Pelin Batu falın ve falcılığın tarihini anlattı: Kadere çelme takma eylemi - 1

Pelin Batu falın ve falcılığın tarihini anlattı: Kadere çelme takma eylemi - 1
Günümüzde şekil değiştirerek arttan fal ve falcılığın, Şamanik toplumlara ve ilk uygarlıklara uzanan kökenlerini Tarihçi Pelin Batu ile konuştuk. Batu, “Falı, insanların kader denilen güvenilmez tanrı/(ça)’ya çelme takma eylemi olarak okuyabiliriz” dedi.

Oğulcan ÖZGENÇ


ANKARA - Şehirlerin en işlek caddelerinde sayıları artan onlarca fal kafe, sosyal medya hesapları üzerinden takipçilerine tarot kartları açan astrologlar, her gün bir çeşidinden haberdar olduğumuz fallar… İnsanlar, toplumsal ve bireysel belirsizliklerin içinde “başka bir ses” arıyor. Sohbetler, fal hikayeleriyle uzayıp gidiyor. İnsanlar, birbirleriyle falcılarının numaralarını paylaşıyor. Ancak bugünün işi sandığımız pek çok kültürel pratik gibi falcılığın da uzun bir tarihinin olduğunu atlamamak gerekiyor.

İlk çağlarda hekimliğin ve dinin tamamlayıcı bir unsuru olarak işlev gören fal ve falcılık, insanların inanç dünyalarında ve kültürlerinde yer etmeye devam ediyor. Sorular ve yöntemler değişse de insanların fallara ve kehanetlere başvurma nedenleri değişmemiş görünüyor: Gelecekten haber almak, bilinmeyenleri ve belirsizlikleri açıklamak.

"Nil Nehri taşacak mı?" endişesinin yerini "Bir iş bulabilecek miyim?" sorusu aldı. Uygarlıkların savaş takvimini belirleyen fallar, artık insanların evlenecekleri tarihi öğrenmek üzere başvurdukları bir pratik haline dönüştü.

Peki, falın tarihsel kökenleri nerelere dayanıyor? İlk örnekleri hangi uygarlıklarda görülüyor? Bu uygarlıklar, fal bakma ritüelleri açısından nasıl farklılaşıyor? Doğa öğretisine bağlılığıyla bilinen Şamanik toplumlarda fal nasıl bir yer tutuyor? Antik Yunan ve Roma’ya ait tarihsel kaynaklar fal hakkında bugüne neler taşıyor?

Dosyanın ilk haberinde tüm bu soruları Tarihçi Pelin Batu yanıtladı.

Falın tarihinin ne kadar eskilere dayandığının tam olarak bilinmediğini belirten Batu, “Her toplumun yeme içme alışkanlığı, flora faunası ve coğrafi koşulları gibi faktörlerden dolayı fal bakma ritüelleri de değişiyor. Mesela, Antik Akdeniz medeniyetlerinin pek çoğunda ölü hayvanların bağırsaklarını inceleyerek geleceği görme alışkanlığı var. Antik Yunan’da Delphi gibi kehanet merkezlerine gidip oradaki sibyl adlı rahibelerin kuyulara bakıp su okuması söz konusu” diyor.

Fal ve falcılık bugün üstüne çok konuşulan kültürel bir pratik. Son zamanlarda bu kadar tartışılmasına ve gündelik hayatın bir parçası olmasına rağmen bugünün işi değil. Başka bir deyişle; falın ve falcılığın, ilk uygarlıklardaki spiritüel pratiklere bağlanan bir tarihi var. Bu bağlamda; fal ve falcılığın tarihteki kökenleri hakkında neler söylersiniz?

Büyünün ve falın tarihçesinin ne kadar eskilere dayandığını tam olarak bilinmemekle birlikte falı ve büyüyü; Jung gibi insan psikolojini deşen ve arketip kavramını öneren bilim insanlarından, insanların bilinmeyenleri açıklama çabasından yola çıkarak kader denilen güvenilmez tanrı/(ça)’ya çelme takma eylemi olarak okuyabiliriz. İlk mağara resimlerini bir çeşit büyü olarak değerlendiren pek çok sanat tarihçisi var. Zira söz konusu sanat tarihçileri, insanların o çizdikleri hayvanları avlayabilmek için duvarlara işleme ihtiyacı duyduklarını teorize etmişlerdir. İlk medeniyetler yazı yazmaya başlayınca büyü ile ilişkilerini daha somut bir şekilde görüyoruz. Mesela Sümerlerin tanrıları ve iblislerini, Romalıların, Grekleri kopyaladığı gibi aktaran Babillilerin ve Asurluların çok geniş bir büyü kültürüne sahip olduğunu çivi yazılarından biliyoruz. Keza Çin ve Hindistan gibi çok kadim kültürlerin de çeşitli şans tanrıları ve onlara adanan adakları da bir tür büyü ya da muska diye okuyabiliriz.

