1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası: Tahlil kiti yok, 'para ver yaptır' deniliyor
Nazlı Eda PİYADE
ARTI GERÇEK- Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün internet sitesinde, "Halkın kanser ve kanserden korunma konusunda farkındalığını artırmak için ülkemizde, her yıl 1-7 Nisan tarihleri arasında "Ulusal Kanser Haftası" etkinlikleri düzenlenmektedir" deniyor. Peki ülkemizde onkoloji hastalarının tanı ve tedavi işlemleri nasıl ilerliyor? Sağlık Bakanlığı’nın bu süreçte rolü nasıl?
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Deniz Turala "Türkiye'de bir kanser hastasının tanı almasıyla başlayan süreç nasıl ilerliyor?" diye sorduk.
Tural, "Kanser türüne bağlı gelişen şikayetlerle genelde ilk başvuru olur. Sürekli geçmeyen öksürük, ağrı, kilo kaybı, iştahsızlık gibi şikayetler en sık görülendir. Bulgular hastalığın evresi ve türüne göre farklılık gösterebilir" dedi.
"Örneğin göğüs ağrısı, kilo kaybı ve geçmeyen öksürük şikayeti olan bir hasta ilk şikayetinin şiddeti ve gelişme süresine bağlı olarak aile hekimine başvurur" diyen Tural, şöyle devam etti:
"Yapılan ilk değerlendirmede akciğerde kitle saptanması durumunda göğüs hastalıları, göğüs cerrahisi bölümlerine sevki yapılarak doku örneği ile tanı konulur. Kadın hasta memesinde yeni fark etiği asimetrik sertlik, kitle, renk değişikliği ya da meme başında çekilme şikayetleriyle genelde cerrahi bölümüne başvurur. Mamografi, meme ultrasonu ve biyopsi ile tanı konulur. Daha az sıklıkla başka nedenlerle yapılan görüntülemelerle şüpheli lezyonların tespiti ve buradan yapılan biyopsilerle kanser tanısı konulabilir. Özelikle Covid 19 nedeniyle tomografi kulanım sıklığının artması ile erken dönem semptom vermeyen akciğer kanser tansı konulan vakalar tespit edilmiştir."
Tural, Türkiye'deki kanser çalışmalarına ilişkin de çok sayıda faz 3 çalışması yürütüldüğünü söyledi ve bu çalışmaların büyük çoğunluğunun sponsor destekli global çalışmalar olduğunu belirtti. Kanser teşhisi ve tedavisinin Genel Sağlık Sigortası kapsamında ödenmekte olduğunu belirten Tural, "Kanser alanında büyük gelişmeler olmaktadır ve çok kısa zaman aralığında yeni alternatif tedavi seçenekleri oluşmaktadır. Tüm dünyadaki temel sorun olarak; bu yeni tedavi seçeneklerinin ruhsatlandırılması ve genel ödeme kapsamına alıma süreci bazen uzun sürebilmektedir" dedi.
Tural, iyi bir onkoloji hekiminin önerileri doğrultusunda kanser tedavisinin başarılı olabileceğini belirtti.
'SIK GÖRÜLEN BİR HASTALIK DEĞİL, TANI ALMAK UZUN SÜRÜYOR'
Ayşegül Hanım ise 2008 yılında 42 yaşındayken kemik iliği kanseri tanısı aldı, kök hücre nakli oldu. 4 yıl önce hastalık yeniden nüksetti, baskılandı. 2,5 yıl önce yeniden nüksetti ve şimdi baskılandı fakat geriye kronik böbrek yetmezliği kaldı. Tanı sonrası miyolom böbreği oluştuğu için doktor kontrolünde ciddi bir diyet uyguluyor. Hastalığın ağrıyla başladığını ve bunun tanı almayı geciktirdiğini vurguluyor Ayşegül Hanım. "Sık görülen bir hastalık değil, tanı almak uzun sürüyor. Hasta, ortopediye gidiyor; ilaç alıp geri dönüyor, irdelenmiyor. Halbuki tahlillerinin yapılması, şüphelenilmesi gerekiyor ancak bu süreçte bir sıkıntı var. Benim tanım, omurgam çökmeden önce konulabilseydi farklı olabilirdi" diyor Ayşegül Hanım.
