Kışanak'tan 'olası bir çözüm süreci' açıklaması: Seçimden sonra yeni bir sürecin başlama ihtimali çok zayıf

DEM Parti Ankara Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı Gültan Kışanak, cezaevinden gazetecilerin sorularını yanıtladı. ‘Olası bir çözüm süreci’ tartışmalarını değerlendiren Kışanak, “Seçimden sonra yeni bir sürecin başlama ihtimali çok zayıf" dedi.

Kışanak'tan 'olası bir çözüm süreci' açıklaması: Seçimden sonra yeni bir sürecin başlama ihtimali çok zayıf

Artı Gerçek - “Olası bir yeni çözüm süreci” tartışmalarını değerlendiren DEM Parti Ankara Büyükşehir Belediye Eş Başkan adayı Gültan Kışanak, “Seçimden sonra yeni bir sürecin başlama ihtimali çok zayıf” değerlendirmesinde bulundu.

Kışanak, bundan sonraki süreç için de "AKP iktidarının bizlere ne yaşattığını biliyoruz; hala da yaşıyoruz. İktidarlar gelir geçer, Kürt sorunu kalır; cumhuriyetin yüzyılı böyle geçti. İkinci yüzyıl da böyle geçsin istemiyoruz” ifadelerini kullandı.

Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan DEM Parti Ankara Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan adayı Gültan Kışanak, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kışanak’ın avukatları aracığıyla sorulara verdiği yanıtlardan bazıları şöyle:

'MUHALEFETİN, DEM PARTİ’YE VE KÜRTLERE YÖNELİK SİYASAL YAKLAŞIMINI DEĞİŞTİRMESİ GEREKİR'

Gökçer Tahincioğlu: DEM Parti, yerel seçime kendi adayları ile girdi. Buna karşılık Erdoğan, CHP ile DEM Parti'nin gizli bir ittifak kurduğunu söylüyor. Diğer yandan AKP ile de görüşmeler yapıldığına yönelik açıklamalar, haberler kamuoyuna yansıyor. Olası bir yeni çözüm süreci konusunda muhatabın Erdoğan olduğuna yönelik de açıklamalar yapılıyor. Kapatma davası sürerken, siz ve benzer durumdaki siyasetçiler mevzuata, yargı kararlarına rağmen tahliye edilmezken böyle bir güven ilişkisi mümkün mü? DEM Parti, bu seçimde neyi amaçlıyor ve seçim sonrasında gerçekten yeni bir sürecin başlaması beklentisi var mı?

Seçim dönemi olduğu için doğal olarak Kürt sorunu daha fazla tartışılıyor. Malum Kürtler de yurttaşlar ve oyları var. Kürt siyasi aktörler bu oy gücünü, çözüm için değerlendirmek istiyor. Bu siyasetin doğasında var. Ancak bir de suyu bulandırıp, bulanık suda balık avlamak isteyenler var. DEM Parti’nin tavrı nettir; kendi adaylarını çıkardı ve mücadelesini güçlü bir şekilde sürdürüyor. AKP-MHP bloku, hem ulusalcı/milliyetçi oyları çekmek, hem de DEM Parti seçmeninin kafasını karıştırmak için kara propaganda yapıyor. Zaten yıllardan beri “terörle işbirliği”, “beka” diye iktidarda kaldılar. Aynı oyunu sahnelemek istiyorlar.

Burada önemli olan artık demokratik kamuoyunun, bu söylemlere itibar etmeyen bir tutum almasıdır. Sıkıntının kaynağı muhalefetin, Kürt meselesinde iktidarın çizdiği sınırlar dışına çıkmamasıdır. Bu durum siyasette bir açmaz yaratıyor. Satranç oynayanlar bilir, en etkili taktik, rakibin önemli taşlarını açmaza almaktır, böylece kendisi daha rahat hareket edebilir. Muhalefetin, DEM Parti’ye ve Kürtlere yönelik siyasal yaklaşımını değiştirmesi gerekir.

Seçimden sonra yeni bir sürecin başlama ihtimali çok zayıf. Ancak DEM Parti, Kürt meselesine demokratik ve barışçıl bir çözüm bulunması için güçlü bir mücadele yürütecektir. Demokrasiye ve barışa inanan tüm kesimlerden de bu mücadeleye katkı sunmasını bekliyoruz. Olması gereken budur. Kürt sorunu sadece iktidarla çözülebilecek bir mesele değildir, toplumsal mutabakatla çözülebilecek bir konudur. Çözüm için muhalefete büyük sorumluluklar düşüyor.

