'Erdoğan diktatör oyununa hazırlandı'

'Erdoğan diktatör oyununa hazırlandı'
"Son Diktatör" oyunu nedeniyle diktatörlerin portrelerini inceleyen Barış Atay, Erdoğan'ın sıradan bir siyasetçi olmaktan çıkıp projeye dönüştüğünü...

"Son Diktatör" oyunu nedeniyle diktatörlerin portrelerini inceleyen Barış Atay, Erdoğan'ın sıradan bir siyasetçi olmaktan çıkıp projeye dönüştüğünü söylüyor.

AYŞEGÜL KARAKÜLHANCI

"Son Diktatör" oyunuyla gündemde olan Barış Atay, hazırlık döneminde çok sayıda diktatörün portresini incelediklerini söylüyor. Atay, oyunla AKP ve Erdoğan'ın kurduğu baskıdan çok, liderlerin diktatörleşme süreçlerine odaklandıklarını belirtiyor. Muhalif sanatçıların oyunlarına uygulanan baskıya da dikkat çeken Atay'la, oyununu ve yeni projelerini de konuştuk.

– ‘Sadece Diktatör' oyunundan başlayalım, biraz anlatır mısınız oyunu?

– Geçen sezon, Emek Sahnesi'nde beraber çalıştığım arkadaşlarım Caner Erdem ve Pınar Yıldırım'la tek kişilik bir oyun sahneye koymayı konuşmuştuk; bu fikri Onur Orhan'a açtım. Politik, günün konjonktürünü yakalayan, iyi politik bir metine sahip olması gibi dertlerimizi ona anlattım. O da ‘Sadece Diktatör’ü yazdı. Hamasi bir dilinin olmadığı, gayet eleştiri ve özeleştiri mekanizmasının işlendiği bir oyun oldu. Günümüzün diktasına gönderme yapıyor olsa da oyunun asıl derdi diktatörlük kurumuyla. Biz AKP ve Erdoğan rejiminin Türkiye üzerinde kurduğu baskıdan öte diktatörlüklerin nasıl oluştuğuna ya da kendini muhalif olarak tanımlayan insanların bilinçli veya bilinçsiz buna nasıl hizmet ettiklerine bir ışık tutmak istedik.

– Seyirciden gelen tepkiler nasıl?

– Genelde çok Türkiye üzerinden düşünerek, var olan zulümden kurtulabilecek toplumsal muhalefetin yaratılamadığı sokak mücadelesinin aksine, tiyatroda böyle bir başarıyı kazanacakları ümidiyle gelen bir seyirci var. Fakat tabi oyunda kendileriyle yüzleştiklerinde biraz garip hissediyorlar. Olumsuz anlamda söylediğim bir şey değil bu. Aslında oyunun metni bizim bilmeden neler yapmadığımızın güzel bir analizi olduğundan, oyundan doğru soru işaretleriyle ve bir nebze de olsa geleceğe dair bir mücadele umuduyla ayrıldıklarını görebiliyorum.

– Oyuna çalışırken farklı diktatör portrelerine bakıp aralarında benzerlikler veya farklılıklar tespit edebilildiniz mi? Yani ‘farklı' bir diktatör var mı?

– Oyundaki diktatör çok kendine has. Giyiminden kuşamından tut, sakal biçimine, sesine, vücut diline kadar bana özgü bir diktatör. Özellikle herhangi bir yerin diktatörü gibi resmedilmedi. Kimi özellikleri bir Ortadoğulu diktatörken, kimi özellikleri de batılı bir diktatör. Elbette oyun metninden dolayı XIV. Louis monarşisinden günümüze kadar, faşist diktatörlerden, neoliberal diktaya kadar her türlü diktatör incelendi. Aralarında ciddi benzerlikler var. Mesela diktatör dediğimiz insanların çoğu iki boyutlu. Sinirlendiklerinde aynı tavırla sinirleniyorlar, sevindiklerinde de öyle, aralarındaki farkı seçmek çok güç. Yüzündeki gülümseme, huzur veren bir gülümseme değil. Yaşadığı öfke, sanrı, ego, megoloman hal, tüm diktatörlerde hissediliyor. Bu açıdan ortaklıklar var. Fakat bir yandan yaşadıkları coğrafyaya, hükmettikleri toplum yapısına, kendi karakteristik özelliklerine, kültürlerine, dillerine baktığınızda çok ciddi farklar da var.

