'Her durumda kaybeden Cumhurbaşkanı olacak'

Kamuoyu araştırmacısı Ali Taş, referandum havasını değerlendirdi: HAYIR’lar önde ama eğer ‘evet’ çıkarsa, cumhurbaşkanı ile sorunu olan bir...

'Her durumda kaybeden Cumhurbaşkanı olacak'

Kamuoyu araştırmacısı Ali Taş, referandum havasını değerlendirdi: HAYIR’lar önde ama eğer ‘evet’ çıkarsa, cumhurbaşkanı ile sorunu olan bir %50 olacak. ‘Hayır’ çıkarsa da, meşruiyeti tartışmalı bir cumhurbaşkanı çalışmaya devam edecek.

Sibel HÜRTAŞ / ANKARA

Referanduma sayılı günler kala anketler havada uçuşuyor. Tüm araştırmalar Evet ve Hayır oyları arasında virgülün oynadığını söylüyor. Virgüller sandığı kahverengiye mi boyayacak yoksa beyaza mı? Kamuoyu araştırmacısı Ali Taş ile Evet ve Hayır kampanyalarını konuştuk.

Son soruyu baştan soralım, referandum için öngörüleriniz nelerdir?

Açıkçası durum bıçak sırtında. "Kesin evet kazanır" ya da "kesin hayır kazanır" demek çok iddialı bir cümle olur. Parametrelere baktığımızda "hayır" seçeneğinin daha güçlü olduğunu görüyoruz. Ancak daha seçime üç hafta var. Demirel’in dediğin gibi "siyasette 24 saat çok uzun bir süredir."

Kampanya sürecini değerlendirdiğinizde ne görüyorsunuz?

Daha önceki seçim süreçlerinde, kampanya içerikleri, ana metinler, alt metinler, vb. hazırlıklar yapılır; söylemler belirlenir, aykırı bir durum olmadıkça senaryoya bağlı kalınırdı. "Evet" ve "hayır"ı ayrı ayrı ele alacak olursak;

"Hayır" cephesi sürece 1 – 0 önce başladı. Çünkü kampanya "hayır" cephesi için daha TBMM’nde başladı. Komisyonda yaşanan gerginlikler nedeniyle. Bu hazırlık maçlarının sonucu olarak da Türkiye tarihinde yan yana gelmesi mümkün olmayan düşünceler "Hayır" üst başlığında bir araya geldi. Milliyetçilerle sosyalistler, Muhafazakarlar ile Kemalistler omuz omuza sahaya indiler, ortak kampanya programları yaptılar.

70 YAŞINDAKİ ANNEM EV EV GEZİYOR

Yukarıda bunlar olurken, aşağıda, yani sokakta da, insanlar kendiliğinden harekete geçti ve kendi etki alanlarında referandum çalışması yapmaya başladılar. Bunun için de bir örgütlenme, önderlik aramadılar. Hücre tarzı örgütlenmeler başladı ve her ev kendi kendine bir "hayır hücresi" haline geldi. Örneğin benim büyüdüğüm mahallede 70 yaşında 5 tane kadın, ki birisi benim annem, ev ev gezerek "hayır" çalışması yürütüyor. Benden de sürekli saha ile ilgili bilgi istiyorlar.

Tabandaki bu çalışma, kampanyada partilerden ziyade diğer örgütleri öne çıkmaya zorladı. Çünkü tabandan bir basınç oluştu. Sendikalar, meslek odaları, demokratik kitle örgütleri bir araya gelerek platformlar halinde çalışmaya başladılar. Bu çalışmada siyasal bütün kimliklerini bir kenara bırakarak, "hayır" demeyi yeterli koşul olarak gördüler. Bu süreçte birbirlerini daha yakından tanıma fırsatını da yakalamış oldular. Partiler de, çok doğru bir tavırla bu sürece doğrudan müdahil olmayıp, kendileri de bu platformların parçası haline geldiler. Kısacası, "hayır" kampanyasının ana örgütleyicisi "sokak" oldu ve önemli bir deneyim hepimiz için.

