Yüksekdağ: AKP-MHP ittifakından daha milliyetçi olmaya çalışanlar kaybeder
Seda TAŞKIN
Artı Gerçek- Kandıra F Tipi Cezaevi’nde 6 yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, sorularımızı yanıtladı. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yüksekdağ, 3 aya yakın bir süredir aynı koğuşta bulunduğu Aysel Tuğluk’un durumundan Millet İttifakı’na, Gürsel Tekin’in bakanlık çıkışından Emek ve Özgürlük İttifakı’na, Sosyalist Güç Birliği’nin ayrı ittifak kurmasından yasaklanan şiir kitabına kadar pek çok konuyu açıklık getirdi.
6 yılı aşkın bir süredir cezaevindesiniz. Sağlık durumunuz nasıl, cezaevinde günleriniz nasıl geçiyor?
Sağlığımda ciddi bir sorun yok. Uzun süreli mahpusluğun getirdiği çeşitli. Komplikasyonlar gelişebiliyor ama hastalıkları olanlara kıyas bile edilemez. Eldeki mekan, durum ve imkanlar belli; günümüzü, yaşamımızı ne kadar iyileştirebilirsek o kadar şartları zorluyoruz. İki yıllık kovid tecridinden sonra iletişimimiz yeni yeni gelişiyor. Haftada 5 saat, sohbet-spor hakkı kapsamında diğer odalardaki arkadaşlarla görüşebiliyoruz. Normali 10 saat aslında; ama tahmin edeceğiniz gerekçelerle 5 saat uygulanıyor.
Okuma, yazma, spor, görüşler rutin faaliyetler arasında bir de bitmek tükenmez bilmez davalar, duruşmalar, soruşturmalarla uğraşıyoruz. Ben, Gülten Başkan, Gülser vekil bakımından ayın yarısı SEGBİS odasında duruşmalarla geçiyor. Duruşmalara çıkmadığımız zamanlarda ile kapımız hep yoğun oluyor. Yüz binlerce sayfalık dosya evrakı tebliğ ettiler; daha da geliyor. HDP (Kobane) Davası dışında böyle bir dosya örneği yok sanırım.
Her açıdan trafik yoğun anlayacağınız. Bu bizim için hem sorun hem keramet. Zorlasa da zinde tutuyor.
‘İÇERİ İLE DIŞARI ARASINDA BİR AYRIM YOK’
Türkiye gündemini takip edebiliyor musunuz? Basın yayın araçlarına ulaşma konusunda herhangi bir engelleme yaşıyor musunuz?
Gündeme hakimiyetimiz sınırlı. İdarenin izin verdiği televizyon kanallarından ne olup bittiğini takip etmeye çalışıyoruz. Onların çoğu zaten ‘Saray haber ajansına’ bağlı yayın yapıyor. Bunun dışına çıkan da sansür, ceza ve otosansür baskısı altında gündemi eliyor veya kısıtlı haber aktarıyor.
Kitap sınırlaması hala sürüyor. İstediğimiz haftalık ya da günlük gazete ve dergileri almamız engelleniyor. 3 yıldır Yeni Yaşam Gazetesi cezaevine girmiyor. 1 yıldan fazladır Evrensel Gazetesi alınmıyor. Yayın yasaklarını rutinleştirdiler. Genelde basın ve sosyal medya üzerindeki ifrada (aşırı davranma) varmış baskılara, yasaklara bakılırsa içeri-dışarı arasında bir uçurum yok aslında. İktidar toplumun haber alma hakkı ve medya özgürlüğü konusunda tüm ülkeyi cezaevine dönüştürüyor.
‘BU MEMLEKETTE ÇOK KİTAP YAKILDI’
Gündeme dair konulara geçmeden önce kitabınızın toplatılma kararını sormak istiyorum. Böyle bir kararı bekliyor muydunuz? Yasaklamaya ilişkin neler söylemek istersiniz?
