Sıradanlığa yergi: Kurt Vonnegut
Merve KÜÇÜKSARP
Çağdaş Amerikan edebiyatının usta isimlerinden Kurt Vonnegut’un kaleme aldığı 'Kuşa Bak' isimli öykü kitabı Can Yayınları tarafından, Işık Özbek Arslan’ın çevirisiyle okurla buluştu. Vonnegut’un daha önce yayımlanmamış on dört öyküsünden oluşan bu eserinde, kitaba ismini veren 'Kuşa Bak' isimli öykünün yanı sıra, 'Sırküpü', 'Fesilye', 'Duymayan Kalmasın', 'Ed Luby’nin Anahtar Kulübü', 'Selma’ya Şarkı', 'Aynalı Salon', 'Güzel Küçük İnsanlar', 'Merhaba Kızıl', 'Küçük Su Damlacıkları', 'Taşlaşmış Karıncalar', 'Gazete Dağıtıcısı Çocuğun Onuru', 'Evrenin Kralı ve Kraliçesi', 'İyi Anlatıcı' gibi öyküler, ayrıca bir de mektup yer alıyor.
SAVAŞIN KÜLLERİNDEN EDEBİYATA
Kurt Vonnegut, 1922 yılında ABD’nin Indianapolis şehrinde dünyaya gelir. Cornell Üniversitesinde biyokimya okur. Zorunluk askerlik görevini II. Dünya Savaşı'nda Batı cephesinde yerine getirir. Almanlar tarafından savaş esiri olarak ele geçirilir, bu olay onu etkileyecek bir dizi olayın fitili olur. Vonnegut, Dresden şehrinin Müttefik kuvvetler tarafından bombalanmasına ve yaklaşık altmış bin sivilin hayatını kaybetmesine şahit olur, gördüklerinin izini bir ömür boyu belleğinde taşır. Nitekim pek çok eserinde savaşın izleri ve savaş karşıtlığı yer alır.
Savaşın egemen güçlerin bir icadı olduğundan ve insanlık dışı olduğundan bahseder. Onun en önemli eserlerinden biri olan 'Mezbaha Beş', bu seyirde yazdığı eserlerin başında yer alır, ki bu kitap onun şöhretinde azametli bir eşik olur.
Savaş bittikten sonra Vonnegut, Chicago Üniversitesi'nde antropoloji dalında eğitim görür. Edebiyata bilim kurgu türünde metinlerle adımını atar. İlk romanı övgü ile karşılanan ve bilim kurgu türünde olan Player Piano (Otomatik Piyano)’dır. 'Titan’ın Sirenleri' (1959), 'Kedi Beşiği' (1963), 'Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater' (1965) ve 'Mezbaha Beş' (1969) onun en önemli eserlerindendir. Şampiyonların Kahvaltısı (1974) Vonnegut’un kara mizahi eleştiri yaptığı bir diğer önemli eseridir. Vonnegut, 2007’de New York’ta dünyaya veda eder.
Vonnegut’un metinlerinde yer yer mizaha başvurur. İnsanlıkların kalıplaşmış yargılarını ve vazgeçemedikleri, vazgeçmeye üşendikleri ya da korktukları alışkanlıklarını kurmaca yardımıyla taşlar.
Kimi zaman bilimkurguyu eserlerinde kullanır. Vonnegut’un metinlerindeki dünya, bizim yaşadığımız dünyada farklıdır, bazı şeyler tam tersidir. Ancak bu sayede okur yaşadığı dünyaya ve gerçekliğe uzaktan bakma ve yorumlama imkanı bulur. Kanıksadığı pek çok şeyin hayatında ne denli absürt göründüğünü fark eder.
KUŞA BAK
'Kuşa Bak' isimli eserinde Vonnegut II. Dünya Savaşı sonrası Amerikan toplumunun portresini çizer. Belirsizlikler karşısında uyum göstermeye çalışan kişiler öykülerin genel izleğinde yer alır. Kitapta öne çıkan öykülere kısaca göz atalım…
İlk öykü, 'Sırküpü', bir ailenin buldukları olağandışı bir icatla olan imtihanlarını konu alır. Keza söz konusu icat, insanların bilinçaltındaki düşüncelerini okuyarak kendilerine fısıldayan, öyküye de ismini veren 'Sırküpü' isimli bir alettir. Bu alet, kişilerin yüzleşmekten korktukları gerçekleri, zihinlerinin en derinlerinde yatan kuşkuları, bazı kem fikirleri, önyargıları ortaya seriverir. Kimi zaman da onları bir mazlum ve kurban olduğuna inandırır. Aile mensupları, duyduklarının dehşetiyle sarsılırlar ve bu düşüncelerin kendilerine ait olduğunu inkar etmeye çalışırlar. Kendilerine milyonlarca lira getirecek olan bu aletin hayatlarını değiştirmesinden korkarlar ve ondan kurtulma planları yaparlar. “Sırküpü” mizahla gerçeküstünün harmanlandığı, Freudyen öğeler içeren Vonnegut’un hünerini gösterdiği derinlikli bir metindir.
