Toplumsal bir enstrüman olarak beden

Toplumsal bir enstrüman olarak beden
Merve Küçüksarp bu hafta, Metis etiketiyle çıkan 'Temasın İmkanları' kitabını yazdı. Kitap sosyal bilimler literatürünün son yıllarda çok ilgi gören duygulanım kavramına emek, beden ve hafıza rejimleri bağlamında yakından bakıyor.

Merve KÜÇÜKSARP


Artı Gerçek - Göçmen ev işçileri ve kadın göçü üzerine araştırmalarıyla tanınan öğretim üyesi, yazar Ayşe Akalın’ın yayına hazırladığı, başta Prof. Dr. Nükhet Sirman olmak üzere her biri alanında değerli olan akademisyen ve yazarların katkıda bulunduğu Temasın İmkanları isimli eser “Değmek, Değer Üretmek, Dayanışmak” alt başlığıyla Metis Yayınları tarafından yayımlandı.

Temasın İmkanları’nda beden kavramı ele alınıyor ve bedenin dokunma, değer atfedilme ve dayanışma sırasında büründüğü haller, toplumsal deneyimler anlatılıyor.

Eser, Türkiye’de sosyoloji ve antropolojide son yıllarda itibar gören “duygulanım” kavramını mercek altına alan ilk deneme kitabı olmasıyla sosyal bilimler alanında referans bir kaynak olarak literatürdeki yerini alıyor.

1980li yıllardan itibaren sağın yükselişe geçmesi ve bilhassa 2000'li yıllarda neoliberalizm rüzgarının enikonu tüm dünyada esmesiyle beraber, dünya sağın yıkıcı yüzü ile karşı karşıya kalır.

Ekolojik sorunların ve küresel iklim krizinin getirdiği endişenin yanı sıra, 11 eylül saldırılarından sonra artan güvenlik krizleri, kitleleri ayaklarının altındaki zeminin her an kayabileceği gerçeği ile yüzleştirir. Bu belirsiz kaygı çağını kavrama ve ona yeni yaklaşım getirme ihtiyacı duygulanım kavramına ilginin artmasına sebep olur.

DUYGULANIM NEDİR?

Duygulanım sosyal bilimlerde yeni bir kavram değil. Öyle ki, ilk olarak Spinoza, Ethica adlı eserinde bahseder duygulanım meselesinden.

Duygulanım, “bedenin etki gücünü çoğaltan ya da azaltan, bu güce yardımcı olan ya da engelleyen bedenin değişik halleri ve aynı zamanda bu haller hakkında fikirler” veya “etki etme ve etkilenme” veya “eyleme ve eylenilme” olarak tarif edilirse de, bedenin topluma karıştıktan sonra duygu oluşmadan önceki halleri olarak da tanımlanabilir.

Keza duygulanım çocukların konuşmaya başlamadan önceki sergilediği hallere benzer bu açıdan. Onların ihtiyaçlarını, duygularını, öfke ve isteklerini ağlama krizleri gibi bedensel gösterilere dönüştürmesi insan bedeni için duygulanımın en erken örnekleri arasında yer alır. Duygu bu bağlamda duygulanımın fark edilen, adı konan, kişiselleştirilen, ifade edilen, şekle bürünen halidir.

DUYGULANIM HAYATIN HER ALANINDA

Duygulanım yalnızca sosyolojide ve antropolojide değil, kapitalizmin yükselişe geçtiği son elli yıldır üretim ve pazarlama süreçlerinde de dikkate alınan bir kavram.

Bilişim, sigortacılık ve bankacılık, reklamcılık, eğlence, yeme-içme, estetik, kişisel bakım ve güzellik sektörlerinde ve dahi sanatta ürün ya da hizmet sağlayıcılar duygulanım kavramından faydalanarak sundukları ürün/hizmete bir katma değer sağlar. Bu katma değerle müşterilerde duygulanım yaratmak hedeflenir. Zira duygulanım hedef kitlenin satın alma davranışlarını veya ürünün satış fiyatını etkiler. Öyle ki, duygulanım kavramı kimi zaman üreticiler açısından sömürü aracı haline gelebilir.

