Gerçek Bir Direniş Öyküsü: 'Gece Bekçisi'

Gerçek Bir Direniş Öyküsü: 'Gece Bekçisi'
Merve Küçüksarp bu hafta ABD'nin yerli halklarında Chippewa topluluğunun bir üyesi olan yazar Louise Erdrich'in Gece Bekçisi romanını yazdı

Merve KÜÇÜKSARP


Artı Gerçek - Amerikalı yazar Louise Erdrich, 1954 yılında Amerikan yerlisi bir anne ve Alman-Amerikalı bir babanın kızı olarak dünyaya gelir. Edebiyatla ilgilenen bir ailede yetişir ve henüz çocukken kısa öyküler ve şiirler kaleme başlar. Ancak kendisine yazarlığı için asıl ilhamı üniversitede okurken tanıştığı, 'Yerli Halklar Çalışmaları' programı direktörü, aynı zamanda antropolog ve yazar olan Michael Dorris verir.

Erdrich, Dorris sayesinde kendi kökeni ve Kızılderililerin toplumsal belleği üzerine düşünmeye başlar ve edebiyatını Kızılderili kimliği ve direnişi üzerine kurarak bu konuda kalem oynatan hatırı sayılır yazarlardan biri olur.

1984 yılında yayımlanan Love Medicine isimli romanıyla edebiyat dünyasında ilk defa ismini duyuran Erdrich’in kurgusal veya kurgudışı yirmi sekiz kitabı vardır.

Erdrich, kendi soyunu öğretmek için çıktığı yolculukta karşılaştığı insanları ve edindiği izlenimleri metinlerine taşır. Aldığı akademik eğitimin yardımıyla araştırmalarını derinleştiren Erdrich'in eserlerinde ekseriyetle yerlilerin yaşamının politik ve kültürel bağlamı ile iktidar ilişkileri yer alır.

Yerli ve Yerli olmayan kültürler arasındaki çatışmayı anlatının merkezine alırken, bir yandan da aile ve akrabalık bağlarını işler. Roman ve öykü kitaplarının yanı sıra şiir kitapları da vardır.

Erdrich yazın hayatı boyunca pek çok ödüle layık görülür, çağdaş Amerikan edebiyatında kendine itibarlı bir yer edinir. Öyle ki, kimi eleştirmenler onu Faulkner ile karşılaştırır. Bunda Erdrich’in de tıpkı Faulkner gibi çok sesli bir anlatımı seçmesinin, romanlarındaki olayların kronolojik bir sırayla ilerlememesinin de etkisi vardır muhakkak.

Erdrich külliyatı ırkçılığa, nefrete, "Beyaz Amerika"nın hegemonik iktidarına karşı bir isyandır. Kızılderililere ait kayıp bir toplumsal belleği, edebiyatla, -ancak edebiyatı araçsallaştırmadan- canlı tutar. Nitekim Erdrich’in metinleri ve bilhassa 2021 yılında Pulitzer ödülüne layık görülen Gece Bekçisi isimli romanı oldukça politiktir.

Gece Bekçisi, Kuzey Dakota’da bulunan Kaplumbağa Dağı’nda yaşayan insanların, Thomas, Patrice, genç boksör Wood Mountain, annesi Juggi Blue ve antrenörü Barnes ve Patrice’in en yakın arkadaşı Valentine’in küçük hayatlarına, onların sevinçlerine, günübirlik endişelerine ve dertlerine mercek tutan bir romandır. Ama ilk kertede…

Gece Bekçisi’nin politik izleği ise 1953'te Chippewa Kaplumbağa Dağı Bandosu tarafından, Kuzey Dakota, Güney Dakota ve Montana eyaletlerinde Yerli Amerikalıları federal denetimden 'kurtarmak' için ABD Kongresi'ne getirilen bir tasarıya yapılan direnişin ve bu tasarıdan dolayı yaşanan endişenin ekseninde ilerler. "Kurtuluş", hükümet ile Yerliler arasındaki sözleşmelerin feshedilmesi anlamına gelmektedir. Ancak romanın başkişisi Thomas, bu feshin ne demek olduğunun farkındadır ve pratikte yaratacağı durumu şu sözlerle özetler:

