Akademisyen Gökçe Baydar Çavdar: Astrologların anlatıları, toplumsal umut ihtiyacının göstergesi olabilir

Akademisyen Gökçe Baydar Çavdar: Astrologların anlatıları, toplumsal umut ihtiyacının göstergesi olabilir
Falın 'mutluluk endüstrisi'ndeki yerini ve hangi toplumsal ihtiyaçlar sonucunda ortaya çıktığını akademisyen Gökçe Baydar Çavdar ile konuştuk. Çavdar, “Bizzat umut etmenin umuduyla fala bakılabilir” dedi.

Oğulcan ÖZGENÇ


ANKARA - İlk çağlardan bugüne uzanan fal pratiği, hem sanal hem reel dünyada bir hizmet sektörüne dönüşmüş durumda. On binleri aşan kullanıcılarına neredeyse her çeşit falı baktığını savunan çevrimiçi platformların yanı sıra şehirlerin en işlek caddelerine açılan fal kafeler ve kişisel gelişimle harmanlanmış spiritüel sosyal medya hesapları her geçen gün artıyor. İnsanlar; tarot falı, kahve falı ve doğum haritası gibi onlarca çeşit arasında, bireysel rotalarına yön verecek bir mutluluk vaadi ve umut arayışı içinde görünüyor.

Falın ve falcılığın tarihi ile fal baktırmanın arkasında yatan psikolojik nedenlerin ardından bu kez, falın piyasalaşmasını, fal pratiklerini ortaya çıkaran toplumsal ihtiyaçları, fal baktırmanın sınıfsal ve toplumsal cinsiyetlendirilmiş görünümlerini ele aldık. Biz sorduk, popüler spiritüellik üzerine araştırmalar yapan akademisyen Gökçe Baydar Çavdar yanıtladı...

Falın bir sektöre dönüşmesinin ardında bireyciliğin hükmünün yattığını belirten Çavdar, fal ve benzeri spiritüel pratiklerin krizleri kontrol edememekteki çaresizlikle ilgisi olduğu görüşünde. Söz konusu pratiklerin "öngörülebilir bir yaşamda hissetme" ihtiyacının sonucu olarak ortaya çıktığını belirten Baydar, “Kesin seçim sonucu kehanetinde bulunan, liderlerin doğum saatiyle harita çıkaran, buradan hareketle hangi siyasi ittifakın daha şanslı olduğuna dair yorum yapan astrologların anlatıları, toplumsal umut ihtiyacının göstergesi olabilir” diyor.

'SAĞALTICI BİR İŞLEV VE KONTROL HİSSİ'

Günümüzde pek çok insanın kahve falı baktırdığını görüyoruz. Öyle ki falcılık, çeşitli uygulamalar aracılığıyla sanal dünyanın bir parçası haline bile geldi. Kahve falı baktırmak insanlarda ne tür duygular uyandırıyor?

Türkiye’de hem gündelik yaşam içindeki hem de piyasadaki en yaygın pratiklerden biri, fal ve kahve falı. Yaşamdaki belirsizliğe kısmen ya da geçici de olsa çare olduğu hissini veriyor. Bu hissi vermesinin bir nedeni, örneğin kahve falının, çoğunlukla spontane bir biçimde insanın kendisine dair anlatıya bir yapı ve düzen kazandırması olabilir. Kurulan anlatı, geçmişe dair dış etken, şimdi ve geleceğe dair bir çıkarım-tahminle, yani tam da doğrusal bir zamanla yapılandırılır. Bu nedenle fal, sağaltıcı bir işlev kazanır, ayrıca kontrol hissi barındırır. Bir kahve falında, tek taraflı inşa ediliyor gibi görünse de fala bakan-baktıran arasında karşılıklı bir anlatı yaratılır. O anlatı içinde hayal kırıklığı kadar umut da barınabilir, hatta bizzat umut etmenin umuduyla fala bakılabilir.

Gökçe Baydar Çavdar, mutluluğun bir sektöre dönüşmesinin temelinde de bireyciliğin hükmünün yattığını söylüyor.

‘KURULAN ANLATI, KİŞİDE BİRİCİK OLDUĞU DUYGUSUNU TESİS EDER’

Bir yanda da tarot falı var…

Sembolleri, kahve falındakinden farklılaşan tarotun da belli açılımları söz ettiğim anlatıyı düzenler: Geçmiş, yakın gelecek, dış etkenlere denk düşecek kartlar seçilir ve bunlara ilişkin kartların “anlattıklarına” bakılır. “Şimdiki durum”u temsil etmesi için Kılıç Onlusu kartı çekildi diyelim. Kılıç Onlusu’nda genellikle sırtında bıçaklarla resmedilen bir figür vardır. Fala bakan kişi ya da falı açıklayan kitap sana der ki “düştün, yenildin, ihanete uğradın ama dibi gördüğün için daha güçlü ayağa kalkacaksın”. Bu fal pratiğine gönüllü olan ve onu ciddiye alan danışan; bu yorum sonrası kendi geçmişine dönüp yaşadığı ihaneti ve yenilgiyi bu çerçeveye sokarak somut olayları bu kavramlarla anlamlandırmayı dener. Tabii bu sistemlerin hepsinde sembolik okumanın gücü, akılla açıklanan ama hâlâ insanların duygusal yaşamında tam da tatmin yaratmayan bir dünyaya “büyüsünü geri verdiği” için de çok etkileyici olabilir. Tarot kartlarının anlamları kısmen standardize olsa da, o an oluşan anlatı sayesinde, kişide kendisinin biricik olduğu duygusunu tesis eder.

