Çandar'dan çözüm süreci mesajı: İşler oraya varırsa elbette seve seve rol almak isterim

Çandar'dan çözüm süreci mesajı: İşler oraya varırsa elbette seve seve rol almak isterim
Erdoğan ve mevcut parlamento dengesiyle Kürt sorununda yeni bir çözüm süreci olamayacağını söyleyen Çandar, "cumhurbaşkanı ve parlamento aritmetiği değişirse, Kürt sorunun çözümünde aktif rol almak ister misiniz?" sorusuna, "Seve seve" yanıtı verdi.

Seda TAŞKIN


ANKARA - Milletvekili aday listelerinin Yüksek Seçim Kurulu’na teslim edilmesiyle, Yeşil Sol Parti'de dikkat çeken isimlerden biri de gazeteci yazar Cengiz Çandar oldu. Tepkilerin yanı sıra, Kürt sorununda çözüm girişimlerinde olumlu rolü olabileceği yönünde yorumlar da yapıldı. Çandar ile adaylık sürecinden kendisine yönelik tepkilere, Kürt sorunundan Meclis'ten beklentilerine kadar birçok konuyu konuştuk.

cengizcandar.jpg

Cengiz Çandar'ın Artı Gerçek'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

'BEKLEMİYORDUM AMA ŞAŞKINLIK DUYMADIM'

Öncelikle adaylık süreciniz nasıl gelişti, böyle bir teklif bekliyor muydunuz?

Geçtiğimiz 5 Nisan akşamı Fransa’dayken gece bir telefon aldım. Aday olarak gösterilmem konusunda mutabakat komisyonunda böyle bir karar oluşmuş. Ama bu karara çok şaşırmadım. Beklemiyordum, ancak zaten seçimlerde Türkiye’ye dönme gibi bir planım da vardı. Hatta önce mi geleyim yoksa bir hafta sonra mı gelsem diye kararsızdım. Hasan Cemal aday olarak ilan edilince, herhâlde bilinç altımın derinlerinde bana da teklif gelebilir kavramı oluştu. Onun için teklif geldiği zaman şaşkınlık duymadım. Daha sonra aynı gece Mithat Sancar ile konuştuk.

'MİTHAT SANCAR KARAR OLUŞTUĞUNU SÖYLEDİ'

Mithat Sancar ile ne konuştunuz? Adaylık üzerine mi görüştünüz?

Mithat Sancar benim aday gösterilmeme ilişkin bir karar oluştuğunu söyledi. Ben de bundan çok onur duyduğumu, özellikle Yeşil Sol Parti’den bana adaylık teklifi gelmesinden de ayrıca onur duyduğumu söyledim. Mithat Sancar ile uzun zamandır arkadaş olmam nedeniyle ondan bu haberi almanın da ayrıca beni mutlu ettiğini söyledim.

Aday olduğunuzu ilk kiminle paylaştınız?

Aday olduğumu öğrendiğimde hemen eşimle paylaştım. 'Senin kararın benim için önemli' dedi ve hayatının son döneminde mücadelenin devamında rol alarak geçirmemin çok şerefli bir final olacağını söyledi. Bütün ömrümün Kürt sorununda yol alınması üzerine olduğunu ve bana gösterilen bir vefanın ifadesi olduğunu söyledi.

‘ELEŞTİRİLER YOK, OPERASYON VAR'

Adaylığınız açıklandıktan sonra bazı kesimlerden eleştiriler geldi. Hatta geçmişte Fethullah Gülen ile videolarınız paylaşılma sokuldu. Bu eleştireler ne diyorsunuz?

Eleştiriler yok, operasyon var. Eleştiri ayrı şey, operasyon ayrı şeydir. Söylenenlerin dozunu, kullanılan sözcükleri adetini, temposunu, ritmini görünce neyin ne olduğunu anlamak için çok fazla da vakit geçmesi gerekmedi. Bu konularda yeterince tecrübem ve algılama yeteneğim de var. Bunları bir operasyon ve kişilik katli olarak gördüm. Haksız ve gerçek dışı bir kampanya olarak görüyorum.