Beklemiyordum. Zira kitap çıkalı 2 yıl olmuş, kimin kafasına hangi saksı düşmüşte yasaklayalım demiş konusu hala karışık. Gerçi artık siyasi iktidar ve yargısının takvimi, saati, kuralı, kriteri, öngörülebilir hiçbir yanı kalmadı. Ama siyasal faaliyetimizin ürünlerine duydukları nefretin ötesine geçip, edebi çalışmalarımızın ürünlerine de aynı nefretle yaklaşmaları manidar. Aynı zamanda seviyesizlik ve acziyet. Siyasi kimliğim, sözlerim nedeniyle 38 yıl ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorum, 6 yıldır tutukluyum, ‘rezaletin bu kadarı’ dememiştim! Kimliğimize, siyasi faaliyetimize, düşüncemize olduğu kadar, tek bir şiir dizemize bile düşmanlığı yediriyorlar kendilerine.
‘YAKANLAR GİTTİ, KİTAPLAR KÜLLERİNDEN DOĞDU’
Kitap yasaklama ve imha kararları darbe, aleni faşizm uygulamaları. Bu memlekette çok kitap yasaklandı, yakıldı. Yakanlar gitti, kitaplar küllerinden yeniden doğdu. Hala dinmez bir ihtirasla toplatmalı, imhalı yasak kararlı döşetenler kendi gidişlerinin de yolunu döşüyor. Gerisi sanatla, edebiyatla, özgür düşünsel üretimle ilgilenenler için inat ve ilham kaynağı olabilir ancak.
‘BAŞARI SAĞLANCAKSA BUNDAN SONRA SAĞLANCAK’
Normal zamanda yapılsa bile kritik seçimlere bir yıldan az bir süre kaldı. Altı farklı siyasi partinin bir araya geldiği Millet İttifakı’nda kimi zaman kendi içinde tartışmalar yaşıyor. Millet İttifakı’nın yürüttüğü siyaseti nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bütünlüklü bir siyaset yürütüyorlar mı? Yürüttükleri bu siyasetle Cumhur İttifakı’na karşı kazanma ihtimali sizce nedir?
Türkiye’nin en kritik siyasal sorunu, muhalefetin ana bölüklerinin toplumun ve gerçeğin gerisinde kalması. Muhalefetin, iktidar kodlarını kendine uyarlayarak yeniden üretme döngüsü aşılamıyor. 20 yıllık iktidarın basıncıyla bunalan toplumsal çoğunluğun zorlaması muhalefetin 6 kanadını bir araya getirdi. Düdüklü tencere ya patlayacak ya da gazı alınacaktı. Zaten seçim sistemi nedeniyle ittifak dayatılıyordu, tabanın etkisiyle de bileşeni genişledi. Ama bu genişleme ve bütünlük kapsayıcılık iddiasının, HDP’nin yanından geçene kadar olduğunu çeşitli örneklerle gördük. Bu nedenlerle 6’lı masanın kuruluş ve gelişim süreci özel bir siyasi liderlik başarısı değildir. Başarı sağlanacaksa bundan sonra sağlanacak.
‘MUHALEFET GÜÇLÜ BİR YENİLİK SUNAMIYOR’
İlk önce iktidar tarafından yönetilme zafiyetini yenmeleri gerekecek. Hala HDP ve Kürtler, daha doğrusu milliyetçilik adı altındaki geri kodlar üzerinden ayarları bozuluyor. Millet İttifakı’nın milliyetçilikle sınavı…! AKP-MHP ittifakından daha milliyetçi olmaya çalışanlar kaybeder oysa ki. İktidar iddiasını taşıyan muhalefet ondan daha demokrat olarak fark yaratabilir ve mevcut iktidara fark atabilir. Kapsamlı, bütünlüklü, birleştirici bir demokrasi programını topluma sunmuş değiller. Toplumsal eğilimler, asli beklentiler ve ihtiyaçlar konusunda güçlü bir kavrayış ve yenilik sunamıyorlar. Bu konudaki vizyon geçmiş dönem AKP’sinden geri. AKP toplumdaki demokratik yenilenme eğilimini sezdiği ve arızi (gelip geçici) biçimde bir dönem kullandığı için büyük seçmen desteği aldı. Ha keza çözüm sürecine destek yüzde 80’leri buluyordu. Yani Türkiye hakları milliyetçiliğe saplanmış filan değil. İktidarı, muhalefetiyle statükocu siyaset saplanmış; ve bu saplantıyı topluma uyarlıyor. Kendi yarar ve ideolojik kalıpları zeval görmesin diye yeniden üretiyor.
