Selahattin Demirtaş, Kobanê Davası'nda Cizre fotoğraflarını gösterdi: 'Ben mi yaptım bunları?'
Hicran CENGİZ
Artı Gerçek - IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası, bugün görülmeye devam edildi.
Duruşmada eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş savunmasına devam etti.
Demirtaş'ın savunmasından öne çıkanlar şöyle:
"Seçim kampanyamızın sloganı bile 'Demokratik özerklik' seçimlere girmişiz. Engellenmemiş, seçimlerde de başarı elde etmişiz. Kadın başlığı da bu kampanya içinde özerk bir başlık olarak bulunmakta. 2008’den tutuklandığımız 2016 yılında kadar taviz vermeden demokratik özerkliği, yerel yönetimleri ve kadın eşitliği partimizin programlarında ve kampanyalarında kayda geçmiş, vaat etmişiz. Dolayısıyla demokratik özerkliği bir anda ortaya çıkmamış, hendek-barikatla ortaya çıkmamıştı. Yargılanan nedir? Demokratik özerklik hendek- barikatla terör faaliyeti olarak yargılanmış. Biz (demokratik özerkliği) bir siyasi düşünce olarak savunmuşuz, seçmene de sunmuşuz. Beğenip beğenmemek seçmene kalmıştır. Şu anda DEM Parti programında vardır. Savunmaya da devam edeceğiz.
PKK VE ABDULLAH ÖCALAN'A ÇAĞRI
Demokratik özerkliği bir siyasi modelle kıyaslayalım. Bir başka parti başkanlık sistemini önerir, başkası parlamenter başkanlığı önerir. Devlet mimarisine yönelik öneri sunarsınız. Ama kadın düşmanlığını, faşizmi öneremezsiniz. Başkanlık sistemini referanduma götürdüler. Ama demokratik özerkliği PKK de Abdullah Öcalan savunmuş diye terör faaliyetidir diyorlar. Buradan PKK’ye de Abdullah Öcalan’a çağrı yapmak istiyorum 2+2=4 desinler pi sayısı 3,14’tür desinler. Bakalım bunları da terör diye müfredattan çıkaracaklar mı?
Nedir peki demokratik özerklik? Anadilde eğitim yapılamaz, dili Türkçe'dir. Ortak tarihimiz var, hepimiz Orta Asya’dan geldik, ortak değerlerimiz var. Mesela Topal Osman’ı hepimiz savunmalıyız. Teorik olarak hiç bir sorun yok. Hepimiz böyle olsak sorun yok ama değil. O elbiseyi giydiriyorlar bize olmuyor. Türk diyen ile bizim sorunumuz yok ama Türk değilim diyenle sorun oluyor. Korucu başları çıkar 'Em hemu Tirkin' (Hepimiz Türk'üz) derdi. Ben Kürdüm dersem ne olacak? Kürdüm, aleviyim, sosyalistim diyen arıza çıkarmış olacak. Bu yüzden demokratik özerkliği önerdik. Bu ‘arızaları’ giderelim diye.
'MERKEZDEN TANIMLANAN MODELLER YERELİ TANIMLAMIYOR'
(Kürtlerin bağımsızlığını PKK ile özdeşleştirilmesi eleştiri olarak) Dün Osmanlı’dan başlayarak sıraladım. 100 yıllık bağımsızlık mücadeleleri olmuş bağımsız ve sosyalist Kürdistan denemeleri de olmuştur. (Bu mücadeleler arasında) PKK bunun son ayağıdır.
Demokratik özerklik neden Türkiye için en uygun modeldir, açıklayalım. Merkezden tanımlanan modeller yereli tanımlamıyor. Yerellerin ihtiyacı acildir. Yerelden yönetimleri benimsemeyen yönetim kalmadı. Kalanlar da totaliter ve otoriter rejimler. Herhangi bir yerel yönetimin yönetimi diğer bir yönetimden üstün olmamalı, eşit olmalı. Kaynaklardan eşit yararlanmalı. Biz federal yönetim de önerebilirdik. Irak’ta olduğu gibi federal bir yönetim önerebilirdik ama Yozgat’ta demokrasi olmazsa bizde de olmaz. Biz Kürtler böyle bakıyoruz.
'DEMOKRATİK ÖZERKLİK SİLAHLA OLMAZ'
Peki hendek-barikatla olur mu, olmaz. Demokratik özerklik silahla, hendek-barikatla olmaz. Bunu o zamanlarda da savundum. Demokratik özerklik iknayla/rıza ile olur, silahla olmaz. Hendek-barikatın demokratik özerklik ile alakası yoktur, benim nazarımda yoktur. Olan da kendi açıklasın.
Hendek-barikata dair ilk açıklamalarımız unutturulmaya çalışılıyor. Daha çatışmalar başlamamış, sokaklar kapatılmış ve silahsızlar demişim ‘gelip copluyorsun’ bunu silah üzerinden yazmışlar. O günlerde heyet göndermişiz. Heyette Hatip Dicle, Pervin Buldan, Mithat hocam ve bu günlerde hakkımızda atıp tutan Altan Tan. Hatta isterseniz (Altan Tan için) avukatlarımız getirsinler.
EFKAN ALA'YA ÇAĞRI: ÇIKSIN SÖYLESİN
Biz bunu kendi kafamıza göre de yapmadık, halk bize baskı yaptı. Siyasetçisiniz çözün dediler. (Bazı yerlerde) başarılı olamadı. Asker ‘biz çözeceğiz’ dedi. Bir korucu arabulucu olmak istediğini belirtmek için Ankara’ya geldi. Ben kendim görüşmeler yaptım. Bunun üzerine Sırrı Süreyya dahil oldu, görüşmeler yaptık. Üstlerine ileteceklerini belirttiler, olmadı. Şırnak'ta olmadı, Sur için de çok uğraştık. Efkan Ala çıksın söylesin ne kadar görüşmeler yaptık.
Kimseyi kırmadan dökmeden bir konuşma yapmak istedim. Herkes o konuşmayı neden yaptığımı biliyordu, devlet de biliyordu. Tüm medya manşetlerini attı, Efkan Ala’dan da zehir zemberek bir açıklama, Kılıçdaroğlu'na kadar açıklamalar geldi. Böyle hedef gösterildik. Konuşmanın ardından soruşturma açıldı. Biz meseleyi 15 Temmuz’da o savcılar FETÖ’den alındığında anladık. Darbe koşulları yaratılsın istediler.
'CİZRE'Yİ BEN SAVUNMAYACAĞIM DA KİM SAVUNACAK?'
Sur’a paletli tank sokmuşlar. Karşılarında ‘coplu, uzun namlulu silah olduğu’ söyleniyor, onlar da söylüyor. Paletli tank ya NATO’nun en güçlü kara kuvvetisin, 10-15 kişilik genç için paletli tank gönderiyorsun. Biz bu orantısızlığın darbe ortamı için olduğunu sonradan anladık. Davutoğlu o dönem çıkıp ‘Ev ev sokak sokak temizleyeceğiz’ dedi. Ben de çıkıp ‘Sen anca Cizre’nin kanalizasyonlarını temizlersin’ dedim. Buna dava açtılar. Çoğunluğu bize oy vermiş Cizre’yi ben savunmayacağım da kim savunacak. Bahçeli çıkıp ‘Taş üstünde taş, baş üstünde baş kalamayacak’ dedi. Bu mu şiddet söylemi, bizimki mi?"
“2015 Eylül ayında bir karar aldık. Miting yapma kararı alarak silahların durması çağrısı yaptık” diyen Demirtaş bu mitinglerde yapılan konuşmalarını okuyarak devam etti. 2015’te Van-Başkale’deki ‘Demokratik özerklik silahla olmaz’ başlıklı konuşmasının benzer başlıklı konuşmalar gibi dava dosyasına eklenmediğine dikkat çekti.
Duruşmaya 13.30'a kadar ara verildi.
''TAŞ ÜSTÜNDE TAŞ KALMASIN' DİYENLER VATANSEVER, BİZ TERÖRİST'
Aranın ardından Demirtaş savunmasına şöyle devam etti:
12 Eylül 2015’te demokratik özerklik ve hendek-barikatlara ilişkin Cizre’de yaptığı bir konuşmayı okuyarak savunmasına devam eden Demirtaş, bu konuşmaların gibi dava dosyasına eklenmediğine bir kez daha dikkat çekti.
"Bu konuşmaların tamamı silahların susması, müzakereye devam edilmesine yönelik çağrılardır. Madem siz dosyaya eklemediniz, ben okuyayım da kayda geçsin. Bunları isterseniz RTÜK aracılığıyla edinebilirsiniz, avukatlarım da iletecek, vaktiniz olursa okursunuz.
Ben 'Silahlar sussun' diye çağrılar yaptıkça 'O taş taş üstünde kalmasın' diyenler vatansever, biz terörist. İddianamede bunlar yok. Bu hiç sorgulanmayacak mı? Daha geçen gün 12 gencecik insan öldü. Ortada savaş yok, bir şey yok?"
"O dönem görevli ve sonradan görevden alınan hakim, savcı ve askerlerin isimlerini sayayım. Bir hakim savcı bunu hiç mi düşünmez?" dedi. Cizre ve Sur gibi adreslerde o dönemde görevli askerlerin arasında basına 'kahraman' olarak nitelendirildiğine de dikkat çekti. Bahsi geçen bazı üst düzey askerlerin de ‘FETÖ’ yargılandığını vurguladı.
“Aylarca tek taraflı çatışma var gibi gösterdiler. Üst düzey askerlerden biri itiraf ediyor sonrasında vicdanım rahat değil diye, şimdi ailesiyle yurt dışında. Görev yapan askerlerin rütbelerine dikkat çekiyorum.”
(Demirtaş isimleri okurken bir asker için) Aralarında Roboski katliamı sırasında ‘bunu unuttun, kazaydı” diyen var. Bunlar yokmuş gibi nasıl davranır bir devlet, yandaş medya duymuyor, sosyalisti duymuyor. Biz 'siviller ölüyor, evlerimizi başımıza yıktınız' dedikçe terörist ilan ettiniz. Heyetiniz dahil olmak üzere biri çıksın savunsun. Onların işledikleri suçlardan biz yargılanıyoruz.
'BU DEVLETİN KÜRTLERE MADALYA TAKMASI GEREKİYOR'
15 Temmuz gecesi kahraman ilan edilen Halisdemir’in öldürdüğü (asker) Semih Terzi bu isimler arasında. Ceplerinde yargılanmayacaklarına dair belge de var. Ve biz yargılanıyoruz, böyle bir retorik olabilir mi?
‘FETÖ’ yargılamalarından yargılananlar (askeri ve kaymakam ve vali yardımcıları gibi idari görevlier) cezalarını yatıp çıktılar. Bu devletin Kürtlere madalya takması gerekiyor. Bu insanlara darbe karşı durdukları için.
(Cizre’deki çatışmalı süreçlerde öldürülen çocukların fotoğraflarını göstererek) Günlerce annesi bu çocuğu (Cemile Çağırga) defnedemedi, buzdolabında sakladı. Defnetmesine izin vermediler. Gazze değil burası Cizre. Ben Selahattin Demirtaş mı yaptım bunları? O sıraladığım devletin yetkili askerleri yaptı. Cizre bodrumlarında onlarca genç sivil telefonlarla yardım istedi, ambulansa izin vermediler. Yandaş medya ‘PKK ambulansa izin vermedi' diye haber yaptı.
(Bir sonraki fotoğrafa geçerek) Bodrumlara ‘aşk bodrumda yaşanıyor’ yazıp kurt işareti yaptılar. Bu fotoğrafları ben çekmedim. Partim çekip yayınlamadı. Bizzat bunu yapanlar kendi hesaplarından yayınladılar.
(Filistin'den bir fotoğraf göstererek) Bakın burası Filistin, demek ki din yönünden de bakmıyorlar. Siz bunu Hamas yaptı diyebilir misiniz? İsrail yaptı bunu, Netanyahu yaptı. Filistinli gençleri soyup çıplak bıraktılar. İnsanlık dışı, barbarlık.
(Benzer bir fotoğrafı göstererek) Bakın Nusaybin, Sur, Cizre… Biz yargılanıyoruz. Bunlar yapıldı, insanları savunacağız diye terörle örgüt üyeliği ile yargılanıyoruz.
(Gösterdiği fotoğraflar arasında ‘JÖH, PÖH, DEVLET GELDİ, ve Türksen övün, Türk bayrağı’ yazılamalarına dikkat çekerek) Nasıl sevsin bu halk Türk bayrağını, biz nasıl sevdirelim seçmenimize Türk’ü, bayrağını? Bunların yaptığı suçtan Kürdü yargılıyorsunuz. Bunları yapan, yazıları yazanlar yargılandı mı? Ben bu döneme ilişkin savunmalarımı yaparken travmalarımız canlanıyor. İnsanlarımıza bunlar yaparken durduramadık, üstüne yargılandık, terörist olarak yargılanıyoruz.
(Sivil toplum kuruluşlarının hak ihlallerini ele alan raporlarının dosyaya eklediklerini belirterek) Hak ihlallerinin raporları burada. Her şey kayıtlı. Yaşayanlar unutmuyor, biz unutmuyoruz. Benim Sur’a birkaç mahalle seslerden uyuyamadık. Vicdanen, ahlaken uyuyamadık. Bunlara (bu zulme) karşı çıktık diye biz terörle yargılanıyoruz. Kabul etmiyoruz. O dönemde 12 ilçede yaşananların arşivi kaydı bizde var, onlar tutmadı.
Onlar duvarlara bunları yazarken ben ne yapmışım? Halen bana o günkü barış çağrılarım için kızan Kürt halkından da insanlar var. Çatışmalar sırasında açıklamalar yapmışım (basın metinlerinden okuyarak) Demirtaş: Şiddet, şiddeti doğurur. Silahlar sussun. PKK kesinlikle silahla bırakmalı, Süreç bitirerek elinize geçmeli, Çağrım tek taraflı değil, Eller tetikten çekilmeli…"
Demirtaş, 9 yıllık askeri hayatında Cizre, Sur gibi çatışmalı sürecinde görev yapan askerin şu an yurtdışında mülteci kamplarında olup adını güvenlik gerekçesi ile adını Ahmet Gün olarak beyan eden kişinin itiraflarının yer aldığı mektubunu okudu. “Bunu avukatlarımız dosyaya eklesin” dediği beyanlarını okudu.
CİZRE, SUR'DA GÖREV YAPAN ASKER'İN MEKTUBU: AMBULANSLARA ATEŞ AÇILMASI ÇOK KİRLİ BİR İŞTİ
Ahmet Gün’ün beyanları şöyle:
“Şimdi ihraç edildim ama istifa edecek duruşu gösterebilirdim. O bodrumlarda 120 ceset çıkarıldı. Görev yapmış herkes 120 örgüt üyesinin bir arada olmadığını bilir, yaşlı ve çocuk cesetleri çıkarıldı. Ambulanslara ateş açılması çok kirli bir işti. (Bodrumlardan kişilerin sağ çıkarılmasına ilişkin) Gazımız, bombamız vardı. Aç susuz kalamazlar, çıkarlardı. Bombayla hallaç pamuğuna dönen evler vardı. Aracın içinde bir arkadaş bak bak diyerek bir evin klimasını vurdu. İnsanların canları kadar malları da zarar gördü. Su depolarını vurdular. Ben bir polis memuruydum. Emir değil, icra edendim. Operasyonlarda orantı yoktu. Orada savaş uygulanmadı, operasyonların uzatılmasına yönelikti her şey. Sokağa çıkma operasyonlarının en az zararla ve en hızlı şekilde bitirilmesi gerekirdi.”
Taybet İnan'ın cenazesi sokakta kaldı. Kimse dışarı çıkamıyor ki, çıkanı vuruyorlar. Taybet Ana, Müslüman. Vuran, emir veren, o yazılamayı yapan Müslüman. Bunları yapanlara onursuz demek terör örgütü propagandası ise bin defa diyorum. Onurluyuz, gururluyuz. Biz bu yargılamalara biat etmeyeceğiz.
Allah, halk, kanun katında da masumuz. Zulme uğruyoruz. Ama onurlu ve gururluyuz, teslim de olmayacağız!"
Kobanê Davası'nın bugünkü duruşması sona erdi. Duruşma yarın saat 10.00'da devam edecek.