Türkiye depresyon ülkesine dönüşüyor

Türkiye depresyon ülkesine dönüşüyor
Prof. Dr. Ahmet Tiryaki göç, toplumsal basınç, kent yaşamı ve yaşanan hızlı değişimin depresyonun görülme oranını arttırdığına dikkat çekti.

HABER MERKEZİ – Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Tiryaki, Türkiye’de depresyonun görülme oranının yüzde 15’lerde olduğunu söyledi. Tiryaki, şu anda Türkiye’de hızlı bir dönüşümün devam ettiğine dikkat çekerek "Ülkemize göçler söz konusu, toplumsal bir basınç var, riskleri bunun üzerinden tahlil etmek gerekiyor. Kentlerdeki yaşamın çeşitli ruhsal bozukluklar açısından bir risk faktörü olduğunu biliyoruz. Bir başka boyutuyla da kentlere göç etmiş, işsiz, o kente ait olamamış gruplar, gençler bir de alkol-madde kullanımına başlamışsa, istismara uğramışsa depresyon için ciddi riskler söz konudur" dedi.

Depresyonun basit bir hastalık olmadığını ve tedavi edilmesinin gelecek için çok önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tiryaki, toplumu en çok etkileyen ve en yaygın hastalıklar arasında depresyonun yer aldığını belirtti ve şunları söyledi:

"Geçmiş 1 yıl içerisinde, genel toplumda, depresyonda olan kişi sayısı yüzde 15’lerde görünüyor. Bu yüksek bir oran. Ruhsal bozukluklar, genel olarak toplumun üretkenliğini etkileyen hastalıklar arasında en sık görülenlerdendir ve bunlar içerisinde de depresyonda olanlar ilk sırada yer alıyor."

"DEPRESYON EN ÇOK KADINLARDA GÖRÜLÜYOR"

Birçok hastalıkta olduğu gibi ruhsal hastalıklarda ve dolayısıyla depresyonda da en çok kadınlar risk altında olduğunu belirten Prof. Dr. Tiryaki, Kadınların erkeklere oranla daha fazla risk altında olma nedenlerini açıkladı. Toplumsal baskıya da değinen Tiryaki, "Sebepleri geniş bir yelpazede görebiliriz. Kadınlar, depresyon açısından çok daha büyük bir risk altında. Burada toplumsal cinsiyetin bir payı olduğunu görebiliyoruz. Erkeklerde ruhsal sorunlar, alkol-madde kullanımı gibi alışkanlıklar, depresyondan başka görünümlerle ortaya çıkabildiği için depresyon tablosu kliniğe daha az yansıyabilmektedir. Kadında ise toplumsal yapının kadını baskılaması, öfkesini bile göstermesini engelleyici olması, kadınlarda, depresyonun daha yaygın olmasının nedenleri arasında" ifadelerini kullandı.

"KADININ BİYOLOJİSİ BİLE DEPRESYON SEBEBİ"

Prof. Dr. Ahmet Tiryaki, kadınların daha riskli bir grupta yer almasının nedenlerinden birinin de biyolojisi olduğunu söyledi ve "Kadınların hormonal özellikleri de depresyona zemin hazırlıyor. İlk adet görmeden menopoza kadar artan bir risk söz konusu. Gebelik döneminde, doğum sonrası dönemde yaşanan hormonal değişiklikler açısından bakıldığında, kadın cinsiyetinin daha riskli olduğunu görebiliyoruz" dedi.

Tiryaki depresyonun diğer nedenlerini de şöyle sıraladı, "Cinsiyet önemli bir faktör, alkol-madde kullanımı depresyonda ciddi etken, diğer tıbbi hastalıklar, işsizlik, maddi sorunlar, boşanma, erken ebeveyn kaybı, çocukluk döneminde maruz kalınan istismar (cinsel, fiziksel, duygusal) depresyonla ciddi ilişkili faktörler arasında."