'Fesilye' isimli öyküde ise Fuzz Litter isimli bir beyaz yakalının hikayesi yer alır. Fuzz Littler, büyük bir şirketin halkla ilişkiler bölümünde çalışmaktadır. Özel bir ofisi yoktur, diğerleriyle birlikte ortak alanda işini yapmakta, zaman geçirmekte, oldukça sıradan bir hayat sürmektedir.
Ta ki Francine Pefko isimli çekici bir kadın ona asistanlık yapmaya başlayana kadar. Bu noktadan sonra hikayenin başkişisinin sıkıcı hayatının ufacık bir dokunuşla nasıl anlam kazandığını ve renklendiğini okuruz.
'Ed Luby'nin Anahytar Kulübü'nde ise evli bir çift olan Harve ve Claire Elliot’ın başlarından geçen bir macera anlatılır. On dört yıllık evli olan çift, yıldönümlerini kutlamak için bir gece kulübüne eğlenmeye giderler. Ne var ki çift kulübün kapısından içeriye giremez, geri çevrilir.
Çünkü kulübün içine girebilmek için altın bir anahtar ve özel bir tür üyelik gerekmektedir. Çiftin kulübe girebilmek için duydukları arzu, onların tutuklanmaları ve soluğu hapishanede almalarıyla neticelenen bir dizi olayı tetikler ve çift kendilerini cinayet zannı altında bulur. Heyecan ve gerilim yüklü olan metin, aynı zamanda adalet sistemi hakkında da okuru düşündürür.
“Güzel Küçük İnsanlar”da sıradan insanların başından geçen olağanüstü olayları kaleme alır Vonnegut. Öykünün başkişisi Swift işten eve geldiğinde maket bıçağından üç küçük nesnenin çıktığını fark eder. Önce böcek sandığı bu şeyler, aslında çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük insansı varlıklardır.
Bu küçümen insanlar ondan korkarlar ve kaçmaya çalışırlar. Ancak Swift’in kibar ve şefkatli davranışları onları sakinleştirir, onun şefkati karşısında duydukları sevinci göstermeye çalışırlar. Bu gösterilerinde bir tür itaat vardır. Vonnegut küçük insanlar ve Swift arasındaki ilişki ekseninde, edebiyat tarihinde büyük ile küçüklerin arasındaki kurulan dostluklara atıfta bulunur, şefkat, hoşgörü ve itaat gibi kavramlar hakkında okuru düşündürür.
'Küçük Su Damlacıkları', Vonnegut’un eserinde dikkati çeken hikayelerden bir diğeri… Hikaye bağlanma sorunu yaşayan Larry isimli erkeğin kadınlarla kurduğu havai ilişkileri, bu ilişkileri, -giriş gelişme ve sonuç bölümlerini dahi- zamanla nasıl aynılaştırdığını, aslında alışkanlıklarla akan hayatında kadınları nasıl nesneleştirdiğini ve ilişkilerini rutinleştirdiğini konu alır.
Larry’nin, onu bu kısır döngüden çıkarmaya ahdetmiş Ellen ile serüvenleri, Ellen’ın başarısızlığı, bu tekerrürü bozmak adına yaptığı intikam planları da hikayeye hacim ve sürükleyicilik kazandıran diğer öğelerdir. Vonnegut bu metinle ilişkiler ve özgürlük arasındaki gerilimi ele alır. Kadınların ve erkeklerin deneyimlere nasıl yaklaştığına dair, kimi yerde cinsiyetçi nüanslar bulunsa da güçlü bir metin ortaya çıkarır.
Tipik bir Vonnegut üslubunun en çok yer bulduğu hikayelerden biri olan 'Evrenin Kralı ve Kraliçesi'nde, Vonnegut yine bir çiftin hikayesini mercek altına alır. Ancak bu kez sınıf çatışması ekseninde…
Henry Davidson Merrill ve Anne Lawson Heiler çifti gece dışarıda yürüyüş yaptıkları sırada karşılarına çıkan kendilerini korkutan bir adamın hayatlarına girmesinden sonra şahit oldukları olaylar anlatılır. Yolda karşılarına çıkan Stanley Karpinsky adlı bu esrarengiz adam, onları anneleri ile tanıştırmak ister ve evine davet eder. Çift, bu esrarengiz adamın evinde bambaşka bir dünyaya adım atar. Vonnegut paralı ve hayata karşı endişesiz yüksek sınıf ile umutsuz, tükenmiş haldeki alt sınıfı karşı karşıya getirerek iki cenahın da portresini çizer.
Kitabı meydana gelen diğer öykülere gelince, her biri Vonnegut mizahı ve inceliğiyle doludur. Amerikan toplumundan çeşitli karelere yer verdiği eserinde Vonnegut savaş sonrası insanların endişelerini, uyumsuzluğunu ve yalnızlığını, kimi zaman gülünçlüğünü ele alsa da, bu metinler yaşsız, zamansızdır. Vonnegut’un alametifarikası da budur belki; anlattığı küçük dünyaları, sıradanlığa dair yergilerini bu denli evrenselleştirebilmesindedir...