'Hasankeyf yolumun bittiği yer'

'Hasankeyf yolumun bittiği yer'
Dinamitlerle yok oluşunu izledikten sonra Hasankeyf’in mağaralarına yerleşen Türkiyeli gezgin Meryem Merlan, suyun izinde birleşen hikayesini anlattı.

HABER MERKEZİ - Eskişehir Porsuk Çayı kenarında doğan 41 yaşındaki Meryem Merlan, 2 yıldır yolları arşınlayan Türkiyeli bir gezgin.

Türkiye’nin hemen hemen her şehrini gezen Merlan'ın yol macerası suyla başlar. Çocukluğundan beri suyun izini takip ettiğini söyleyen Merlan'ın yolu 20 yaşından İstanbul’a düşer.

İstanbul'da bir eczanede çalışmaya başlar ancak zamanla bu sistem içinde sağlıkla uğraşmadıklarının farkına varır ve eczacılığı bırakıp İstanbul’daki hayatın dışına çıkmak için tekrar yola koyulur.

Meryem Merlan'ın 20 yaşından beri kurduğu Hasankeyf’e gitme hayali, Hasankeyf'in dinamitlerle yok oluşunun görüntülerini izledikten sonra daha da karşı koyulmaz bir hal alır ve 2 ay önce Hasankeyf'e giderek bir mağaraya yerleşir.

Mağaraya 'küllerinden doğan' anlamına gelen 'Simurg' adını veren Merlan, Hasankeyf ve Dicle Nehri ile birleştirdiği hikayesini, Mezopotamya Ajansı'ndan Sonya Bayık'a anlattı.

‘DİNAMİTLERDEN SONRA GELMEYE KARAR VERDİM’ 

20 yılllık hayalini hep bir engel ve koşuşturmacadan dolayı gerçekleştiremediğini, ancak Hasankeyf’in dinamitlerle patlatılmasından sonra hayalin ertelenemez hale geldiğini dile getiren Merlan, Dicle nehrinin kendisi için kutsal olduğunu söylüyor.

Merlan, yaşamaya sıfırdan başlayarak yerleştiğini söylediği mağradan, "Ben buraya geldiğimden beri kendime Heskifliyim diyorum" diyor ve Eskişehir’den Hasankeyf’e suyun izinde birleşen hikayesini anlatıyor.

"Buraya geldikten sonra, insanlara ‘20 yıldır burası için ne yapıyorsunuz?’ diye sorduğumda onlar da bana ‘20 yıldır mücadele ediyorum’ diyorlar. Ben de 20 yıldır buraya gelmek için mücadele veriyorum. Bana ‘Geç kalmadın mı?’ diyorlar. ‘Hayır, geç kalmadım, burası hala çok güzel bir yer’ diyorum."

"Hasankeyf’in durumunu en çok burada yaşayanlar anlıyor" diyen Merlan, buraya gelme derdinin var olan ekolojik zincirin devam ettirmesi amacı taşıdığını da söylüyor. Ekolojik bir yaşama inandığını dile getiren Merlan, savunduğu bu düşüncenin pratiğini de Hasankeyf’te yaşadığını belirtiyor.

'HASANKEYF’E DÖNMEM GEREKTİĞİNİ HİSSETTİM’

Dinamitleme görüntülerinden sonra "Neden Hasankeyf için kimse ses çıkartmıyor" diye tepki gösterdiğini ifade eden Meryem Merlan, bir grup arkadaşıyla engellemelere rağmen buraya geldiğini ve Hasankeyf’i gördükten sonra burasının sıradan bir yer olmadığını, insanlığın başladığı bir yer olduğunu söylüyor. Dicle Nehri’nde bulduğu bir taşı kolye yaptığını ve o günden sonra Dicle ile bir bağı oluşturduğunu dile getiren Merlan, Mardin’de bir gözaltı olayı yaşadıklarını sonrasında da İstanbul’a döndüklerini ifade ediyor. Merlan, İstanbul’a döndükten sonra tekrar Hasankeyf’e dönmesi gerektiğini hissettiğini dile getiriyor.

‘HASANKEYF’LE KÖK BAĞIM VAR’

Meryem Merlan, Hasankeyf’le olan bağını ise şöyle anlatıyor: "Sadece Dicle’nin kenarında değilim, Mezopotamya’dayım. Mezopotamya ile gönül bağım var. Bir Orta Anadolu çocuğu olsam da sürekli ‘Köklerin ne senin?’ diye soruyorlar. Burayla ile kök bağım var. Köklerim burada, burası insanlığın başladığı yer. Tüm kavimlerin, inançların, milletlerin yeri burası. Bana, ‘Oraya gittiğinde ne yapacaksın?’ dediler. Ben de ‘Gidip orada duracağım’ dedim. Buradayım. Dayanışma ve kolektifle yaşıyorum. Para kullanmıyorum. Burada herkes dayanıştığında zaten böyle bir şeye ihyacımız olmuyor."

‘DİCLE SAKİN AKAR AMA ALTINDA FIRTINALAR VAR’

"Biz Dicle’yi tanıyoruz. O burada akmaya devam ettikçe biz de buradayız" diyen Merlan, şöyle devam ediyor: "Bana, ‘Hasankeyf’i kurtarmaya mı geldin?’ diye soruyorlar. İşin açıkçası Hasankeyf ve Dicle’nin kurtarılmaya ihtiyacı yok. O zaten insanlığın oluşumundan bu yana ayakta duran bir değişim ve devinim sürecidir. Eğer bu kadar değişime izin verdiyse ve tüm müdahalelere direniyorsa, Dicle’ye yapılan tüm müdahalelere rağmen hala su tutamıyorsa bu devam edecektir. Dicle, sakin sakin akar; ancak onun yedi kat altında ise fırtınalar vardır. Kadın olarak tasvir ettiğimizde de böyledir. Dicle’ye ne yaparsan yap o yine de akmaya devam edecektir."