"ÇOCUKLAR DA DEPRESYONA GİRİYOR"

Prof. Dr. Ahmet Tiryaki, "Yaşadığımız her hastalık artık çocuklarımızda da görülüyor, birçok hastalıkta olduğu gibi depresyonda da yaş sınırı düşük ve çocuklar da risk altında" diyerek sözlerine şöyle devam etti:

"Çocuklarda, normalin dışında görülen belirtilerin, hiperaktiflik olarak çatı bir ifade ile değerlendirilmek yerine, izlenmesi gerekiyor. Depresyon, yaşam boyu farklı görünümlerle karşımıza çıkar. Ergenlikle birlikte daha yakından tanıdığımız bir depresyon ile karşılaşıyoruz. Çocukluk ve yaşlılık depresyonlarının klinik görüntülerinde ise bazı farklılıklar var. Çocuklar depresyona girmez diye bir düşüncemiz yok. Depresyon çocuklarda huzursuzluk, mutsuzluk, hırçınlık, isteksizlik gibi kendini gösterebilir."

"KENTLERDE YAŞAM DEPRESYON TETİKÇİSİ"

Türkiye ruh sağlığı profili çalışmasının uzun zamandır yapılmadığını söyleyen Prof. Dr. Tiryaki, "Raporlama yapılamıyor ve verilerde eksiklikler var. Şuan hızlı bir dönüşüm devam ediyor, ülkemize göçler söz konusu, toplumsal bir basınç var, riskleri bunun üzerinden tahlil etmek gerekiyor. Kentlerdeki yaşamın çeşitli ruhsal bozukluklar açısından bir risk faktörü olduğunu biliyoruz. Bir başka boyutuyla da kentlere göç etmiş, işsiz, o kente ait olamamış gruplar, gençler bir de alkol-madde kullanımına başlamışsa, istismara uğramışsa depresyon için ciddi riskler söz konudur" dedi.

NEDEN PSİKİYATRİSTE GİTMİYORUZ?

Kişinin kendisinde ruhsal bir sorun olduğu gerçeğiyle neden yüzleşemediğini açıklayan Tiryaki, "Ruhsal hastalıklarda temel sorun kabullenmedir ve gerçekle yüzleşememe sebepleri arasında da toplumsal algı belirleyici bir rol alıyor. Eğitim düzeyiyle birlikte ruhsal bozuklukları kabul etme düzeyinin arttığını görüyoruz. Ama genel olarak, ruhsal bozuklukların bir tür kişilik zayıflığı olarak kabul edildiği, kişilerin, meselelerini kendi kendilerine çözmeleri gerektiğine dair genel inançların, ilk engelleyici faktörler olduğunu söyleyebiliriz. Ruhsal bozukluklara, damgalayıcı bir bakış açısı da var. Genel bakış şöyle, hipertansiyon hastası olabilirsiniz ama depresyon geçirmemelisiniz çünkü depresyon bir kişilik zayıflığıdır ve hayattaki bazı şeylerin olumsuz bir göstergesi olabilir" şeklinde konuştu.

"DEPRESYONDA OLAN KOMŞU İSTEMİYORUZ"

Toplumsal bakış açısının pratiğe de dönüştüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Ahmet Tiryaki, "Ağır depresyonu ya da ruhsal bozukluğu olan kişileri, komşusu olarak kabul eden ve isteyen insan sayısı oldukça az. Ama aynı sorgulamayla baktığınızda, hipertansiyon hastası bir komşuya dair ön yargı olmadığı ortaya çıkıyor. Bazı tıbbi hastalıklar da damgalanıyor ama ruhsal bozukluklarda böyle net bir sorun var" dedi.

"İLAÇLAR KISA SÜRELİ KULLANILMAMALI"

Ruh sağlığı tedavisinde hastanın ilaca devam etmemesi sorununa dikkat çeken Tiryaki, "Ruhsal hastalıklarda ilaçların kısa süreli kullanılması gerektiği gibi bir algı var. Halbuki ki ruhsal hastalıkların da birçok tıbbi hastalıkta olduğu gibi, nüksetme ya da kronikleşme gibi riskleri var, bu nedenle tedavide kalmanız gerekiyor. İlaç kullanmanın kişi için bir tür zayıflık olarak görülmesi, kişinin başlanan tedaviden düşmesine neden olabiliyor" ifadelerini kullandı.