TEMASIN İMKANLARI

Duygulanım meselesi bedensel temasla yakın ilişki içerisindedir. Burada kast edilen temas her zaman birebir olmayabilir. Keza bir fabrika işçisi bir ürünü üretirken, o ürünü birtakım işlemlerden geçirir, o ürünün içine tüketici yararına katma değerler ekler.

Tüketici, o ürünü kullanırken ya da tüketirken, o artı değerden faydalandığı gibi aynı zamanda o fabrika işçisine de temas eder, bu iki kişi arasındaki mesafeler o an sıfıra iner. Üretici ve tüketicinin birbirine temas etmesi bir duygulanım deneyimi olarak addedilebilir.

Bu minvalde Temasın İmkanları’nın ilk bölümünde bedenler arasındaki “dokunma” deneyimi mercek altına alınıyor. Zira dokunma duyusu duyularımızın en özel ve samimi olanıdır. Dokunma, temas etme, bedene dairdir ve bedenle sınırlıdır. Değmek, dokunmak, mesaj yapmak, ovmak, yıkamak, okşamak, sevişmek bedenle temasın çeşitli formlarıdır.

Zaman zaman etkin, zaman zaman da edilgin halde gerçekleştirilen bu gibi dokunma formları, yalnızca bedenimizle değil, dünya ile ilişkimizi de belirler, temas bedenle dünya arasındaki sınırları muğlaklaştırır. Başkasına dokunmak ise Allen Siegel’ın ifade ettiği şekliyle, “ötekinin bedeninin yüzeyinde yaşama biçimi”dir.

Beden yalnızca kişiye özel bir alan değildir. Diğer bedenlerle ve dünya ile etkileşim, ilişki halindedir. Ancak dokunuş her zaman bir etkileşim halinde vuku bulmaz. Tek taraflı da gerçekleşebilir.

YAS, ÖLÜM VE 'DOKUNMA' REJİMLERİ

Aslı Zengin’in kaleminden çıkan ve kitabın ilk yazısı olan “Ölülerle Temas: Gassallar, Cenazeler ve Tutul(maya)n Yaslar”’da, ölülere yapılan son görev olan ölü yıkama işleminin nasıl karmaşık bir değme deneyimi olduğu, Sünni inancına göre ölüleri yıkayan gassal adı verilen memurların bu işi üstlenirken yaşadıkları deneyimler, bilhassa biyolojik cinsiyete göre gassal atamalarında, trans bireylerin yıkanması meselesinde karşılaşılan karışıklıklar yer alıyor.

Ölü bakımı Sünni inancı için oldukça önemlidir. Kişi ölünce kan bağı bulunan aile üyeleri, imamlar ve gassallardan oluşan bir kadro tarafından yıkanarak gömülme işlemine hazırlanır. Ölüye dokunmak, onu yıkamak, sarılmak onu uğurlamanın, ona veda etmenin sıkça rastlanan bir usulüdür Kimileri için ölüye karşı yapılması gereken son görevdir.

Bu dokunma esnasında dokunan kişi, yalnızca ölenle değil ölümle de bir ilişki kuruyor, ölüme yas, keder, üzüntü gibi anlamlar yüklemeden önce bir duygulanım içine giriyor. Zengin, gassalların yaşadığı deneyimlerden yola çıkarak yas, ölüm, beden ve toplumsal cinsiyet gibi meseleleri mercek altına alıyor.

HAYVANLAR VE DUYGULANIMSAL EMEK

Kitabın ikinci yazısı, Birkan Taş tarafından kaleme alınıyor. “Sevgi Bunun Neresinde? Asistan Köpekler, Bağımsızlık, Duygulanım “ başlıklı yazısında Taş, değmenin insan dışı ilişkilere nasıl taşındığını engelli bireylere yardım etmek üzere özel olarak yetiştirilen asistan köpekler üzerinden anlatıyor.

