Fransa'nın Suriye politikası ve Kürtlerle ilişkileri
Ahmed Şara’nın cumhurbaşkanlığı düzeyinde muhatap alınması bu anlamda Fransa’nın hem Körfez ülkelerini hem Türkiye’yi dengelemesi ve denkleme güçlü bir şekilde dahil olması anlamını taşıyor. Diğer yandan Fransa, Suriye'deki Kürtleri himaye etmeye çalışıyor.

Hamit EKİNCİ*
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Ahmed Şara ile telefonda görüşerek tebriklerini ilettiği, yaptırımların hafifletilmesi yönünde kararlığını vurguladığı, ayni zamanda kendisini Paris’e davet ettiği bildirildi. Bu anlamda Fransa Suriye’nin üstünde El Kaide’nin kara bulutları gezen yeni yönetimini lider düzeyinde de facto anlamda tanıyan ilk Avrupa Birliği üyesi oldu. Ardından Ahmed Şara yönetiminin Dışişleri Bakanı Esad Şeybani 13 Şubat’ta Paris’te Suriye konulu düzenlenen ABD hariç bölge siyasetinde etkili 20 ülkenin katılımcısı olduğu konferansa katıldı. Konferansa Suriye’nin bölgede istikrarsızlık kaynağı olmaktan çıkarılması, ülkenin dönüşümü ve yeniden inşası konuşuldu. Yaptırımların kaldırılması üzerine genel bir görüş birliği bulunsa da Kıbrıs ve Yunanistan’ın, Suriye ve Türkiye arasındaki deniz sınırı tartışmalarına itirazı sebebiyle pratik bir karar alınamadı.
FRANSA’NİN SURİYE’DEKİ TARİHSEL ROLÜ
Suriye Avrupa Birliği için sürekli önemli bir ülke olageldi. Fransa’nın bu ilişkideki ağırlığı tartışılamaz. Fransa, uzun süre Suriye'yi kontrol etti ve Suriye'nin bağımsızlık kazanmasının ardından da bölgede etkisini koruyan önemli bir aktör oldu. 1920'de Suriye'yi manda rejimi altına alan Fransa, ülkeyi Antakya ve Lübnan dahil olmak üzere farklı bölgelere ayıran bir federe sistemle yönetti. Bu dönemde, özellikle pamuk gibi stratejik tarımsal ürünler, ulaşım altyapısı, inşaat sektörü ve sulama projeleri Fransız idaresi altında geliştirildi.
Suriye, 1946'da II. Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlığını kazandıktan sonra Fransa'nın ekonomik, kültürel ve siyasi etkisi altında kalmaya devam etti. Sovyet etkisi askeri alanda daha etkin olsa da, stratejik ekonomik alanda Fransa ağırlığını sürdürdü. Sovyet etkisinin 80’lerde görece azalması ile Airbus gibi Fransız şirketleri, Suriye’nin sivil havacılık altyapısını modernize ederken, CMA ve CGM gibi lojistik devi şirketler Suriye limanlarının işletilmesinde rol oynadı.
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ VE SONRASI
Suriye, bölgedeki siyasi istikrarsızlık ve İsrail ile yaşanan gerilimler nedeniyle 20. yüzyıl boyunca sık sık askeri darbelerle yönetim değişikliğine sahne oldu. Soğuk Savaş döneminde Cemal Abdülnasır liderliğindeki Mısır ile Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni oluşturan Suriye, bu birlikteliği sürekli kılamadı ve 1961'de tekrar bağımsız bir devlet haline geldi. 1970 yılında iktidara gelen Hafız Esad, ülkedeki siyaseti konsolide ederek görece istikrarlı bir Baas rejimi kurdu. Esad döneminde Fransa ile Suriye arasında zaman zaman gerilimler yaşansa da 1980'lerde iki ülke arasında temkinli bir yakınlaşma gözlemlendi.
Sovyetler Birliği'nin çöküşü, Suriye ekonomisinin kısmi liberalleşme sürecine girmesi ve 1991'de Irak Karşıtı Koalisyon'a katılması, Suriye-Fransa ilişkilerinde yeni bir dönemin kapısını araladı. Fransa, 1991'de Suriye ve İsrail arasında düzenlenen ancak sonuçsuz kalan Madrid Barış Görüşmeleri'nde öncü bir rol oynadı.
EKONOMİK İLİŞKİLER VE ENERJİ POLİTİKALARI
Suriye, Avrupa için Doğu Akdeniz'in stratejik bir parçası olarak değerlendirilirken, Baas rejiminin Arap milliyetçisi karakteri ve İsrail ile yaşadığı çatışmalar, Batı ülkelerinin çözüm arayışlarının temel güçlüğü oldu. 2010 verilerine göre, Suriye petrolünün tüketim fazlası bölümünün yaklaşık %80'i Avrupa Birliği ülkelerine ihraç ediliyordu. 1998 yılında Avrupa Birliği ile Suriye arasında imzalanan ancak yürürlüğe konulmayan ticaret anlaşmasında Fransa'nın öncü rol oynaması bekleniyordu. Aynı yıl Suriye, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile de serbest ticaret anlaşmaları imzalamıştı. Dolayısıyla Suriye’de liberalleşme hazırlığı hız kazanmıştı.