Uzun oldu ama bir cümle daha söylemek istiyorum: Hem iktidar hem de CHP bu yerel seçimlerin çok önemli olduğuna dair bir algı yaratarak, oyları konsolide etmek istiyor. Tabii ki her seçim gibi bu seçimde önemlidir, ancak bir kader seçimi değildir. Kaderimizi izlediğimiz politikalar belirliyor. Muhalefetin artık güçlü demokratik bir programla sorunların çözümüne talip olması ve siyaseti sandığa indirgemekten vazgeçmesi gerekir.

Yıldız Tar: Zor zamanlarda, yola nasıl çıkıldığını unutturacak kadar umutsuzluğa kapılabiliyor toplumlar. Gazetecilikten siyasete, sizin yaşam öykünüz tam da bu zor zamanlarda ilham verici bir yerde duruyor. Sizle aynı coğrafyadan, hemen yan köyünüzdenim ve sizin hikayenizin coğrafyamızdaki birçok genç açısından ilham verici olduğunu biliyorum. Ancak bir yandan da aynı coğrafyada yaşanan katliamlar, baskıyla birlikte hayatta kalabilmek için sessiz kalmanın tercih edildiğini de görüyoruz. Siz, sessiz kalmamayı tercih edenlerdensiniz. Neden? Sizi, ömür boyu sürecek bir mücadeleye yönlendiren neydi?

Baskı ve korkunun iki sonucu olur. Biri sizin de dediğiniz gibi sinerek fırtınanın geçmesini beklemek; diğeri de mücadele. Bilemiyorum, belki de çocukluğumda dinlediğim, "hayatta kalmak için sessiz kalma" öyküleri, bende mücadele etmek gerektiği yönünde bir duygu oluşturmuştur. İçine doğduğum toplumda "haklının hakkını alması, rızalık verilmesi" gibi kavramlar, kültürel olarak öğretiliyordu, bunun da etkisi olmuştur. Genel olarak bizim kuşak, hak arama bilinciyle büyüdü. Bunu çok önemsiyorum. Haklarının farkına varmak ve haksızlığı kabul etmemek, kişinin benliğini koruyor. Demokrasilerde buna, "aktif yurttaşlık bilinci" diyorlar.

Son otuz yıl Türkiye çok değişti, nüfusun çok bir kısım kentlerde yaşıyor. Kürt, Türk, Alevi fark etmiyor, kentli bir toplumuz artık. Eşit yurttaşlık haklan, kentli haklan, demokratik hukuk kuralları, demokrasi ve adalet gibi kavramlar siyasetin ana konusu olmak durumunda. Demokratik toplum düzeni ancak böyle kurulabilir. Halkı "taraftar" durumuna düşüren mevcut siyaset tarzı, toplumu çürütüyor.

'CHP İSTERSE, KÜRT SORUNUNU RAHATLIKLA ÇÖZEBİLECEK BİR PARTİDİR'

Seyhan Avşar: Sayın Leyla Zana'nın yaptığı bir açıklamayla yeni bir çözüm süreci mi başlatılacak konusu kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Sonrasında Sayın Ahmet Türk, Kürt sorununun çözümü için, "CHP yapamaz. Neden? Derin devleti ikna edemez çünkü. Erdoğan isterse ikna edebilir. Sorunu çözebilirler” dedi. Sayın Selahattin Demirtaş ise Kürt sorunu için muhatapların Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Öcalan olduğunu söyledi. Sizce CHP Kürt sorununu çözemez mi? Sayın Türk'ün, "CHP derin devleti ikna edemez söylemine katılıyor musunuz?" Tüm bunlara bağlantılı olarak Kürt halkına tüm yaşatılanlara rağmen çözümün muhatabı Erdoğan mıdır? Yanıtınız 'Evet' ise, Erdoğan iktidar da olduğu için mi muhatap yoksa derin devleti ikna edebileceğini düşündüğünüz için mi?

En başta net olarak söyleyeyim. Kürt sorun ancak partiler üstü bir politikayla çözülür. Aksi takdirde AKP çözmek istese CHP karşı çıkar, CHP çözmeye kalkışsa AKP ‘ihanetle’ suçlar. Geçen süreçte bunu yaşayarak öğrendik. Hala da her iki parti, birbirini Kürt sorunu üzerinden vuruyor.

CHP isterse, Kürt sorununu rahatlıkla çözebilecek bir partidir. Cumhuriyetin kurucu partisi olması nedeniyle bu konuda büyük bir sorumluluk altındadır. Ama “isterse” kelimesinin özellikle altını çiziyorum. Şunu görmek gerekir, Türkiye’de milliyetçilik ulusalcılık üzerinden yükseliyor ve her iki kesimi de giderek sağcılaştırıyor. Bu nedenle Kürt sorunu, sadece Kürtlerin meselesi değildir, Türkiye’nin demokrasi sorunudur.

