Derine taşındıkça gün yüzüne çıkan: 'Ku’yu'
Abdullah EZİK
Ahmet Bozkurt’un ilk şiir kitabı 'Ku’yu', okur ile kurduğu diyalog, bir özne olarak anlatıcının/şairin metin içerisindeki yerine dair işaret ettiği değer ve kendi içerisinde tartışmaya açtığı meselelerle dikkat çeken bir eser.
Şiir, gerek salt kendi sınırları içerisinde ifade ettiği değer gerekse diğer disiplinlerle kurduğu bağlarla geçmişten bugüne uzanan çizgide kendi gelişimini sağlamış/sağlayan en başat edebî türlerden biri olarak değerlendirilebilir. Antik çağlardan bugüne kurmaca ve kuramsal değeri ile her zaman bir araştırma/tartışma konusu olan şiir üzerine bugün de çokça şey söylemek, farklı bir yaklaşım geliştirmek mümkün. Nitekim şiirin felsefe, sinema, tiyatro, çağdaş sanat, siyaset gibi birçok farklı tür ile kurduğu diyalog, onu sürekli güncel bir yerde de tutar.
Öte taraftan şiirin geçirgenliği, farklı tür ve disiplinlerle bağı, bugünün şair imgesi, şair kişiliklerinde de kendisine farklı türden karşılıklar bulur. Bir şairin şiiri ve şiirle beraber diğer disiplinleri ele alış biçimi poetik anlamda onun yolculuğunu belirler. Ahmet Bozkurt da tam olarak bu noktada şiiriyle ayrıksı bir yerde durur. Birçok farklı disiplinle ilgilenen, ele aldığı, ilgilendiği her bir disiplinde farklı bir yapı geliştiren Bozkurt, şiire paralel bir şekilde felsefe, edebiyat eleştirisi, tiyatro gibi birçok tür ile yakından ilgilenir. Nitekim söz konusu bu ilişkiler ağı hem Bozkurt’un metinsel anlamda yaratım alanlarına işaret eder hem de şairin disiplinler arası çalışma pratiğine dair ortaya somut değerler çıkarır. Bu meselenin izlerini ise 'Şair Çalışıyor' (2007), 'Orpheus’un Bakışı' (2014), 'Unutma Zamanı: Yazı, Bellek ve Eleştiri' (2015), 'Şiir-Fragmanlar: Her Yüz Bir Dünyadır' (2017) gibi metinlerde görmek mümkün.
Bir ilk şiir kitabı olarak 'Ku’yu' ise gideren derinleşen, kendi anlamını kendi üreten, bunu yaparken farklı disiplinlerle de yakından ilgilenen bir eser olarak değerlendirilebilir. Ahmet Bozkurt, Ku’yu’da öncelikle şiire ve şiirin poetik düzlemine dair bir açılım geliştirmeye özen gösterir. Şiirin kendisi, bir tartışma konusu olarak bu dizelerde kendisini gösterir, hissettirir. Sürekli düşünen, düşündüğü, aklından/usundan geçirdikleri üzerinden ortaya yeni bir poetik düzlem çıkaran anlatıcı/şair, bunu yaparken poetikanın ne denli önemli bir mesele olduğuna da dikkat çeker. Ancak kendi poetikasını, dil ve anlatım dünyasını geliştirebilen şairler sonraya kalır ve şiir ancak böyle yaşar. Bozkurt da Ku’yu’da bu poetik düzlem üzerinden kendisini geliştirmeye, kendi şiirini ortaya koymaya özen gösterir.
Duyuş, bir şairin/anlatıcının/yazarın/sanatçının duyma biçimi onu ve eserini/yapıtını biçimlendiren en temel meselelerden biridir. Neyin duyulduğu, neyin duyurulmak istendiği, duyuşun kendisine nasıl bir karşılık bulacağı, onu ele alan sanatçıya göre farklı bir değer taşır. Bozkurt da bu anlamda duyuşa ayrı bir anlam atfeden şairlerden biri olarak işaret edilebilir. Anlatıcı, bütün bir kitap boyunca okur ile diyalog hâlindedir ve bu diyalog, sesini usul usul duyurmaya çalışan bir şairin/anlatıcının varlığı ile anlam kazanır. Dile gelen onca şey, karşısında ona kulak veren bir dinleyici ile anlam kazanır. Şiir, böyle bir diyalog ve duyuş ile gün yüzüne çıkar.
Hayat, kendi içerisinde bir süreğenlikle akar gider. İnsan, bu süreğenliğin içerisinde kendi anlamını bulmaya, onu inşa etmeye, geliştirmeye çalışır; kendi değerini, dünya içerisindeki yerini ancak böyle tayin edebilir. Ku’yu’nun anlatıcısı/şairi de bütün bir şiirini böyle bir düşünsel değer üzerine geliştirir. Sözgelimi kitaba “Kuvvetli bir kaya ol sol yanıma” diyerek giriş yapan anlatıcı daha sonra bir yerde “Musul’a giden bir denizdir kalbimin orta yeri” der, bir başka yerde “varlıktan oyma bir bengi ırmak”. İnsan kendi devinimi içerisinde sürekli çırpınıp durur ve bu onun için kendi varlığını inşa etmenin yegâne yoludur. Bozkurt’un kitap boyunca yaptığı da tam olarak budur. İnsanın kendi devinimini, kendi süreğenlik ve değerini keşfetme sürecini bütün çıplaklığıyla ortaya koymak.
Ku’yu, anlamsal olarak kendi içerisinde birçok kesme de barındırır. Kitabın başlığına da taşan bu kesme hâli, hiçbir şeyin tek bir düzlemde akmadığına işaret eder. Kuyuya düşen Yusuf da, aşkından çölleri aşan Mecnun da, aşktan tüm varlığını yadsıyan isimsiz onca âşık da bu kesmenin bir parçasıdır. Bir noktada hayat kesmelerden, birtakım kesilmiş ân ve noktalardan ibarettir. Bu kesme, kesinti ânları ise insan hayatındaki dönemeçlere, kırılma noktalarına işaret eder. Yusuf, kuyuya düştükten sonra kendi benliğini bulur; Mecnun, çölde bir başına dolaşırken kendi anlamını inşa eder; âşık, aşkı ile yüzleştikten ve merhale merhale sevgiliye giden yolları arşınladıktan sonra muradına erer. Ancak hemen hepsi bütün bu yolculuk boyunca türlü zorlukla karşılaşır ve bu zorluklar yolu zaman zaman akamete uğratır. Ku’yu’nun anlatıcı şairi de başlığa kadar taşan tüm kesme ve kesinti ânlarında bu duruma dikkat çeker.
Ahmet Bozkurt’un geçtiğimiz günlerde yeniden yayımlanan ilk şiir kitabı Ku’yu okuyucu ile kurduğu diyalog; hayata, insan olmaya ve anlama dair işaret ettiği hakikatler ve bilinçli bir anlatıcının/şairin ele aldığı söz konusu tüm bu tartışmalarla dinleyene birçok şey söyleyen, duymak isteyenlere başka türden bir yaşamdan söz eden bir metin.