İstanbul gibi birçok hastanenin olduğu bir şehirde bile tahlillere ulaşmada güçlük çektiklerini defaatle vurgulayan Ayşegül Hanım, "Bütçe olmadığı gerekçesiyle ilaç temininde sorunlar yaşıyoruz. Biz sesimizi duyurmaya çalıştık, Sağlık Bakanlığı’ndan ‘çözüm’ sözü aldık" diyor. Kan kanseri tedavisi için hemotolog sıkıntısı yaşanmasına da ayrıca değiniyor Ayşegül Hanım.
'TAHLİL KİTİ YOK, 'PARA VER YAPTIR' DENİLİYOR'
"Türkiye’de 20’ye yakın ilde hemotolog yok. İnsanlar, tedavinin yanı sıra; rutin tahlilleri, reçete düzenlemeleri için bile şehir değiştirmek zorunda kalıyor. Biz İstanbul gibi büyük bir şehirde çoğunlukla erişim sıkıntısı yaşarken Anadolu’nun birçok şehrinde bu sorun büyüyor" diyen Ayşegül Hanım, şöyle devam ediyor:
"Kapsamlı olduğu söylenen şehir hastanelerinde bile tahlile ulaşmakta sıkıntı yaşıyoruz. Tahlil kiti yok, ‘para ver yaptır’ deniliyor. Örneğin benim tedavi gördüğüm hastanede özel bir laboratuvarın odası var, anlaşma yapılmış. Bazı ödemeleri devlet yapıyor, bazı tahliller gelişim laboratuvarında yapılıyor. ‘Senin paran varsa sen yaptır’ deniyor. Ancak bu bir paket; doktor bu pakete bakarak tedavinin seyrini takip ediyor. Doktorlar da zor durumda kalıyor."
'BİRÇOĞUMUZUN ÇALIŞMA DURUMU OLAMIYOR'
Ayşegül Hanım, tedavi masraflarının karşılanmasına konusunda ise şunları söylüyor:
"Bu, çoğunlukla ileri yaşlarda görülen bir hastalık. Öyle olmasa bile zaten kemoterapi alıyorsunuz, birçoğumuzun çalışma durumu olamıyor. Bu büyük bir maddi sıkıntı yaratıyor. Bir de üstüne bu insanlar vakti zamanında sigorta ödemelerini yapmışlar tabi ki devletin bakması bekleniyor ancak tam bakım sağlanmıyor"
Pandemi döneminin yarattığı sorunlarına da ayrıca değinen Ayşegül Hanım, "İnsanlar, korkularından hastaneye gidemediler. Kemoterapi ilacına erişimde sıkıntı oldu; ‘elimizde yok’ dendi. Neyse ki şu anda kanser hastalarına kronik hastalarla birlikte aşı programı başladı bu iyi bir gelişme" diyor. Ayşegül Hanım, pandemi döneminde onkoloji ve hematoloji polikliniklerindeki yoğunluklardan da şikayet ediyor. "Her hastaya bir kişinin refakat etmesi için kolaylıkla bir düzenlemesi yapılabilir fakat buna kesinlikle dikkat edilmiyor. Böylesine riskli bir dönemde bu polikliniklerde ayrıca dikkat edilmesi gerekir" diyor.
Hastalığın tanısında hekimlerde ve hastalarda farkındalık yaratılmasına da ayrıca değinen Ayşegül Hanım’ın bir de 'Multiple Myeloma Türkiye' isimli bir sosyal medya hesabı var. Bu hesap üzerinden aynı tanıyı almış hastalarla dayanışma içerisindeler.