‘KAZANMAYI CEPTE GÖRMELERİ BÜYÜK HATA OLUR’
Sonuçta, Millet İttifakı, Cumhur İttifakı karşısında önde görünse de ciddi kırılganlıklarını tahkim etmeden güven tahkim edemez. Kazanmayı cepte görmeleri de büyük hata olur. AKP-MHP zulmü ve ekonomik kriz altında boğulan seçmenin can simidi yerine sarılması yanıltabilir; asıl kıyıya çıkarmak, nasıl bir kıyı kurulduğunu anlatmak zorunludur.
‘DEMOKRASİ İHTİYACINA YANIT VERECEK’
HDP’nin öncülüğündeki üçüncü ittifak da "Emek ve Özgürlük İttifakı"da şekilleniyor. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın hem seçim sürecinde hem de seçimlerden sonraki işlevi ve önemi ne olacak. Türkiye’nin geleceğinde nasıl bir rol üstlenecek? Emek ve Özgürlük İttifakı’na yönelik eleştirileriniz var mı?
Emek ve Özgürlük İttifakı kitlesel ve enerjik bir buluşmayla kuruluşunu ilan etti. Uzaktan izleyebildiğimiz kadarıyla kuruluşu umut ve heyecan vericiydi. Secim öncesi süreçte ciddi sinerji yaratacağı açık. Türkiye’de ‘ama’sız, ‘fakat’sız ve dolaysız demokrasi ihtiyacına yanıt verecek, yanında büyük kitleleri toparlayacak ve ilerici politik değişime kapı açacak tarihsel ittifaktır. Hepsinden önemlisi de sistem gediklisi ve demokrasi iddiasında kötünün iyisi ya da en kötüsü seçenekleriyle malül ittifaklar karşısında alternatif üretmesidir. Bağımsız alternatif olma güveni, enerjisi ve yılmaz çabasının ne parlak sonuçlar getirdiğini 7 Haziran’dan biliyoruz. 2022 gerçeğinde toplumsal tabanın 2015 Haziran’ına çok benzer birikim ve dönüşüm seviyesine geldiğini görerek, kazanmaya odaklanmak çok önemli. İttifakın kuruluş kapsamı ve ilk aşamada sunulan politik çerçeveden, böyle bir öngörü ve hazırlığın var olduğunu anlıyorum.
‘KADIN BOYUTU PEK YANSIMIYOR’
Aynı şekilde mevcutla yetinmeme, genişleme çabalarının devam edeceğini de biliyoruz. Kadın boyutu ve kuruluşunun kadın ittifakı gövdesi pek yansımıyor ama mutlaka merkezde konumlanacak; sürecin yönünü belirlemede kadın iradesi etkin kılınacaktır.
Emek ve Özgürlük İttifakı asıl farkını ve gücünü halkların, kadınların, emekçilerin doğrudan içinden gelmesinden alıyor. Bu nedenle yaşamın, sokağın ve üretim alanlarının tam bağrından yürüteceği çalışmalar, toplumun siyasete katılımı bakımından ayırt edici rol oynayacaktır. ‘Birlikte değiştireceğiz’ hedef ve çağrısı halkla birlikte politika yapmak, merkeziyetçi-dayatmacı siyasi tarzı aşmak ve başka iktidar biçimleriyle üretilmesine set çekmek gibi bir anlam taşır zaten. Emek ve Özgürlük İttifakı, halkın siyaset merkezine çekilmesi, değiştirici gücünün örgütlenmesi için tarihi sorumluluk üstlenmiştir.
‘ANLIK DURUMUN ZARAR VERMEMESİ İÇİN GÜÇLÜ DURUŞ GEREKİYOR’
Var olan iki ittifakın dışında, iç rekabet, siyasi pay mücadelesi gibi halkın gündemiyle uyuşmayan yönelimlere içinde yer açmamasıyla güven tesis edecektir. Yani misyon ittifakı, partiler üstü amaç birliği özelliğiyle ve dayandığı geniş kitle tabanıyla. Türkiye’nin 3. İttifakı şekillenmiştir. Siyasetin mevcut dengelerini değiştirecek ve yeniden kuracak bir. Umut odağı olmuştur.