Ortak özelliklerinden devam etmek gerekirse hepsi vücut dillerini çok iyi kullanıyor, hepsi çok iyi hatip, hepsinin "toplum açısından kabul gören bir karizma" algıları var. Hepsi çalışılmış şeyler. Hiçbir diktatörün önceden bunlara sahip olmadığını görüyoruz. Örneğin Hitler çok ezik, suskun, ilk Münih birahanelerinde konuşma yaptığında insanların onu ciddiye almadığı biriyken sonra yüz binlerce kişiyi coşkuyla harekete geçirebildi. Erdoğan da önceleri kendi siyasal çalışması içerisinde çok özelliği olmayan biriydi. Belediye başkanlığından sonra üzerine çalışılmış olan ve sürekli pazarlanmaya uğraşılan bir karizma. Prompter kullanması, elini nerede, hangi biçimde kullanması gerektiğini bilmesi, sesinin nerede yükseleceği alçalacağı gibi vs. Özel olarak bunlara önem verdikleri bir gerçek.

– Aslında o da sizin gibi bir diktatör oyununa hazırlanmış mı?

– Aynen öyle! Ama ideolojik bir temele oturtulmuş, bir tiyatro oyunundan ayrılan temel özelliği o. Tabi kitle aygıtlarının, kolluk kuvvetlerinin vs. bir sürü gücün elinde olması da tabi başka bir avantajı.

– Diktatörlerle ilgili son bir soru sormak istiyorum. Özellikle Trump'ın seçilmesiyle psikologlar, Trump'ın hasta, nihilist olduğuyla ilgili açıklamalar yapıyorlar, hatta bütün diktatörlerin hasta olduklarını ifade ediyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz? Gerçekten hastalar mı yoksa böyle açıklamalar onları buralara taşıyan bizleri bu sorumluluktan sıyıracak bir bahane mi?

– Kitleleri psikolojik anlamda rahatlatan bir şey, karşısındakini hasta olarak tanımlamak. Ayrıca olabilirler de, sonuçta bu düzeyde bir megalomani benim için de hastalık olarak tanımlanabilir. Ama klasik manada bu paranoyak, bu şizofren, bu bipolar gibi psikolojik tanımlamalara girebilir miyiz emin değilim. Çünkü senin de dediğin gibi mücadelenin sathını zayıflatan ve biraz kendi içimizde zaten ‘hasta yaa!' diyerek rahatlatan yanlış bir bakış açısı. Fakat diktatör olan kişiyle onun çok sağlıklı, çok akıllı, çok güçlü olduğu ve aslında her şeyi bilinçli tercihler üzerinden yaptığı ön kabulüyle mücadele edilirse, daha güçlü bir mücadele verilebilir. Ancak o zaman karşımızdakinin her an her şeyi yapabilecek derecede planlı, programlı bir adam ve tehlikeli bir insan olduğunu fark edip öyle pozisyon alabiliriz.

– Oyunu sahnelemekte zorlanıyor musunuz? Birileri gelip bu oyun oynanmasın diye baskı yaptı mı?

– İstanbul Kadıköy'de kendi sahnemiz var. Kendi sahnemizde oynarken yaşadığımız tek sıkıntı ara ara sivil polislerin gelip orada olduklarını belli etmesi gibi psikolojik bir baskı var. Ama bunlar günümüz koşullarında çok şaşılacak vaziyetler değil. Anadolu'ya turneye gittiğimiz zaman sorun oluyor. Mesela Yalova'da Emniyet Müdürlüğü'nden arayıp "Cumhurbaşkanına hakaret varsa gözaltına alırız. Polis gönderip kayıt altına alacağız" gibi taciz durumları yaşadık. Salon verilmiyor, en çok bu sorun oluyor. Ama bu problemleri "Sadece Diktator" oyunu yaşamıyor. Aynı sorunları Levent Üzümcü de Genco Erkal da, Füsun Demirel de yaşıyor. Muhalif olup sesini çıkaran herkes aynı baskıyla karşı karşıya kalıyor. Levent Üzümcü birkaç ay önce Kadıköy'de oyun oynarken faşist bir grup salonun önüne gelip sloganlar attı mesela. Veya Müjdat Gezen'in okulunun yakmaya çalışmaları gibi…

Sizce önümüzdeki referandumdan ‘Hayır' veya ‘Evet' çıkması durumunda neler olabilir?

