İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu: Yumuşama ve normalleşme muhalefetin işi değil

İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu: Yumuşama ve normalleşme muhalefetin işi değil
İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu muhalefetin 'anayasaya saygı' konusunda talepkar olması gerektiğini belirtti. Kaboğlu "Yumuşama ve normalleşme muhalefetin işi değil çünkü anormalliği muhalefet yaratmadı" dedi.

Artı Gerçek - İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.

Anayasa değişikliği tartışmalarına değinen Kaboğlu "Demokratik cumhuriyetlerin görevi şudur, anayasal söylemi, gündemi onlara bırakmamak için, terk etmemek için, bir anayasal bilgiyi doğru kullanmak, iki anayasaya saygı konusunda talepkar olmak. Özgür Özel'e o nedenle eleştiri var. Yumuşama muhalefetin işi değil. Normalleşme muhalefetin işi değil çünkü anormalliği muhalefet yaratmadı. Muhalefet “Sayın Cumhurbaşkanı'na Anayasa’ya saygı göstermeye çağrıda bulunuyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa andınıza riayet edin” demeli" ifadesini kullandı.

Kayyım atamaları da Kaboğlu'na yöneltilen sorular arasındaydı. Kaboğlu "Kayyım tümüyle Anayasa’ya aykırıdır" diye konuştu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Öcalan çağrısına ilişkin soruyu da yanıtlayan Kaboğlu "Eğer gerçekten bir iyileşme isteniyorsa Selahattin Demirtaş'tır. Mahkeme kararı uygulansın. Yani hukuk uygulanıp cezaevine girmiş kişiye uygulanan hukuku kabul etmiyor gel konuş diyor, 'Selahattin Demirtaş için verilen hukuk kararlarını da uygulamıyorum" diyor. Burada büyük anomali var' ifadelerini kullandı.

Kaboğlu'nun açıklamaları şöyle:

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ YORUMU: AMAÇ TOPLUMSAL EGEMENLİĞİ ELE GEÇİRMEK

GÜLDENAY SONUMUT: 2025'te gündemin ana konusu Anayasa değişikliği olacak. Sizce nasıl bir düzenleme yapılmak isteniyor? Bu yeni anayasanın tek amacı sadece Erdoğan'ı yeniden seçtirtmek mi? Yoksa daha baskıcı, daha otokrat bir anayasa mı? Sizin analiziniz nedir?

İBRAHİM KABOĞLU: Aslında soruyu isabetli sordunuz, yani yanıtı soruda gizli. Şöyle ki bu anayasal süreçteki yanılgımız genellikle televizyonlarda yapılan tartışmalarda görüldüğü gibi “Erdoğan kendini bir kez daha seçtirmek istiyormuş” algısı var. Ona indirgenen bir tartışma söz konusu. Oysa onu çok aşıyor. Adaylık konusunu zaten büyük ölçüde, 2023'te CHP'yi ve diğer partileri politik söylemleriyle hukuki söylemleri sonucu aştı. Ve tabii ki CHP'de bunun en büyük kurbanı oldu. Çünkü hukuken üçüncü kez aday olamıyordu. Ona geçit verdi, siyaseten geçit verdi. Ve Erdoğan bu konuda 1-0 önde değil, belki 3-0 önde. Çünkü Erdoğan parlamentoda 360'ı bir biçimde bulur, 360 el kaldırır ve yeniden aday olur. Dolayısıyla bunun için anayasa değişikliğine gerek yok.

'SİYASAL EGEMENLİĞİ İKİ KİŞİ ELE GEÇİRDİ'

Esas anayasa değişikliğinin yolu, CHP’nin önerdiği parlamenter rejime geçilsin, demokratik rejim önerisiydi. Şubat 2021’e kadar cevap hep “Hayır, bu iş bitti, anayasa sayfası kapandı, 2017'de kapattık bunu, artık sözde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni tahkim etme dönemidir” dediler. Ancak Şubat 2021'de “biz de sivil anayasa istiyoruz” dediler. Sonra CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu bir koz verdi başörtüsü konusunda ve orada ciddi bir atak yaptılar. Madde 24 ve 42 yani başörtüsü mutlak düzenleme, aile konusunda da arkaik düzenleme üzerine. Bu düzenlemeler komisyondan geçirilmiş, genel kurula getiriyorlardı ki deprem bu hesapları altüst etti. Meclis seçimi gündeme aldı ve seçime gidildi, o düzenlemeler kaldı. O nedenle yok 50 artı 1'miş, 40 artı 1'miş bunlar onlar için kolay şeyler. Şimdi iki düzlemde yürüyor bu şeyler.