‘SEKTÖRE DÖNÜŞMESİNİN TEMELİNDE BİREYCİLİĞİN HÜKMÜ YATIYOR’

Peki, bu pratiklerin mutluluk endüstrisinin bir parçası olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bu pratiklerin piyasalaşmış olması nedeniyle, onları mutluluk endüstrisinin bir parçası olarak görebiliriz. Mutluluk endüstrisini var eden tarihsel gelişme, günümüzde neoliberalizmin mutluluk tanımının esas odağını bireye, psişeye ve bireyciliğe kaydırmasıyla yakından ilişkili. Reel kadar sosyal medyada da bir sektöre dönüşmesinin temelinde de bireyciliğin hükmü yatıyor.

Adorno’nun 1950’lerdeki incelemesinden de bildiğimiz üzere, astrolojinin modern kitlesel medyada yer alması, ya da astrolojiye dair batıllık eleştirileri yeni değil. Yine de, toplumsal krizlerin sıklaşmasının ve belki de krizlerin süreklileşmesinin etkisiyle, bu tür kılavuzlukların, kişiye çok daha yakın ve özel olarak hitap edecek biçimlerin çoğaldığı ve çeşitlendiği görülebilir. Ayrıntılı kişisel doğum haritaları bakıp kritik tarihler sunarak danışmanlık hizmeti veren astrologlar bunun bir örneğidir. Yeni olan başka bir görünüm de, yaptıkları yorumlara “enerji bırakılmasını” ve yazdığı dileğin, kehânetin gerçekleşmesi için örneğin adaçaylı ritüelleri ve yeniay zamanı dua etmeyi öneren ve kayda değer takipçi sayısına sahip sosyal medya hesaplarıdır. Başka bir deyişle, melezlenmeler artıyor. Piyasa, sosyal medya aracılığıyla da genişleyerek bu alanı kuşatıyor.

Gündelik hayatın bir parçası olan fal ve benzeri spiritüel pratikler aracılığıyla insanlarını birbirlerine dertlerini anlattıklarını ve sosyal ilişkiler geliştirdiklerini görüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnsanların doğrudan yan yana olmasının sosyal bir ihtiyaca denk geldiği yadsınamaz. Ayrıca yoga-reiki kampları, grupla beraber alınan astroloji eğitimleri gibi diğer spiritüel pratiklerle ve arayışlarla bir benzerlik içinde düşünürsek, fal da küçük cemaatler kurmayı sağlar. Bu tür cemaatlerin hem kalabalıklar içinde eşsiz hem de bu eşsizlikte bütünüyle yapayalnız olmadığımıza dair bir denge sunduğu söylenebilir, çünkü aynı ya da benzer arayışta olan insanlar bir araya gelir.

‘BAZI ANLATILAR, DAHA CAZİP VE İKNA EDİCİ ALGILANIYOR’

Öte yandan, bu cemaatler sadece gündelik reel yaşamda değil, online olarak da karşımıza çıkıyor. Astrologların YouTube videolarındaki yorumlara şöyle bir göz attığınızda, takipçilerin o kişiyle ve bazen kendi arasında da kurduğu ilişkinin, sosyal bir ilişkiye benzediğini çıkarsamak mümkün. Sosyal medyada, tarot kartlarına enerji çalışması yaptığını söyleyerek bu görselleri duvar kâğıdı olarak kullanmayı öneren astrolog veya spiritüel kılavuzların, “enerjime uyumlananlara niyetlenilmiştir” ve “lütfen aldım kabul ettim yazın” demeleri üzerine buna uyum sağlayan takipçilerin, onlarla sosyal ve kişisel bir bağ kurduğunu söylemek sanırım abartılı olmaz. Piyasadaki bunca anlatıcıya, yani çok sayıda astroloğa rağmen yalnızca bazı astrologlara güvenen, sadece onları takip edenler de astrolojideki standart örüntülere rağmen, bazı anlatıların daha cazip ve ikna edici algılanabildiğini gösteriyor.

‘KRİZLERİ KONTROL EDEMEMEKTEKİ ÇARESİZLİKLE İLGİSİ VAR’

Fal ve fala benzer spiritüel pratikler nasıl bir toplumsal ihtiyacın sonucu olarak karşımıza çıkıyor?