'DİYARBAKIR HANESİ VE KÜRT KAMUOYUNUN TEPKİSİ ÇOK ÖNEMLİYDİ'

Benim için önemli olan başka unsurların tepkisinin nasıl olacağıydı. Aday gösterildiğim Diyarbakır hanesi ve Kürt kamuoyunun tepkisi benim için çok önemliydi ve demokrasiden yana olduğunu bildiğim Türk kimlikli bireylerin. Onlar nezdinde hiçbir sorun yok. Dolasıyla o zaman iyice benim için sırıttı, bu sizin eleştiri, benimse operasyon dediğim bu durum. Açıkçası daha önce de maruz kalmadığım, bilmediğim durumlar değil. Bunu da mücadelenin bir parçası olarak algıladım. Bunu yapanların üzerine sol elbise giymiş olması, solun eleştirisi gibi algılamam sonucunu yaratmadı. Operasyonda sol kıyafet giydirilerek rol almış kişilerin, kişilik katli kampanyası ve operasyon olarak gördüm.

‘SİYASİ DOĞRULTUDA PİŞMANLIK DUYDUĞUM BİR KONU YOK’

Geçmişinize yönelik keşke yapmasaydım dediğiniz bir söylem var mı?

Hiçbir insan hatasız değildir, bir sürü hata ve pişmanlıklar yapmıştır ama siyasi çizgi olarak son 30 yılıma bakarsak o günden bugüne şunu yazmasaydım, şunu söylemeseydim dediğim bir pişmanlığım yok. Hepsini neden yaptığımı, niye yaptığımı, nasıl yaptığımın idrakindeyim, biliyorum. Ama ayrıntılarda şu ifade daha iyi olabilirdi dediğim konular olsa da siyasi doğrultuda pişmanlık duyduğum bir konu yok. Zaten başıma gelen belalarda ondan sonra oldu. Ondan önce gayet makbul Türk elitinin kabul gördüğü ‘Türkiye’nin bir mensubuydum’. Bu sıkıntılara girmeye hiç gerek olmayabilirdi.

'KÜRT SORUNU KONUSUNDA EN KAPSAMLI KİTAP'

Kürt sorununu nasıl ele alıyorsunuz? Kılıçdaroğlu ve HDP Eş Genel Başkanlarının yaptığı görüşmede, çözümün Meclis olduğu işaret edildi. Siz bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Kürt sorunu nedir ve nasıl çözülür sorusu çok devasa bir soru. Yurtdışında bulunduğum 2016 yılının mayıs ayında Radikal gazetesindeki işim gazetenin kapanmasıyla bitip, profesyonel gazetecilik hayatım durunca ve TV’lerde 2014 yılı ile birlikte Recep Tayip Erdoğan ambargosu nedeniyle herhangi bir konuda bile bir gün olsun kanallara davet edilmediğim bir dönemde Stockholm Üniversitesi’nden bir teklif aldım. Davet üzerine bir kitap yazma yükümlülüğü üzerine 2016 yılında İsveç’e gittim. 4 yıl boyunca 2020 yılında yazılmış olan bu kitabın yazılması faaliyeti ile uğraştım. ‘Türkiye’nin üstesinden gelemediği konu: Kürtler Savaş ve Barış’ isimli kitabım 2020 yılında Amerikan Akademik Yayınından çıktı.

Bana sorarsanız alçak gönüllük sığınağının içine girmeden söyleyeyim; Kürt sorununu tarihçesi, kökleri, bütün gelişim süreci ve bu arada da çözüm süreçleri konusunda da yazılmış hem pratikten gelen bilgilerle hem de bir sürü teorik çalışmalarla yazılmış en kapsamlı kitap. Bu kitapta bu konuların otopsisi çıktı.

‘ERDOĞAN’IN ROL ALACAĞI BİR BARIŞ SÜRECİ ÇÖZÜME GİTMEZ’

Bugüne gelirsek Recep Tayip Erdoğan’ın rol alacağı ‘Barış Süreci’ işin doğası itibariyle çözüme gitmez. Çözüm süreci bittikten sonraki Tayip Erdoğan ve Türkiye’deki rejime bakarsanız, Kürt düşmanlığı ve milliyetçilik üzerine inşa edilmiş bir zulüm rejimi zaten. Bu rejimin varoluş sebebi Kürt düşmanlığı ve milliyetçilik. Yaptığı ortaklıklar ve dış politikası zaten tamamen buna yönelik. Bir numaralı meselesi Suriye’de Kürtlere saldırıp, oradaki Kürt oluşumunu iptal etmedir. Amerika ile bütün kavgalarının ana nedeni bu. Orada Kürt oluşumu var diye Amerika ile kavga ediyor, kendi NATO ilişkilerini sıkıntıya sokuyor. Böyle bir ülke var.

‘ERDOĞAN KALIR, MEVCUT İKTİDAR KOALİSYONU AĞIR BASARSA ÇÖZÜM FALAN OLMAZ'

Yani Erdoğan cumhurbaşkanı olursa Kürt sorunu çözülmez diyorsunuz. Peki, Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olursa Kürt sorunu çözülür mü?

Bugün yeni bir dönem başlayacaksa şayet, Erdoğan cumhurbaşkanı kalır, parlamento aritmetiği mevcut iktidar koalisyonu ağır basarsa Kürt sorununun çözümü falan olmaz. Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olursa, parlamento aritmetiği de bugünkünden farklı bir görüntü verirse olabilir.

Kılıçdaroğlu Kürt sorununun Meclis'te çözüleceğini söylemiş, güzel bir laf. Zaten CHP bunu daha önce de söylüyordu. HDP’nin eş başkanları da Kılıçdaroğlu’nun görüşmesinde de Meclis'te sorunun çözüleceğini söyledi. Öyle de olması gerekiyor. Yasama organı TBMM ise Türkiye’nin bir numaralı sorununun da orada çözüm rotasına girmesi ve geniş bir mutabakatla yol alınması ve sonuca varılması en arzu edilir şey olabilir. Olması gereken de budur fakat slogan olarak bazı şeyleri tanımlamak başka şey, ayrıntılara girmek başka şey.

Kürt sorunu zaten son derece karmaşık (komplike) bir sorun. Çok kolay bir iş değil. Yer Meclis olabilir ama bunu söylemek yetmez. Çok zorlu bir sorun, çok yol almak gerekiyor. Meclis'te başlangıç noktası olarak iyi ama tekrar eskiye dönmemek gerekiyor. Tayip Erdoğan cumhurbaşkanlığı ve mevcut parlamento dengesi ile süreç bile olmaz. Cumhurbaşkanı ve parlamento aritmetiği değişecek sonra Meclis mevcut yeni parlamento çatısı altında bu sorun ele alınabilir ve yol da alınabilir.

candar.jpg

'SEVE SEVE ROL ALMAK İSTERİM'

Eğer cumhurbaşkanı ve parlamento aritmetiği değişirse, Kürt sorunun çözümünde aktif rol almak ister misiniz?

İşler oraya varırsa elbette seve seve rol almak isterim. Ama Türkiye’de Kürt sorunu şu anda kriminalize edilen bir konu. Türkiye hala normal bir ülke değil. Türkiye’nin önceliği normal bir ülke halini almasıdır. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de demokrasi olmaz. Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu çözülmez. Bu iç içe geçmiş, adeta siyam ikizleri gibi yapışık bir durum. Hangisi önce hangisi sonra diye bir durum yok. Fakat Türkiye’de Kürt sorununun konuşulmaya başlaması, Türkiye’nin demokratikleşerek Kürt sorunun ele alabilmesi için temel bir demokratikleşme ve normalleşme zeminin oluşması lazım. Buradan hareketle Kürtlerin seçilmiş temsilcilerinin kimisi cezaevi kimisi yurt dışındayken ki sadece Kürtlerle sınırlı değil, bu konularda normalleşme olmadan, demir kapılar açılmadan, sürgündekiler ülkelerine dönmeden Kürt sorununu konuşamayız.

