Loading’in güncel sanat mutfağı
İlker Cihan BİNER
Türkiye'de uzunca bir süredir kültür - sanat alanına iktidar kurumlarından yönelen müdahaleler, güncel sanat alanın halihazırda yapısal problemleriyle birleşince, kültür üretimlerine katkı sunan; bu alanda yazan, eser üreten, düşünen insanlarla konuştuğumuz bir güncel sanat dosyası yapma fikri kaçınılmaz oldu.
Son zamanlarda etkisini gittikçe arttıran baskı ortamı ciddi boyutlara vardı. Sansürle karşı karşıya kalan küratörler, sanatçılar var. Geçenlerde ‘Kültür Sanat Alanına Ayrımcılığa Karşı’ adında yayınlanan anonim metin tam da bu sıkışmışlığa karşı bir yanıt niteliğindeydi.
Biz de dosya kapsamında sanatçılara, küratörlere, sanat eleştirmenleri/yazarlarına, sanat yayınlarındaki editörler dahil olmak üzere konuştuğumuz isimlere, Türkiye'de güncel sanat sahasında yaşanan zorlukları, sanat-politika ilişkisini ve daha pek çok şeyi sorduk.
Dosyanın altıncı ve son bölümünde, Diyarbakır'da 2017 yılından bu yana faaliyet gösteren güncel sanat alanı Loading'in kurucuları Erkan Özgen, Dicle Beştaş ve Cengiz Tekin'le, Diyarbakır'da kurulan mekanın hikayesini, güncel sanatın baskıcı iktidar pratikleriyle ilişkisini ve Loading'in gelecekteki projelerini konuştuk.
Loading'in oluşum süreci nasıl başladı, hedefiniz ne idi?
Erkan Özgen: Arap Baharı’nın tüm Ortadoğu’yu cehenneme dönüştürdüğü, çatışmaların farklı tekniklerle sivilleri de hedef aldığı bir zaman dilimindeydik. Paris’in gece hayatının güven vermediği, kimsenin kendisini güvende hissetmediği bir dünya vardı.
Ortadoğu’daki çatışmalar Suriye ve Irak’a sirayet etmişti. Türkiye’nin sınırlarına milyonlarca insanın savaştan kaynaklı intikali söz konusuydu. Türkiye’deki barış görüşmeleri yerini çok sert çatışmalara bırakmıştı. Diyarbakır’da başlayan ve çevre illere yayılan kent içi çatışmalar kent sakinlerinin rutinine dönüşmüştü. Hemen hemen her gün şehir merkezinde büyük patlamaların yaşandığı, binaların yıkıldığı, kentte yaşamanın bir sivil için mümkün olmaktan çıktığı bir dönemdeydik.
Şehirde sürekli mevzilenmiş tankları görmekle beraber yüzlerce savaş uçaklarının sesleri artık evlerin içinde dahi iletişimi engelliyordu. Kültür-sanat, aktivizm ve STK faaliyetleri yürütenler güvenli alanlardan çıkarak operasyonların hedefi haline gelmişti. Bu yaşananlardan on binlerce sendika üyesi öğretmen de nasibini almıştı.
Öğretmenler, çatışmaların durması için sendikanın aldığı bir kararla, üç günlük greve girmiş ve Diyarbakır’da bir yürüyüş gerçekleştirmişlerdi. Amaç “çocuklar ölmesin, okula gitsin” idi. Bunun sonucu tüm öğretmenler görevlerinden alınıp terör propagandasıyla yargılanarak sosyal medya üzerinden lince maruz kalmışlardı. Yaşamın hiçbir alanı artık güvenli değildi. Yurt dışından sanat dünyasının bir kesimi tarafından Türkiye'den uzaklaşmamız için çeşitli davetler alıyorduk. Tam da bu dönemde Loading’i kurma teklifinde bulundu Cengiz. Cengiz'le yaptığımız tartışmalar sonucu mekan arayışına girdik.
Cengiz Tekin: İsmi Loading olmasa da, oluşum süreci apar topar alınmış bir karardı. Çünkü her şey çok hızlı gelişiyordu. Bizler üniversiteyi bitirip Diyarbakır'a peyderpey yerleşmiş ve ‘Art and the City’ sergisini yapmıştık. Ben sürecin o zamanlar başladığını düşünüyorum. Somut bir mekanımız yoktu. Çok sevdiğimiz ve bizden mekanlarını esirgemeyen, toplantılarımızı yaparak işlerimizin temellerini atmış olduğumuz Foto Prestij, bu sürecin ilk somut mekanı oldu.
Loading olma evresi de malum, tüm sanat kurumlarının kapatılması ve politik olarak yeni bir sürecin başlamasının ardından Loading, bir nefes alma alanı olarak can buldu. Tabii Loading ile birlikte birçok sanat inisiyatifi de cesaret alarak yola koyuldu.
İnsanların konuşup tartışabildiği, dünyanın herhangi bir yerinde sanat adına ne tartışılıyorsa, burada da tartışmaya açabilmeyi istiyor, genç sanatçıları uzun süren workshoplarla daha donanımlı hale getirmeye çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi, bazı atölyelerimiz bir, bir buçuk yıl gibi uzun bir süreyi kapsıyor.
Daha önce gördüğüm ve Diyarbakır'da deneyimlediğimiz bir hafta sonu söyleşisi ile işlerin yürümediğini anlamıştık. Bu nedenle, elimizden geldiğince atölye sürelerini uzatıyor ve sonrasında da iki taraf arasında iletişimi koparmayan bir ilişki kurmaya çalışıyoruz. Ayrıca profesyonel sanatçılara profesyonel destek sunuyoruz. İşlerinin her evresinde fikir alışverişi yapıyoruz. Anlatacak çok şey var ama Loading'i bir mutfak olarak düşünün ve bu mutfak mümkün olduğunca herkesi beslemeye çalışıyor .
Bağımsız sanat mekanı olarak yaratıcı bir estetik-politik duruşa sahipsiniz. Değerli sanatçılar, sanat eleştirmenleri, akademisyenlerle önemli etkinlikler yaptınız. Bugüne kadar yaptığınız çalışmalardan söz eder misiniz?
Dicle Beştaş: 2019’da Loading’e başladım. Program koordinatörü rolüyle başladım diyebiliriz. Geldiğimde arşiviyle, sanatçı-küratör konuşmalarıyla ve atölyelerin çalışma mantığıyla, 2017’den bu yana kurulmuş bir sistem vardı. Ben bu sisteme dahil olarak çalışmakla birlikte, güncel sanat alanına dair gelişen aciliyetleri de hesaba katarak alternatif programlar geliştirme arzusuyla devam ettim.
Bugüne kadar güncel sanatın da konusu olan sosyal, kültürel, çevresel meseleleri spot altına alan sanat profesyonelleri ile buluşmalar, eleştirel atölye programları, sergiler, kütüphane ve yayın geliştirme programları ile Diyarbakır ve yakın çevresindeki sanat takipçileri ile bir araya geldik.
Şimdilerde 2000'lerin başından günümüze kadar kentte gerçekleşen sanat pratiklerini bir araya getiren Loading Arşiv’in ölçeğini genişleterek Diyarbakır'ın yakın çevresindeki sanat ortamına yöneliyoruz.
Tüm seneye yayılacak ve sürecek program kapsamında arşive yeni katılan sanat profesyonellerini (sanatçı, küratör, eleştirmen, araştırmacı ve kurumlar..) kentte yaşayan sanat takipçileri ile buluşturmayı planlıyoruz.
Güncel sanat ile ilişkili İstanbul merkezli bir algı var. Siz bu konumu kıran bir pozisyondasınız.
Amed'te (Diyarbakır) güncel sanat ne durumda?
Cengiz Tekin: Sadece Diyarbakır'da değil tüm ülkedeki güncel sanatın her kısmında çalışan, üreten ya da yazan büyük çoğunluğun durumunu uzun zamandır düşünen biri olarak "Ergenlik Dönemi Analojisi"ni işaret ederek açıklamak istiyorum.
Ergenlik, bireylerin kimlik arayışı, özerklik kazanma ve yetişkinlik sorumluluklarına geçiş sürecidir. Bu bağlamda sanatçılar başta olmak üzere fon taşeronları, eleştirmenler, yazarlar, koleksiyonerler, küratörler vs. toplumsal bir ergenlik dönemi yaşanıyor gibi geliyor bana. Sanatçılar, kendi sanatsal kimliklerini bulmak için kimlik arayışı içindedirler. Yeni ifade biçimleri arayarak ve sınırları zorlayarak sanatlarını geliştirmeye çalışıyorlar. Bu süreç, yaratıcılığın dönemsel olarak ani patlamalarla ve aşırı heyecanlarla karakterize edildiği ,sanatçılar arasında zaman zaman üretkenlik sorunları yaşanabilirliği, iniş çıkışlarını ve durağan dönemlerini yansıtıyor olabilir.
