Kızılcık Şerbeti: Şiddeti onaylamıyor ifşa ediyor
Deniz ÇAKMAK
Artı Gerçek - Son yıllarda Türkiye'nin siyasal ve kültürel iklimine dair toplumsal hayatta kısık sesle konuşulan birçok meseleyi göstermeye cüret eden bir dizi Kızılcık Şerbeti. Etrafında yarattığı rüzgar, kan kusup şerbet içtim demeye iman etmiş kesimlerin sessizliklerini çözmeye başladı.
Seçime yaklaşırken kutuplaşmayı, birbiriyle temas etmeyen mahallelerin bir kurmaca evreninde karşılaşma hallerini, kadın mücadelesinin dizideki izdüşümlerini ve RTÜK'ün paniğini Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. Nükhet Sirman ve Dr. Feyza Akınerdem ile konuştuk.
Türkiye’de gündelik hayatın geçirdiği değişim popüler kültürdeki üretimlere de yansıyor. Kamusal pratikleri düzenleyen politika da bunun bir parçası. Bu değişimin yansımalarını Kızılcık Şerbeti dizisinde görmek mümkün mü?
Nükhet Sirman: Kızılcık Şerbeti Türkiye'de bir ilki gerçekleştiriyor. Aslında tam olarak ilk defa da gerçekleştirmiyor bunu. Türkiye'de inançlı ve inançsız kesimin ilişkileri üzerine bir dizi yapma fikri daha önce Berkun Oya’nın ‘Bir Başkadır’ isimli dizisinde de vardı. Hatırlarsınız belki, orada da yine başörtülü bir kadının dünyasına yakından bakıyorduk. İmamın kızı başörtüsünü açıyordu.
Fakat bu dizinin çok ilginç olmasının nedeni sadece başörtülü- başörtüsüz ilişkisine veya inançlı- inançsız ilişkisine bakması değil. Dizi aynı zamanda toplumda çok daha ciddi bir problem olan kadına yönelik şiddet konusuna da değiniyor. Bundan yıllar evvel gördüğümüz bir Şule Çet davası vardı.
Arkasından buna benzer başka olaylar da oldu; ben atmadım, kendi düştü diye savunma yapan failleri çok gördük. Dolayısıyla dizinin bence en önemli taraflarından bir tanesi de bu.
'POPÜLER OLDUĞU İÇİN DEĞİL BİR YARAYA PARMAK BASTIĞI İÇİN İZLENİYOR'
Bir diğer mesele de kadına yönelik şiddet konusunda kadınların bir araya gelerek yani bir kadın dayanışması göstererek buna karşı durabilmeleriydi. Dolayısıyla dizinin üç ayrı alanda önemli önermeleri var. O anlamda çok ciddi bir dizi. Bu yönüyle bakınca popüler lafı hafif filan gibi anlaşılıyor, biraz problemli bir laf. Dolayısıyla dizi popüler olduğu için değil, bir yaraya parmak bastığı için insanlar bu kadar ilgileniyor.
‘Feminist Gece Yürüyüşü’nde, “Yanındayız Nursema” yazan bir pankart vardı. Kadınlar dizide şiddet gören kadın karakteri patriyarkaya karşı, görücü usülü evliliklere karşı destekliyor ve yanındayız diyorlar.
Feyza Akınerdem: Hikaye anlatıcılığının kendisi, toplumdaki değişimin dinamiklerini ve değişimin nasıl olacağını her zaman belirlemiş. Masallar, hikayeler, fıkralar vs. hep böyle işlevleri olmuş. Günümüzün masalları da diziler olduğu için, onlar da tabii hem sosyolojik değişimi etkileyen hem de bu değişimi zaman zaman hızlandırarak zaman zaman buna karşı önlemler alarak, bazen devletin müdahalelerini de içerecek şekilde etki alanı yaratıyor. Bunların hepsi etkileşim halinde.
