'Sanat ve Hayat'a dair

'Sanat ve Hayat'a dair
Merve Küçüksarp bu hafta, Türkiye'de 'Vişnenin Cinsiyeti' adlı eseriyle tanınan yazar Jeanette Winterson'ın Kafka Kitap etiketiyle yayımlanan 'Sanat ve Yalanlar' romanı üzerine yazdı.

Merve KÜÇÜKSARP


İngiliz yazar Jeanette Winterson’ın 1994 yılında kaleme aldığı Sanat ve Yalanlar isimli roman Belgin Selen Haktanır çevirisi ile Kafka Yayınları tarafından yayımlandı. Winterson, bu romanında sanat ve tarihten esinlenerek yaratığı üç karakteri hayali bir yolculuğa çıkararak deneysel bir metine imza atıyor.

Jeanette Winterson Türkiyeli okurun eserlerine oldukça ilgi gösterdiği bir isim. Vişnenin Cinsiyeti, Tutku, Sanat Başkaldırır, Zaman Boşluğu, Fener Bekçisi, Günışığı Kapısı, Tek Meyve Portakal Değildir, Noel Günleri ve Taş Tanrılar onun edebiyatımıza kazandırılan eserlerindendir. Bilhassa Vişnenin Cinsiyeti isimli romanı onun hem dünyada, hem de ülkemizde tanınmasına hatırı sayılır katkı sağlar. Ne var ki çok sayıda dile çevrilen ve nitelikli edebiyat okurunun ilgisini çeken bu roman, geçtiğimiz sene Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından “muzır neşriyat” olarak addedilir.

Sanat ve Yalanlar isimli romanda üç ana karakter vardır; Handel, Sappho ve Picasso. Roman hayali bir tren yolculuğu sırasında, yolculuk kavramından yola çıkarak bu üç kişinin geçmişleri ile hesaplaşmalarını, sanat üzerine söylevlerini ihtiva eder. Onlar hikayelerini kendi sesleriyle dile getirseler de, aslında bizler yalnızca Winterson’un sesini duyarız. Winterson onların hikayesini anlatırken aynı zamanda sanat, din ve tarihe dair kimi fikirlerini de okurla paylaşır.

Winterson’un adeta müzikal bir kompozisyon meydana getirmek istercesine kurguladığı romanda sembolik karakterler Handel, Picasso ve Sappho, trenle yaptıkları yolculukları esnasında çeşitli meseleler üzerine fikir jimnastiği yaparken, hatırlayış da çorak söküğü gibi seyir alır. Her biri kendi sıraları gelince konuşmaya başlarlar, belli bir düzende ses verirler.

Kendi belleklerinin derin ve tekinsiz sularının yanı sıra tarihin sayfaları arasında da gezinir dururlar. Sanat üzerine kimi fikirler ortaya koyarlar. Nitekim romanda sanat ve tarihe dair sohbetleri önemli bir ağırlık yapar. Kimi entelektüel yorumlar, yer yer aforizmaya meyleden cümleler romanda yer tutar. Keza romandaki karakterlerden biri olan Handel’in ağzından dökülen şu cümleler Winterson aforizmalarına bir örnektir:

“…rahip günaha tapar. Günah yoksa rahip de olmaz. Doktorun da yaralara ihtiyacı vardır. Bunlar yerçekimiyle beslenen gözden düşmüş yaratıkla; biz dibe çeken dürt, aynı zamanda yükseltendir. Hem maddiyatçılar hem de maneviyatçılar esas meseleyi gözden kaçırıyorlar; insan olduğumuz sürece her ikisiyiz…”

Bu üç karaktere yakından bakmak gerekirse, Handel, tıpkı ünlü olanı gibi müziği sever sevmesine ancak profesyonel bağlamda müzikle iştigal etmez. Kendisi eski bir rahiptir ve bir süredir cerrahlık yapmaktadır. Picasso ise resim yapmaktan haz alan bir kadın karakterdir. Picasso aynı zamanda belleğinde ağulu hikayeler taşır. Zira ağabeyi tarafından cinsel istismara uğramış, hatta bir defasında intihara teşebbüs etmiş, hastaneye kaldırılarak kurtarılmıştır.