Anayasal düzlemde 2017'de yaptıkları şey siyasal egemenliği ele geçirmekti. Ve siyasal egemenliği iki kişi ele geçirdi. Kimler olduğu belli. Adlarını zikretmeme gerek yok. Birincisi sarayda oturan, ikincisi de Ferdi Tayfur'u dinleyen zat.

Siyasal egemenliği ele geçirmek ne demek? Tek örnekle yetineceğim. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Bu egemenlik altıncı maddenin Son cümlesi: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.” Şimdi, bakan atıyor. Bakanı görevden alıyor. Ondan sonra diyor ki, af talebinde bulundu, af talebi kabul edildi. Resmi gazetede yayımlanıyor. Bu tamamen bu maddeye aykırı. Fransa'da olsa bu, Almanya'da olsa şekil bakımından anayasaya aykırı iptal edilir. Böyle bir tasarruf mümkün değil.
Ama o, “Ben devletin üstündeyim. Ben anayasanın üstündeyim. Ben kullanırım.

'YUMUŞAMA VE NORMALLEŞME MUHALEFETİN İŞİ DEĞİL'

GÜLDENAY SONUMUT: Oldukça karanlık bir tablo çiziyorsunuz. Bunu durdurmak mümkün mü? Nasıl durdurulur? Şu anda yani anayasayı değiştirmek için AKP ve MHP yeterli çoğunluğa sahip mi?

KABOĞLU: Şu anda yeteri çoğunluğa sahip değiller fakat bunu durdurmanın yolu aslında onların gündemine esir olmamak. Onlar Anayasa ihlali yapmalarına rağmen sözde anayasacılık yapıyorlarsa, muhalefetin geri durmaması lazım. Mesela değişmez maddeler konusunda niçin benim üzerime gelindi? Onlar böyle bir konuyu gündeme getirdi, neden siz bundan bahsediyorsunuz dendi bana. Ben de diyorum ki, ben kendi gündemimi oluşturuyorum. Ben onların dümen suyuna gidemem diyorum.

İktidar anayasa konusunda üç yönlü çalışıyor. Bir, yürürlükteki Anayasa'ya saygı göstermiyorlar. İki, sivil anayasa - darbe anayasası ikilemini kullanıyorlar. Ama sivil anayasa ve darbe anayasasının ne olduğunu ortaya koymuyorlar. Yani anayasal bilgi kirliliği yaratıyorlar. Üç, haliyle öngördükleri anayasanın demokratik olup olmayacağı konusunda ipucu vermiyorlar. Şimdi bu bakımdan demokratların, daha doğrusu demokratik cumhuriyetlerin görevi şudur, anayasal söylemi, gündemi onlara bırakmamak için, terk etmemek için, bir anayasal bilgiyi doğru kullanmak, iki anayasaya saygı konusunda talepkar olmak. Özgür Özel'e o nedenle eleştiri var. Yumuşama muhalefetin işi değil. Normalleşme muhalefetin işi değil çünkü anormalliği muhalefet yaratmadı. Muhalefet “Sayın Cumhurbaşkanı'na Anayasa’ya saygı göstermeye çağrıda bulunuyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa andınıza riayet edin” demeli. Şimdi, muhalefetin hatası anayasal dilini düzgün kullanamamasıdır. İki, muhalefetin hatası doğru anayasal bilgiyi yaymamasıdır. Ve muhalefetin üçüncü hatası ise evet ben de anayasa değişikliği istiyorum ama Meclis önünde sorumlu bir hükümetin, hesap verebilir bir hükümetin var olduğu, kurulduğu bir anayasa değişikliği istiyorum. Şimdi dolayısıyla görüldüğü gibi bir asimetrik durum var. İktidar anayasal bilgi kirliliğini artırıyor, anayasa gündemini tekelinde tutuyor, anayasayı sürekli kurşunluyor. Yetmiyormuş gibi sivil anayasa diye anayasal gündem hakimiyetini kuruyor. İşte ben de onun karşısında bir anayasal söylemi, anayasal talebi ve anayasal öneriyi geliştirmek durumundayım.

