Soner Sert ile 'Bir Sağır Zangoç' üzerine: 'Bazen gerçeğin inandırıcı olması için bir yalana ihtiyaç duyması gerekir'
Okan ÇİL
Artı Gerçek - Sinemacı ve yazar Soner Sert’in yeni öykü kitabı 'Bir Sağır Zangoç' geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Üç bölüme ayrılan on ayrı öyküden oluşan kitapta yazar, kaleme aldığı öykülerde ideolojik olanın önemine vurgu yapıyor.
'Bir sağır zangoç' nasıl ortaya çıktı?
Muhtelif edebiyat dergilerine yazdığım öyküleri bir araya getirme düşüncesi uzun zamandır aklımdaydı. Geçmiş yıllarda Duvar ismini taşıyan bir öykü derlemesi yayımladığım için sürece aşinaydım. Bu sebeple dergilerde yayımlanan öyküleri bir kitapta toplamaya karar verdim.
Kitapta yer alan 10 öykü, “Araf”, “Ölüm” ve “Yaşam” olarak ayrılmış durumda. Bu başlıkları neye göre seçtiniz?
Başlıklar, öyküler yazıldıktan sonra oluştu, diyebiliriz. Sinemacılığın getirdiği bir alışkanlık var. Bir senaryo yazarken, fazlalıkları ya da eksiklikleri bulmak için metni en ince detayını kavrayana kadar defalarca okursunuz. Kimi zaman filmin temasına hizmet etmeyen sahneleri ya da diyalogları çekip çıkarmaya çalışırsınız. Kitapta yer alan öyküler ortaya çıktıktan sonra da metin üzerine okuma yaparken, çeşitli temaların üzerinden şekillendiği fark ettim. Bu temalar üzerinden isimlendirmeye karar verdim.
Her öykünüzde farklı bir toplumsal meseleyi işlediğinizi görüyoruz. Bir muhalefet yöntemi olarak
Edebiyatın hayattaki karşılığı sizce nedir?
Temelde böyle bir niyetim yoktu açıkçası. Yaşamla kurduğum ilişki, toplumsal olandan bağımsız olmadığı için öyküler de bu şekli aldı, denilebilir. İtirazın her hali kıymetlidir. Edebiyat da bundan muaf değildir, bana göre.
Öykülerinizi genelde yoksul olan, işçi olan, yani mağdur olanın yanından, onu takip ederek anlatıyorsunuz. Bu tercihinizle ilgili neler söylemek istersiniz?
Sizin dediğiniz gibi genellersek böyle bir denklik kurulabilir ama İnek ve Herkesin Keyfi Yerinde öykülerinde görece daha varlıklı karakterler odağa alınıyor. Okuduğum bir romanda/öyküde ya da izlediğim bir filmde tek bir karakterin odağında olduğu hikâyeleri takip etmeyi severim. Anlatım biçimi açısından bakarsak bu bir tercih elbette. Diğer yandan karakterlerin sınıfsal aidiyetinden ziyade ideolojik bağlamda ele alınış yöntemi daha önemli bence.
Kitabın kapağına da ilham veren “İnek” adlı öykü, diğerlerine nazaran daha trajikomik duruyor. Hayatın olağan akışı bozulunca anormal şeyler bile normalleşiyor gibi, ne dersiniz?
Bazen gerçeğin inandırıcı olması için bir yalana ihtiyaç duyması gerekir. O öykü bir gazete haberinden esinle şekillendi. Bir kazanın odağında yer alan bir hayvanı ne yapacağını bilemeyen bir grup insanın çaresizliğini anlatan bir olaydı. Buradan hareketle bürokrasi olgusunun abukluğunu anlatmak istedim. Umarım başarılı olmuştur.
'Herkesin Keyfi Yerinde' adlı öyküde yaşanan bir hırsızlık sonrasında prestijini yitiren bir adamın çatışmasını anlatıyorsunuz. Prestijin yitimine simgesel ölüm diyebilir miyiz?
Bahse konu olan kavramla kurduğunuz bağ ile ilgili bir durum bu. O adam için öyle ama kimileri için öyle olmayabilir.
Yazarlığın yanında yönetmenlik ve senaristlik de yapıyorsunuz. Her iki disiplinle uğraşan biri olarak sinema-edebiyat ilişkisine dair neler söylemek istersiniz?
Her ikisi de hikaye anlatmanın yolları bana göre. Kimi zaman bir hikâye öyküye eviriliyor, kimi zaman senaryoya. Bu sürecin belirgin bir metodu olduğunu düşünmüyorum.
Geçtiğimiz günlerde çekimlerini bitirdiğiniz “Acı Kahve” filminizden de bahsedelim mi biraz?
'Acı Kahve' senaryosunu yazıp yönetmenliğini üstlendiğim ilk uzun metraj filmim. Şu an post-prodüksiyon aşamasındayız. 2024 yılı içinde seyirciyle buluşacak.