Romanda geçmişinden rahatsız olan yalnızca Picasso değildir. Handel de, meslek hayatı boyunca yaptığı hatalardan dolayı nedamet getirir. Bir seks işçisinin memesini yanlış teşhis yüzünden kesmesi, tecavüze uğrayan bir kadına kürtaj yapmayı reddetmesi gibi çeşitli anıların sıkıntısını duyar. Kimi zaman ise aşk üzerine kaçırdığı fırsatları esefle hatırlar. Sappho ise bir şairdir. Romanda kendi sahne sırası geldiğinde bilgece konuşur. Efsanevi şair Sappho’u temsil eder, sesi 2000 yıl öncesinden gelir. Keza Sappho’nun sesinden oldukça lirik cümleler çıkar, kendisi şiirlerinin yüzyıllar boyunca yanlış anlaşılmasına içerler.

Bu üç karakteri sanatla uğraşmaları dışında birbirine bağlayan başka bir ortak nokta ise, ölümü veya sonsuzluğu simgeleyen bir denize doğru gidiyormuş gibi görünen bir trende yaptıkları seyahattir. Winterson, roman kavramının sınırlarını zorlarken, bir yandan da Sappho, Shakespeare, Eliot gibi Batı kanonundan namdar isimlere göndermelerde bulunur.

Sanata, tarih ve dine dair yapılan saptamalar metni politik kılar. Thatcher dönemi İngiltere’deki kimi yozlaşmaları, işçi sınıfının yaşadıkları sıkıntılara karşı gösterilen kayıtsızlığı taşlarken, bir yandan da, para kazanmaya odaklı, ucuz eğlenceye gark olmuş bir toplumun sanattan arınmış boş hayatlarını kınar. Öyle ki romanda kanser hastalığı neoliberal toplumdaki tüm yozlaşmaları temsil eden bir metafor olarak yer alır. Modernizmi ve bireyciliği taşladığı yerlerden biri de, Handel tarafından dile getirilen şu sözlerdir:

“Birey kültürünün hiç bu kadar büyük bir inançla savunulmadığı ve kolektif kötülüklerimizin bu gücün bir sonucu olduğu bir toplumda, bireyin benlikle ilgilenmesini söylemek biraz tuhaf kaçıyor. Ama benlik ne tatmin peşinde olan serseri arzuların tesadüf bir koleksiyonudur ne de herhangi bir sosyal uyum, kadınların teşvik edildiği gibi sadece bu arzuların bastırılmasıyla mümkün olabilir. Parçalanmış toplumumuz bireyin zaferinden değil, onun yok olmasından ortaya çıkmıştır. Adam ortadan kaybolur, kadın ortadan kaybolur, onlara kim olduklarını sorarsanız ve size bir cüzdan ya da bir çocuk gösterirler. Partilerde sohbet başlatmak için, ‘Ne iş yaparsınız?’ diye sorulur; yapmak, olmanın yerine geçer ve bir şey yapmamanın yarattığı utanç tebeşirle çizilmiş silik koca-karı, bankacı, aktör hatta hırsız resmini yok eder…”

Romanda Winterson edebiyat ve sanattaki bazı yanlış kanıları ve anlayışları da mercek altına alır. Sanatın hayatı yansıtmak gibi bir göreve sahip olup olmadığını sorgular. Ki romanın kaleme alındığı 1990lı yılların başındaki edebiyat atmosferini düşünürsek böyle bir sorunun izini sürmesi tabiidir. Bu minvalde, sanatın hayatı anlatmak değil aksine ondan kaçmak gibi bir işlevi olacağı cevabından yana bir tavır yakınır; zaman zaman roman türü için ifrata kaçan bir didaktizmle. Her biri kendi geçmişinden, ergenliğinden ve dahi yaptığı hatalardan kaçmaya çalışan karakterlerinin rehberliğiyle, sanatın, kurallarını kendi yaratan bir hayal gücünün ürünü olduğunu gösterir. Winterson’a göre sanat gerçek dünya değildir; başlı başına bir dünya inşa edendir.

Sanat ve Yalanlar Winterson’ın yayımlandığı dönemde çok ses getiren, kimi ağır eleştirilere uğramış en sıra dışı metinlerinden biridir. Bunda romanın deneysel bir tarzda olmasının yanı sıra, Winterson’un sanat, tarih ve dine dair pek çok kalıplaşmış düşünceyi taşlamasının ve cinsellikle ilgili –bilhassa Handel ve yaşlı Kardinal’in ilişkisi bağlamında- sorulmayanları sormasının da payı vardır. Son kertede dini dogmalara, tarihi gerçekler ve sanata dair yaygın inanışlara da ışık tutan roman, cinselliğin ve sanatın yozlaştırılması temalarını iç içe sunarak okura sanat ve hayat hakkında düşüneceği bir okuma deneyimi sunar.

Öne Çıkanlar