Kazancakis’in ilk göz ağrısı: Yılan ve Zambak

Kazancakis’in ilk göz ağrısı: Yılan ve Zambak
Merve Küçüksarp bu hafta 20'nci yüzyılın en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilen Yunan felsefeci, yazar ve şair Nikos Kazancakis'in Can Yayınları etiketiyle okurla buluşan kitabı Yılan ve Zambak üzerine yazdı.

Merve KÜÇÜKSARP


Artı Gerçek - Nikos Kazancakis’in Karma Nirvami müstearıyla kaleme aldığı 'Yılan ve Zambak' isimli roman ilk defa Harun Ömer Tarhan çevirisi ile Can Yayınları tarafından dilimize kazandırıldı. Kazancakis, Batı kanonuna iz bırakacak külliyatının erken dönem habercisi olan bu romanında karşılıksız bir aşka yakalanan anlatıcının sevgilisine adadığı lirik bir aşk güncesi kaleme alıyor.

Yunanistan’ın gelmiş geçmiş en büyük yazarı Nikos Kazancakis (1883-1957), bir Osmanlı toprağı olan Girit’in Heraklion şehrinde dünyaya gelir. Çocukluğu ve gençliği, bağımsızlık için mücadele eden Girit’te geçen Kazancakis’in, savaş, isyan ve ölüme dair imgeler ruhuna işler.

Erken yaşlardan itibaren edebiyat ve bilhassa felsefeyle ilgilenir. Atina Hukuk Fakültesinde okuduğu sırada eserlerini kaleme almaya başlar. Nobel Edebiyat Ödülünü 1957’de Albert Camus’ye bir oy farkla kaptırsa da, hayatı boyunca çok sayıda hatırlı ödüle layık görülür. Kaptan Mihalis, El Greco’ya Mektuplar, Kardeş Katilleri, Günaha Son Çağrı, Yeniden Çarmıha Gerilen İsa, İspanya ve Yaşasın Ölüm, bilhassa tüm dünyada onu şöhrete kavuşturan Zorba, onun en maruf eserlerindendir.

ESERLERİNDEKİ FELSEFİ ZEMİN

Kazancakis yirmili yaşlardan itibaren felsefeye ilgi duyar ve felsefeci Henri Bergson’dan bir hayli etkilenir. Bergson’un, geçmişin devamlılık arz ettiğini, şimdide ve gelecekte devam ettiğini, zamanın adeta bir akış halinde olduğunu savunan “süre” kavramını edebi eserlerine taşır.

Onun göre “geçmiş”, edebiyat aracılığıyla kendini bugünde devam ettirir. Bellek ve kimlik de aynı şekilde süreklilik gösterir. Üstelik Kazancakis’e göre toplumsal bellek ve kimlik, kişileri veya toplumları toprağa bağlayan, şekillendiren bir köktür. Bu kökü reddetmek kişiyi geçmişinden azade kılmaz. Bu defa kişi reddettiği değerler üzerinden kendini tanımlar, yine o köke göre konum alır.

Ancak altını çizmek gerekir ki, Kazancakis’in eserlerinde üzerinde durduğu bu kök(en) mefhumu ırkçılık ihtiva etmez. Art arda gelişen Girit İsyanları, Küçük Asya felaketi ve Dünya Harpleri onun fikir ve yazın dünyasını etkilemiş olmasına karşılık, herhangi bir düşman, öteki fikri meydana getirmez. Kendi değerlerini korurken, kendinden olmayanı dışlamaz, ötekileştirmez. Hem zaten onun temel edebi çabası da, Yunan kimliği üzerinden belirli bir ulusal kimlik algısı tanımlamak değildir.

O, kimliğini varoluşunun temel bir özü olarak değil, akışkan ve değişken bir süreç olarak kabul eder. Bu kimlik ise yaşamın doğal seyri içinde yazı yoluyla oluşacak, tamamlanacaktır. Bu minvalde yazarın görevi de geleneği değiştirmek ve yenilemektir. Kazancakis’i evrensel kılan da işte bu bakışıdır.

Kazancakis, Bergson’un yanı sıra Nietzsche ve Schopenhauer’un da düşüncelerinden etkilenir. İnsan doğasının karanlık ve iyicil taraflarını eserlerinde mercek altına alırken, kimi zaman toplumsal dogmaların ve din mefhumunun insanlığa getirdiği olumsuzlukları ele alır. 'Günaha Son Çağrı', 'Kaptan Mihelis' ve 'Yeniden Çarmıha Gerilen İsa' onun Hıristiyanlığı yerdiği ve Vatikan tarafından yasaklanmış kitaplarındandır.

Yazdıkları bir cenah tarafından hoşnutsuzlukla karşılansa da, hatta Nabakov gibi bazı yazarlar Kazancakis’i fazla abartılmış bulsa da, kuşkusuz Yunan kültürünü markalaştıran, Yunan imgelerini yaratan birkaç edebiyatçıdan, -ki diğeri Kavafis’tir- biridir. Sinemaya uyarlana 'Zorba' isimli eseri tüm dünyada her yıl binlerce satıldığı gibi, The Guardian'a göre okunması gereken en iyi bin roman listesinde yer alan tek Yunan romanıdır.