Bu pratiklerin, belirsizliğe çare olmak ve kendini güvende, öngörülebilir bir yaşamda hissetme ihtiyacının sonucu olarak karşımıza çıktığı söylenebilir. Demin bahsettiğim “anlatıya düzen vermek” de bunu sağlıyor zaten. Bazıları kişisel denebilecek krizler olabilir: Aşk yaşamı, aile yaşamı. Ancak toplumsal krizi öngörme ihtiyacının gündemi belirleyebildiğinin yakın zamanda belirgin örneklerini gördük. Depreme, seçime dair öngörüler Türkiye’de daha önce de astrologlar tarafından yapılmış olsa bile, son aylarda sosyal medyada büyük bir ağırlık kazandı. Bu, güvende olma ve öngörme ihtiyacının yoğunlaşması olarak okunabilir: Yurttaş olarak kamusal hayata dahil olamamakla, onu yönlendirememekle ve krizleri kontrol edememekteki çaresizlikle ilgisi var. Kesin seçim sonucu kehanetinde bulunan, liderlerin doğum saatiyle harita çıkaran, buradan hareketle hangi siyasi ittifakın daha şanslı olduğuna dair yorum yapan astrologların bu anlatıları, toplumsal umut ihtiyacının göstergesi olabilir.

Kehanetler, rivayetler, dedikodular gibi söz biçimleri, kulaktan kulağa ilerlerken rastgele değil; onu tekrar edenin umudunu, hasretini ekleyerek dönüştürmesiyle de yayılır. Neredeyse her astroloğun seçimden önce seçime dair “değişim” tahmininde bulunması da umudun folk biçimi olarak görülebilir. Benzer biçimde, “depremle ilgili dikkat edilmesi gereken tarihler” sıralayan astrologlar, büyük bir korkudan sonra bir ölçüde kontrolde kalma umudunu, bir yandan korkuyu da hâlâ taze tutarak, taşır ve tekrar dolaşıma sokar.

‘FAL, BİR SINIFA ATFEDİLEMEYECEK KADAR YAYGIN’

Spiritüelliğin bir yansıması olarak falın sınıfa dayalı görünümleri hakkında bir değerlendirme yaptığımızda karşımıza nasıl bir manzara çıkıyor?

Türkiye’de tarihi daha eski olan kahve falı, muska gibi biçimler, yeni spiritüel arayışlara kıyasla daha az sınıfsal bir görünüm arz ediyor. Bazı biçimlerin daha yaygın ve daha kanıksanmış olduğunu kast ediyorum. Örneğin fal, gündelik hayatta doğrudan bir sınıfa atfedilemeyecek kadar yaygın, bazısı için çok ciddi bir rehberlik, bazısı için sadece bir eğlence-muhabbet aracı olarak gündelik hayatın içinde. Hatta 2000’ler başından itibaren fal, büyük şehirlerin kafelerinde metalaşmış, ticari bir faaliyet olarak hâlâ sürdürülüyor.

Görece yeni olan yoga, reiki, enerji çalışmaları gibi arayışlar ve pratikler ise özellikle orta ve üst sınıflarla ilişkilendirilebilecek bir görünüm arz ediyor. Bu yeni arayışlarla ilişkilenmek, çoğunlukla belli ölçüde boş zamanı ve aynı zamanda ekonomik sermayeyi talep ediyor. Yoga seminerlerinin, inziva kamplarının, meditasyon tatillerinin çok yüksek ücretlere ulaşabildiğini biliyoruz. Yeni kapitalizmin ortaya çıkardığı yeni orta ve üst sınıfla daha yoğun ilişkilendirebileceğimiz bu yeni pratiklerin bir boyutu da yaşama dair anlamı, geleneksel görülen ‘din’den başka bir şeyde aramak, belki de onu aşmak gibi bir habitusun var olmasıdır.

‘SPİRİTÜEL ARAYIŞLARIN BELLİ BİÇİMLERİ KADINSI ALGILANIYOR’

Peki, toplumsal cinsiyetlendirilmiş görünümleri?

Spiritüel arayışların özellikle belli biçimlerinin kadınsı algılandığını, o nedenle erkeklerin bu tür arayışlara girdiğinde genellikle mesafelenerek anlattıklarını ya da açıkça söylemediklerini bulgulayan bir alan araştırması mevcut. Kapsamlı bir alan araştırmasına dayanan “Türkiye’de Spiritüel Arayışlar” kitabının bir bölümü doğrudan bunu anlatır. Bunun ardında akıl-duygu ikiliğinde aklın erkekle, kadının duyguyla özdeşleştirildiği ve duygunun daha aşağı olarak görüldüğü tarihsel ikiliğin ve erkek egemenliğinin payı büyüktür.

Öte yandan, toplumsal cinsiyet boyutundan şöyle bir tez ortaya atmak da mümkün: Daha çok baskılanan, kısıtlanan grupların, tam da yaşamdaki kontrol ve iktidar hissini sağlayabilecek spiritüel pratiklerle daha çok ilgilenmesi beklenebilir. Elbette bu, spiritüelliğin farklı biçimleri hakkında detaylı empirik veriyle test edilmeye ve tartışılmaya ihtiyacı olan bir iddia.

YARIN: FALCILAR VE FAL BAKTIRANLAR ANLATIYOR

Öne Çıkanlar