Fincancı: Çözüm için öncelikle demokrasi ve adalet tesis edilmeli
Türkiye’de kalıcı barışın mümkün olabileceğini belirten Şebnem Korur Fincancı, “Öncelikle demokrasi ve adaletin tesis edilmesi gerekiyor ki insanlar güven içinde söz kurup bir araya gelebilsinler” dedi.

Artı Geçek- Kürt sorununun çözümüne dair yürütülen tartışmalar PKK Lideri Abdullah Öcalan'la yapılan görüşmelerin ardından ivme kazandı. Bir yandan çözüm tartışmaları sürerken diğer taraftan, belediyelere kayyım atanması, gözaltı, tutuklamaların devam etmesi, birçok kesim tarafından AKP iktidarının barış konusunda 'istekli' olmadığı şeklinde yorumlandı.
'ÖNCELİKLE HALKLAR BARIŞMALI, ADALET TESİS EDİLMELİ'
İnsan hakları savunucusu Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da AKP iktidarının Kürt sorununda şiddeti sürdüren politikaları nedeniyle duruma kuşkuyla yaklaştığını, çözüm tartışmalarına rağmen her gün gözaltı ve tutuklamaların yaşandığını belirterek, "Halkların iradesini yok sayan, yerel yönetimlere dönük saldırgan tutum da devam ediyor. Dolasıyla sadece Bahçeli'nin işte 'Öcalan gelsin Meclis'te konuşsun' demesi ile bir barış veya çözüm süreci olarak tanımlanamaz. Başlangıcı olarak da tanımlanamaz. Çözüm olabilmesi, barış diyebilmemiz için öncelikle halkların barışması gerekir. Toplumu oluşturan bireylerin birbirini tanıması ve kabul etmesi gerekir. Ayrıca hakların teslim edilmesi, baskı altına almama eğilimin yaşama geçmesi ve adalet duygusunun pekişmesi gerekir. Bunların hiçbirinin olmadığını görüyoruz. Sürece dair tek öğrenebildiğimiz, bildiğimiz Abdullah Öcalan ile görüşmelerin yapılabiliyor olması. Çünkü uzun zamandır bu olanaktan yoksundu, hem aile hem de siyasi aktörler açısından. Ancak bu bir çözüm sürecine evrilir mi, buradan bir barış çıkar mı? Bu sorunun yanıtı konusunda ümit var olamayacağımı söylemek zorundayım. Yıllardır insan hakları mücadelesi veren biri olarak bunu söylüyorum" ifadelerini kullandı.
'ÇÖZÜM SÜRECİ OLANAKLARI YOK'
Bölgesel eşitsizliklere ve sağlık, eğitim ve benzeri alanlarda Kürtlere yönelik eşitsizliklere işarete eden Şebnem Korur Fincancı, "Bunlar durdukça birbirimize güvenebilir miyiz? Öncelikle birbirimize güvenmemiz gerekiyor. Birbirimizin hayatlarına temas etmemiz gerekiyor. Bunun olanakları Türkiye'de yok" dedi.
Dünyanın farklı bölgelerindeki barış süreçlerine işaret eden Şebnem Korur Fincancı, "Bizim öncelikle bunca baskıcı, güvenlikçi bir perspektifte siyasi aktörlerin egemen olduğu koşullarda bir geçişten bir çözüm sürecinden bahsetmenin olanağı yok. Öncelikle demokrasi ve adaletin tesis edilmesi gerekiyor ki insanlar güven içinde söz kurabilsinler ve bir araya gelebilsinler. Bunlar çok önemli" diye belirtti.
'DENEYİM PAYLAŞIMI ÖNEMLİ'
Devletin şeffaf bir biçimde davranması gerektiğini, bu yapılmadığı takdirde komplo teorilerine giden bir süreç başlayacağını, bu durumda güven sorunu nedeniyle geri çekilmelerin olacağını dile getiren Şebnem Korur Fincancı, "Ayrıca 'Terörsüz Türkiye' kavramı düşmanlaştırmaya da hizmet ediyor. Şimdi siz birini 'terörist' gördüğünüzde diğeri de sizi aynı biçimde tanımlama hakkını elde etmiş oluyor. Devletin 'terörist' olarak tanımladığı insanlardan biriyim. Türkiye'de neredeyse toplumun yarısı aynı tanımlanıyor. Bunu değiştirmek gerekiyor. Birbirlerini böyle tanımlamayacak, birlikte yaşama iradesi gösterecek ortamları sağlamak gerekiyor. O yüzden belki deneyim paylaşımı, duyguların paylaşımı önemli olabilir" diye konuştu.