Eksiklerini önümüzdeki dönemde daha net ve objektif görebileceğiz. Ama ‘yarını bugünden kurma’ perspektifine hiçbir anlık durumun zarar vermemesi için güçlü duruş gerekiyor. Belirleme ve sonuç alma iradesini, seçim sürecinde cumhurbaşkanı adayından mahalle komisyonlarını belirlemeye kadar geniş tutulmalı. Gelecekte demokrasinin kapsamlı, tutarlı olarak kazanılması bakımından bu müdahale ve belirleyicilik çok önemli olacak.
‘SİZİN DIŞINIZDA BAŞKALARI DA ‘SOSYALİSTİM’ DİYOR’
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre dördüncü ittifak da yolda. Devrim Hareketi, Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi ve Türkiye Komünist Hareketi Ankara’da Sosyalist Güç Birliği’ni ilan edecek. Sol, sosyalist ve demokrat güçlerin ortak bir çatı altında toplanamamasına dair kamuoyunda eleştiriler var. Dördüncü ittifakla ilgili sizin düşünceleriniz nedir?
HDP’nin yaklaşık bir yıl yürüttüğü ittifak görüşmelerinde Güç Birliği bileşenleriyle de diyalog geliştirildi. Israrlı çaba sergilendiğini biliyoruz. Buna rağmen ayrı bir yol seçilmesi nedeniyle istenen ittifak kurulamadı. Sosyalist Güç Birliği bileşenleri yakın geçmişte, Haziran Hareketi deneyimiyle çok kritik bir süreçte HDP ve bileşen sol-sosyalist partilerden uzak durmayı tercih etmişti. Şimdi de benzer bir süreç içindeyiz, benzer tercihler yapılıyor. Bundan ötürü ‘Neden olmuyor, niye herkes ortak çatıda buluşmuyor’ soruları çok anlamlı ve ilerletici değil. Onun yerine madem hedefimiz ortak, herkes karanlık rejim gerçeği karsısında misyonunu açık tanımlasın ve somut politikada hangi durumu değiştirdiğini, değiştireceğini ortaya koysun. Sadece ‘Biz sosyalistiz ve sosyalizm mücadelesi alanında boşluk var, onu dolduracağız’ ayrı ittifak kurmak kanıta ve icraata muhtaçtır. Zira sizin dışınızda başkaları da ‘sosyalistim’ diyor, bunun için bedel ödüyor. Bu nedenle sosyalizm mücadelesinden ne anladığınız önemli.
‘SOSYALİSTLERİN SORUMLULUK ÜSTLENMESİ GEREKİYOR’
Mesela benim sosyalizm anlayışım yanı başınızda ezilen bir halk kan kusarken, ona sırtını dönen siyaset yapmamayı gerektiriyor. Sosyalizm tarihinden, teorisinden öğrendiğimiz de budur. Aynı zamanda Türk ve Kürt emekçilerinin, ezilenlerinin birlikte yaşama ikliminin yaratılması için de önce sosyalistlerin sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Mesele basit bir seçim taktiğinin ötesindedir. Dilerdik ki bütün Türkiyeli sosyalistler böyle tarihi bir misyonda ortaklaşsın. Ama Emek ve Özgürlük İttifakı’yla, bunun başarısı için önemli mesafe katedildi. Bu yolla sosyalizm mücadelesi ve kuruluşu namına, demokratik hak ve özgürlükler alanının açıldığı elverişli zemin de geliştirilecektir.
Sosyalist Güçbirliği’ni ise eleştirsek de gelişmesini, yaşamda ve politikada bir karşılık yaratmasını temenni ederiz
‘6’LI MASANIN İÇİNDEKİ AKP’NİN GÖRÜLMESİ AYDINLATICIYDI’
Yakın zamanda Gürsel Tekin’in "HDP’ye bakanlık verilebilir" sözleri tartışmalara neden oldu. Özellikle İYİ Parti’den HDP ile aynı masada olmayacaklarına dair açıklamalar geldi. Buradan yola çıkarak 6’lı Masa’nın HDP’ye karşı tutumunu ve süregelen tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP kitlesi ve demokrasi güçleri bakımından öğretici, uyarıcı oldu o tartışmalar. HDP’nin masayla, bakanlıklarla ilgili bir gündemi, talebi olmamasına rağmen köpürtüldü ve 6’lı Masanın içindeki AKP’nin görülmesi yönüyle aydınlatıcıydı. HDP ve Kürt halkını sürekli iten, rencide eden ve birinci derecede İYİ Parti tarafından yönetilen bu siyaset doğrudan AKP-MHP ittifakına hizmet ediyor. Asıl derdi ülkeyi yıkan iktidardan kurtulmak olan HDP seçmeni kitle dışındaki yurttaşlar da bu gerçeği kendi ferasetiyle görüyor aslında. İktidar karşısında fincancı katırını ürkütmemek için bin zahmete giren 7 milyonun iradesi karşısında kaplan kesilen siyasetin, toplumda yakıştırdıkları kadar güvenirliği yok.
