Roza Erdem: Hikâye anlatıcılığı en eski sanatlardan birisi

Roza Erdem: Hikâye anlatıcılığı en eski sanatlardan birisi
Hikâye Anlatıcısı Roza Erdem masalların büyüsünü Artı Gerçek’e anlattı. Erdem, “Hikâye anlatıcılığı en eski sanatlardan, bana kalırsa bizim en önemli becerilerimizden biri.” dedi.

Esra ÇİFTÇİ


Artı Gerçek- Hikaye anlatıcısı, eğitmen Roza Erdem, oyunculuk eğitiminin ve profesyonel oyuncu olarak çalıştığı on beş yılın ardından Seiba Anlatıcının Yolu Uluslararası Sertifika Programı’nın ilk mezunlarından biri oldu, anlatıcılığa ve eğitmenliğe başladı. Bireyin hikâyesi üzerinden tüm insanlığın hikâyesinin anlatıldığına duyduğu inanç ve kişisel hikâyelerin toplumsal dönüşüme hizmet edebileceği fikri, onu Otobiyografik Anlatı alanında çalışmaya yönlendirdi.

2019 yılında Senem Donatan Mohan’ın koçluğunda çalıştığı “Evvel Zamanla Tanışmak” isimli otobiyografik hikâyesini anlatmaya başladı. Masalların ve hikâyelerin insan hayatında yaratabileceği etkinin gücüne duyduğu inanç, kendisini ve insanı tanımaya duyduğu merakla 2018-2020 yılları arasında Varoluşçu Akademi’de “Temel Varoluşçu Analiz Eğitimi” aldı.

2021 Şubat ayında başladığı, The European Graduate School ve TAE Barcelona iş birliğiyle yürütülen “Ruh Sağlığı, Eğitim ve Sosyal Değişim için Sanat Terapisi Programı”nı 2023 Aralık ayında tamamladı.

Otobiyografik Anlatı ve anlatı alanında verdiği bire bir koçluklar ve grup atölyelerinin yanı sıra çocuklara ve yetişkinlere masallar anlatmaya ve atölye çalışmaları yürütmeye hem Seiba bünyesinde hem de bireysel olarak devam etmekte olan Roza Erdem ile hikâye anlatıcılığına nasıl başladığını, masalların insanlar üzerindeki etkisini konuştuk.

'ANLATMAYI, PAYLAŞMAYI ÇEŞİTLİ SEBEPLERLE SEVİYORUZ'

Roza Erdem, hikâye anlatıcılığının en eski sanatlardan ve kendisinin deyimiyle “bana kalırsa bizim en önemli becerilerimizden biri” diyerek söze başlıyor.

“İnsan sosyal bir varlık, bu sosyalliğe hem hayatta kalabilmek için ihtiyacı var hem de iletişimsel bir varlık; anlatmayı, aktarmayı, paylaşmayı çeşitli sebeplerle seviyoruz. Atalarımızın; doğayla iç içe yaşamanın, topluluk olmanın ve hayatta kalabilmenin çeşitli yollarını kuşaktan kuşağa aktarmak için kurdukları anlatılar hikâyeler, masallar, meseller… Bu anlatılardan bazıları her dönemde insanın ihtiyaçlarına karşılık verdikleri ve zamansız oldukları için bugüne kadar taşınmışlar. Hepimize aitler.”

'ANLATICILIK İNSANLIK KADAR ESKİ'

“Hikâye anlatma sanatının işi imgelerle” diyor Roza Erdem. Bir masalın, bir anlatının arka arkaya dokunmuş imgelerle ortaya çıkan desenler olduğunu söyleyen Erdem, imgelerin bütün insanlığın ortak hafızasına kayıtlı ve ortak hafızanın ürünleri olduğunu belirtiyor. Anlatıcılığın da insanlık kadar eski olduğunu vurgulayan Erdem, “Çok eski bir masalı anlattığımızda kim bilir kaç anlatıcının, zamanın, topluluğun imgelemine dokunuyoruz” diyor ve hikâye-masal anlatmaya nasıl karar verdiğini şu sözlerle anlatıyor.