‘GEZİ’ DERSLERİ ÇOK BAŞARILI KULLANILDI

Bir diğer önemli nokta da, "hayır" cephesinin Haziran Ayaklanması (Gezi eylemleri) derslerini çok başarılı kullanmasıydı. Bir anlamda "hayır" cephesi, Haziran Ayaklanmasının daha örgütlü biçime dönüşmüş şekli olarak karşımıza çıktı. Bunu da en çok hazırlanan esprili içeriklerde gördük. "Hayır" sözcüğünün kendi anlamında barındırdığı olumsuzluk, kullanımlardaki espriler ile birden ters döndü. Türkçe’deki "hayır" ile "hayırlı" sözcükleri arasında ses benzeşmesi çok verimli bir malzeme haline geldi ve bunun üzerinden espriler uzun süre sosyal medyada kullanıldı. Hatırlayın. Haziran ayaklanmasının da en güçlü yanı, bol espri ve yoğun siyasal mesajlı cümlelerin sosyal medya ve duvarları işgal etmesiydi. Şimdi de, o kadar olmasa da benzer bir süreç işlediğini gördük. Uzun zamandır görmediğimiz kadar güleryüzlü bir "hayır" kampanyası var karşımızda.

Bunlar hep olumlular. Hatası olmadı mı "hayır" cephesinin?

Olmaz mı? Elbette oldu. Öncelikle, kampanya lideri konumundaki Kılıçdaroğlu kampanya için uygun bir lider profili mi, emin değilim. Üstünde taşıdığı zerafet ve naiflik ne kadar karşılık buluyor, bakmak lazım. Zerafet örneği olarak Erdal İnönü, Bülent Ecevit gibi liderleri gören Türkiye, benzer bir performans bekliyor ama maalesef bu Kılıçdaroğlu tarafından henüz yakalanamadı. Bu nedenle de "evet" cephesi kendisine tek hedef aldı ve sürekli oradan vuruyor.

OLAY GİZLİ BİR GÜVEN OYLAMASINA DÖNÜŞTÜ

"Hayır" cephesinde bunlar var. Peki, "evet" cephesinde durum nedir?

Evet cephesi için şu iki saptama ile başlayalım. Birincisi, Ak Partililer hangi saikle MHP’nin gazına geldiler, kendileri de bilmiyor. Üstelik, Tuğrul Türkeş gibi MHP’yi kılcal damarlarına kadar tanıyan birisinin uyarılarına rağmen. İkincisi de, Erol Ölçok gerçekten çok büyük bir siyasal iletişimci ve AK Parti onun yokluğunu fazlasıyla hissetti. Bir de "evet" cephesini tanımlayalım. Ak Parti ve MHP. Gerçi Hüda-Par, BBP’de katıldı ama etkili olamadılar. MHP, gerek içerik gerekse saha çalışmaları olarak yeterli desteği sağlayamayınca tek başına Ak Parti bu süreci götürmek zorunda kaldı. Bu başlı başına bir handikaptır. Çünkü referandum Ak Parti Hükümeti’nin, daha da ötesi Cumhurbaşkanı’nın meşruiyetini tartışmaya açacaktır. Olay şimdiden gizli bir güven oylamasına dönüşmüş durumda.

Şu ana kadar söylediklerimiz aslında başından beri var olan olgulardı. Bu nedenle "evet" cephesi inanılmaz iletişim kazaları ile sürece girdi. Rıdvan’ın videosu, "hayır" diyenlerin terörist olduğu ifadeleri bunlardan bazılarıydı. "Hayır" cephesi bu iletişim kazalarını anında kendi lehine çevirmeyi bildi ve motivasyonunu korumayı başardı. Buna karşılık, bugün itibarı ile hala "evet" cephesi tam anlamı ile motive olmuş değil. Üstelik Recep Tayyip Erdoğan’ın da sahaya inmesine rağmen. Bu motivasyonsuzluğun en önemli belirtilerini Abdülkadir Selvi’nin yazılarında bulabiliyoruz. Selvi, zorlama bir şekilde "evet" önde diyor ama sürekli olarak da sahadan gözlem ve uyarılarını altını çizerek aktarma ihtiyacı hissediyor.

