Abdurrahman Gülbeyaz
Deprem ve Devlet –2 -Japonya örneği-
Deprem ve Yerküre
Söze ‘Japonya bir deprem ülkesidir’ diye başlamak istemiyorum. Bunun basit bir sebebi var: Üzerinde yaşadığımız gezegende deprem ülkesi olmayan ülke, deprem olması ihtimali olmayan bölge yoktur.
En geç 20. yüzyılın başlarında yerkürenin yapısına ilişkin bilgiler o zamana kadar 300 yılı aşkın bir zamandır tartışıla gelen ‘mobilizm’ – kıta levhalarının hareketli olduğu, zamanın akışı içinde sürekli yer değiştirdiği – tezini doğruladı. Deprem olarak adlandırdığımız yer sarsıntı ve hareketliliklerin aykırı, olağanüstü olgular olmayıp, bilakis gezegenin yaşayış ve işleyiş tarzının olağan alt-rutinlerinden olduğu anlaşılmış oldu. Coğrafik bölgeler arasında bu bağlamda bir fark aranacaksa, bölgelerin konumu, dolayısıyla da tektonik niteliklerinde ve bu niteliklere bağlı olarak ortaya çıkan depremlerin sıklık ve şiddetinde aranır.
Şimdi tekrar başa dönüp giriş cümlesini daha makul bir şekilde formüle edebiliriz: Japonya da bir deprem gezegeni olan yerküredeki diğer bütün ülkeler gibi bir deprem ülkesidir. Diğer ülkelerden farkı, deprem sıklığı ve depremlerin şiddeti sıralamasında diğer bütün ülke ve bölgelerin çok üstünde olmasıdır.
Deprem ve Japonya
Japonya denince ilk elde akla gelen ‘geyşa, samuray, sake, suşi’ türünden basmakalıp özgünlükler listesinde, Japonya’nın bir ‘doğal felaketler ülkesi’ olduğu imajı eksik olmaz ki bu çok yanlış bir imaj değildir. Gerçekten de bilinen tarihinin her döneminde Japonya, coğrafi, topolojik ve meteorolojik koşulları nedeniyle ‘afet’ olarak adlandırılan yıkıcı enerjisi yüksek doğal olay ve olguların hemen her türüne sık sık sahne ola gelmiştir olmaktadır. Depremler, tsunamiler, tayfunlar, sel baskınları, volkanik patlamalar vs. bu takımadanın insanları için gündelik hayattır dersek yanlış olmaz.
Girişte ‘dünya bir deprem gezegenidir ve depremin olmadığı olmayacağı herhangi bir coğrafya düşünülemez’ anlamında bir tespitte bulunmuş ve Japonya’nın farkının depremlerin sıklık ve yoğunluk derecesinde olduğunu söylemiştik. Gerçekten de dünya genelinde 6 şiddetinin üzerindeki bütün büyük depremlerin yaklaşık % 20’si Japonya’da vuku bulur. Japonya’nın yüzölçümünün dünya toplamının % 0,3’üne bile varmadığı düşünülürse durumun sıradışılığı daha iyi anlaşılacaktır.
Bu dünya ortalamasının çok üstündeki deprem sıklığının kolay anlaşılır bir sebebi var: Japonya yerkürenin kabuğunu oluşturan toplam 7 ana tektonik levhadan üçünün (Avrasya Levhası, Kuzey Amerika Levhası, Pasifik Levhası) buluştuğu noktada bulunmakta ki bu devlerin buluşmasına güneydeki küçük levhalardan biri olan Filipin Levhası da katılmaktadır.
Yüzölçümü Türkiye’nin yüzölçümünün yarısına bile varmadığı hâlde, dünyadaki yıkıcı enerjisi olağanüstü yüksek doğal olayların önemli bir kısmına, özellikle de dünyadaki bütün büyük depremlerin beşte birine ev sahipliği yapan Japonya, can kaybı noktasında tamamen farklı bir manzara arz eder. Dünya genelinde bu tür doğa olaylarında hayatını kaybeden insanların sadece %1,5’i Japonya sakinidir.
Bu gerçeğin de çok yalın çok anlaşılır sebepleri var.
Deprem ve Önlem
Japonya’da depremle ilgili yasal düzenlemeler birbiriyle bağlantılı üç farklı düzlemde tezahür eder.
1) En genel en kapsayıcı seviyede depremle ilgili önlemler ‘Afet Karşı-Önlem Temel Yasası’nda tanımlanır. 1961’de yürürlüğe giren bu yasa, merkezi hükümetin, yerel yönetim organlarının, kamu kurum ve kuruluşlarının ve vatandaşların yetki ve yükümlülüklerini belirler. Yasa, deprem ve sair afete anında ve etkin müdahalenin mümkün kılınması için ‘Merkezî Afet İdare Konseyi’ (aşağıda ‘MAİK’ şeklinde kısaltacağım) kurulmasını zorunlu kılar. Konseyin liderliğini hükümet başkanı yapmak zorundadır. Konseyin geri kalan üyeleri bakanlar ve kabine dışı bazı uzmanlardan müteşekkildir.
Yasa MAİK’i ‘temel afet idare planı’ hazırlamakla yükümlü kılar ve merkezi hükümet, bakanlıklar, yerel yönetimler, devlet daireleri gibi afet idaresinde görevli kurum ve kuruluşları ‘yerel afet idare planı’ hazırlamakla yükümlü kılar ki bu ‘yerel afet idare planı’ afet durumunda hemen uygulamaya sokulacak somut eylem planıdır.
2) 1995 yılında vuku bulan ‘Büyük Hanshin-Awaji Depremi’nden edinilen acı tecrübeler üzerine Türkçede ‘Deprem Afeti Karşı-Önlem Özel Yasası’ şeklinde ifade edilebilecek özel önlemler yasası yürürlüğe girdi. Bu yasanın belki de en can alıcı özelliği, önlem tasarı ve düzenlemelerinin ağırlık merkezinin merkezden periferiye, merkezi hükümetin tasarrufundan yerel hükümetlerin irade ve inisiyatifine transfer edilmesiydi.
Yasa, büyükşehir yerel hükümetlerini ya da belediyelerini (Japonya’da seçilmiş belediyeler yerel hükümeti teşkil ederler, Türkiye’deki ‘atanmış mülkî idare – seçilmiş belediye’ gudubetliği yoktur) ilçe belediyeleriyle istişare ve işbirliği içinde 5 yıllık planlar hazırlamakla yükümlü kılar. Bu planların çekirdeğinde, olası bir deprem durumunda en acil ihtiyaçların karşılanması için gerekli olacak tesislerin inşası ve hâlihazırda inşa edilmiş olanların bakımı ve iyileştirilmesi görevleri vardır. Yasa merkezî hükümeti planda öngörülen hizmetlerin belli bir kısmını finanse etmekle yükümlü kılar.
3) Bu iki düzlemi tamamlayan üçünce düzlem ‘Büyük Ölçekli Depremlere Karşı Önlemler Mevzuatı’dır. Bu seviyede MAİK, ilgili bilimsel veriler ışığında ülke sathında vuku bulma ihtimali olan büyük ölçekli depremleri önceden belirleyip, her muhtemel deprem vakasını ayrı ayrı bireysel olarak değerlendirip vakaya özel karşı önlem paketleri hazırlamakla yükümlüdür.
Olası deprem odakları tahmin edilir ve bunların özgül parametreleri belirlenir. Tek tek depremlerin özgün modelleri ve özellikleri kurgulandıktan sonra sismik şiddet dağılımı önceden hesaplanır. Bu veriler bazında dijital teknolojiden yararlanılarak bir dizi simülasyon gerçekleştirilir. Her simülasyon her şeyden önce yıkılan bina sayısı, can kaybı sayısı ve iktisadî hasarın önceden kestirilmesine hizmet eder.
Bu simülasyonlardan elde edilen öngörülere binaen depreme hazırlık, acil müdahale, kurtarma operasyonlarıyla ilgili görev ye yetki dağılımını düzenleyen ‘Stratejik Çerçeve’ formüle edilir. Bu stratejik çerçeveye istinaden tek tek her olası deprem vakası için ‘Deprem Afet Sınırlama / Hafifletme Stratejisi’ ve ‘Acil Müdahale Faaliyet Kılavuzu’ hazırlanır.
Bu ön düzenlemeler zemininde bir yandan depremin afet hâline gelmemesi için gerekli önlemler belirlenir ve uygulanırken, bir yandan da hasar tahminlerine binaen arama kurtarma ekip ve ekipmanlarının miktarı, niteliği ve sahaya transferi, acil ihtiyaç maddelerinin miktarı, stoklanması ve nakliyesi gibi acil müdahale operasyonlarının ayrıntıları belirlenip hayata geçirilir.
Bütün bunlar deprem vuku bulur bulmaz ayrıntılı hasar bilgisi beklemeden kurtarma faaliyetlerinin başlamasını mümkün kılar. Önemli olan da budur. Simülasyona dayalı hazırlığa uygun olarak kurtarma faaliyetleri anında başlatılır ve sahada reel bilgi girdisine göre gerekli ayarlamalar yapılarak ilerlenir.
Deprem ve Gündelik Hayat
Japonya’da ortalama vatandaşın gündelik hayatını idame ettirdiği hemen her alanda olası bir depreme karşı düşünülmüş ve büyük ölçüde otomatize edilmiş bir dizi uyarı sistemi ve deprem anında hemen uygulanabilecek şekilde öğrenilmiş ve talim edilmiş standart bir takım temel davranış rutinleri vardır.
Her mahallede depremde mahalle nüfusuna uygun bir şekilde düzenlenmiş, temel ihtiyaçların anında giderilmesi için gerekli altyapı ve donanıma sahip toplanma noktaları bulunmaktadır. Bu toplanma noktaları kolayca erişilecek yerlerdedir ve hemen bulunması için rahatça görünür yerlere tabelalar asılmıştır. Hemen her bireyin deprem durumunda kapıp çıkacağı, bateri, radyo, manuel şarj aleti, ilaç, acil yardım malzemesi vs. içeren bir acil durum (sırt) çantası vardır.
Cep telefonları, televizyon kanalları, toplu taşıma araçları, otoyollar, demiryolları, asansörler, yürüyen merdivenler, okullar, spor salonları, hastaneler, asayiş kurumları, itfaiye merkezleri, garnizonlar vs. bir deprem anında hemen önceden tespit ve talim edilmiş deprem moduna geçerler ki bu mod değişimi çoğunlukla (demiryolları, asansörler, yürüyen merdivenler, otoyollar vs.) otomatik olarak gerçekleşir.
Meselenin Özü
Japonya’da depremle yaşamanın ayrıntıları anlatmakla bitecek gibi değil. Ama Japonya örneğinde devlet ve deprem ilişkisi meselesinin ana hatlarıyla anlaşıldığını umuyorum. Bu ilişkinin hayatı layıkıyla önceleyip korumak açısından başarılı olduğunu düşünürsek, bu başarının nüvesinin her şeyden önce devletin, seçilmiş yerel idarenin irade ve inisiyatifine öncelik veren âdem-i merkeziyetçi karakteri olduğunu teslim etmek zorundayız.