GÜLDENAY SONUMUT: Muhalefetin önce mevcut Anayasa'ya uyulması çağrısı hakkındaki görüşlerinizi zaten söylediniz. AİHM’e yüzlerce başvuru yapılıyor, AİHM Türkiye’yi suçlu bulan kararlar veriyor ve bunlar da uygulanmıyor. Yeni anayasanın bu sorunlara çözüm olması mümkün mü?

KABOĞLU: Mümkün olmadığı gibi, sıkça kullandığım dezenformasyon anayasası kavramı aslında bu anayasaya saygı göstermemeyi, anayasasızlaştırmayı, sürekli anayasa ihlalini örtbas ediyor, meşrulaştırıyor. Sanki, Türkiye'de var olan Anayasa'ya uyuluyormuş ama bu Anayasa hükümleri yeterli değilmiş de biz daha ileri bir metin hazırlarsak Türkiye anayasal düzlüğe çıkacakmış izlenimi veriliyor. İşte muhalefetin sınıfta kaldığı yer burası. Bunu sürekli teşhir etmesi gerekiyor muhalefetin. Bu açıdan dile getirdiğiniz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı pek yerinde ama Anayasa'yı sürekli ihlal eden Anayasa Mahkemesi AİHM kararını takar mı? Ne oldu? İşte 27 Ekim'de başlayan Can Atalay vakası 16 Ağustos 2024'te, yani 9 ay sonra yaklaşık, Meclis’te kan dökmekle, kadın vekilin kanını dökmekle parti yetersiz kaldı. Burada muhalefet ne yapmalı? Sürekli gündemde tutmalı. Sen önce Anayasa’ya saygı göster. Anayasa Mahkemesi’nin kararını yırtıp çöpe atamazsın. Çünkü bunlar aslında Türkiye gündeminin öncül konuları.

'KAYYIM TÜMÜYLE ANAYASA’YA AYKIRIDIR'

GÜLDENAY SONUMUT: Kayyum atamalarına tekrar geri döndük? "Yeni kayyum atanmayacak" dendi. Şu anda görüyoruz ki yine seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor. Yine kayyum atanıyor. Bu yapılanları siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Yine siyasal krize doğru mu gidiyoruz?

KABOĞLU: Sürekli bir siyasal kriz yaşıyoruz. Esenyurt, Mardin, Halfeti... Bütün bunlar bir siyasal kriz. Çünkü Anayasa dışı bunlar. Anayasa dışılık dar zinciri o kadar uzun ki... Yarın sabah (geçtiğimiz Cumartesi gününü kastediyor-EN) Ahmet Özer'le görüşeceğiz, görüşeceğim. Silivri’ye gidiyorum. Evinin basılmasından hapse konulmasına ve belediye meclisinin tümüyle lağvedilmesine kadar hepsi Anayasa ihlalidir.
Eğer siyasal olmasaydı bu, hukuki olsaydı, o zaman o kişi suç işlemiş kişi olarak o anayasal kurallara göre alınırdı, yakalanırdı, yargılanmaya başlanırdı ama belediye mülki idare amirine teslim edilmezdi suç ve cezaların şahsiliği ilkesi gereği diğer meclis üyeleri tarafından yönetilirdi. O kadar siyasal ki, bunu tartışmaya gerek yok. Kayyum tümüyle Anayasa’ya aykırıdır. İşte siyasal dememin nedeni de budur. İşte oraya ya da buraya kayyum atanır mı tartışmasına girmemek lazım. Çünkü olanlar zaten vahimdir, vehameti gösteriyor, Anayasa’ya aykırıdır, olmamalıdır. Bu uygulama asla meşrulaştırılmamalıdır. Bu aykırılıklar sürekli teşhir edilerek, sürekli hukuk yolları zorlanarak meşrulaşmalarını engellemek için mücadele edilmeli.

GÜLDENAY SONUMUT: Ahmak davası gibi bir davanın hukukta yeri var mı?