“Çocukluğumdan beri hep bir şekilde sanatın içindeydim, tiyatro yapıyordum yine de kendimi tam olarak ifade edebildiğimi düşünmüyordum. Çocukluk arkadaşım Selvin sayesinde, -birbirimize kara kutumuz deriz- onunla yaptığımız sohbetler sırasında “Ben anlatmak istiyorum, anneannem gibi,” dedim.

Bundan birkaç ay sonra, 2015 yılında Seiba Uluslararası Hikâye Anlatıcılığı Merkezi kuruldu. Ben de 2 yıllık Anlatıcının Yolu eğitiminin ilk öğrencilerinden oldum ve hayatım tamamıyla değişti. Seiba’da başlayan eğitimimle birlikte anlatıcı olma yolunda ilerlerken iç dünyamın imgeleri ile karşılaştım. Önce masal anlattım, özellikle çocuklara, ardından yetişkinlere. Otobiyografik anlatı ile tanışmam ise hayatımın önemli eşiklerinden biri oldu. Bu türün içerisinde ilerleyip kendimi geliştirmeye karar verdim. Önce Senem Donatan Mohan, ardından Sue Hollingsworth ve Stella Kassimati ile çalıştım.”

'GEÇMİŞİ SERBEST BIRAKMANIN ÖZGÜRLEŞTİRİCİ GÜCÜNÜ HİSSETTİM'

Erdem, özelikle otobiyografik anlatı ve kendisi için neden bu kadar önemli bir eşik olduğunu sorduğumuzda şöyle yanıtlıyor.

“Çünkü anlatmanın, geçmişi serbest bırakmanın özgürleştirici ve iyileştirici gücünü bire bir yaşadım. Geçmişi değiştiremeyeceğimi biliyorum ama geçmişimin hikâyesini başkalarının cümleleri yerine kendi cümlelerimle anlatabileceğimi biliyorum. Anlattıkça, hikâyemi duymaya alışkın olduğum sözlerin dışında, kendi kelimelerimle anlatmaya başladığımı, yani hikâyemi değiştirebilme gücüm olduğunu görüyorum. Yaşadıklarımdan anlam çıkarabiliyorum. Hikâyem bölük pörçük değil artık, anlamlı bir bütün”

'BİRİNİN BİZİ DİNLEMESİNE O KADAR İHTİYACIMIZ VAR Kİ'

2018 yılında mezun olduktan sonra gruplarla, topluluklarla ya da bire bir çalışmalarla ilerleyeceğini anladığını söyleyen Erdem, kendisini bir eğitmen ve kolaylaştırıcı olarak desteklemesi gerektiğini hissettiğini belirtiyor. “Çünkü insanlarla çok yakın çalışıyoruz, hiç beklemediğimiz şeyler bir anda açığa çıkabiliyor” diyen Erdem, nasıl konumlanacaklarını, açığa çıkan şeyi nasıl karşılayacaklarının hem kendileri açısından hem de çalıştıkları insanlar açısından çok önemli olduğunun altını çiziyor.

“Birinin bizi duymasına dinlemesine o kadar ihtiyacımız var ki. İyi bir dinleyici/eğitmenle karşılaşınca aslında bunun, yani can kulağıyla dinlemenin, hakkımız olduğunu unutarak bizi dinleyen kişiyi yüceltebiliyoruz. Oysa tek ihtiyacımız duyulmak ve duyulduğumuz için borçlu çıkmamalıyız hiç kimseye. Birini bu nedenle yüceltmeye ihtiyaç duymadan, bu hayatı yaşamanın bizim sorumluluğumuz olduğunu kabul ederek, başkasını kendi otonomimizin önüne koymadan eşit bir ilişki kurabilmeliyiz. Gerçekten, ama gerçekten samimi bir yerden, eğitmen ve kolaylaştırıcı olarak her insan gibi beceriksizliklerimiz, zayıflıklarımız, olumlu yanlarımız ve çekilmez taraflarımız olduğunu, alelade bir insan olduğumuzu, yalnızca çalıştığımız konuda biraz daha deneyimli ya da bilgili olduğumuzu kabul ve açık edebiliyor muyuz? Yoksa bu yüceltmelerden besleniyor ve onay görmenin doygunluğu ile kibre mi kapılıyoruz. İşte, aklımdaki başka sorularla ve geçmişten getirdiğim olumsuz deneyimleri temizleme arzusuyla buralarda dolanıyordum. Gördüm ki cevaplarımdan bazıları çocukluk hayallerimde yatıyor. 2018-2020’de Varoluşçu Akademi’de Temel Varoluşçu Analiz Eğitimi, 2021-2023 yılları arasında Expressive Arts Institute İstanbul tarafından açılan Ruh Sağlığı, Eğitim ve Sosyal Değişim için Sanat Terapisi Programını tamamladım. Atölye çalışmalarımda ve bire bir koçluklarımda bu bilgilerin de eşliğiyle ilerliyorum”