Pelin Batu

‘FAL BAKMA RİTÜELLERİ COĞRAFİ KOŞULLARDAN DOLAYI DEĞİŞİYOR’

Sümerler, Babiller, Romalılar ve Asurlar gibi pek çok kadim uygarlıktan söz ediyorsunuz. Aktardıklarınız, tarihte iz bırakmış toplumların fal bakma ritüellerinin var olduğunu gösteriyor. Buradan hareketle; toplumlar, fal bakma ritüelleri açısından nasıl farklılaşıyordu?

Her toplumun yeme içme alışkanlığı, flora faunası ve coğrafi koşulları gibi faktörlerden dolayı fal bakma ritüelleri de değişiyor. Mesela Antik Akdeniz medeniyetlerinin pek çoğunda ölü hayvanların bağırsaklarını inceleyerek geleceği görme alışkanlığı var. Antik Yunan’da Delphi gibi kehanet merkezlerine gidip oradaki sibyl adlı rahibelerin kuyulara bakıp su okuması söz konusu. Kuzey Amerika yerlilerinin ve Mezzo-Güney Amerika’nın medeniyetlerindeki şamanların, saf tütün gibi otları/mantarları içip gelecekle ilgili kehanette bulunduğu biliniyor.

‘ASYA ŞAMANLARININ İLK VE EN YETKİNLERİ KADINLARDI’

Tam da dikkat çektiğiniz gibi gelecekten haber vermenin, kehanette bulunmanın şamanik toplumlarda yaygın olduğunu biliyoruz. Tek tanrılı bir inancın olmadığı, güçlü bir doğa öğretisine sahip bu toplumlarda falın ve falcılığın yeri neydi? Kimler falcılık yapar ve gelecekten haber verirdi?

Şamanizmle ilgili olarak şunu söylemeliyim: antropologlar ve arkeologlar özellikle Asya şamanlarının ilk ve en yetkinlerinin kadın olduğunu saptamışlar. Etekleri zil çalmak cümlesi de buradan geliyor. Bunu belirttim çünkü kadınların doğa ile ilişkisinin, Umay ve Erlik gibi iyi ve kötü tanrılar ve onların elçileriyle kurdukları irtibatın daha güçlü olduğuna inanılıyor. Tüm şamanlarda totemizm var. Totemleri kullanarak belli ritüeller gerçekleştiriyorlar. Hayvan sembolizmi çok güçlü, ağaçlar kutsal. Doğayı okuyarak fal bakıyorlar. Belli hayvanlar ve kuşlar fal bakmakta ve rüyalarda mesaj vermek babında karşımıza çıkıyor.

‘ANTİK ÇAĞDA PRATİK HAYATTA FAL, SIK SIK KARŞIMIZA ÇIKIYOR’

Antik Yunan ve Roma’da da falların ve kehanetlerin önemli bir yer tuttuğunu biliyoruz. Bir kamu işi olarak savaşları tahmin etmekten gündelik hayata kadar sızan bir falcılık pratiği bu dönemde de söz konusu. Antik Yunan ve Roma’dan bugüne ulaşan tarihi kaynaklar, fal ve falcılık hakkında nasıl bilgiler taşıyor?

Homeros’tan Hesiodos’a pek çok epikte, tiyatro eserinde -ki ilk trajedilerde görüyoruz- ve mitte cadılarla tanışıyor, yaptıkları büyülerle hikayenin gidişatını değiştirdiklerini görüyoruz. Mesela Circe, domuz gibi davranan Odysseus’un mürettebatını domuza çeviriyor. Başka bir önemli cadı Medea kara büyüler yapıyor. Pratik hayatta büyü ve fal sık sık karşımıza çıkıyor. Bunların bazıları muska gibi takılardan ve fallik objelerden görüyoruz. Bir de asclepion gibi şifa merkezlerindeki yılanlı odalarda bir nevi meditasyona girip vücudunu dinleme ritüeli var ki bu bir kendi sağlığının falına bakma işlemi olarak da değerlendirilir.

YARIN: FAL BAKTIRMANIN PSİKOLOJİK NEDENLERİ VE OLASI ETKİLERİ

Öne Çıkanlar