‘CHP’Yİ MARKE ETMEK İÇİN UĞRAŞIYORLAR’
Bir yanıyla da CHP’yi marke etmek (geçici olarak başkasını canlandırmak) için uğraşıyorlar. Daha kazanılmamış bir iktidarın bakanlıkları için kapışmaya HDP’yi bahane ederek şimdiden başladılar. Bu hiç hayra alamet değil. İktidar ise dışarıdan CHP’yi terörle ilişkili göstermek, 6’lı masanın belini kırmak için komplo peşinde koşuyor. İktidarın bütün planı, seferberliği 6’lı masayla HDP arasına kalın duvarlar örmek, en küçük meşru politik etkileşimi kesmek üzerine kurulu. 6’lı masa içinden de bu plana çalışanlar olduğuna göre, bu bizim değil masanın sorunu. HDP ve Emek ve Özgürlük İttifakı kazanma odaklı, yapıcı politik çizgisinden sapmayacaktır.
‘AYSEL TUĞLUK’UN HASTALIĞI İLERLEDİ’
Türkiye’de muhalif kadın siyasetçiler uzun zamandır baskı ile karşı karşıya. Bir yandan cezaevlerinden hasta tutukluların ölüm haberleri gelirken bir yandan da hasta olanların tedavileri yapılmıyor. Siz de Aysel Tuğluk ile aynı cezaevinde bulunuyorsunuz. Kendisi ile görüşme durumunuz oldu mu, sağlık durumuna ilişkin neler söylemek istersiniz?
Aysel Hanımla 3 aydır aynı odada kalıyoruz. Hastalığının onu tek başına yaşamını sürdürülemez ve cezaevinde kalamaz hale getirdiğini zaten bütün resmi makamlar ve kamuoyu biliyor. Bir süre önce Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji Bölümü ve Demans Kliniği tarafından yapılan tetkik ve muayenelerde hastalığın ilerlediği tespit edildi, raporlandı. İlaç sayısı da artırıldı. Ama demans ilerlemesi çevresel koşullarla çok ilgili olduğundan ilaçlar gereken etkiyi göstermiyor.
‘SİYASİ İKTİDAR CİNAYETE TEŞEBBÜS SUÇU İŞLİYOR’
İki hafta önce Adli Tıp’a yeniden sevk edilmişti (28 Eylül) ama aradan geçen zamana rağmen daha haber yok. Cezaevinde kaldığı her gün siyasi iktidar cinayete teşebbüs suçu işliyor. Alzaymır dışında farklı sağlık sorunları da ortaya çıkıyor ve bu koşullarda hızla müdahale edilmesi bile imkansız hale gelecek. Bütün hasta mahpuslar ve Aysel Tuğluk’un salıverilmesi için kamuoyu duyarlılığı ve mücadelesi daha da yükseltilmeli.