Bu dönemde Fransız enerji şirketleri Total ve Elf, Suriye'de petrol keşifleri yaparak, mevcut sahaları modernize etti ve üretimi artırdı. Dönem dönem Suriye günlük 200.000 varil ihraç edecek duruma geldi. Suriye’de savaş öncesi Kuzey ve Doğu Suriye’deki petrol sahalarından sağlanan ham petrol üretimi neredeyse küresel üretimin %1’ini oluştursa da hala ısınmada kullanıldığından dolayı tüketim de çok yüksekti. Bu sebeple kamuya açık bir veri olmasa da bu bölgenin ihracat potansiyelinin çok daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Diğer taraftan Suriye tekstil ve gıda güvenliği açısından önemli bir ülkedir.
BEŞAR ESAD DÖNEMİ
Hafız Esad'ın 2000 yılında ölmesi, Suriye’de reform beklentilerini zirveye çıkardı. Oğlu Beşar Esad, iktidarı devraldıktan sonra "Şam Baharı" olarak adlandırılan kısa ömürlü bir liberalleşme dönemi başlattı, ancak bu süreç kısa sürede yerini tahkim edilen otoriter bir rejime bıraktı. 2003'te Irak'taki Baas rejiminin ABD tarafından yıkılması, Suriye'nin bölgedeki en büyük azınlık grubunu oluşturan Kürtlerden duyduğu kaygıyı artırdı ve ülkede güvenlik eksenli politikalar tekrar ön plana geçti. Suriye bu dönemde Batı tarafından aynı Saddam Hüseyin’in Irak’ta oluşturduğu Baas rejimi gibi kitle imha silahlarına sahip olmakla suçlandı.
Suriye tarihsel rakibi olan İsrail ile konvensiyonel yollarla mücadele edemeyeceğini anladığı için İran ve Lübnan’da Hizbullah ile yakın ilişkiler içerisine girdi ve kendisini bu yolla korumaya çalıştı. Bu durum Batılı ülkelerin tepkisini çekerken Beşar Esad yönetimi o dönem yükselmekte olan Türkiye ile yakın ilişkiler kurmaya başladı. Türkiye ve Suriye arasındaki ticaretin artan hacmi, Fransa’nın geleneksel modernleştirici rolüne bir alternatif olarak ortaya çıktı. Tarihsel olarak Antakya durumu gibi konularda fikir ayrılıklarına rağmen bölgesel Kürt meselesi gibi konularda fikir birliği iki aktörü birbirine yakınlaştırdı. İran bu yakınlaşmanın daha az görünen üçüncü ayağı konumundaydı. Ancak 2011 yılından başlamak üzere Arap Baharı etkisiyle Türkiye’nin Esad rejiminin kısa bir süre içerisinde devrileceğine olan inancı doğrultusunda Suriye İç Savaşı’nda Müslüman Kardeşler bağlantılı muhalifleri daha çok erken dönemlerde desteklemeye başlaması herhangi bir diplomatik ihtimali ortadan kaldırdı.
SURİYE İÇ SAVAŞI, FİİLİ BÖLÜNME, YENİ DURUM
Suriye, iç savaş sürecinde çeşitli aktörlerin dahil olmasıyla fiilen üçe bölündü. Hükümet kontrolündeki Şam ve sahil çevresi, Sünni bölge ve Kürt bölgesi olmak üzere üç temel güç alanı ortaya çıktı. Sünni grupların kontrolündeki bölge homojen olmaktan uzak çeşitli grupların kontrolünde kalsa da temel olarak Türkiye’ye dayanmaktaydı. Bu süreçte Fransa ve diğer AB ülkeleri zaman zaman IŞİD’e karşı uluslararası koalisyon kapsamında Kürt öncülüklü Kuzey ve Doğu Suriye bölgesinde varlık gösterseler de, eski ÖSO bölgelerinde de aktif kaldılar. Şam rejimi ise daha çok İran’a yaslanarak ayakta kaldı.
Ortaya çıkan yeni durumda 7 Ekim sonrası İsrail, ABD’nin 11 Eylül sonrası yürürlüğe koyduğu teröre karşı küresel savaş benzeri bir konsept uygulamaya başladı, bu yol ile İran ve ona bağlı güçleri geriletti. Bu sebeple Şam rejimi çeşitli diplomatik denemelerine rağmen oldukça savunmasız bir pozisyonda kaldı ve sonunda yıkıldı. Daha önce İdlib’de sıkışmış bulunan HTŞ, beklenmedik bir şekilde Suriye’nin yeni hükümetini oluşturdu. Türkiye’ye bağlı Suriye Milli Ordusu sınır bölgelerinde sınırlı bir hattın kontrolünde kaldı.
