Sinn Fein Avrupa Temsilcisi Martina Anderson: Kadın siyasi mahkumları çevreleyen bariyerler yıkılmalı

Sinn Fein Avrupa Temsilcisi Martina Anderson: Kadın siyasi mahkumları çevreleyen bariyerler yıkılmalı
Özgür Kadın Hareketi'nin Diyarbakır’da düzenlediği konferansa katılan Sinn Féin Avrupa Temsilcisi Martina Anderson, Artı Gerçek'e konuştu: "Kadın siyasi mahkumları çevreleyen bariyerleri yıkmak, sessizlik zincirlerini herkes için kırmayı gerektirir."

Esra ÇİFTÇİ


Artı Gerçek - Özgür Kadın Hareketi (TJA) Diyarbakır’da "Sessizlik Zinciri: Kadın Siyasi Mahpusların Etrafındaki Duvarları Yıkmak" konulu iki günlük bir uluslararası konferans düzenledi. Konferansın ilk gününde, "Günümüz Türkiye mahpushanelerine bir bakış”, “Siyasi kadın mahpus deneyim ve mücadeleleri”, “Siyasi yargılamalar ve tutuklamalarda ulusal-uluslararası hukuk” başlıklarında paneller düzenlendi; Türkiye’de ve diğer ülkelerde kadın siyasi mahpusların yaşadıkları deneyimler paylaşıldı. İkinci gününde atölyeler düzenlendi ve mahpusların yaşadıkları sorunlara ilişkin çözüm önerileri sunuldu.

Konferansın dikkat çeken katılımcılarından biri, İrlanda Cumhuriyet Ordusu'nun (IRA) eski siyasi kanadı olan ve kendisini İrlanda'nın önde gelen sol partisi olarak konumlandıran Sinn Féin'in Avrupa Temsilcisi Martina Anderson'du. Anderson'la, 14 yıl kaldığı cezaevinde yaşadıklarını konuştuk...

Anderson söze başlarken, Britanya'da devletin İrlandalı Cumhuriyetçilere karşı tüm şiddet yöntemlerini kullanmasını eleştirdi ve kendi siyasi deneyiminin de, İrlanda’nın yüzyıllar öncesine dayanan ulusal bağımsızlık mücadelesinden kaynaklandığını vurguladı:

"Doğduğum İrlanda’nın bölünmüş kuzeyinde, yaşıtlarımdan oluşan bir kuşak temel yurttaşlık haklarını talep etti ancak Britanya hükümeti tarafından desteklenen ataerkil baskıcı sömürge devleti kurumlarının İrlandalı Cumhuriyetçilere yönelik baskılarında cezasız kalmasına izin verdi ve baskı yapmak için devletin tüm şiddet yöntemlerini kullandılar.

Yaşıtlarımdan oluşan bu kuşak, 'güç kullanma becerisine dayanmayan bir ajitasyonun sadece rüzgâr ve tavırdan ibaret olduğunu' çabucak öğrendi. Cumhuriyetçiler yozlaşmış altı eyalet devletine meydan okudular ve bölünmeyi sona erdirip İrlanda'yı yeniden birleştirmek için savaştılar."

'ERKEKLERİN ALANINA GİREN KADINLAR OLARAK GÖRÜLDÜK'

Anderson, muhafazakar İrlanda’da, kadınların içine doğduğu ataerkil toplum da göz önüne alındığında, "sadece erkeklerin alanı" olan bir mücadelede rollerinin bulunduğunun düşünülmediğini söyledi:

"Toplumsal normlara karşı çıkmak, toplumun 'evde yemek pişiren, temizlik yapan ve çocuk doğuran' olarak konumlandırdığı biz Cumhuriyetçi kadınların savaşçı olma, ayağa kalkma ve mücadele etme cüretini gösterdiğimiz için daha ağır cezalandırılmamız anlamına geliyordu. Girdiğimiz hapishanelerdeki rejimler, Cumhuriyetçi kadınlara karşı daha kesinlikle cezalandırıcı bir yaklaşım benimsedi."