KABOĞLU: Yeri yok, yeri yok. Ama işte orada da biz şöyle bir hata yaptık. Onu konuştuk, meşrulaştırdık. Ekrem Bey'e dedim ki, “Nasıl olur, savcı, bir başsavcı istinaf mahkemesine sizin dosyanızın akıbetini nasıl sorar?’ Bu dosya burada çökmüştür. Bir savcı, bölge mahkemesinden dosyayı soramaz. Adil yargılanma hakkı iflas etmiştir. Bunu çıkıp, en yüksek perdeden, asla kanıksamayız bu davayı. Ama her akşam İmamoğlu’na siyasi yasak gelecek mi. Gelmeyecek olsa da adamlara zorla getirtecekler. Her akşam bunu nasıl tartışırsın? Böyle bir şey olamaz demen lazım ama aksine meşrulaştırıyorsun. Ama öyle bir toplumuz ki, bir yandan Cumhurbaşkanlığı adaylarını tartışıyorlar, Mansur Yavaş mı olacak? Aptalca bir tartışma. Üç yıl önceden, dört yıl önceden bunu konuşmak niye? Ne yapıyorsun? Karşı tarafı konsolide ediyorsun, sen zayıflıyorsun, zayıflıyorsun.

GÜLDENAY SONUMUT: Peki Can Atalay ne olacak? Demirtaş ne olacak? Osman Kavala ne olacak?

KABOĞLU: Yani işte bunlar siyasal alternans gerçekleşmediği sürece bu üç sorunu çözmek kolay olmayacak. Daha uzun süreli bir soluklu bir mücadeleye ihtiyacımız var ve bu mücadelemizi, özellikle hukuk mücadelesiyle siyasal mücadeleyi hem paralel hem eş zamanlı ve eş güdümlü yürütmemizin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Asla oradaki hukuksuzlukları kanıksamamalıyız, göz ardı etmemeliyiz. Ama siyasal mücadeleye ivme kazandırmadığımız sürece sonuç alıcı olmayacağının da farkında olmalıyız.

'DEMİRTAŞ KARARINI UYGULAMIYORSUN, HÜKMÜ KESİNLEŞMİŞ ÖCALAN GELSİN DİYORSUN'

GÜLDENAY SONUMUT: Bir şey var ki, yani siz çok iyi bilirsiniz, ona çok şaşırmıştım. Bu Sayın Bahçeli'nin "Öcalan gelsin Meclis'e. Çağrıda bulunsun." Siz bunu duyunca ne hissettiniz? Yani trajik mi buldunuz, gülünç mü, fantastik mi? Ne demek o çağrı?

KABOĞLU: 16 Ekim 2016'da "Türkiye'de fiili durum vardır, Cumhurbaşkanı Anayasa'yı ihlal etmektedir, Anayasa suçu işlenmektedir. Anayasa’yı değiştirelim. Ya Cumhurbaşkanı'nın eylemlerine uyduralım ya da Cumhurbaşkanı Anayasa'ya uysun" biçiminde bir söylemi ile 2017 anayasa değişikliğini fitilledi. Devlet Bahçeli o zaman bunu söyledi ve sonucunu biliyoruz. Şimdi ise "Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun" diyen kişi, sıra arkadaşı olan HDP için "Ya bunu at Meclis’ten ya da seni kapatırım" demişti. Üçüncüsü, Selahattin Demirtaş'ın kararları belli. O kararların uygulanması, gündeme getirilmesi gerekiyor iken onu yapmayıp da Öcanlan’ı getirmek… Doğrusu ben bu tartışmaya girmem dedim Sözcü televizyonunda. Ve iyi ki girmemişim. Çünkü bu bir söylem, Kürtlerin de bu söylem tarzı karşısında daha dik durmalara gerekiyor. Eğer gerçekten bir iyileşme isteniyorsa Selahattin Demirtaş'tır. Mahkeme kararı uygulansın. Yani hukuk uygulanıp cezaevine girmiş kişiye uygulanan hukuku kabul etmiyor gel konuş diyor, "Selahattin Demirtaş için verilen hukuk kararlarını da uygulamıyorum" diyor. Burada büyük anomali var. Dolayısıyla hani bunu da tartışırken, Devlet Bahçeli haklı mı değil mi yerine, biz kimseye şirin gözükmeden gerçeklik zemininde tartışmak durumdayız. Can Atalay kararını, Osman Kavala kararını, Selahattin Demirtaş kararını uygulamıyorsun. Hapiste hükmü kesinleşmiş olan kişi gelsin konuşsun diyorsun. Bu gerçeklik zemini değil. (ANKA)

Öne Çıkanlar