‘DİCLE BENİM KUTSALIM’

Meryem Merlan, "Benim kutsalım" dediği Dicle’ye olan hayranlığını ise "Bazen durulur; ancak yine de içinde fırtınalar eser. Biz de onun gibiyiz. Sakin, durgun gözükür; ama içimizde fırtınalar var. Engellemeye çalışacaklar; ancak aramızdaki bu iletişimden kaynaklı akmaya devam edecektir. Dicle, benim kutsalım. Dicle, içerisinde bedel ödeyenlerin, bedenlerinin ve ruhlarının olduğu bir yer. Kimi kendi isteğiyle, kimi katledilerek, kimi kaza süsü verilerek, kimi de 'aşk cinayeti'  ile dolu" sözleriyle anlatıyor.

‘HASANKEYF YOLUMUN BİTTİĞİ YER'

Meryem Merlan, buraya geldiğinde oturup "Suya gelir allı gelin" türküsünü ağlayarak söylediğini, sonrasında da herkesin kendisinden bu türküyü söylemesini istediğini ifade ediyor. Merlan, şarkıyı bir kez daha söylüyor ve şarkının ardından da "Ben buraya geldiğimden beri kendime Heskîfliyim" diyor ve ekliyor: "Ben burada duracağım dediğimde ne zamana kadar denildiğinde ölene kadar dedim. Çünkü benim yolumun bittiği yer burası artık. Bu sözü verdim kendime. Ben 40 yıl boyunca buna hazırlandım ve artık buradayım. 40 yaşına kadar edindiğim ve hangi kimliğim varsa onları reddederek yola koyuldum. Burada her şeye sıfırdan başladım." 

‘KÜLLERİMİZDEN DOĞUYORUZ’

Simurg ismini çok sevdiğini ve bu yüzden mağaranın ismini Simurg koyduğunu aktaran Merlan, "Simurg küllerinden doğmak demektir. Çünkü bizler hep küllerimizden doğuyoruz. Benim ailemi de Makedonya’da sürgün etmişler, çok şey yaşamışlar, Kürt halkını da o yüzden çok iyi anlıyorum" diye ifade ediyor.

‘SERÇAVA DEDİĞİMDE…’

Hasankeyf’e ilk geldiğinde gördüğü manzara karşısında ağladığını söyleyen Merlan, şu anda burada şiddetsiz ve paylaşma üzerine bir yaşam fikrini anlatmaya ve yaşamaya çalıştığını dile getiriyor. Merlan, Hasankeyf’te insanlarla iletişim kurmak için birkaç Kürtçe kelime kullanmayı öğrendiğini söyleyerek, "Ben herkese ‘serçava’ ile gittiğimde zaten sıkıntı yaşamıyorum" diyor.

‘ASİMİLASYONUN BİR PARÇASI’

Küresel sermayeye karşı ortak mücadele birliğine dikkat çeken Meryem Merlan, dünya üzerinde yapılan Hidroelektrik Santrallerin (HES) hiçbir geçerliliğinin kalmadığını söyleyerek, Hasankeyf’te yapılacak barajın büyük sosyal değişikliklere neden olacağını ifade ediyor. 

Merlan, Hasankeyf’teki yıkımı ise, "yangın yerinden mal kaçırmak" olarak değerlendirerek, şunları söylüyor: "Burada bilimsel bir araştırma yapılmıyor. Tamamen bir define avcılığı zihniyetine dönüşmüş durumda. Küresel sermaye de böyle bakıyor. Buradaki insanlar öyle bir göçe sürükleniyorlar ki gidecekleri yer, büyük ihtimalle Batman’ın veya Mardin'in gecekondu mahalleri olacak. Oradan da sürüklenecekler. Bu süreçle birlikte ne dilleri ne de kültürlerine dair hiçbir şey kalmayacaktır. Çünkü sürgünlerde gördüğüm en önemli şey, katliam. Katliamın da yetmediği yerde asimilasyondur. Buradaki sosyolojik hayat daha da değişecek. Gençlerine bakıyorum çok pırıl pırıl gençler; ancak buradan metropole göç ediyorlar. Belki birkaç nesil sonra Hasankeyfli olduklarını bile bilmeyeceklerdir. Bu bellek yitimi ve göz boyamanın alasıdır. Katledemediği noktada böyle bir şey yapıyor." 

Hasankeyf’te barajla birlikte ranta dair politikaların geliştiğini ve böyle kişilerin ortaya çıktığını gözlemlediğini anlatan Merlan, Hasankeyflilerin kafasının çok karıştırıldığını ifade ediyor. 

‘MÜCADELELER BİRBİRİNE BAĞLI’

Merlan, Hasankeyf’ten Alakır’a, oradan Brezilya’daki yerli kabilelerin barajlara karşı mücadelesi ile ZAD’a (Fransa’daki ekolojik bir hareket) kadar uluslararası bir paylaşım ve dayanışma ağının önemli olduğuna vurgu yapıyor. Merlan, herkesin inandığı yerde, inandığı mücadeleyi verdiği sürece bir sıkıntı kalmayacağını ve bu verilen mücadelelerin de birbirine bağlı olduğunu ifade ediyor.

(Mezopotamya Ajansı)

Öne Çıkanlar