Bu dönemlerde eleştirel düşünme eksikliği veya motivasyon kaybı da yaşanabilir. Yaşanıyor da. İçi boş eleştiri yani sorunları göstermeyen, çözüm önermeyen eleştiriler sanatın etkisini sınırlayabilir. Bu nedenle sanatın aynı zamanda yaratıcı bir boyutu olması önemli.
Ne yazık ki; yaratıcılık ve derinlikli iş üretmenin asgari boyutu ile yola devam eden kırılgan, hemen küsebilen bir sanat ortamı ile karşı karşıyayız.Hayatımızı hiperrealizm, sanatı da ergenlikten çıkış kurtaracak. Bu genel olarak tüm ülkeyi de kapsayan sanat algısını, sanatçının toplum içindeki rolünü anlamak için de bir perspektif sunabilir bize.
Dicle Beştaş: İstanbul’da da çeşitli programlarda bulunan biri olarak söylemek istiyorum ki ben Diyarbakır izleyicisini kendi adıma daha çok seviyorum. Hem eleştirel bakışları hem de bulundukları ortamı dönüştürme arzuları beni çok besliyor. Bu türden bir dinamiği üzgünüm ama İstanbul’da farkedemedim. Tabi bunu belirli zaman aralıklarındaki belirli gözlemlerime dayanarak söylüyorum. Doğruluğu sabit olmayabilir de
Loading olarak çeper-merkez dikotomisine başkaldıran bir yerden yaklaştığımız düşünülse de bizim temelde buradan gelişen bir gayemiz yok. Zira Cengiz’in ve Erkan’ın da yukarda anlattığı üzere, Diyarbakır’lı sanatçıların çalışmaları yirmi seneyi aşkın bir süredir burada gelişiyor ve dönüşüyor. İstanbul’dan ayrışan ve burayı “başka bir merkez ya da merkezsizlik” haline getiren bir gelenek var benim gördüğüm. Sözünü ettiğim gelenek yeni kuşak sanatçılarla artık daha “renkli ve çeşitli”.
Erkan Özgen: İstanbul Türkiye’deki sanatın ana arter damarını oluşturuyor. Bu durum bir algı ile açıklanamayacak kadar ortadadır. Loading bu algıyı ortadan kaldırabilecek bir mekan değildir. Ama Türkiye’de bağımsız birçok alan için bir ilham kaynağı etkisi yaratığını söyleyebiliriz.
Hedeflerimiz arasında şunlar yer almaktaydı: Yaşadığımız coğrafyada sanat pratiklerini görünür kılmak, bölgede sanat ile ilgilenen ve ilgilenecek olanların fikir ve düşüncelerini tartışmak, sanatçıların network ağı kurmaları, Türkiye sınırları içinde yer alan diğer şehirler ve ulus dışı coğrafyalarla iletişimin sağlanması. Kısmen başarılı olduğumuzu söyleyebilirim.
Yerel sermayenin hiçbir şekilde güncel sanat alanıyla ilgilenmemesinden kaynaklı büyük gelişmeleri sağlamakta zorlandığımızı da not etmek gerekir. Bu hal İstanbul sanat ortamında da çok ciddi bir şekilde mevcut. Hükümetten rahatsız olan geniş yelpazeli sanat kurumları, bağımsızlar, inisiyatifler, galeriler, küratörler, sanatçılar vs. var. İstanbul sanat dünyasından bir kesim yurt dışına çıkmış olsa da, İstanbul’un sanat pratiğini önemsiyoruz. Yalnız sadece Türkiye’deki sanatı değil aynı zamanda dünya sanatının da önemli etkilerini görebilmekteyiz.
Öte yandan… Türkiye’de genç etkinliklerle güncel sanatın başka şehirlerle temasının İstanbul merkezli toplanması, birçok sanatçının görünürlük kazanması ile başlayan bir dönemden bahsetmemek olmaz.