'İNSANIN İÇİNDEKİ İYİLİĞE OLAN İNANCIM GÜÇLENİYOR'

Kendisini dinlemeye gelenler arasında çok farklı kesimlerden insanlar olduğunu anlatan Erdem, “Hem atölyeler sırasında hem de anlatılarda o kadar farklı altyapılardan gelen insanlarla buluşuyorum, öyle şaşırtıcı bir araya gelişler yaşayabiliyoruz ki” diyor.

Normal zamanda bir araya gelemeyecek insanların bu atölyelerde ve anlatılarda, kısa ya da uzun süreli topluluklar oluşturabildiklerini söyleyen Erdem şöyle devam ediyor:

“Anlatılar sonrası yaptığımız söyleşilerde ya da haftalara yayılan atölyelerde birbirlerine şefkatle kucak açabiliyor, yargılamadan yan yana durabiliyor, belki de çok yakınlarına bile açmaktan çekindikleri kırılganlıklarını açabiliyorlar. İşte bunu hep birlikte yapabilmemize her defasında hayran oluyorum ve her defasında büyüleniyorum. İnsanın içindeki iyiliğe olan inancım, insanın doğru koşullarla buluştuğunda karanlığa rağmen aydınlığı seçmeye duyduğu inancım güçleniyor. Yani bir anlatı sırasında da bir atölyede de ne oluyorsa hep birlikte yapıyoruz. Yalnızca anlatıcı anlatmıyor, dinleyici de anlattırıyor. Bakışıyla, dinleyişiyle, varlığıyla katılıyor. Anlatı sanatı da açık bir biçim, bir anda durup dinleyici ile bir sohbete dalabiliyoruz. Bir soru sorup pek çok cevap alabiliyoruz. Hepimiz anlatının parçası oluyoruz”

'MASALLAR BİZE EŞIT OLDUĞUMUZU ANIMSATIYOR'

Hikâye anlatmanın insanlar üzerindeki etkisini “Bir kere çocuk ya da yetişkin yani kaç yaşında olduğumuz, nereden ve nasıl bir altyapıdan geldiğimiz, görünürde bizi başkalarından ayıran her şey ortadan siliniyor. Eşitleniyoruz” sözleriyle anlatan Erdem, “tıpkı çocukluğumuzdaki gibi” diyor ve şöyle devam ediyor:

"Bir masal aracılığıyla, masalın kahramanını kendi hikâyemize yaklaşacağımız bir perspektif olarak ele alıp şu anda ve burada içimizdeki prensler, cadılar, devler, kraliçeler, canavarlarla karşılaşabilir; sürgüne gönderip üveyleştirdiğimiz ya da fazlasıyla yücelttiğimiz yanlarımız arasında, her bir parçamızın duyulduğunu, görüldüğünü hissettiği hakkaniyetli ve eşit bir ilişki kurabiliriz. İçten içe bunu seziyor oluşumuz bizi masallara, hikâyelere yakınlaştırıyor. Çünkü hayal gücümüz içimizde vahşi bir hayvan gibi ışıltılı gözlerle karanlıktan bize bakıyor ve bizi hayatımızı yaşamaya davet ediyor."

Öne Çıkanlar