Ülke ekonomisinin belkemiği olan Cezîrê-Hasekê hattı, Kürt kontrolünde kaldı. Buradaki gelişmeler ve kurumsallaşma, Suriye’nin geri kalanından ileride olsa da uluslararası tanınma açısından Türkiye’nin itirazlarıyla sıkıntılar yaşandı. Bu bölge gerek askeri, gerek iktisadi olarak Suriye’nin geri kalanına göre güçlü bir pozisyonda olsa da, diplomatik olarak zayıf durumda. Burada ABD’nin hala politikasına karar kılmamış olması temel etken.
FRANSA’NIN SURİYE POLİTİKASI: DSG VE HTŞ İLE İLİŞKİLER
Fransa, Şam’daki HTŞ yönetimine dolaylı bir onay verip kendileriyle çalışmanın yolunu açarken, Kuzey ve Doğu Suriye'deki yönetimin siyasal olarak tanınması yönünde rol oynaması bekleniyor. Tarihsel olarak azınlıklara dönük sempati, Fransa’nın politikasında önemli bir etken. IŞİD'e karşı uluslararası koalisyonun bir parçası olarak Suriye'de bulunan Fransa'nın, Trump döneminde ABD’nin daha izolasyoncu politikalar izlemesiyle daha aktif bir dış politikayı yürütmesi mümkün. Örneğin, Grönland konusundaki Fransa’nın bölgeye asker gönderme teklifi retorik olarak da olsa önemli bir gelişme. Fransa’nın Avrupa Birliği’nin çıkarları doğrultusunda toplululuğu temsil eden bir politika geliştireceği anlaşılıyor. Bu bağlamda, Fransa’nın DSG ve HTŞ'yle kurduğu ilişkileri Suriye'yle tarihsel bağlardan yararlanarak bölgesel çıkarlar ve uluslararası güvenlik kaygıları çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
Fransa şimdilik Kuzey ve Doğu Suriye’deki yönetimi belli açılardan himaye etme uğraşı içerisinde olacak. Orta vadede temel strateji Kürt gruplar arasında bir barışı teşvik etmek, böylelikle yönetimde Türkiye’nin herhangi bir siyasi çözümü reddettiği PYD'nin yönetimdeki ağırlığını azaltarak bunun yerine daha bağımsız görünen bir Kürt otoritesi tesis etmek, bu yolla Türkiye’nin itirazlarını sınırlamak. Buradaki yönetim Suriye’nin kritik kaynaklarını kontrol ettiği için ülkenin stabilizasyonunda ve yeni rejimin dolaylı olarak kontrol edilmesinde önemli bir rol oynayacak.
SONUÇ OLARAK
Fransa, HTŞ'yle ilişkiler kurarak Suriye’deki tarihsel stratejik varlığının yeni dönemde de devam edeceğini ortaya koyuyor. Örneğin, Lazkiye Limanı’nın işletme haklarının tekrar Fransız bir şirkete devredilmesi Fransa’nın çeşitli risklerine rağmen Suriye’nin geçiş sürecinde temel bir aktör olarak rol alma hevesini gösteriyor. Bir diğer konu, Suriye’deki petrol sahaları ve tarım alanlarının güvenliği olacak. Kürt öncülüklü Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ülkedeki ekilebilir alan ve petrol sahalarının çok büyük bir bölümünü kontrol ediyor. 2010 verilerine göre petrol gelirleri tüm devlet gelirlerinin çeyreği ile yarısı arasında bir miktarı oluşturuyor. Şam'daki yeni yönetim bu gelirlere ulaşmaksızın ülkenin yeniden inşası için gerekli kaynaklara sahip değil. Bu ilişkide belirleyici olan ABD olacak olsa da, Fransa’nın da rolünün iki taraf arasında kolaylaştırıcı olması bekleniyor. Ahmed Şara’nın cumhurbaşkanlığı düzeyinde muhatap alınması bu anlamda Fransa’nın hem Körfez ülkelerini hem Türkiye’yi dengelemesi ve denkleme güçlü bir şekilde dahil olması anlamını taşıyor.
Hamit Ekinci kimdir?
Hamit Ekinci, University of East London’da doktora öğrencisi ve Centre for Study of States, Markets and People (STAMP) bünyesinde araştırmacıdır. Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi alanında (2020), yüksek lisans eğitimini ise Anglia Ruskin Üniversitesi’nde Uluslararası İşletme alanında (2024) tamamlamıştır. Yüksek lisans tezinde “Kuzeydoğu Suriye’de Petrol Kaynaklarının Önemi: Enerji Güvenliği ve Uluslararası Ticaret” başlığıyla, bölgedeki petrolün siyasal ekonomisini ele almış, bu kritik kaynakların kontrolünün devlet ve devlet dışı aktörler arasındaki bölgesel güç dinamiklerini ve uluslararası ilişkileri nasıl şekillendirdiğini incelemiştir. Ekinci’nin araştırma alanları enerji politikaları, uluslararası işletme, çatışma ve siyasal ekonomi olup, özellikle Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerine odaklanmaktadır.