'TÜRKİYE'DE ULUS DEVLET SORUNU VAR'
Sorunun "silah bırakma" tartışması üzerinden yürütülmesini eleştiren Şebnem Korur Fincancı, "Buna Kürt sorunu mu demek lazım? Emin değilim. Bence, Türkiye'de bir ulus-devlet sorunu var. Böyle tanımlayabiliriz. Ulus-devlet kavramı yerine çok renkli, hepimizi bir arada tutabilecek, birbirimizin tonları ile hem hal olabilecek ortamları yaratmamız gerekiyor. Ulus-devlet sorununu sadece Kürtlere değil; bu kaygıyı Ermeniler, Rumlar, Çerkesler, Lazlar da yaşıyor. Bu yüzyıllık ulus-devlet algısı belki başlarda işlevsel olarak görülse de diğer renkleri yok sayanlar, hatta onları yok etmeye, en hafifi ile asimile etmeye dönük yaklaşımlar ile bugüne kadar bizi birlikte demokrasi, barış içinde yaşama olanağından yoksun bıraktı. Sömürünün orta yerinde terk etti. Dolasıyla bunları ortadan kaldıracak mekanizmalara ihtiyaç duyuyoruz" dedi.
'SAMİMİYET İNSANLARIN KENDİNİ ÖZGÜR, HAK SAHİBİ OLARAK TANIMLADIĞI KOŞULLARDA MÜMKÜN'
İktidarın sorunu çözme yönündeki tutumuna değinen Şebnem Korur Fincancı, şöyle devam etti:
"İktidar, çözüm bulmak zorunda olduğunu hissediyor. Bölgede ve Ortadoğu'da ciddi bir vekalet savaşları var, sürüyor. Sınırların yeniden çizilmesine dönük adımlar atılıyor. Bu sınırları yeniden çizilmeyi hedefleyen politikalarda dört ayrı ülkenin sınırları içinde sıkışmış Kürtler de var. Buradan yola çıkarak, -Kürtlerin Türkiye'nin içinde hissetmesi, diğer ülkelerdeki Kürtlerin güvenini artırabilecek- sınırların yeniden çizilmesinde olumlu bir kazanım olabilecek düşüncesi hakim devlette. Ama böyle olabilir mi? Samimiyete gelince sadece zorunluluktan çıkabilecek bir durum değil. Samimiyet, tüm bu alanlarda sözünü ettiğimiz insanların kendini özgür, hak sahibi özneler olarak tanımladığı koşullarda mümkün."
'SİLAHLARIN SUSMASI İÇİN KARŞILIKLI GÜVEN GEREKİR'
DEM Parti dahil Kürt hareketinin sürece dair tutumuna da işaret eden Şebnem Korur Fincancı, herkesin beklemede olduğu ve kaygılar taşıdığını ifade etti. Şebnem Korur Fincancı, "Samimi bir çaba içinde olduklarını ise görebiliyoruz. Fakat bu samimiyet tarafların tümünde var olmalı. Demirtaş'ın hâlâ içerde olması, bu samimiyetin eş değer olmadığını da gösteriyor. Silah bırakma talebi, güvenlikçi yönden bakan devlete ait. Tabii ki silahlar susun, kimse ölmesin ama bunun için de karşılıklı güven gerekir. Bu güvenin olmadığı hissediliyor" diye belirtti.
'TOPLUM BİR AKTÖR OLARAK SÜRECİN İÇİNDE YER ALMALI'
Toplumun çok da güven sorunu yaşadığını dile getiren Şebnem Korur Fincancı, "Siyasetçiler iletişim içinde oldukları ve bazı bilgileri bildikleri için daha farklı düşünüyor olabilirler ama halklar hiç güvende hissetmiyor. Bu iki taraf için de geçerli. Çünkü bu çatışmalı süreç aynı zamanda insanların çocuklarının kaybedilmesi, genç insanların bu topraklarda en verimli olacak çağlarda yok olması anlamına geliyor. Daha kaygılı olduklarını söylemek mümkün. Tabii ki halkların iradesi ve onayı olmadan bir çözüm süreci olma olanağı yok. Toplum ile tüm basamaklar paylaşılması lazım ve toplumun bir aktör olarak bu sürecin içinde yer alması sağlanmalı. Bu nasıl olabilir? Yereller üzerinden olabilir" ifadelerini kullandı.