– Ben parlamenter sistem oylamalarına göre Türkiye'de çok şeyin değişeceğine inanmıyorum. Fakat seçmen sayısının  yüzde 90'nının sandığa gittiği ve bundan da medet umduğu bir ortamda parlamenter sistemi yok da sayamam. Sonuç ne çıkarsa çıksın 17 Nisan sabahı başka bir ülkede uyanacakmışız hissiyatı biraz tehlikeli. ‘Hayır' çıkarsa Erdoğan'ın başkanlıktan vazgeçeceğini düşünmek naiflik olur. Örnek 7 Haziran, 1 Kasım seçimleri. ‘Evet' çıkarsa da şu an fiili olan durum meşrulaşmış olacak. Yapılan zulmün mağdurları açısından bir şey değişmeyecek. Türkiye'de bir şeyler ancak muhalif kesimlerin toplumsal örgütlenmesi olursa gerçekleşir. Kıramayacağını düşündüğü bir halk iradesi olursa ortada, o zaman işler değişir. Beni asıl düşündüren bütün bu süreçleri geçirdikten sonra beraber yaşayacağımız insanların yapısal değişimleri. Ülkenin yarısına yakınının kişisel olarak benden nefret ettiğini bilirken o ülkede yaşayacağım ben, biz bunu nasıl değiştireceğiz? Bunu düşünmeliyiz bence. Sokakta nefret etmeden birbirimize nasıl bakacağız? Mesele Erdoğan'ı, AKP'yi aşmış bir mesele artık. Bakış açısı ilkesel bir mücadele üzerinden kurulmak zorunda.

– Sanatçılar bu örgütlenmede bir rol oynayabilirler mi?

-Sanatı ikiye ayıralım: Sanat ve popüler kültür. İnsanların takip etmek istediği oyuncular, müzisyenler, ressamlar var. Kendi camiamıza müthiş bir suskunluk hakim. Türkiye'de bizim gibi beş on popüler isim ve ne yazık ki birçok tanınmayan ama canhıraş yaptıkları sanatla politik mücadeleyi devam ettiren meslektaşlarımız var. Fakat kitleleri harekete geçirebilecek isimler genelde popüler kültürün parçası isimler. Onların da iktidarla ne kadar yakın temasta olduklarını görüyoruz. Konuşmalarını beklemek çok iyimser olur. Ortada bir sorun varsa siz bunu söylemekle yükümlüsünüz, sanatla ilgilenmek biraz da budur. Attığım bir tweette şöyle yazmıştım: Siz susarak bunun etrafınızdan dolanacağını, size dokunmayacağını düşünüyor olabilirsiniz, belki haklısınız da, bazılarınız yara almadan çıkacak ama bir gün yüz yüze bakacağız! Benim için asıl problem, kitlelerin ihtiyacı olduğunu bildikleri halde susan insanlar. Onlar konuşsa ne olur?Kitleleri harekete mi geçirir? Bence hayır ama en azından bir farkındalık yaratır. Sanatçıların biraz daha elini taşın altına koyması gerekiyor. Artık öyle bir duruma geldi ki ülke, Atatürk portresinin önünde fotoğraf çekip bunu paylaşmak muhalif bir duruş olarak algılanıyor. Benim en çok canımı acıtan şahsen tanıdığım insanların suskunluğu.

-Sadece Diktatör dışında yeni projelerin var mı?

– Geçen hafta başlayan Anadolu’nun Yüzleri adlı bir projemiz var. Mannheim’da prömiyer yaptık. 2 Nisan’da Stuttgart’ta, 17 Nisan’da Dortmund’da sahneleyeceğiz. Anadolu’da kendini var etmiş, Anadolu topraklarından beslenmiş ozanların şiirleri, deyişleri üzerinden bir müzikal anlatı. Yunus’tan başlayıp, günümüze '68 kuşağına kadar gelen yüzlerce yılı anlatan bir oyun. Benimle beraber Kemal Dinç, piyanist Antonis Anissesgos ve çellist Anıl Erdoğan var. Kemal Dinç yazdı ve yönetti. Yaza Sadece Diktatör’ün yazarı Onur Orhan’ın senaryosunu yazdığı "Aden" adlı bir film çekme projemiz var. Distopik etkileri olan zamansız, mekânsız bir dünyada geçen bir hikâye onun hazırlıkları var. Farklı bir atmosfer kurmak istiyoruz. Önümüzdeki sezon Caner Erdem, Gökhan Yıkılkan’la birlikte üç kişilik bir oyun projemiz var. O da herhalde 2017 Aralık ayı gibi olur. Türkiye’de sanat yapmak mümkün olduğu yere kadar yapmaya devam edeceğiz.

 

Öne Çıkanlar