'TOPLUMUN HER KESİMİNDEN İNSAN KENDİSİNİ BULUYOR'
Kızılcık Şerbeti’nin gündeme aldığı bazı meseleler daha önceki dizilerde anlatılmamış, çok fazla dokunulmamış, değinilse de kimlikler bu kadar açıktan dile getirilmemişti. Bu kimlikleri kimisi muhafazakâr- seküler diye nitelendirebilir, kimisi de Kemalist ve İslamcı diye nitelendirebilir. Bunların hepsi doğru olmakla birlikte, Kızılcık Şerbeti’nin temsil ettiği ikilik, Türkiye'deki birçok sosyolojik ayrımı göstermesi bakımından ilgi çekici. Çok fazla kadın, toplumun her kesiminden çok fazla insan bu dizide kendisini buluyor.
Dizide laik-muhafazakâr gerilimi olarak adlandırılan kültürel ya da politik ikiliğe dair çok yorum yapıldı. Peki aynı kültürel ya da siyasal mahalleleri kesen sınıf temsillerinin de izdüşümü var mı dizide? Son yıllarda kentli muhafazakarlığın ya da seküler kesimlerin geçirdiği değişimin sınıfsal karşılıkları nasıl işleniyor sizce?
N.S: Bence sınıfsal olarak öyle bir fark yok aralarında. Daha dindar olan kesimle daha seküler olan kesimin aslında sosyo-ekonomik veya sınıfsal aidiyeti çok belli. Seküler kadın karakter öğretmen, müdür olmuş yani eskiden belki Bourdieu’nun kavramsallaştırmasıyla “sosyal sermayesi” olan bir kadın iken öbürleri parasal olarak daha zengin ama bu sınıflarını çok farklı yapmıyor.
Dolayısıyla burada işçi sınıfı veya alt kesim gibi keskin sınıf temsilleri yok. Dizi yine aslında bir köşk dizisi ama başka meseleleri de gündeme getirdiği için bu görünmez oluyor. Buradaki esas mesele önce de dediğim gibi, ne oluyor da kadınların talepleri şimdi görünür hale geliyor?
Feyza ile diziler üzerinde çalıştığımız dönemde “Atmosfer” diye bir kavram önermiştik. Toplumda belirli atmosferlerin hakim olduğu anlar vardır. Şimdi seçim öncesi böyle bir atmosfer var ve kadın meselesi çok kritik bir yerde duruyor. 6284 sayılı kanunun siyasi şantaj meselesi haline gelmiş olması, dolayısıyla da konjonktür gereği bu dizinin yayınlanması böyle bir atmosfere denk düştü.
'SINIF TEMSİLLERİ AKILLICA KURULMUŞ'
F.A: Ben dizideki sınıfsal temsilin çok akıllıca kurulduğunu düşünüyorum. Kıvılcım karakterinin ailesi eğitimli üst-orta sınıf, meslek sahibi bir grup; diğer taraf ise daha zengin üst sınıf.
Hatta izleyiciye belki de son yıllarda zenginleşmiş bir aile olduğunu düşündürüyor. Kültürel olarak çok daha geleneksel, kendi kültürel evrenimizde bu adetler Anadolu’da yaşanmaya devam ediyordur diyeceğimiz adetlere ve geleneklere göre yaşıyorlar, geniş aile olarak hep birlikte aynı evde oturuyorlar.
Diğer tarafta ise boşanmış, erkeklerle ilişkilerine mesafe koymuş ve ortak bir hayat kurmuş üç tane kadın; biri anne ikisi kız, 2 tane de torun var. Orada da tüm aile üyelerinin kadın olduğu bir ev var. Ortak özellikleri hayatlarında aslında bir erkek olmaması ve özgürlüğün önemli bir değer olması.
'GÜÇ İLİŞKİLERİNİ TERSİNDEN KURUYOR'
Dolayısıyla bir tarafta özgür yetişmiş ve bununla gurur duyan kadınlar varken diğer tarafta birbirlerine olan bağlılıklarını, dünyanın geri kalanıyla ilişkilerinden daha fazla önemseyen, Anadolu tabiriyle birbirine çok “tutkun” bir aile var. Bu aile de zengin bir aile, gelenekleri taşıyorlar ama geleneksel temsillerde alışık olduğumuz o alt sınıf aile değil. Bu da bence diziyi oldukça zenginleştiriyor.