'SIK SIK ÇIPLAK ARAMAYA KATLANDIK'

1985’te İngiltere’de dört yoldaşıyla birlikte tutuklandıklarını belirten Anderson, yaşadıklarını şöyle anlattı:

"Beşimiz de patlamalara neden olmakla ve komplo kurmakla suçlandık ve hepimiz Londra’daki Brixton Hapishanesi'nde tutuklu olarak tutulduk. Brixton bir erkek hapishanesidir. Tutukluğumuzun ilk 13 ayında sürekli cinsel tacize benzer şekilde, sık sık çıplak arama yoluyla mahremiyetimize karşı yapılan günlük saldırılara katlandık. Ayrıca hücre pencerelerinin arkasında erkek mahkumların sözlü tacizine maruz kaldık ve bu da düşmanca bir cinsel istismar ortamını sürdürdü.”

'10 YIL BOYUNCA HER GECE SÖZLÜ CİNSEL TACİZLER DEVAM ETTİ'

Müebbet hapis cezasına çarptırılan Anderson, yine kendisi gibi müebbet hapis cezası alan arkadaşı Ella ile birlikte Brixton cezaevinden kendi deyimiyle 'hamamböceği istilasına uğramış' Durham hapishanesine nakledildiklerini söyledi. "1000 erkek ve 40 kadınla, neredeyse 10 yıl boyunca her gece sözlü cinsel tacizler devam etti” diyen Anderson, 'sessizlik zincirinin' kırılması gerektiğini vurguladı:

"Bazı insanlar bu deneyimlerle ilgili sessiz kalmamızı savunuyor, utanç verici olabileceği için şiddeti besleyen bu tür eylemleri detaylandırmamamızı tercih ediyordu. Ancak kadın siyasi mahkumları çevreleyen bariyerleri yıkmak, sessizlik zincirlerini bir kez ve herkes için kırmayı gerektirir. Brixton gibi Durham Cezaevi'ndeki koşullar da dehşet vericiydi: Hücrelerde tuvalet yoktu ve 40 kadın her sabah geceden kalan vücut sıvılarımızı dışarı atmak için koşturuyordu çünkü özellikle adet dönemlerinde koku çok ağırdı. Her kış kanalizasyon sistemi tıkanır ve tüm atıklar, biz mahkumların yemek yediği yere akardı."

'DR. ÖLÜM BİLEREK RAHMİME ZARAR VERMİŞ'

"Ayrıca, Ella ve ben jinekoloğun da görevde olduğunu söylerdik çünkü histerektomi (rahim alma ameliyatı) yaptığı kadın mahkumların sayısı endişe vericiydi” diyen Anderson başına gelen bir olayı şöyle anlattı:

"Bana dismenore (sancılı regl ağrısı) için histerektomi olmam gerektiğini söyledi. Ben reddettim. Rahmimdeki polipleri aldırmak için beni dışarıdaki bir hastaneye götürdü. Genel anestezi ameliyatından sonra bir gece tutulmam gerekiyordu. Bunun yerine, 30 dakika sonra bilincim kapalı, yarı baygın halde ameliyathaneden çıkarıldım ve çıplak bedenimi ortaya çıkaran hastane önlüğümle bir cezaevi minibüsünün arkasına bindirildim. Bacaklarımdan kan akarken, Ella beni gördüğünde telaşla bağırırken, hapishaneye geri götürüldüm. Gece boyunca kan kaybettim ve önceki çileden sonra o hastaneye geri dönmeyi reddettim. Sağlık görevlilerini getirdiler. Görünüşe göre jinekolog, Ella ve benim ona taktığımız isimle 'Dr. Ölüm' bilerek rahmime zarar vermiş.”

'HAYIRLI CUMA ANLAŞMASI'YLA SERBEST BIRAKILDIM'

Anderson, İrlanda'da barışın tesis edilmesini öngören 1998 tarihli Hayırlı Cuma Anlaşması'nın çatışmaya dahil olan tüm siyasi mahkumların serbest bırakılmasını öngördüğünü hatırlatarak, arkadaşı Ella ile 14 yıl cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakıldığını söyledi. Ancak siyasi mahkûm olmanın getirdiği bazı cezaların sona ermediğini ve belirli ülkelere girişlerinin yasaklandığını belirterek şöyle devam etti:

"Tahliyemin ardından Stormont'ta (parlamento binası) Sinn Féin'de araştırmacı olarak işe girdim ve partide diğer birkaç pozisyonda görev aldıktan sonra seçimlere katılmaya ikna edildim. O zamanlar seçilmiş bir temsilci olmak istemiyordum, bu yüzden büyük bir isteksizlikle kabul ettim. 2007'de seçildiğimde ilk görevim Sinn Féin'in polis kurulunda üyelikti. Başlangıçta Sinn Féin, polise hesap sormak için yasal yetkiler elde edene kadar bu kurula katılmayı reddetti. Çürümüş ve yanlış olan her şeyi koruyan, uygulayan polise hiç saygı duymadığım için bu rolü zor buldum. Ancak Sinn Féin stratejik bir karar verdi ve bu nedenle hayata geçirdiğim bir diğer slogan da, 'Eğer olması gerekiyorsa, bu bana bağlı' oldu."

'BİZİM GÜNÜMÜZ GELECEK'

2011'de yeniden seçilerek Kuzey İrlanda sorununun siyasi ve barışçıl yollardan çözülmesinin mimarlarından olan, eski IRA komutanı ve Kuzey İrlanda'nın eski başbakan yardımcısı Martin McGuinness ile birlikte çalışmak üzere kıdemsiz bir bakan (junior minister) olarak atandığını söyleyen Anderson, bir yıl sonra Avrupa Parlamentosu (AP) üyeliğinden kişisel nedenlerden dolayı çekilmeye karar verdiğini söyledi. "Sahip olduğum siyasi sorumluluklardan biri de Avrupa'ydı, bu nedenle McGuinness’in yerine geçmeye ikna edildim” dedi.

AP üyeliği sırasında İsrail'in Filistin topraklarındaki zulmüne karşı sesini yükseltmesiyle de dikkat çeken Anderson, söyleşinin sonunda "Bizim Günümüz Gelecek" mesajını verdi:

"İnsan hakları ve sosyal adalet benim için yol gösterici ilkelerdi. 2014'te ve 2019'da seçimlerde birinci gelerek İrlanda'nın kuzeyini temsil etmek üzere Avrupa Parlamentosu'na yeniden seçildiğimde, Sol Grup'un Filistin Delegasyonu'nun başkanlığını güvence altına alması ve benim de bu görevi üstlenmem konusunda ısrarcı oldum. Filistin'e altı kez seyahat ettim ve bu seyahatlerin dördünde Avrupa'nın dört bir yanından 20'den fazla milletvekilinden oluşan bir heyete liderlik ettim. Gazze'ye girmemize asla izin verilmedi. İsrail'i Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne sevk ettiği için Güney Afrika'yı alkışlıyorum. Son olarak şunu söylemek isterim, İrlandacada bir söz vardır: Tiochfadh ár la- Bizim Günümüz Gelecek.”

MARTİNA ANDERSON KİMDİR?

Anderson, İrlandalı Cumhuriyetçi ve Sinn Féin üyesi olarak milletvekilliği, bakanlık ve AP üyeliği yapmış olan Anderson, partinin hâlâ Avrupa temsilcisi. Siyasi faaliyetleri sebebiyle yaklaşık 14 yılını cezaevinde geçirdi. 1998’de Hayırlı Cuma Anlaşması kapsamında serbest bırakıldı, 2012 yılında Avrupa Parlamentosu’na seçildi. 2014 ile 2019'da da yeniden seçilen Anderson, insan haklarının ve siyasi tutukluların haklarının önemli bir savunucu oldu.

AP'de Filistinli, Kürt ve Katalan siyasi tutukluların sesi oldu; bu üç halkın, kendi kaderlerini tayin etme haklarını ve baskı ile adaletsizliklerle mücadelelerini destekledi. Britanya'nın 2016'da Avrupa Birliği'nden ayrılması ile sonuçlanan referandumun sonrasında, Kuzey İrlanda'nın AB içerisinde özel bir statü elde etmesi için kritik bir rol üstlendi. Kadınların siyasi alanda daha fazla yer almasını destekleyen ve bu yönde kararlılık gösteren Anderson, Sinn Féin'in uluslararası alandaki etkisini genişletme ve İrlanda Birliği referandumunu desteklemek için çalışmalarına devam ediyor.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar