Ertuğrul Kürkçü: Yeni süreç tartışmalarında dikkatli olunmalı
HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, yeni süreç tartışmalarına dair dikkatli olunması gerektiğini vurguladı. Kürkçü "Sarayın sözcüleri çözümden ve demokrasiden söz etmeyip, sadece barış demeyi tercih ediyorlar" diye konuştu.
Artı Gerçek - 68 Kuşağı'nın önemli isimlerinden Halkların Demokratik Partisi (HDP) Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, "yeni süreç tartışmalarına temkinli yaklaşılması gerektiğini" belirtti.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Urfa Milletvekili Ömer Öcalan 23 Ekim’de İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde tecrit altında tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşme yaptı. Bu görüşmeden sonra 28 Aralık’ta DEM Parti milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder de Abdullah Öcalan ile yeni bir görüşme gerçekleştirdi.
İlk görüşmede tecridin devam ettiğine vurgu yapan Abdullah Öcalan, “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim" mesajı verdi. Abdullah Öcalan ikinci görüşmede ise Türk-Kürt kardeşliğini güçlendirmenin tarihi bir sorumluluk olduğunu belirtti. Ayrıca muhalefet partilerine ve sivil toplum örgütlerine, "Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır” çağrısı yaptı.
Ertuğrul Kürkçü, Kürt sorununu, Abdullah Öcalan’la yapılan görüşmeye, çözümdeki rolüne ve AKP-MHP iktidarının “çözüme” yaklaşımlarına dair değerlendirmelerde bulundu.
KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI VURGUSU
Kürt sorununun, dünyadaki en büyük “devletsiz” halkın kendi kaderini tayin sorunu olduğunu belirten Kürkçü, Kürt sorununda Abdullah Öcalan’ın rolüne dikkat çekti. Kürkçü, “Tarihte öyle denk gelir ki; kimi zaman kimi yerlerde bir kişinin rolü giderek büyür ve diğerlerini aşar. Ötekilerden daha öne geçer ve büyük ölçüde de onun siyasi entelektüel ve diğer askeri yönleri hareketin tamamına izini bırakır” ifadelerini kullandı.
Abdullah Öcalan’ı Küba Devrimi Lideri Fidel Castro, Vietnam Kurtuluş Önderi Ho Chi Minh ve Rus Devrimi Lideri Vladimir Lenin gibi liderlere benzeten Kürkçü, “Fakat Öcalan'ın böyle olmasının bir başka nedeni de hiçbir kalıba sığmayan kendi özgün fikirlerinin peşinde gitmekteki ısrarıdır. Örneğin Öcalan’ın Demokratik modernite ve Demokratik Konfederalizm fikirleri hem klasik Marksizm'e hem de klasik yurtseverliğe tam tekabül etmez. Her ikisinin ihtiyaç ve taleplerini içerebilir. Mücadeleyi sevk ve idare etmek bakımından son derece zekice bir buluştur. Çünkü hem Kürdistan’ın tüm parçalarını bir arada gören hem de hiçbirini birbirine bağlamayarak hâkim devletler içerisinde müttefikler bulmalarına yardımcı olan ve sosyal bir dava güdebilmelerine imkân veren yepyeni bir fikirdir. Öcalan'ın sadece bir siyasi fikir kurma değil, bundan siyaset oluşturma ve bunun sahadaki mücadelesi bakımından yaratıcı örgütlenme ve mücadele biçimleri bulması ile ilgilidir” dedi.
'TÜRKİYE SİYASETİ İÇİNDE DE TEK ŞAHSİYETTİR'
Öcalan’ın istisnai bir kişi olduğuna işaret eden Kürkçü, “Öcalan'ın fikirleri olmasaydı, bir ucunda Türkiye'nin demokratik ve sosyal güçlerinin, öbür ucunda Kürdistan Kurtuluş Hareketi'nin, arada ise Türkiye ve Kürdistan entelejansiyası, ilerici din insanları, ezilen mezhepler, ezilen kültürler, ezilen cinsiyetlerin olduğu kesimler bir araya gelemezdi. O yüzden Öcalan, Türkiye devrimciliğinin kazanımlarını, Kürdistan devrimciliğinin pratiğine ve diline tercüme eden bir kişi olarak da biriciktir. Öcalan bu özellikleri dolayısıyla 25 yıldır cezaevindedir. Bu kadar tecrit altında olmasında rağmen her seferinde döneme uygun yeni ve parlak bir fikirle ortaya çıkabilen; sadece Kürt siyaseti hareketi içerisinde değil, Türkiye siyaseti içinde de tek şahsiyettir. 2015’te çözüm kapısı Öcalan’ın formülasyonlarıyla açıldı. Bütün bu nedenlerle Öcalan çok istisnai bir kişidir” ifadelerini kullandı.