‘İRANIMSI BİR REJİM KURMA AJANDASINA SAHİPLER’
Baskıların en yoğun hissedildiği alanlardan birisi de sanat ve kültür ortamı. Geride bıraktığımız yaz aylarını konser ve festival yasakları ile geçirdik. Bu baskı ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İktidar sona yaklaştıkça hareket eden, insanların bir şekilde kendini ifade ettiği her şeye tepkiselleşiyor. Toplumu boğarak işlevsiz hale getirmek için hava sızan en küçük boşluğu tıkama peşinde. Zaten şu an devletin başını tutanlar ve tarikat, cemaat ortakları, İran değilse de İranımsı bir rejim kurma ajandasına sahipler. Son günlerde en yakın iş ortakları konser, festival nedir bilmeyen, bilmek isteyenin canına okuyan başı açık kadınları tutuklayıp işkence eden Arabistan, Katar gibi devletler. AKP özellikle son yıllarda MHP destekli bir rejim ve kültür ihracı çalışması yürütüyor. Sunni eksenli Arap-İslam yönetim modeli, ideolojisi ve kültürü hem tarikat, cemaat örgütlenmeleri, kamu kuruluşları aracılığıyla toplum içinde yayılıyor hem de tepeden devlet zoruyla dayatılıyor. Yani mesele keşke bu yaz yasaklanan konserler, festivallerle sınırlı kalsa. Bu politikanın daha yayılma, keskin biçimlere dönüşme ihtimali yüksek.
‘YÖNETTİKLERİNİN YAN YANA ŞARKI DİNLEMESİ BİLE TEHLİKELİ’
Bir taraftan konserler yasaklanırken, Erdoğan’ın yurtdışına konsere gidenleri aşağılık, düşkün ilan etmesi de başka bir seviye. Kendileri dışında kalan her kesime nasıl nefret geliştirdiğini, iplerin manevi ve kültürel anlamda koparıldığını gösteriyor. AKP-MHP iktidarının bölücü, kutuplaştırıcı çizgisi, alelade bir konseri, festivali bile politize ediyor. Yönettiklerinin yan yana şarkı dinlemesi, coşması birbiriyle tanışmasını tehlikeli olarak görüyor.
‘Politik ve estetik direnişler ise çok nemrut İktidar götürmüştür’
Şarkıda, dansta, halayda, horonda neşede eğlencede ısrar etmekte artık bir direniş biçimi. Politik ve estetik direnişler ise çok nemrut iktidar götürmüştür; yine götürür.
‘CEZAEVİNDE KARİKATÜR ÇİZEN, ALBÜM ÇIKANLAR VAR’
Röportajımıza şiir kitabınızın yasaklanması ile başlamıştık. Sonunu da sanat ve edebiyatla bitirmek istiyorum. Cezaevinde kimleri okuyorsunuz? Şiir dışında edebiyatın hangi türleri ile ilgilisiniz? Diğer kültür sanat etkinlikleriyle ilgileniyor musunuz, örneğin resim, müzik gibi alanlara dair hobilerinizi gerçekleştirebiliyor musunuz?
Edebiyatın her türlüsünü seviyor ve okuyorum. Tabii şiirin her zaman yeri ayrı. Şu an elimde Furuğ Ferruhzad’ın toplu şiirleri var. Romanda tarih ve dönem romanları, kadın öyküleri arayıp bulduğum, yeni çıkanlarda takip ettiğim türler.
Görsel sanatlar alanına pek ilgili sayılmam. Sinemayı olabildiği kadar televizyondan izliyorum. Resime mesafeliyim, yapmayı da denemedim. Ama iyi resimleri eleştirmeyi severim Görünenin ardına bakmayı geliştiriyor. Bir de karikatür, mizah dergilerini okumaya başladım uzun bir aradan sonra. Cezaevinde karikatür çizen, albüm çıkanlar var. Arada onlara karışıyorum.
‘BAĞLAMA ÇALMAYA BAŞLADIM’
Kesintisiz hobi alanım müzik. Önceden hiç ilişkim, temelim yoktu, sonra cezaevinin açtığı kursa gidip bağlama çalmaya başladım. Kendi kendime ve arkadaşlara çalıp söylüyorum. Ardından hızımı alamayıp kemana başladım. Kemanı sadece kendi kendime çalıyorum, arkadaşlar pek dinlemek istemiyor Artık kurs ya da dışarıdan yardım alma koşulumuz olmadığından her hobiyi kendi başımıza gerçekleştirmek durumundayız.
‘İRAN’DA KADINLARIN ÖZGÜRLÜK İSYANINI SELAMLIYORUM’
Son olarak kamuoyuna iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
İran’da kadınlar öncülüğünde başlayan özgürlük isyanının selamlıyorum. Dünyada, bölgemizde ve Türkiye’de kadının, yaşamın, özgürlüğün gücüyle gelen yarına inanalım.