Piroğlu: İktidar barış yerine teslimiyet dayatıyor
DEM Parti MYK üyesi Musa Piroğlu, iktidarın barış yerine 'teslimiyet' dayattığını söyledi. Sosyalist hareketlerin çözüm talebini toplumsallaştırması gerektiğini belirten Piroğlu, “Çözümü devletin iki dudağı arasına bırakmaktan vazgeçmeliyiz" dedi.
Artı Gerçek - DEM Parti İmralı Heyeti'nin PKK Lideri Abdullah Öcalan'la görüşmesinin ardından Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözülmesi tartışması başlayan tartışmalar devam ederken, görüşmelerin tarafı olan AKP iktidarın uygulamaları, "çözüm" tartışmasındaki niyetini kuşkulu hale getiriyor. Görüşmelere dair söylemini, "iç cephe/dış cephe", "beka", "silah bırakma" üzerine kuran AKP'nin, söz konusu söylemi ise sahaya, dışta Kuzey ve Doğu Suriye, Federe Kürdistan Bölgesi'ne saldırı, içte ise, tutuklama ve kayyım atama olarak yansıyor.
'BARIŞ BU TOPRAKLARA LAZIM'
Yaşanan gelişmeler ışığında AKP'nin bu dönemdeki politikasını, Türkiye sol ve sosyalist hareketinin ve muhalefetin tutumunu değerlendiren Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Musa Piroğlu, Kürt sorunun bir takım gelişmeler yaşandığın muhalefetin süre gelen tutumuna işaret etti. Bu tür gelişmeler yaşandığında muhalefetin bazı kesimlerinde bir panik havası ortaya çıktığını söyledi. Bu tutumun sürecin doğru okunamaması ve muhalefetin kendini özne olmaktan çıkarmasıyla ilgili olduğunu ifade eden Piroğlu, "Peşinen herkes kabul etmek zorundaki barış bu topraklara lazım. Savaş, sadece Kürt halkının sorunu olmadığı gibi barış talebi de sadece Kürt halkının talebi değil. Son dönemde görüldü, artık savaş artık bir bütün Ortadoğu savaşı anlamına geliyor ve çözüm meselesinin Ortadoğu'ya özgü tartışılması gerekiyor. Kürt halkına karşı yürütülen bu amansız savaş çok fazla insanın canına mal oldu, ama aynı zamanda bu ağır baskı politikalarının kalıcılaşmasını, 'terör' kavramı içinde herkesin düşmanlaşmasını beraberinde getirdi. Kürt halkına yönelik savaş politikaları ve savaşa endekslenmiş yürütme şekli ağır baskı ve neredeyse açık baskının gündeme gelmesi, Türkiye yakasında da grevlerin yasaklanması, basının engellenmesi, insanların baskı altına alınması olarak şekillendi. Aynı zamanda ekonomik sorunlar da ortaya çıktı. Bunu kendileri de söylüyor: 'Atılan obüs mermisinin fiyatlarından tutun uçaklara kadar' diye hesap yapan bir yerden gidiyorlar. Bugün yoksulluk ve var olan düşük ücret politikaları tartışılacaksa bunun bir ayağı neoliberal politikalarsa bir ayağı da Türk devletinin yürüttüğü savaş politikalarıdır" ifadelerini kullandı.
'BARIŞ VE DEMOKRASİ MÜCADELESİ İÇ İÇEDİR'
Ülkede ağır sosyal ve maddi yıkımla beraber toplumsal çürümenin de savaş endeksli geliştiğini belirten Piroğlu, buna itiraz etmenin barış talebiyle beraber olabileceğini söyledi. Barışın bu ülkedeki yoksulların ve emekçilerin talebi vurgulayan Piroğlu, "Bu iktidar politikalarından rahatsız olan herkes şunu bilmek zorunda: Kürt halkıyla yan yana yürümek zorundalar. Barış doğru okunduğu yerde, Kürt halkının taleplerinin kabul edilmesi demek Türkiye'de demokratikleşmenin olması demek. Sürecin muhatapları yani Kürt siyasi hareketinin özneleri, konuştukları her yerde demokrasi ve barışı aynı anda ele alıyorlar. Hükümetteki sıkıntı da buradan geliyor, hükümet barış söylemini demokrasi söyleminden ayrı ele alıyor. Kürt halkı özgürleşmeden Türkiye'ye demokrasi gelmeyecek, Türkiye'de demokrasi mücadelesini yükseltmeden de barışı inşa etmenin koşulları oluşmayacak. Bu diyalektiği doğru kurabilirsek barış ve demokrasi mücadelesinin iç içe geçtiğini, barış talebinin aynı zamanda baskı politikalarına, bu yağma ve talan politikalarına karşı itiraz anlamına geldiğini de görmek gerekiyor" diye konuştu.
'DEMOKRASİ GÜÇLERİ BARIŞA SAHİP ÇIKMALI'
Türkiye sosyalist hareketinin ve demokrat muhalefetin barış meselesinde kendini özne yerine koyması gerektiğini ifade eden Piroğlu, "Çözümün ve barışın muhatabı olarak Kürt halkının karşısında tek muhatap olarak devleti ve devlet adına konuşan iktidarı bırakırsak 2015'te yaşadığımız süreçleri yaşayacağız" dedi.
‘EMEKÇİ SINIFLARIN BARIŞA SAHİP ÇIKMASI GEREKİYOR’
İktidarın süreçten kendi istediğini çıkarmaya çalıştığını ve ağır baskı politikaları uyguladığını belirten Piroğlu, "Benzerini 2013-2015 arasında da yaşadık, iktidar burada 'Çözüm sürecini' yürütürken Kobanê'nin düşmesi için her şeyi yaptı, bir sürü kalekol inşaatına da girişti, savaş politikalarını uyguladı, hatta askeri operasyonlarını da devam ettirdi. Şimdi benzer bir şey daha yapıyor. İktidarın kafasındaki barış politikası; barış değil, teslimiyeti dayatıyor. Gerek AKP sözcüleri, gerek MHP sözcüleri, bir teslimiyetin söz konusu olması gerektiğini söylüyorlar ve onlar herhangi bir çözümden yana değiller. Çözüm, toplumun çözümden yana olmasıyla ortaya çıkabilecek bir şey. Türkiye halklarının, emekçi sınıfların, demokrasi güçlerinin barışa sahip çıkması gerekiyor. Burada sosyalistlere görev düşüyor, sosyalistler barış politikalarıyla kendini uyumlu hale getirmesi kendi gündemlerini yok etme anlamına gelmiyor" diye ifade etti.
Piroğlu, sosyalist hareket ve demokrasi güçlerinin çözüm ve barıştan yana tavır alarak, talebi toplumsallaştırması gerektiğinin altını çizdi.
'YOKSULLUĞUN ANA SEBEBİ SAVAŞ POLİTİKALARI'
Piroğlu, iktidarın her alanda yoğun baskı politikaları uyguladığını ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bu noktada iktidarın karşısında başta gelen direnç noktalarından biri olduğunu söyledi. İktidarın bu şekilde toplumu etkisiz ve kendi hizmetine girmiş bir konuma getirmek istediğini vurgulayan Piroğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Savaş ile yoksulluk arasında doğrusal bir ilişki varsa, eğer yoksulluğun ana sebeplerinden birini askeri bütçe oluşturuyorsa, o zaman sosyalistlerin yoksulluğun içinde bu savaşı da anlatabilmesi gerekiyor. İki taraflı bir sıkıntı var, savaşı anlatırken yoksulluk meselesini yeterince işleyememek, yoksulluğa karşı çıktığında savaştan hiç söz etmemek. Ve o zaman da çözüm meselesi hep askıda kalıyor. Bizim yapmamız gereken şu: Çözümü devletin iki dudağına bırakmaktan vazgeçmek gerekiyor. Bizim muhatap olmamız, politika üretmemiz gerekiyor. Ve bu konuda hem propaganda hem politik özne olma düzeyinde, hem iktidara karşı Kürt halkıyla yan yana 'Biz buradayız' diyebilmek, hem de topluma karşı da çözüm imkanlarının ne olduğunu, barışın Türkiye’de neleri değiştireceğini, emekçi sınıfların ve halkın çıkarına nelerin olduğunu anlatmamız gerekiyor ki yıllar süren savaş politikasının yarattığı kutuplaşmayı de kırabilelim." (MA)