'ÖRGÜTLÜLÜK OLMADAN BARIŞ, ADALET, DEMOKRASİ OLMAZ'
Önceki süreçlerde emek, sivil toplum ve meslek örgütlerinin kısmen de sürecin içinde yer bulabildiğini hatırlatan Şebnem Korur Fincancı, "Ama hem Türkiye'de hem de dünyada sivil toplum örgütlerinin kriminalize edilmesi, düşmanlaştırılması çok yaygınlaştı. Çünkü bu örgütler var olduğunda, örgütlü bir toplum da olmuş oluyor. Neo-liberalizm ve kapitalizm bu örgütlü toplumdan korkuyor. Çünkü sömürüyü engelleyecek ve hakların güçlü bir biçimde savunacak araçlardır sivil toplum örgütleri. O yüzden egemenler yok etmeye dönük adımlar atıyorlar. Örgütlülük şart, örgütlülük olmadan barış olmaz, adalet olmaz, demokrasi olmaz" dedi.
'MUHALEFET SÜRECE DAHİL HİSSETMİYOR'
CHP dahil muhalefetin hiçbir kesiminin kendini yürütülen görüşmelere dahil hissetmediğini ifade eden Şebnem Korur Fincancı, şunları söyledi:
"İçinde hissetmeden sahiplenmek, adım atmak kolay değil. Belki onları da içinde hissettirecek birlikteliklere ihtiyaç var. Kendi iç renklerinin dışında renklerin de bir arada olduğu olanaklar yaratmak gerekir. CHP'nin siyaseten nasıl değerlendirdiğini bilmiyorum ama parti başkanı olarak bir irade beyan edeceklerini her seferinde beyan ediyor Özgür Özel. Ben bunu olumlu buluyorum. Neden olumlu davranabiliyor? Çünkü kendisi de örgütlü bir mücadeleden geliyor. Bir meslek örgütü içinde aktif olarak çalışmış bir insan. Politikaya da sivil örgütler alanından bakabiliyor. Ama tabii sınırlıkları da var. Bu kararı da tek başına vermeyecek. Bir parti olarak bütün o renkler ile birlikte verecek. Eminim o tüm renkleri buluşturabilecek bir ortam yaratmaya çalışıyorlar."
'MECLİS, YENİDEN TOPLUMUN SESİ OLABİLECEK HALİ KAZANMALI'
Meclis'in rol alması gerektiğine dair değerlendirmelere de değinen Şebnem Korur Fincancı, şöyle devam etti:
"Meclis'in işlevsiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir başkanlık sistemi var ve hükümet denilen ama başkanlığın sekreterya işlerini yürüten bir yapılanma var. Meclis bir onay makamı. Onay makamı aşılamadığında başka mekanizmalar devreye giriyor. Bu koşullarda Meclis'ten bir şeyler beklemek mümkün değil. O yüzden demokrasi önemli. Toplumun sesi olabilecek hali yeniden kazanması önemli. O Meclis'i yeniden Meclis haline getirmemiz gerekiyor."
'KALICI BARIŞ MÜMKÜN VE BUNU YÜZLEŞEREK YAPABİLİRİZ'
Türkiye'de kalıcı barışın mümkün olduğunu belirten Şebnem Korur Fincancı, "Her zaman mümkün ve bunu yüzleşecek yapabiliriz. Bu güne kadar Türkiye tarihinde sadece Türkiye tarihinde de değil, Osmanlı tarihinde de yaşanmış katliamların sorumluluğunu paylaşarak ve bunlardan duyduğumuz acıyı karşımızdaki insanlara hissedecek düzeyde duyarak barışı doğru yol alabiliriz. Yavuz Sultan Selim dönemindeki Alevi katliamlarından bu güne yaşanan katliamlardan her birimizin sorumluluğu olduğunu, kimimizin aktif rol alarak kimimizin susarak, kimimizin göz yumarak kimimizin boyun eğerek rol aldığımızı kabul etmek gerekiyor. Bundan gocunmamak gerekiyor. Bunun için birbirimizden özür dilememiz gerekiyor. Faillerin neden yaptığını açıklayarak, failleri görerek ve bu faillerin özür dilemesine olanak vermek gerekiyor" diye konuştu. (MA)