Derin devlet konusunu da herkes unuttu. JİTEM teşhir olmuş, hakkında davalar açılmış, derin devleti mahkum etme imkanı ortaya çıkmıştı. Ancak JİTEM elemanları tek tek beraat ettirildi. Doğru dürüst haberi bile yapılmadı. Oysa bu yapının ortaya çıkartılmasında CHP geleneğinin önemli bir rolü vardı. AKP döneminde ise sanki derin devlet yokmuş gibi davranılıyor, özellikle Kürtlerle ilgili olayların peşine kimse düşmüyor. Derin devleti “ikna etmek” değil, teşhir etmek gerekiyor.

Sanırım Ahmet Türk, AKP’nin iktidar olması nedeniyle, tüm devlet kurumları üzerindeki etkisine işaret etmek istemiştir. AKP iktidarının bizlere ne yaşattığını biliyoruz; hala da yaşıyoruz. Defalarca mahkemede söyledim, bir kez daha söyleyeyim; Eğer, bizleri hapishanede tutmak Kürt sorununu çözüyorsa, bizi edin, bu mesele bitsin. Bizim açımızdan, ne bedel ödediğimiz değil, sorunun nasıl çözüleceği önemlidir. Ortada tüm ülkeyi ve milyonlarca Kürt yurttaşı ilgilendiren son derece önemli bir sorun var. Beklentimiz, artık bu konunun iç politika malzemesi yapılmadan, temel haklar ekseninde, demokrasi içinde çözülmesi, toplumsal barışın sağlanmasıdır. İktidarlar gelir geçer, Kürt sorunu kalır; cumhuriyetin yüzyılı böyle geçti. İkinci yüzyıl da böyle geçsin istemiyoruz. Bir şey daha söylemesem içimde kalır. Keşke, AKP’nin Kürtlere kötü davrandığı, sadece seçim zamanı hatırlanmasa.

'Pınar Öğünç: Türkiye son yıllarını aşırı politik bir gündem içinde ama aynı gelişmenin sonucu olarak tamamen seçim odaklı, yurttaşları apolitikleştiren bir süreç olarak yaşıyor. Tüm dünyada hukuk devletinden sapmalar gücünü hızla normalleştirmeden alıyor. Bir yandan sandığa ölümcül önem atfediliyor ama bir yandan kentinin belediyesine kayyım atansa iradesinin çalındığını normalleştirecek bir seçmen kitlesi inşa ediliyor. Siyasi analizi bırakalım, bir şeyi bu kadar önemli görmek ama aynı anda neticesinde hiçbir etkisi olmayabileceğine de inanmak, insan psikolojisine ters. Cezaevinden adaylığınızla kampanya dönemini yerel seçimi aşan bir propaganda için kullanan bir siyasetçi olarak bu siyasetsizleştirme, hukuksuzlukları normalleştirme kıskacına, buralardan nasıl çıkılabileceğine dair ne demek istersiniz?

Gerçekten de en önemli sorunumuz siyasetsizlik. Hukuksuzluğu normalleştirme de siyasetsizliğin bir sonucu. Siyaset, sandığa indirgenmiş, ama iktidar sürekli sandığa müdahale ediyor. Bu bile sorgulanmıyor. 2015’ten bu yana iktidar defalarca sandıktan çıkan sonuçları beğenmedi ya seçim tekrarı yaptı ya da halkın seçtiği milletvekillerini ve belediye başkanlarını görevden aldı. Türkiye tarihinde askeri darbe dönemleri dahil hiçbir dönem bu kadar çok sandığa müdahale edilmemiştir, bu kadar çok seçilmiş siyasetçi iktidarın gazabına uğramamıştır.

AKP siyaseti iki kutba sıkıştırarak, buradan sürekli iktidar devşirdi. “Ya bendensin ya düşman” retoriği, muhalefeti “ben düşman değilim” savunmasına hapsetti. Eskiden “iç düşman” kavramı derin devletin kitabında yazardı, kimse buna açıktan sahip çıkmazdı. Şimdi “bana da terörist derler mi?” kaygısı, siyaseti ve düşünce özgürlüğünü bitirdi. Bir zamanlar “düşüncesine katılmıyorum ama ifade özgürlüğünü savunuyorum” kampanyası vardı; sanırım kimse hatırlamıyor bile…

İçinde bulunduğumuz hal siyaset değil, bir iktidar oyunu. Bu oyunu bozmalıyız. Yukarıdaki cümleleri, herkesin bildiğini bir daha sıralamak için yazmadım. Muhalefetin tersine çevirmesi gereken duruma dikkat çekmek için yazdım. Her şey bir anda değişmeyecek ama her şey hakikati savunmakla değişmeye başlayabilir. Muhalefet, halkı hep “bir seçim sabahı bahara uyanacağız” modunda tuttu. Oysa demokrasi adım adım kazanılan bir mücadeledir, öznesi halktır, siyasi partiler bu mücadelenin aracıdır. Kurtarıcı beklersek, o kurtarıcı hiç gelmeyebilir.