Rehber olmak ve yardım etmek amacıyla eğitim verilen, bir yandan da sevilmemeleri gerektiği kuralı ile beslenen bu köpekler, temasın farklı bir formu olarak karşımıza çıkıyor. Bu asistan köpeklerin duygulanımsal bir emekçi mi yoksa görünmez bir bakıcı mı olarak değerlendirilmesi gerektiği sorusuna, duygulanım kavramı ekseninde cevap aranıyor.

TEMAS, KOLEKTİF BELLEK VE NİSYAN

Derya Acuner, “Kumaştan/İp(lik)ten Objelerle Hatırlamak: Hripsime Sarkisyan’ın Nakışları” başlıklı yazısında ise, toplumsal bellek üzerinden hatırlama ve unutma gibi meselelerin izini sürüyor, dokuma yapılarak üretilen eserlerle temasın kişiyi geçmişine doğru nasıl yolculuğa çıkardığını, temasın hatırlama ve bellek ile olan ilişkisini kaleme alıyor.

Zaman kavramının doğrusal bir akışta olduğunu farz edersek, dokunduğumuz, izimizi bıraktığımız, hatta kimi zaman yıprattığımız, zarar verdiğimiz, eskittiğimiz nesneler bize bir zaman sonra geçmişin arşivini sunar. Nesnelerin üzerinde bırakılan izler, geçmişin tutanaklarıdır zira .

Acuner, yazının ilk kısmında bir tişört ve bir seccade dokuma deneyimini okurla paylaşırken, biraz sonra 1915 tehcir ve 1938 Dersim olaylarının her ikisini birden yaşayan Hripsime Sarkisyan’ın hikayesini, geçmişini, çektiği, şahit olduğu acıları kumaşa işleyişini anlatıyor.

İpin ve kumaşın, dokunma ve hatırlama ile olan ilişkisine dair başka bir örnek ise kişilerin ölen ya da özlemini duydukları yakınlarının giysileri ile avunuşlarıdır.

Kumaşın kırılganlığı ve bedene direk teması, onun şeklini alışı, diğer eşyalara nazaran kumaştan meydana gelen eşyaları yas sürecinin öznesi haline getirebiliyor. Nitekim 6 şubat Kahramanmaraş depreminden sonra bu saikle enkazda kaybettikleri yakınlarından geriye kalmış bir kazak, hırka arayan insanlara şahit olduk.

GÖRÜNMEYEN ÜREME EMEĞİ

Kitabın ikinci bölümünde değmek deneyiminin nasıl değer ürettiği ve bu değer ekseninde ortaya çıkan ilişkiler yer alıyor. “Duygulanımsal Biyoekonomiler ve Yumurta Donörlerinin (Görünmeyen) Üreme Emeği” başlıklı yazısında Burcu Mutlu, Kıbrıs’ta bulunan tüp bebek kliniklerine yasal engellere rağmen yumurtalarını satan genç kadınların deneyimlerini paylaşıyor.

Onların yumurtaları bağlamında döllenebilir kalitede yumurtası olmayan kadınların, bu kadınlarla olan ilişkiselliğini ve her iki grubun yaşadığı deneyimleri anlatıyor. Mutlu, kendisinin deyişiyle “Yalnızca bebeklerin üretildiği değil, aile, doğurganlık, akrabalık, toplumsal cinsiyet normlarının da müzakere edildiği bir bedensel, duygulanımsal, ekonomik, sosyoteknolojik alanı ifade eden” yumurta donasyonu meselesini masaya yatırıyor.

DUYGULANIM KAVRAMI METALAŞMAYA ALTERNATİF OLABİLİR Mİ?

Kitabın ikinci bölümünde yer alan bir diğer yazı da, Bürge Abiral tarafından kaleme alınan ekolojik gıda hareketinin kapsamlı olarak incelendiği “Ekolojik Gıda Hareketinde Duygulanımsal Emek”.

Abiral yazısında şehirli gıda tüketicilerinin bilinçlenmesi sonucu ortaya çıkan ekolojik gıda hareketlerini kapsamlı olarak incelerken, bir yandan da duygulanımsallık kavramının metalaşmaya bir alternatif oluşturup oluşturmadığı sorusunun peşinde gidiyor.

