumaya davet ediyor. Küçük ve zararsız bir şekilde başlayan erkeklerin kadınları susturmaları edimine dikkat etmelerinin, seslerini ne pahasına olursa olsun duyurmalarının ve erkeklerin küçümseyici, bilgiçlik taşlayıcı davranışlarına direnmelerinin önemine de değiniyor aynı zamanda. Üstelik Solnit yalnızca kadınlara değil, erkeklere de sesleniyor ve kadınlarla müttefik olmaları gerektiğini hatırlatıyor.

RAKAMLARLA KADINA ŞİDDET

Solnit eserinde, okurlarıyla bazı rakamları da paylaşıyor. Keza ABD’de her dokuz saniyede bir kadın bir erkek tarafından, -ki daha ziyade eşi veya sevgili oluyor bu kişi- saldırıya uğruyor, bu saldırıların hatırı sayılır kısmı tıbbi müdahale gerektiren yaralanmalarla neticeleniyor. Her yıl milyonlarca kadın, resmi rakamlara göre 6.2 dakikada bir kadın tecavüze uğruyor. Solnit ise bu rakamın yalnızca ihbarlar çerçevesinde bulunduğunu, gerçek sayının çok daha vahim olduğunu belirtiyor. Buna rağmen tecavüze maruz bırakılanlar destek bulamıyor, bu vakalar soruşturulmuyor, suçlular gereken cezayı almıyorlar. Zira şu bir gerçektir ki, tecavüz veya cinsel saldırı failleri başta Amerika olmak üzere kapitalist ülkelerde iş yükünün büyük bir kısmını omuzlayan kesimdir. Bu, kapitalist iktidarlar tarafından korunmalarının bir nedenidir aynı zamanda.

Üstelik yalnızca ABD’de değil, dünyanın pek çok yerinde de kadınlar için tablo her geçen gün kötüleşiyor. Solnit dünya çapında yapılan bir araştırmaya göre 15 ila 44 yaş arasındaki kadınların erkekler tarafından yaralanma veya ölme olasılığının kanser, sıtma, savaş ve trafik kazalarının toplamından daha yüksek olduğunu da ekliyor.

Yaşanan her vakada bir şekilde kadınlar suçlu bulunuyor, gerek idari merci tarafından, gerek toplum tarafından. Erkekleri eğitmek, rehabilite etmek yerine kadınlara dikkatli olmaları, kendilerini korumaları, nasıl davranacakları, nasıl giyinecekleri ile ilgili salıklar verilip duruyor. Oysa değişmesi gereken erkeğin içindeki kontrol etme arzusu, buna dair hak arayışıdır. Kadına yönelik her türlü kötü muamelenin ve şiddet ediminin altında yatan budur.

EVLİLİK KURUMU

Solnit, eserde evlilik üzerinde yazdığı makalede evlilik kurumunun kadınların ikinci cinsiyet olarak görülmesini ve şiddete uğramasını körüklediğini de ileri sürüyor. Solnit evliliğin sunduğu geleneksel yapının kadına yönelik fiziksel ya da psikolojik şiddete zemin hazırladığını, karı koca arasında yapılan sözleşmenin pratikte erkeğe kadını denetleme ve kontrol etme gibi haklar getirdiğini, evliliğin eşitsizlik üzerine kurulduğunu da belirtiyor.

Rebacca Solnit, ‘Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar’ isimli çalışmasında, kadınların susturulmaya çalıştığı bir dünyayı analiz ederken kadınları “mansplaining” ve cinsiyet eşitsizliği sorunu hakkında uyarıyor.

Erkeklerin asırlara yayılan geleneklerden güç alarak kadınlar üzerinde nasıl kontrol sahibi olmaya çalıştıklarını, tarihsel ve kültürel düzlemde sorgularken, başta Virginia Woolf, Malala Yousafzai olmak üzere dünya tarihinden pek çok kadına atıfta bulunuyor. Solnit topluma bir ayna tutuyor ve acil değişim ihtiyacını hatırlatıyor, bu geleneği kırmak için kimi zaman yol haritaları da veriyor.

Öne Çıkanlar