'YRP’NİN SEÇİMDE, AKP’Lİ SEÇMENDEN ÖNEMLİ BİR OY ALACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM'

Kemal Avcı: Sayın Kışanak, önümüzdeki yerel seçimi iktidarın veya muhalefetin kazanması siyasette ne tür sonuçlara yol açar? Kürt sorununun çözümüne dönük yeni bir süreç başlayabilir mi? Hükümeti bu konuda adım atmaya zorlamak için neler yapılmalı?

Önümüzdeki seçim bir yerel seçim, iktidarı değiştirecek bir seçim değil. Bu nedenle seçim sonuçlarını başka türlü okumak gerekecek. Kürt sorunu bağlamında DEM Parti’nin kaç belediye kazandığı ve aldığı oy oranı önemli mesajlar içerecektir. DEM Parti önemli bir başarı elde ederse, hem kayyım konusunda caydırıcı bir etki yaratacaktır hem de Kürt sorunun çözümü konusunda daha etkin bir rol oynayacaktır. Seçim sonrasında yeni bir çözüm süreci başlayacağına dair emareler yok. Ama diyalog ve çözüm için bir yol açmak gerekiyor. Mevcut durum, hem iç politik ve ekonomik durum hem de bölgesel gelişmeler nedeniyle büyük bir yük haline gelmiştir. DEM Parti, bu durumu değiştirmek konusunda önemli bir misyona sahiptir ancak çözüm sadece DEM Parti’ye bırakılmamalı. Tüm demokratik toplumsal dinamikler, barış ve çözüm için rol almalıdır.

AKP’nin Kürt politikasını etkileyecek asıl şey kendi gerçeğiyle ilgilidir. AKP’den liberaller koptu, muhafazakar demokratlar koptu, YRP’nin çıkışı ile milli görüş geleneğiyle de ciddi bir yol ayrımına geldi. Bu kopuşlarda ekonomik kriz etkili oldu ancak tek neden bu değildir. AKP ile MHP arasındaki politik mesafenin ortadan kalkması, başta Kürtler olmak üzere AKP’nin klasik tabanında ciddi rahatsızlıklar yarattı. Bu durum seçim sonuçlarına yansıyacaktır. YRP’nin seçimde, AKP’li seçmenden önemli bir oy alacağını düşünüyorum. Ayrıca İYİ Parti’nin kendi adına seçime girmesi, AKP ve MHP seçmeni açısından yeni bir alternatif yarattı. Bu seçimde AKP, gidişatıyla yüzleşecektir.

'ÖZELLİKLE DEM PARTİ İLE YRP'NİN ALACAĞI OY BİRÇOK DENGEYİ DEĞİŞTİREBİLİR'

Eylem Nazlıer: Türkiye bir kez daha seçim eksenli bir politik tartışma sürecinde… Ama ekonomik zorluklar altındaki geniş kitleler, uzun süredir ilk kez bir seçim sürecine bu kadar ilgisiz görünüyor. 1 Nisan itibariyle potansiyel olarak seçimsiz geçecek olan dört yılın, politik ve ekonomik baskıların arttığı bir dönem olabileceği değerlendiriliyor. Gerek siyasal iktidar ve müttefiklerinin durumu, gerekse Kürt halkının demokrasi mücadelesinin karşılaşabileceği olasılıklar açısından sizin seçim sonrası döneme ilişkin değerlendirmeleriniz nedir?

Seçim sonrasında yeni bir dönem başlayacak. Son yıllarda neredeyse her yıl seçim yapıldı. Halk seçim yorgunu... Muhalefet de iktidar da sorunları hep öteledi. Sorunları ötelemek iktidarın işine gelebilir ama muhalefet artık halkın gerçek sorunlarını konuşmalı. İktidar seçimden hemen sonra anayasa değişikliği tartışması açıp bir yıl sonra referanduma gitme hesapları yapar mı? Bilemiyorum.

Halkın bu seçimde ne diyeceği önemli. Seçim sonuçlarının birçok planı değiştireceğini düşünüyorum. Özellikle DEM Parti ile YRP'nin alacağı oy birçok dengeyi değiştirebilir. AKP'den liberaller, demokrat muhafazakârlar kopmuştu, milli görüş geleneğiyle kalan son köprüler de atılıyor. İktidarın çevresinde ekonomik çıkarlar ve kamuflaj olarak kullanılan "beka" söylemi kaldı. Ekonomik kriz, çıkar ittifakını da olumsuz etkileyecektir diye düşünüyorum. Bu nedenle seçim sonrasında birçok dengenin değişme ihtimali çok yüksek. Seçim sonuçlarını gördükten sonra daha net yorumlar yapılabilir. (HABER MERKEZİ)