Hayat mecmuaları

Hayat mecmuaları
İlker Cihan Biner bu hafta nesnelerle ilişkimizde yarattığımız varoluş imkanlarını, estetiğe açılan kapılardan geçerek sorguluyor. Çocukluğunda okuduğu Hayat mecmualarının, matbu gerçekliğinin ötesinde taşıdığı anlamlara açılıyor.

İlker Cihan BİNER


Artı Gerçek - Çocukluğum neredeyse annemin Hayat mecmualarında okuduğu yönetmenlerin, aktrislerin, ressamların yaşam hikâyelerini bana anlatmasıyla geçti. Magazinin ötesine geçen anlatılar, sanata olan tutkumu derinleştirdi.

Oysa o dergiler annemin doğumunda vefat eden güzeller güzeli anneannem Süreyya'ya ve Fuat dedeme aitti. 1957-1961 arasında saklanmış olan Hayat mecmualarını dedemin evinin tavan arasında bulduğumda heyecanlandığımı hatırlıyorum.

Annemden dinlediğim Gina Lollobrigida, Marcello Mastriani, Sophia Loren'in en parlak dönemlerini Hayat mecmuasında gördüğümde heyecanlanmıştım. Maria Callas ve Pasolini dostluğunu ilk o sayfalarda görmüştüm. Sonra dergiler için dedemden izin alıp arşivime kattım.

‘Eski bir yayın’ deyip geçmemek gerek. Çünkü geçmişte kalmaktan söz etmiyorum. Gelişim ya da değişimin tarihini yazmak kıymetli. Başka bir deyişle; bu kavrayış nostaljik zevk olarak görülemez.

İşte burada nesne meselesi gündeme geliyor. Hayat mecmualarıyla kurduğum bağ estetik deneyimin ta kendisiydi. Dergiler renkli kağıt parçalarının ötesine geçerek gelişimimde önemli bir eşik haline geldi. Başka açılardan nesnelerin duyu dünyamda değişimlere yol açması olarak da görebilirim. O sayfalara yönelmek hafıza anlamında bedenimde göstergeler yarattı.

Fellini'nin, Visconti'nin yeni-gerçekçi sinemasının tüm detaylarını, Picasso'nun ‘Guernica’ eserine dair verdiği röportajı ya da Ernest Hewingway'in ‘Kilimanjaro'nun Karları’ romanının tefrikalarını ilk Hayat mecmuasında okumanın heyecanı doğrudan estetik ile kurduğum bağ idi.

Annemin anlattıklarını daha ileriye götürerek artık Hayat mecmualarına bakışım derinleşmişti.
Blue Jean, Rolling Stone, Billboard gibi müzik dergilerini de biriktirdim. Fakat 1950'lerin sonu ve 60'ların başlarının kültür dünyasına olan yolculuk okuma serüvenimi bambaşka noktalara getirdi.

Sonuçta annemin edebiyata ya da okumaya bağlı duruşu üzerimde etkiler yaratmasına rağmen çizgiyi başka konumlara çekmenin bir önemi var.
Hayat akışımdan parçalar yazarken güzel hayatı kurma, toplumsal iktidar ağlarını saptırma/bükme arzum söz konusu.

Estetik özenin, bakışın Sokratik cesaretle harmanlanması M.Ö. 5. yüzyıla kadar giden tarihsel bir tartışma konusu. Antik Yunan düşüncesinde hakikati söyleme ile estetiğin konusu arasında bağlar var. Bios veya güzel eser olarak hayat… Ayrıca tapınaklara, tanrılara form kazandırma gibi varoluşa özgünlük kazandırma bir çalışma gerektirir.

Güzel yaşama sanatı için Homeros'a, Pindoras'a gitmek mümkün. Mevzu buralara sığmaz ama en azından etik bir perspektif sunulabilir: Hayata stil kazandırma maddelere, renklere, kelimelere biçim verme ile ilişkili. Duruş sergileme, erdemi güç şeklinde oluşturma varoluş estetiği geliştirmenin en güçlü silahları.

Bu anlamda anneannem ve dedemden kalan, annemin büyülenerek anlattığı ve sonradan fizikî olarak keşfettiğim o Hayat mecmuaları sanata tutkumda başlangıç fişeğini atan nesneler olarak kalacaklar.

Öne Çıkanlar