Nitekim bir sahne vardı: Umut'un annesi Umut'un evine gelip Nursema’yı temizlikçi zannediyordu başörtülü olduğu için. Güzel olan tam da bu tersine çevirmeler zaten. Dindar, başörtülü ve muhafazakârların alt sınıf olduğu düz anlatılardan çıkıp, güç ilişkilerinin tersinden kurulduğu anlatılara dönüyor yüzünü. Türkiye'nin sosyopolitik tartışmalarına da doğrudan dokunuyor.
Kızılcık Şerbeti kısa süre önce kadına yönelik şiddet sahneleri gerekçesiyle RTÜK tarafından yayın durdurma cezası aldı. Öte yandan TRT dizilerindeki şiddet sahnelerinin aynı muameleyi görmemesi çifte standart olarak değerlendiriliyor. Sizce dizinin RTÜK’ü ve iktidar kurumlarını bu kadar rahatsız etmesinin nedeni nedir?
N.S: TRT 1’de ‘Teşkilat’ ve ‘Yürek Çıkmazı’ isimli diziler var, biraz oralara baksınlar. Şu anda Teşkilat isimli dizide her hafta birileri korkunç şekilde ölüyor. Eski bir diziden de söz etmiyorum. Bu dizi her hafta yayınlanıyor. Mesele şu: Bir sahneyi göstermekle onu onaylamak arasında fark var.
'DİZİ ŞİDDETİ ONAYLAMIYOR İFŞA EDİYOR'
Bir şey gösterildiği zaman o illaki onaylanıyor anlamına gelmez, ifşa da ediliyor olabilir. Kızılcık Şerbeti kadına yönelik şiddeti bence ifşa ediyor ve zaten problem gördükleri yer de bu. Ortada bir ifşanın söz konusu olması ve faillerin de mütedeyyin kesimden geliyor olması. Bunlar RTÜK’ü rahatsız eden unsurlar.
Aynı zamanda kadınların yüzleşmesiyle de ilgili bir mesele bu. Feministler senelerdir böyle yüzleşmeleri ümit ediyorlar ve bu yüzleşmeleri de hiçbir zaman istedikleri gibi yaşayamadılar. Mahkemelerde yüzleşmek istiyorlar olmuyor, sosyal medyada yüzleşmek istiyorlar olmuyor.
'ŞİDDETİN FAİLLERİNİN MÜTEDEYYİN OLMASI RAHATSIZ EDİYOR'
Hep bir kaçış noktası bulabiliyor bu adamlar. Halbuki bu dizi öyle bir şeye müsaade etmedi. Bence RTÜK'ün dayanamadığı da bu. Mesela ‘Yürek Çıkmazı’ dizisi de bir şiddet ifşası. Ne kadar gizlenebildiğini göstermesi açısından da çok önemli. Orada da çok fazla kadına şiddet sahnesi var. Fakat oradaki ifşa mütedeyyin kesimi hedef almıyor. Bu yüzden onu kabul ediyorlar sanırım.
Kızılcık Şerbeti’nin reytinglerine baktığımızda görüyoruz ki, diziyi hem totaldekiler seyrediyor hem de daha eğitimli, AB grubu diye adlandırılan kategorideki kesim izliyor. Reytinglerde sürekli ya birinci ya ikinci oluyor. Dolayısıyla izlenen, konuşulan, görünür bir dizi olduğu için de rahatsız oluyorlar.
'DİZİ NE MÜTEDEYYİNLERİ KÖTÜLÜYOR NE LAİKLERİ'
Aslında dizi ne mütedeyyinleri kötülüyor ne de laikleri. Denge izliyordu başlarda, sonra bir noktada bunu kaçırdılar ama şimdi tekrar o dengeyi bulmaya çalışıyorlar, bu da ilginç. Dolayısıyla dizi kolay kolay “Bunlar da modernist pislikler” diye kenara atılamıyor diğer kesim tarafından da.
F.A: Ben dizilerin toplumda çözülmesi zor çatışmaları çok daha çözülebilir bir mecraya çekerek bunların nasıl olabileceğine dair anlatılar kurduğunu düşünüyorum. Yani Türkiye'de de aslında hepimiz biraz bıktığımız ve önümüzdeki seçimlerde belki de bir karar vereceğimiz, biz gerçekten bu kadar yoğun bir kutuplaşma istiyor muyuz sorusu üzerinden seçmen olarak talebimizi oylayacağımız bir sürece giriyoruz.