GÖÇMEN EV İŞÇİSİ EMEĞİ VE DUYGULANIMIN ÖZERKLİĞİ

Ayşe Akalın ise “Duygulanımın Özerkliği: Göçmen Ev İşçisi Emeğinin Metalaşması” başlıklı yazısında, göçmen ev işçiliği meselesini mercek altına alıyor, ülkemizde geçmişten bugüne göçmen ev işçiliği kavramının tarihsel evrimini çeşitli boyutlarıyla anlatıyor.

Akalın göçmen ev işçiliğinin portresini, yapılan işin, çalışma koşullarının, mekanın ve ücretin niteliği, çalışanın cinsiyeti ve milleti gibi kavramlar çerçevesinde ortaya koyuyor.

Pek çoğu yatılı olarak çalışan göçmen ev işçisinin çalışma saatlerinin belirsizliği, üstelik kendisi için özel alan ile kamusal alan arasındaki sınırın ortadan kalkmış olması iş sahasında onun emeğini ve dahi kendisini metalaştırır.

Göçmen ev işçisi ile işveren aile kişisel yakınlıklar kurar, en mahrem anlarını paylaşır, aileden biri gibi sayılıp, kendi evindeymiş gibi hissettirir. Ancak diğer yandan da, emeği sömürülmeye açık hale gelir.

Keza yatılı bakıcı arayışlarında annelik deneyimi şart koşan bir işveren, işe alacağı kişinin, sahip olduğu annelik deneyimi sayesinde karşılaşacağı onlarca sıra dışı vaka ile başa çıkma ihtimalini göz önüne alır. Annelik deneyimini bedenin duygulanım üretebilme potansiyeli ile ilişkilendirir. İşveren göçmen işçiden beklediği, kendi ülkesinde bıraktığı ailesine gösteremediği duygulanım potansiyelini kendilerine göstermesidir.

Duygulanım insanların bedensel olarak bir araya gelmeleri, birbirilerini hissetmeleri ve ilgilerini ortak bir noktaya yoğunlaştırmaları, bu sıra birbirlerine de ilgi duymaları olarak da ele alınabilir. Bu minvalde duygulanım, bir topluluğun nüvesini meydana getirir. Nitekim kitabın son bölümünde birbirine dokunan, temas eden, bunu yaparken değer aktaran bireylerin topluluk inşa etme süreçleri açıklanıyor.

Bu bağlamda “Feminist Harekette Dolaşan Duygular: 2000’lerden Bir Hisler Arşivinin İp-uçları” isimli yazıda Yonca Cingöz, 2000li yıllardan itibaren yayımlanan feminist dergileri tarayarak, o dönem feminist cenahın haleti ruhiyesinin haritasını çıkarıyor.

DUYGULANIMSAL EMEK VE KOLEKTİF ÖZNELLİK

Alperen Gençosmanoğlu “’Trabzonspor Ona Hayat Verenlerin Hayatıdır’: Armağan Ekonomisi, Duygulanımsal Emek ve Kolektif Öznellik”’te duygulanımsallık kavramının bir taraftar topluluğunu nasıl meydana getirdiğini Trabzonspor taraftarları ve onların birbirlerine temas etme deneyimleri üzerinden açıklıyor. Aidiyet ve duygulanım arasında var olan ilişkiyi sorguluyor.

Kitaptaki yazılar farklı konuları, duygulanımın farklı hallerini anlatsa da, bedenin deneyimleri üzerinde ortak bir temada birleşiyor. Beden, yalnızca kafatasımızı taşıyan ve bizi hayatta/ ayakta tutan bir vücut parçası olarak değil, Sirman’ın deyişiyle “sözün ve anlamın dışında bir iş görme biçimine işaret eden; kaslara ait kılınanı, otomatikleşme anlarını, bilmeden hatırlamayı da davranış bilimi içinde düşünmeye davet eden” bir sosyal enstrüman işlevi görüyor.

Temasın İmkanları, bu bağlamda beden ve toplumsallık ilişkisini yeniden düşünmek için zihin açıcı bir okuma deneyimi sunuyor. (KÜLTÜR SANAT)

Öne Çıkanlar