SAADET VE VATAN AKP’Yİ ZORA SOKTU

Ak Parti’nin de içinden çıktığı SP’nin "hayır" demesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ak Parti’nin kırılma yaşadığı önemli bir olguydu bu. Saadet Partisi önemliydi bu süreçte. Şöyle ki; Saadet Partisi, "hayır" diyerek, kampanyada olası "İslami Muhafazakar" söylemin önünü kesti. İslami Muhafazakarların iki merkezinden birisi "evet" diğeri "hayır" dedi ve kafalar karıştı.

Süreçte kırılma yaratan bir diğer parti ise Vatan Partisi oldu. Vatan Partisi, PKK, FETÖ ile mücadelede, Fırat Kalkanı Operasyonunda ve Hükümetin bölge merkezli dış politikalarında sadece siyasi değil, eylemli olarak destek veren partiydi. Aynı zamanda Vatan Partisi, Türkiye’de Ulusalcılığın ideolojik merkezi konumundadır. Ak Parti’nin son iki yıldır özellikle dış ilişkilerde izlediği politikalar Vatan Partisi merkezlidir. Ulusalcılıkla bu kadar yakınlaşmış bir Ak Parti "evet" derken, ulusalcılığın merkezi olan Vatan Partisi "hayır" dedi.

Bu iki partinin "hayır" demesi Ak Partinin söylemlerini önemli ölçüde zora soktu. Bunu sahada da görebiliyoruz. İslami muhafazakar ve Ulusalcı argümanlar değerlendirilemeyince geriye sadece MHP tarzı milliyetçi söylemler ve CHP karşıtlığı kalıyor ki Ak Parti de bu ikisini kullanıyor.

Bir de şunu görmekte fayda var. Ak Parti iktidar yorgunu artık. Tıpkı uçaklardaki metal yorgunluğu gibi. Her ne kadar 2023, 2053, 2071 gibi vizyon ve hedefler koysalar da artık toplumu harekete geçirecek heyecanlandıracak söylemleri kalmadı. Kısacası, "ama yol yaptılar" söylemi karaya oturmuş durumda. Ak Parti’nin, bu koşullar altında yapacak yolu kalmadı.

MHP FİTİLİ ATEŞLEDİ GERİ ÇEKİLDİ

Bu daha çok Ak Parti değerlendirmesi oldu ama…

Mecburen öyle. MHP sürecin müdahili değil. Fitili ateşledi, geri çekildi. Bunu da aslında ayrıca konuşmak gerekiyor. Neden?

Peki, kampanya?

Kampanya dili, yukarıda saydıklarımızdan bağımsız bir durum değil. Bunu da görüyoruz. Ak Parti, en güçlü olduğu iki kesimi, kadınları ve gençleri harekete geçiremedi. Üstelik 18 yaşa milletvekilliği yolu açılmışken. Bütün araştırmalarda hayır oranının kadınlarda ve 18 – 25 yaş arasında daha yüksek olduğu ortaya çıkıyor. "Hayır" cephesi "mesele memleket meselesi" dedi, tek bir noktada topladı. "Evet" cephesi ise "memleket sevdalıları evet diyor", "mesele memleket, birlikte evet" "memleket için evet" diye bir sürü slogan üretti. "Memleket" sözcüğünü "hayır"a kaptırmayayım derken karman çorman bir durum çıktı ortaya.

Önce "hayır" diyenleri terörist sayma söylemini kullanarak sert bir ifade ile başladılar, sonra bunu revize ettiler, yumuşattılar, ardından tekrar, Avrupa üzerinden sertleştirdiler. Net bir dil yerleştiremediler.

Bunlar daha çoğaltılabilir. Ama yukarıda saydığımız nedenler oldukça, böyle bir kampanya kaçınılmazdır.