"ANTİ DEPRESAN BAĞIMLILIK YAPMAZ"

Tiryaki, antidepresan ve diğer ruhsal hastalıklar için kullanılan ilaçlara da ön yargılı bir yaklaşımın olduğuna değindi ve şunları söyledi:

"Psikiyatri hekimleri olarak kullandığımız ilaçların çok azı, kişinin terk edemeyeceği sonuçlar doğuruyor, antidepresanların böyle bir riski yok. Antidepresanlar bağımlılık yapmayan ilaçlar. Ne kadar kullanırsanız kullanın bırakılabilirler. Bir kısım hastada bırakma sürecinde bazı sorunlar olabilir ama bu sizin o ilaca bir anlamda mahkum kaldığınız sonucuna denk gelmeyecektir. Antidepresanlar, uyarıcı maddeler gibi sizde olmayan bir şeyi yaratacak güce sahip değiller, sizi olmayacağınız bir insana çeviremezler, içinizde olmayan bir duyguyu yaratamazlar. Sizi siz olmaktan çıkarma kapasitesine sahip değiller, sizi ele geçiremezler. İnsanlar, hipertansiyon ilacına bağımlılık gözüyle bakmıyorlar, ömür boyu kullanabileceklerini düşünüyorlar ama ruhsal bir hastalık söz konusu olduğunda bağımlı oldum gibi yanlı bir bakış açısı var."

"KLİNİK DEĞERLENDİRME PSİKİYATRİ İLE BAŞLAMALI"

Ruhsal sorunları olan hastaların, ilaç korkusu nedeniyle psikiyatriye başvurma konusunda tereddüt yaşadıklarını belirten Tiryaki, her hastaya ilaç yazılmadığının altını çizerek, "Psikiyatri temel bir tıp branşıdır, dahili her hangi bir branştan hiçbir farkı yok. Bizim kullandığımız ilaçlar, dahiliyenin, dermatolojinin ya da diğer branşların kullandığı ilaçlardan daha riskli veya daha zorlayıcı değil. İnsanı kendi olmaktan çıkaran hiçbir özelliğe sahip değiller. Uygun bir iletişimle, doğru planlanmış bir tedaviyle, içinde bulunduğunuz ruhsal sıkıntıdan kurtulabilirsiniz. Ruhsal belirtiler, bir yere kadar hayatın doğal bir parçası kabul edilebilirler ama bunlar, sizi belirli bir süre etkisi altına alıyorsa, yaşam kalitenizi etkiliyorsa, iş yapma gücünüzü elinizden alıyorsa o zaman bir psikiyatri uzmanıyla görüşmeniz önemli. Klinik değerlendirme, psikiyatri ile başlamalıdır çünkü ruhsal sıkıntılar diğer tıbbi hastalıklarla da çok iç içe geçmiş olabiliyor, bunu bir hekimin değerlendirmesi, ayırt etmesi gerekir. Bireyler danışmaktan korkmamalı" dedi.

"MEVSİMSEL DEPRESYONLAR DA TEDAVİ EDİLMELİ"

Baharın gelmesiyle birlikte "Bahar Depresyonu"nun da çok sık ifade edildiğine değinen Tiryaki, "Sadece mevsimin yaza döndüğü dönemlerde değil, kışa döndüğü dönemlerde de depresyon belirtileri olabilir. Yaz ya da kış döngüsünde depresyonlar görebiliyoruz. Depresyonun en hafif türleri bile 2-3 hafta sürse ve kendi kendine geçse bile, döngüsüne göre tedavi edilmelidir" diye konuştu. (DHA)

Öne Çıkanlar