BARIŞTAN ANLADIKLARI DA ‘TERÖRÜN’ SON BULMASIDIR
Kürkçü, yeni “süreç” tartışmalarına temkinli yaklaşılması gerektiğini belirterek, “Çünkü önceki çözüm iddiasını doğrudan doğruya hükümet propaganda etmeyi üstlenmişti. Bugün ise sarayın sözcüleri çözümden ve demokrasiden söz etmeyip, sadece barış demeyi tercih ediyorlar. Barıştan anladıkları da ‘terörün’ son bulmasıdır. Hal böyle olunca önceki dönemin terimleriyle düşünmedikleri ortaya çıkıyor. Ama yine de çatışmanın son bulması ister istemez kurucu bir barış pratiği gerektirdiğinden, hükümet buna rıza gösterecek mi bilmiyoruz. Öcalan kendisine dayatılan bu dar çerçeveden daha geniş bir talebi olduğunu ilk mesajıyla bize anlattı. Çözümü, demokrasiyi ve barışı telaffuz etti. Çözüm ve demokrasi, Bahçeli ve Erdoğan'ın telaffuz etmediği kavramlardı. Onlar barışı daha çok ‘anti-terörizm’ manasında yani silahsızlanma manasında telaffuz ediyorlardı. Öcalan barışı, Suriye ve Gazze'yi de hesaba katan çok daha geniş bir bölgesel denklem içerisinde ele aldı” diye belirtti.
‘MÜCEDELE KÜRDİSTAN’IN HER YERİNE YAYILDI’
Kürkçü, Devlet Bahçeli ve iktidar medyasının gündeme getirdiği “silah bırakma” meselesine ilişkin, şunları kaydetti: “Nüfusun bir bölümünün, iktidarın egemenliğine karşı silahlı mücadele vermesi iktidarı yoruyor. İktidar buna çare bulmak istiyor. Devlet, Kuzey Kürdistan’daki mücadeleyi çöktürmeye çalışırken, mücadele Kürdistan’ın her yerine yayıldı. Türkiye bu sefer daha sınırlı bir coğrafyada süren mücadeleyi daha geniş bir alana götürdü. Bu da inanılmaz askeri harcama getirdi. Şu an bunu ‘sınırlandırabilir miyiz’ diye düşünüyorlar. Bu devletin kendi arazisi dışındaki topraklarda savaş yürütürken, içeride kendi yönetim alanındaki çelişkileri minimize etmesi demektir. Devletin, bölgesel rekabet bakımından iç koşullarını düzene sokma çerçevesinde zora girmiş olduğunu ve bu yüzden de çatışan güçlerle adını koymadan çözüm aralığı yaratmak istediklerini düşünüyorum” diye konuştu.
İKİ TEMEL FAKTÖR
Türkiye’de barışın inşa edilmesi için iki faktöre dikkat çeken Kürkçü, “Birincisi; rejimin mağdurları olan işçiler, kadınlar, Kürtler, Aleviler ve Araplar gibi sosyal güçlerdir. Barıştan en çok kârı olabilecek olanlar bu kesimlerdir. Çünkü savaş, cinsiyetçiliği, ırkçılığı ve işçi düşmanlığını da körüklüyor. Öncelikle bu sosyal kesimlerin bir araya gelecek zeminlerin oluşturulması ve bir mücadele ortaklığının kurulması gerekiyor. İkinci faktör ise otokratik rejimin yerine demokratik, katılımcı, çok kültürlü, çok etnikli bir rejim kabulünün etrafında bir ittifak oluşturulması lazım. Buna kısmen Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Kopenhag kriterlerine yaklaşması gerektiğini düşünen kesimler de dahildir. Partisi olmayan liberal kesimleri de katmak gerekiyor. Ama burada öncülük ve sorumluluk herkesten önce DEM Parti ve Halkların Demokratik Kongresi'ne (HDK) düşüyor. Öcalan'ın çağrısı esasen Kürt siyasetine bunları hatırlatmakla ilgilidir. Toplumda barış talebi vardır. Bu gayreti biz göstermezsek kimse göstermeyecektir. Bahçeli'nin bu rolü üstlenmesinin milliyetçi kesimden gelebilecek büyük reaksiyonların önünü aldı. Fakat kabul edelim ki zemin hala çok kırılgandır. O yüzden de çok itinayla yürümek gerekir” ifadelerini kullandı.
SOSYALİSTLERİN SORUMLULUĞU
Türkiye sosyalistlerinin Kürtlerin özgürlük davasında yer almaya mecbur olduğunu belirten Kürkçü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı gerçekleşmedikçe sosyalizme giden yoldaki ilk aşama demokrasi evresine ulaşılamaz. 1965-68'den bu yana içinde yer aldığımız kuşaklar bu sorunun çözümüne katkıda bulunmaya çalışıyorlar. Burada karar verici olanlar Kürtlerin kendileridir. Bizim üstümüze düşen Kürt yoldaşlarımızla ittifaktır. Şu an HDP ile başlayan bugün DEM Parti sıfatıyla siyaset alanında yer alan zemin, bizim müşterek zeminimizdir. Bu sefer de süreç akamete uğrayabilir ama bizim hatalarımız, bizim beceriksizliklerimiz, bizim iş bilmezliğimiz yüzünden olmamalıdır. Kürtlerin özgürlük mücadelesinin bölgenin kurtuluşunda çok tayin edici bir rolü olacağı aşikardır. Elbette diğer halkların da kendilerine düşen rolü oynamalarıyla bu gerçekleşebilir. Bu durum sadece Kürt halkına bırakılamaz. Yoksa bu büyük bir kadir bilmezlik haline gelir. Fakat böyle bir öncü rol de doğmuştur. Bunu paylaşmak da benim için bir onur olsun.” (MA)
'Emekli Yılı'nda, emeklilerle ilgili önergeler AKP ve MHP oylarıyla reddedildi
Barışa Çağrı imzacıları: İmralı görüşmesi tüm taraflara mesaj niteliğinde