“…bu yasa tasarısı toprağımızı bölecek ve satması için Kızılderili İşleri Bürosu’na teslim edecek. Onlar da büyük olasılıkla bir dolarlık yeri beş sente satacaklar. Sonra tehcire zorlanacağız; yeniden iskana. Şehirler’e postalanacağız. Sonumuz oraya varacak. O küçücük odalı evlerde yaşayacağız…”

GERÇEK BİR HİKAYE

Thomas kırsal bir bölge olan Kuzey Dakota’da Kaplumbağa Dağı civarında bulunan mücevher yatağı fabrikasında gece bekçisi, aynı zamanda Chippewa Konseyi üyesidir.

Thomas, ABD Kongresinin görüşeceği bu “kurtuluş” tasarısının, yerlilerin kimliklerini, haklarını, hatta varoluşlarını tehdit edeceğinden dolayı bir hayli endişelidir. Zira bu kurtuluş vaadinin altında, şimdiye dek kabilelerle yapılmış sözleşmelerin tek taraflı feshi, tüm bu kabilelerin kazandığı hakların sona erdirilmesi amacı saklıdır.

Yerlileri, Beyaz Amerikan topluluğuna sokmak, kimliklerinden ve köklerinden koparmak, bir nevi kimlik asimilasyonu yapmak… Thomas, Çiçek hastalığından, tüberkülozdan, 1918’de grip salgınından, savaşlardan ve her tür silah ve teçhizattan kurtularak hala ayakta kalan Kızılderilileri bu kongredeki kararların yok edebileceğini düşünür.

Thomas, Erdrich’in, 1952-1953 yıllarında Kuzey Dakota’nın Kaplumbağa Dağı’nda Chippewa topluluğunun esenliği için mücadele eden büyükbabasından esinlenerek yarattığı bir kurgu karakterdir. Gece Bekçisi de gerçek olaylara dayanan bir romandır.

Gece Bekçisi’nde Chippewa’da yaşayan Pixie Paranteau, herkesin hitap ettiği şekliyle Patrice’in de öyküsü yer alıyor. Patrice, fabrikada çalışan, etrafındaki kızların aksine evlenip çocuk sahibi hayalleri kurmayan biridir. Patrice’in babası alkoliktir ve zaman zaman eve gelerek para ister, bu yüzden evde olay çıkarır. Oysa Patrice ve ailesi kıt kanaat geçinmekte, Patrice ailesine çalıştığı ölçüde destek olamamaktadır.

Patrice’in günübirlik dertler ile geçen hayatı, kız kardeşi ve bebeğinin ortadan kaybolmasıyla yön değiştirir. Patrice Minneapolis şehrine gitmek, bunun için para bulmak ve kardeşini aramak zorundadır.

Patricia kardeşi Vera’yı bulmak için yollara düşer düşmesine ama başından birtakım tatsız olaylar geçer. Bazı “belalı” tiplere rastlar. Para bulmak için çeşitli sömürü ve şiddet biçimlerine maruz kalır. Yine de hayatını tehlikeye atmak pahasına Vera’yı bulmaktan vazgeçmez.

2021 yılında Pulitzer Kurgu Ödülüne layık görülen Gece Bekçisi'nde Louise Erdrich, gerçekle kurguyu harmanlayarak hem 'Beyaz Amerika’nın ikiyüzlülüğünü anlatıyor hem de insan tabiatının otopsisini yaparak onun zaaflarını, korkularını, erdemlerini, tekmil iyicil ve kötücül yanlarını ortaya çıkarıyor. Son tahlilde onların mücadeleleri ve sevinçleriyle örülü çok katmanlı bir roman yaratıyor.

Öne Çıkanlar