Bugün Kazancakis'in metinleri dünya tarihinde iz bırakmış pek çok filozofun etkilerini ihtiva eden, buna karşı eleştirmenler tarafından hala keşfedilmeyi bekleyen muğlak bir alan olmayı sürdürdüğü gibi, üniversite tezleri, araştırma makaleleri için de büyük bir ilgi kaynağıdır. O, hem Yunan geleneğinden, mitoslardan beslenir; hem de bütün bu sınırları zorlayarak yeni bir yazın geleneği yaratmaya çalışır. Metinlerinde geleneksel mitler inşa eder. Bu bakımdan Homeros’un yazınsal mirasını sürdürür.

Kazancakis, dilin sınırlarını zorlayan ve onunla deyim yerindeyse çatışma halinde olan bir yazardır. Bu tavrını metinlerinin içeriğinde de sürdürür. Onun metinlerindeki çelişkilerin fazlalığı, sonu gelmez kurtuluş arayışı ve pek çok yöntemi harmanlayan üslubu zihin açıcı, kimi zaman zorlayıcı bir okuma deneyimi sunar. Eleştirmenlerde ise çok farklı, hatta karşıt intibahlar meydana getirir. Hatta onun yazınının modernist olduğunu ileri sürenler kadar antimodernist olduğunu düşünenler de vardır. Kazancakis’İn alametifarikası biraz da buradadır.

Yılan ve Zambak bu bağlamda, Kazanakis’in sonraki yıllarda ortaya çıkaracağı eserlerinin ve bu yoğun, çelişkili fikirler yaratan üslubunun habercisidir. 1906 yılında Atina Üniversitesinde okurken kaleme aldığı, karşılıksız, takıntılı bir aşkın lirik, şiirsel bir dille anlatıldığı bu romanda, Kazancakis ölüm ve varoluş meselelerini mercek altına alır.

Romandaki lirik düzyazılardaki üslup D'Annunzio, Mallarme, Baudelaire ve Wilde gibi isimlerin estetikçiliğini de yer yer hatırlatsa da, zamanın gizeminin bir örtüsüne sarılmış karakterlerin kendi duygularını anlama yolunda yürüdüğü eski Yunan trajedilerine benzer. Bu tarz, Kazancakis'in eserlerinde sıkça rastladığımız bir yöntemdir. İçsel duyumsama ve dış dünyaya dair algı, tüm bunlardan mürekkep duygu eserde sık sık tezahür eder.

KASIM’IN 28’İ

Bütün günkü yaşantımdan tükenmiş düştüm yatağa. Ağır bir gece pusuda bekliyordu penceremin dışında, ışığı söndürmemle sessizce ve kapkara dökülüverdi dört bir yana. Yorgun bedenimi serdim yatağın üzerine, başımı gömdüm yumuşak yastığa, yumdum gözlerimi mutluluk ve tatlılıkla.

Durgunluk ve dinginlik aktı tatlılıkla bedenime-bir şeyler çözülüverdi içimde, haz düşkünlüğü gibi. Yumdum mutlulukla gözlerimi. Düşündüm Ölüm’ün o Büyük Gecesi’ni.

Karşılıksız aşkın verdiği acı, sadece yazarın romanı yazması için ilham kaynağı değil, aynı zamanda ruhunun şifalanması ve muhtevasındaki kötücül hislerden kurtulması için bir arayıştır. Kazancakis kendini bir sanatçıya dönüştürür ve sevgilisini de bu sanatın membaını besleyen bir ilham perisi olarak tanımlar. Umutsuzluk ve aşk arasında ruhunun yalpalayışlarının sanata dönüşmesini sağlayan bir ilham perisi…

ARALIK’IN 6’SI

Uçsuz bucaksız bir günbatımı uzanıyor içimde. Bir güneş ölüyor içimde. Kızıl bir kefen sürüklenip paralanıyor suların üzerinde. Yüreğimdeki her şey susuyor, büyük tedirginlikleri ve büyük ölüleri kaplayan o ağır sessizlik içerisinde.

Bir çanın ölüm sesleri işitiliyor ruhumda –ve duyuyorum, sanki akşamleyin havada ağır ağır öldüğü güne ağlıyormuşçasına işitilen çan gibi.

Yılan ve Zambak, ana karakterin tutkusunu, coşkusunu, takıntısını ele alan samimi ve şiirsel bir günce romandır. Aynı zamanda Kazancakis'in sanat ve felsefeyi harmanladığı, ruhunun derinliklerindeki karanlıklardan ilham aldığı, içindeki hırsı, aşkı ve öfkeyi söze dönüştürdüğü duygusal bir metindir. Gençlik yıllarında yazmasına rağmen onun bugün her ülkede itibar gören külliyatının kilometre taşlarından biridir.

Öne Çıkanlar