AK PARTİ’NİN KARARSIZLARA ULAŞMASI ZOR GİBİ

Gelelim kararsızlara…

Kim bu kararsızlar, ona bakalım önce. Normalde kararsız seçmen, siyasetin dışında duran, günlük çıkarlarına göre karar veren seçmendir. Bu da, yaş, cinsiyet, eğitim gibi parametrelere eşit dağılan yüzdeye sahiptir. Şu kesim kararsız, bu kesim kararlı diyemezsiniz normal bir seçimde. Ancak bu sefer farklı bir durum var. Bu sefer kararsızları çeşitli gruplara toparlayabiliyoruz. Öncelikle kararsızların önemli bir kısmı eğitim düzeyi yüksek kitle. Yani, Anayasa değişikliklerini derinlemesine inceleyip tartışan kesim. Bu kesim aynı zamanda 25 – 44 yaş aralığında. Yani gelecek kaygısını fazlasıyla hisseden ve yaşayan kesim. Kararsızların böyle bir profilinin olması "hayır" seçeneğini güçlendiriyor. Çünkü, sahadan gelen verilere göre "evet" diyenlerin önemli bir kısmı değişikliğin içeriğini tartışmaktan çok "Reis" yani Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında durdukları için evet diyorlar. "Hayır" diyenler ise içeriğe bakıyorlar. Yani "hayır" cephesi bu niteliği ile kararsızlara yakın duruyor.

Bir diğer önemli tespit, kararsızların ağırlıklı olarak MHP içinde olması. Kararsız olan diğer kesim ise milliyetçi muhafazakarlar. Bu iki siyasi eğilimin eğitimi yüksek kişileri olduğunu düşündüğümüzde, Ak Parti’nin bugün kullandığı milliyetçi söylem bu kitleye çok da hitap etmiyor. Çünkü bu grup hamaset nutuklarından ziyade daha reel şeyler görmek istiyor.

Kararsızlarla ilgili son olarak şunu söyleyebiliriz. Kampanya sürecinde kendisi kararsız kalan ve iki kere söylem değiştiren Ak Parti’nin, bu kararsızlıkla kararsızlara ulaşması biraz zor gibi.

Peki Kürt seçmen?

En çetrefilli yer burası diye düşünüyorum. Kürtleri üç grupta ele almak lazım. Birinci grup, HDP tabanı, ki parti aidiyeti çok yüksektir; ikinci grup AKP seçmeni ve son olarak da günlük politikalara bağlı olarak Ak Parti ve HDP arasında kalan seçmen. 1 Kasım seçimlerinde HDP’den Ak Partiye kayan oylar bu gruptu. Bu alan tam bir serseri mayın. Çok bulanık ve öngörü yapmak zor. Bir tarafta başkanlık kozu ile örtüşen siyasi hedefler, diğer tarafta da Ak Parti iktidarının sağladığı olanaklar. Bu seçmen sadece güneydoğuda değil, İstanbul’da da yoğunluklu olarak var ve Ak Parti bu noktada seçim yapmakta zorlanıyor. Türk milliyetçiliğini öne çıkarıp Kürtleri mi gözden çıkaracak, Kürt kartına oynayıp Türk Milliyetçilerini mi? Açıkçası zor ikilem.

17 Nisan sabahını nasıl görüyorsunuz?

Kamuoyundaki havaya bakarsanız az farkla "hayır" kazanacak gibi duruyor. Zaten araştırma şirketleri de başlangıçtaki ister "evet" ister "hayır" olsun 58 – 42 gibi rakamları revize ederek 53 – 47 bandına geldiler.

Ama daha önemli bir şey var. Eğer "evet" çıkarsa, cumhurbaşkanı ile sorunu olan bir %50 olacak. Eğer "hayır" çıkarsa da, meşruiyeti tartışmalı bir cumhurbaşkanı çalışmaya devam edecek. Sanırım her durumda da kaybeden Cumhurbaşkanlığı makamı olacak.

referandum araştırma cumhurbaşkanı Sibel Hürtaş Kaybeden Kamuoyu