'TOPLUMSAL MÜZAKERELERİ GÖSTERİYOR'
Bu noktada birkaç şeyi birlikte değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Dizinin kaldırılmasının, üniversitelerin kapatılmasıyla paralel bir tarafı var bence. Dizi çeşitli çatışmaları ve çözüm önerilerini ya da çatışmalara yönelik bireyler, kadınlar ve aileler arasındaki müzakereleri gösteriyor. Bu müzakere halleri aslında izleyiciye de kendi durumunu, kendi pozisyonunu, kendi önyargılarını sorgulatıyor.
Bence tehlikeli bulunan şey şiddet sahnesi değil. Çünkü o tehlikeli bulunsaydı gerçekten, dediğiniz gibi TRT dizileri yasaklanırdı. Burada tehlikeli olan şey; dizide üretilen çözümler, önerilen çözümlerle müzakereye taşınan konular (bazen çok karikatür biçimlerde de olsa), bunların rahatsızlık uyandırması.
Dizide önerilen çözümler, müzakereye taşınan konuların rahatsızlık uyandırdığını, bu konuların gündeme gelmesinin aslında mevcut hükümet açısından bir risk oluşturduğunu ve bu riski en azından şu an seçimlere gittiğimiz dönemde biraz bertaraf etmek istediklerini düşünüyorum.
Dizi Türkiye’de son yıllarda belirginleşen siyasal fay hatlarının altını çok kalın çiziyor. Fakat aynı zamanda bir karşılaşma alanı da kuruyor. Farklı kimliklerin aidiyet alanında tanımlanan karakterler birbirlerine temas ettikçe dönüşüyor. Bu dizi sizce bir kamusal konuşma imkanının önünü açabilir mi? Oradaki karşılaşmanın toplumsal hayata da taşınması konusunda etkisi olur mu?
N.S: Yani televizyon dizilerinin etkisi bir yaz yağmuru kadardır (Gülüyor). Uzun vadede ciddi bir etkisi olacağını sanmıyorum. Depremde gösterilen dayanışma mesela, kamusal konuşma imkanı açısından bence daha önemli bir karşılaşma ve diyalog olanağı oldu. Ama ne kadar sürecek ondan da emin değilim.
'TOPLUMUN HER KESİMİNDEN KADINI ÇEKTİ'
F.A: Bu tarz hikayelerin toplumda çeşitli imkanlar açması aslında dizideki daha küçük ölçekli karşılaşmalara bakarak anlaşılabilir. Örneğin ilk başta daha Kemalist ve başörtüsü karşıtı bir kadın temsili olarak okuduğumuz Kıvılcım karakterinin çocuklarıyla olan ilişkisi, toplumun birçok kesiminden kadını kendisine çekti. Yani nasıl bir annelik yaptığı; çocuklarıyla ilgili kaygıları, onların arkasında durmak, çocuklarının desteklemediği kararlarına da saygı duymak konusunda verdiği mücadele, bir yandan da çocuğunu tehlikelerden korumak için taşıdığı yoğun duygu var.
Bunlar bence toplumun her kesiminden kadını çekti. Bu hislerle empati kurmak için seküler ya da dindar olmanız gerekmiyor. Anne olmanız yeterli. Bence Kıvılcım karakteri o açıdan da önemli.
Nursema da öyle bir yerde duruyor. Onun çaresizliği, seçeneksiz bırakılması, duygularının toplumsal normlar karşısında önemsizleşmesi, her kesimden kadının ilgisini çekti ve empati kurmalarını sağladı. Aslında hepimiz sokakta karşılaştığımızda birbirimizle ilgili çok hızlı kanaatler geliştiriyor olabiliriz ama yaşadığımız hayatlar ve ikilemler, gündelik olanın en sıradan halinde birbirimize çok yakın olduğumuzu da gösteriyor.
Bu açıdan toplumsal hayatta dönüşümler sağlayabilecek, uzak düşmüş, kutuplaştırılmış kesimler olarak birbirimiz hakkında düşünmeyi bir miktar mümkün kılacak bir dizi olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de Kızılcık Şerbeti’ni çok önemsiyorum.