Son olarak, eğer aday seçilirseniz ilk değiştirmek istediğiniz konu ne olur?

Eğer aday olarak seçilirsem, ilk işim Türkiye’nin hapishanelerinin boşaltılması, haksız yere yatan siyasi temsilcileri o hapishanelerden çıkarılması ve yurtdışında olan sürgündeki insanların yeniden ülkelerine dönmesinin mücadelesini vereceğim.

Cengiz Çandar kimdir?

Cengiz Çandar 1948'de Ankara’da doğdu. 68 kuşağı gençlik hareketinde yer alarak SBF Öğrenci Derneği Başkanlığı yaptı. 1970'de Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu.

1971'de 12 Mart muhtırasını izleyen dönemde dergi yazı işleri müdürlüğünden ötürü Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükten kalkmış olan 142. maddesinden toplam 9 yıl hapse mahkûm edildi ve 141. maddesinden yargılanmaya başladı. Yurt dışına çıkarak 1971-73 yılları arasını Lübnan’da ve Beyrut’ta geçirdi. 1973’te Avrupa’ya gitti.

1974 yılında aftan yararlanarak Türkiye’ye döndü. 1976’da, Vatan gazetesinde gazeteciliğe başladı. 1976'da Direnen Filistin adlı ilk kitabı yayımlandı.

Vatan gazetesini, Türk Haberler Ajansı, 1979-1987 arasında Cumhuriyet, 1987-89 yıllarında Hürriyet ve 1989-91’de Güneş gazeteleri izledi. Bu dönemde Ortadoğu konusundaki yazılarıyla öne çıktı.

1987'de Türk-Yunan dostluğuna katkılarından ötürü Atina’da Mikis Theodorakis’in elinden Abdi İpekçi Barış Ödülü’nü aldı.

1999-2000'de ABD'de düşünce kuruluşlarında uzman olarak bulunan Çandar, Türk-Amerikan ilişkileri konusunda yazılmış Turkey’s Transformation and American Policy (2000) ve Allies In Need (2002) isimli kitapların yazarları arasında yer aldı. Yine ABD’de MIT Press tarafından 2004’te yayımlanan The Future of Turkish Foreign Policy’nin de yazarları arasında bulundu.

2000’li yılların başlarındaki Benim Şehirlerim ve Çıktık Açık Alınla adlı kitaplarını 2012'de Mezopotamya Ekspresi'ni yayınladı.

Çandar, gazeteci olarak bulunduğu son yer olan Radikal'in 2016'da kapanmasından sonra Stockholm Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Enstitüsü’nün (SUITS) davetiyle Mayıs 2016'da İsveç’e gitti. SUITS’te konuk araştırmacı olarak çalıştı. Çandar ayrıca, Stockholm’de bulunan İsveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde (UI) "Kıdemli Uzman" sıfatı taşıyor.

Cengiz Çandar’ın İsveç’te bulunduğu sırada kaleme aldığı iki İngilizce kitaptan Kürt sorunu üzerinde kapsamlı bir çalışma olan ilki Turkey’s Mission Impossible, War and Peace with the Kurds 2020’de ABD’de, Türk dış politikasının son dönemdeki dönüşümüne ilişkin ikincisi Turkey’s Neo-Ottomanist Moment, A Eurasian Odyssey, 2021’de İngiltere’de yayımlandı.

Cengiz Çandar, 1991-93 arasında 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın danışmanlığını yaptı ve daha sonra Irak Cumhurbaşkanı olacak olan Kürt lider Celâl Talabani ile Özal arasında doğrudan ilişkiler kurulmasında başrolü oynadı.

2011’de TESEV tarafından Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanan Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır başlıklı çalışması bugüne dek soruna ilişkin en kapsamlı çalışmalardan sayılıyor.

1997-99 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde ve 2002-2010 arasında İstanbul Kültür Üniversitesi’nde son sınıf öğrencilerine Modern Ortadoğu Tarihi dersleri verdi.

İngilizce, Arapça ve Fransızca bilen Çandar, son yıllarda Kürtçe (Kurmanci) dersleri de aldı.

Öne Çıkanlar