Türkiye’de ki birçok sanatçı İstanbul ortamında görünürlük kazanmasıyla beraber İstanbul sanat ortamına büyük tartışmaları da beraberinde getirmiştir. İstanbul’un dar estetik algısını da tartışır kılmıştır.
Özellikle İstanbul Bienali uluslararası alanda sanatçı ve küratörlerin görünürlüğünü sağlamıştır.
Sanatın İstanbul dışındaki şehirlerde faal olmamasının ana sebebinin yerel sermayenin desteği, koleksiyonerlerin olmaması ve yerel yönetimlerin önceliğinde sanat faaliyetlerin yer almaması olarak açıklayabilirim.
Türkiye'de kültür politikalarının gelişiminde krizler var. Kimi sanat kurumlarında, sanat galerilerinde yaşanan sansür çok ciddi boyutta. Sizin bu konudaki fikirleriniz önemli. Sizce güncel sanat sahasında beliren iktidar ağlarına karşı nasıl bir mücadele gerekli?
Erkan Özgen: Türkiye’de sanat politikasının belirleyicisinin sanatçı değil, sermaye ve devlet kurumlarının meseleye bakışı olduğunu biliyoruz. Devletin statükocu yanları sanat pratiğinde de yerini buluyor. Sanat dünyasının uzun zamandır ilgilendiği alan tamamen suya sabuna dokunmayan üretimlerle kabul görmek ve bir an önce mevcut iktidar ilişkileri içinde yerini almaktır.
Mücadeleyle ilgili sadece ortodoks sol argümanlara yaslanarak, kısır ve realiteden uzaklaşmış bir tablonun içinde buluruz kendimizi. Hem kişisel hem de kurumsal olarak biz bir mücadele içinde olmaktan çok, kendi alternatifimizi, yapmak istediklerimizi, hedeflerimizin pratiğini gerçekleştiriyoruz.
Günümüzde artık, sistemin dışında faaliyet yürütme şansı yok. Muhafazakar sol sanat çevrelerinin düştüğü komik durumu da görmezlikten gelmemek lazım. Sivil müzeleri eleştiri bombardımanına tutarken aynı zamanda bu kurumlarda da yarı zamanlı ya da tam zamanlı çalışmaları işin komik ve samimiyetten uzak kısmıdır.
Cengiz Tekin: Şu anki durumu, daha önce her şeyin pirüpak olduğu bir süreçten sonra ortaya çıkmış gibi düşünmüyorum. Aynı zamanda şaşırmıyorum da. Kültürün politikası düşündüğümüzden daha sert olabilir. Sanat sahasında beliren iktidar ağları hep vardı ve rutin olarak devam ediyor. Son zamanlardaki paylaşımları çok değerli bulmakla birlikte bu sansür ve krizlerle ilgili sorular sadece belirli yerlere değil, ucu açık bir şekilde her kuruma ve sanat ilişkisi içinde olan her aktöre rahatça sorulabilir bir duruma dönüşürse belki sonuç alınabilir diye düşünüyorum. Ancak şu anda yürütülen tartışmanın sadece belirli bir kurum üzerinden gitmesi genel manzarayı görmemizi engelliyor diye düşünüyorum. Diyarbakır'dan her şey çok net görünüyor gibi diyebilirim.
Gelecek projelerinizden bahseder misiniz? Loading olarak neler yapacaksınız?
Cengiz Tekin: Loading, tıpkı ismi gibi yüklemeye devam etmeye çalışacak, yükleme bazen başarısız olabilir, bazen de kesintiye uğrayabilir ama şansımızı zorlamaya devam edeceğiz.
Dicle Beştaş: Son dönemlerde gerçekleştirdiğimiz çalışmaları insan-sonrası perspektifle ilişkili olarak güncel sanat çatısı altında görmek mümkün. 2023’de yaşadığımız deprem ve hatta onun öncesindeki krizler, aciliyetler, bizi coğrafyanın politikasına dair düşünmeye ve yaratıcı alanda hareket etmeye yöneltiyor. 2024 yılına kadar yine misafir sanatçı programları, sergiler, atölyeler ve sanatçı-küratör buluşmaları yapmaya devam edeceğiz. Şubat ayında gerçekleştirmeyi planladığımız bize dayatılan “toplumsal dirençlilik”i tartışacağımız, deprem bölgesinden öğrencileri davet edecek bir mimarlık-sanat kış okulunun da haberini buradan vermek istiyorum.