'Yan Dünya': Karnavalımsı bir kaos
Aslı TOHUMCU
İyi yazarlar, okuyucunun karşısına muhteşem sorularla çıkarlar. Basit sorulardır bunlar ama basitlikleri ölçüsünde zordurlar. Öyle ki, o tatlı hayatımız buzlu cam gibi paramparça olur. Sözde ahlak anlayışımız okkalı bir gümbürtüyle çöker. İyi yazarlar bu muhteşem ve zor sorularla yüzleşmekten korkmazlar. Gülhan Kadim de kesinlikle o yazarlardan biri. Yazıp yönettiği 'Yan Dünya' da bunun ayaklı ispatı!
Soru şöyle: Bir gece akşam haberlerinde, yaşadığınız hayatın kapanacağını, pazar gecesi uyuyup ertesi gün yan taraftaki dünyada uyanacağınızı öğrenseniz ne yaparsınız? O son geceyi kiminle geçirirsiniz? O son uykuya kiminle dalarsınız? Böyle bir haberle, dünyanın korkunç bir kaosa sürükleneceğini bir çocuk bile tahmin edebilir. Beni, belirsizliklerle dolu o son geceyi, sevdiklerinize sarılarak, bazılarıyla duygusal vedalar yaşayarak, minnoş minnoş geçireceğinize ikna edebilir misiniz?
Gülhan Kadim bu soruyla, şarkı sözü yazarı Faruk’un son gecesine götürüyor bizi 'Yan Dünya' adlı oyununda. Faruk son gecesini en yakın arkadaşı Şehnaz ve Şehnaz’ın eşi, emlakçı “Diğer Faruk” ile kendi evinde geçirecektir. O geceye özel küçük bir kutlama planlamışlardır. Hatta sabaha karşı üçte uyuyup yan dünyaya birlikte uyanacaklardır. Tabii birlikte uyanmak mümkünse. Çünkü, ne de olsa, yan dünyanın ne menem bir şey olduğu hakkında bilgisi olan tek bir kişi yoktur. Herkesin kendi meşrebine göre bir tahmini vardır ancak.
“Gerçek” Faruk’un eniştesi Kudret de, bu olayı/havadisi geleceğe bırakmak için kayda almak isteyen eşi Aslı'yı evde bırakarak, istenmediği aşikâr bu partiye gelir. Evde eşi Aslı’yı “açüklamalarıyla” sinir ettiği gibi, gece boyunca hem sahnedekileri hem de bizi deli edecektir. Bir süre sonra, Faruk’un öğrencilerinden, vasat ve saftirik görünümlü Sema da katılır partiye. Ancak elbette, başta Sema olmak üzere hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Faruk’un yan dünyada kim olarak ve nasıl bir hayata uyanacağıyla ilgili kaygısı, “Diğer” Faruk’un bu gece son değilmişçesine telefonda iş görüşmeleri yapması, Şehnaz’la tavşanlar gibi sevişmesi, Kudret’in bu önemli gecede ısrarla eve, karısına dönmemesi ve orta yaş krizinin bütün sefilliğini ortaya sermesi, sırlar, korkular, zavalılıklar birer birer dökülür ortaya. Ertesine güne dair belirsizliğin yarattığı kaygı, belki de gelecekleri üzerinde hiçbir etkilerinin olmadığının suratlarına çarpması beklenmedik bir “eylemliliğe” sürükler hepsini. Sahnede bir değil, iki değil, bir dolu silah patlar, hem de ne!
Bu tek perdelik, 85 dakikalık seyirde, sahnede giderek artan tempoyu yakalamak ve hikayenin tek bir anını dahi kaçırmamak için dikkat kesilsek de, Gülhan Kadim “benim diyen” seyirciyi bile bir çocuğu şekere çeker gibi çekiyor o kaosun göbeğine. 85 dakika boyunca neredeyse aralıksız güldürüyor ama ışıklar sönerken, insanı ağlanacak haline gülmenin tuhaf etkisiyle baş başa bırakıyor.
İnsanın darda kalınca, köşeye sıkışınca, korkunca en ilkel dürtülerini sergilemesine mi güldük acaba? Bütün yaldızların yalan olmasına mı? Neyse ama yarın yokmuş gibi güldük, dünya yalan değilmiş gibi güldük, sahte değilmişiz gibi güldük. Oyununu seyreden seyirciyi seyreden Gülhan Kadim’in ciddi bakışları altında utanmadan güldük. Canımıza değsin mi yine de!
Hikaye anlatıcılarının emin sularda yüzmeyi tercih ettiği bir atmosferde Gülhan Kadim, 'Yan Dünya’da yaratıcı yazarlığa soyunduğu ve bunu güncelle sarmalayarak yaptığı için sıkı bir tebriği hak ediyor. Ayrıca 'Yan Dünya’yı sahneye bütün inandırıcılıkları, enerjileri ve cesaretleri ile taşıyan, bizi bu rengarenk, karnavalımsı kaosun içine sokan Ayşegül Tekin, Ayşegül Uraz, Meriç Rakalar, Murat Kapu, Volkan Çıkıntoğlu ile Yiğit Sertdemir’e ve sahne arkasında emeği geçen herkese selam olsun.