Doç. Kurdoğlu: ‘Kesilen ağacın beş katını dikeceğiz’ söylemine çocuk bile inanmaz

Doç.  Kurdoğlu: ‘Kesilen ağacın beş katını dikeceğiz’ söylemine çocuk bile inanmaz
Türkiye’de 162 bin hektar orman alanı madenciliğe tahsis edildi. Maden sahalarının ‘rehabilite edildiği’ iddiasının doğru olmadığını söyleyen Kurdoğlu, “Çünkü şimdiye dek rehabilite edildiği söylenen alan miktarı 35 bin hektar” dedi.

Esra ÇİFTÇİ


İSTANBUL - Orman Genel Müdürlüğü, ‘Toplam orman alanlarını 20,8 milyon hektardan 23,1 milyon hektara çıkardık’ diye övünürken, 1950’lerin başında 10,5 milyon hektar bilinen ve ilk kalkınma planında da aynı büyüklükte kabul edilen ormanlarımız, 1969 yılında 17,1 milyon hektar olarak açıklandığında, zamanın iktidarı “ormanlarımızı arttırdık” diye övünmemişti. Çünkü şimdi olduğu gibi o zaman da gelişen bilim ve teknoloji ile artan personel sayı ve kalitesi daha doğru envanter ortaya koymuştu. Şimdiki orman alanı artışının da kadastral uygulamalar ve boşalan kırsal alanda işlenmeyen toprakların ormanlaşmasından kaynaklandığı uzmanlar tarafından sıkça dile getiriliyor. KTÜ Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu, ormanlık alanlardan 2004’ten bu yana yaklaşık 500 bin hektar alanın farklı amaçlara tahsis edildiğini söylüyor. Kurdoğlu, ülkemizde ormanların nasıl yok edildiğini verilerle Artı Gerçek’e anlattı.

‘KAMU ELİYLE VE YASALARLA ORMANLARI AZALTIYORUZ’

2018 yılında Enerji Bakanı Fatih Dönmez’in bir soru önergesine karşılık yaptığı açıklamaya göre; 2010 ile 2018 yılları arasında yaklaşık 107 bin maden ocağı açılması için işletme ruhsatı verildi. Bu bilgiyi hatırlatan KTÜ Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu şunları söyledi:

“Şimdi bu sayı 110 bin olsun. İllere eşit dağıtırsak her ilde 1321 maden ocağı sahası var demektir. Bu yükü hiçbir ekosistemin kaldırması ve sağlıklı kalması olanaklı değildir. Orman Genel Müdürlüğünün 2022 yılında yayımladığı Türkiye Yeşilleniyor” kitabında sunuş; ‘Gün geçtikçe daha büyük bir sorun halini alan küresel ısınma nedeniyle geleceğimiz çok büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Bu sürüklenişe dur diyecek en önemli faktör ise yeşil bir dünyadır’ cümlesi ile başlamaktadır. Bu açıklamayı yazanların ormanların kolayca başka amaca tahsislerini bir daha düşünme zorunlulukları olduğunu hatırlatmak isterim. Çünkü bu cümle doğruysa ki hepimiz kabul ediyoruz iklim değişikliğini, öyleyse yeşil bir dünya özlemini ormanlarımızı yok ederek gerçekleştirme olanağımız yoktur kuşkusuz. Ülkemiz de başta kamu ormancılık örgütü; yeşil dönüşüm ya da yeşil iyileşme konusuna tam entegre olmak zorundadır. Kaldı ki Türkiye Ormancılık Politikasının ana amacı; ormanların korunması ve geliştirilmesidir ki bu amaçlar sadece Orman Yasasında değil Anayasa’nın başta 169 olmak üzere çok sayıda maddesinde de amir hüküm olarak öncelikle ormancılık örgütü ve tüm iktidarın karşısında durmaktadır. Kamu eliyle ve yasalarla destekleyerek ormanları gittikçe azaltıyoruz. Azaltmakla da yetinmiyoruz paramparça hale getiriyoruz.”

Oğuz Kurdoğlu

‘İKTİDAR ORMANLIK ALANLARI TAHSİS EDİYOR’

Kurdoğlu, iktidarın ormanlık alanlarını ormancılık dışı amaçlara tahsis konusunda büyük ‘başarı’ sahibi olduğunu söylüyor. 2004-2021 yılları arasında yaklaşık 500 bin hektarlık orman alanının farklı amaçlara tahsis edildiğini söyleyen Kurdoğlu, günümüze kadar toplam 840-850 bin hektarlık bir tahsis elde ettiğinin altını çiziyor.

“Tabi ki orman yanınca içimiz de yanıyor, çok üzülüyoruz ama şunu da eklemek gerek. 2003’ten bugüne yanan orman alanlarının ortalaması 15-16 bin hektar bandındadır, tahsis edilen alanlar ise bunun 2 katıdır. Yanan ormanlar azdır diye bu ifadeyi kullanmıyorum, yanan alanlar da çok ama şunun farkına varalım ki yanan alanlar 6381 sayılı orman kanunu gereğince derhal ağaçlandırılmak zorundadır. Bu durumda yanan bu alanlar, yine orman olarak ağaçlandırılmış ve bu toplam orman alanı içerisinde kalmıştır. Ancak başka amaçlara tahsis edilen alanlarda çoğu orman içerisinde alana dahil olmakla birlikte artık fiilen orman değildir. Yani bu ormanlar, ekosistem hizmetlerini artık gerçekleştirememektedir. Su ve hava temizleme ya da biyolojik çeşitlilik, gıda, rekreasyon, iklim düzenleme, yaban hayatı gibi aklınıza ne geliyorsa pek çok ekosistem hizmetlerinin çok uzağında kalmakta ve bu ormanlar tam tersi büyük bir kirlilik sebebi olacak faaliyetlere tahsis edilmektedir.”

162 BİN HEKTAR ORMAN, MADENCİLİĞE TAHSİS EDİLDİ’

Madenciliğe ayrılan orman alanlarına dair de konuşan Kurdoğlu şunları söyledi:

“Madencilik faaliyetlerinin toplam alanın binde yedisi kadar alan kapladığı söylenmektedir. Binde 7 çok büyük bir rakam gibi gelmeyebilir ama Türkiye’nin toplam ormanlık alanından hesapladığımızda 162 bin hektara yakın bir alan çıkıyor ortaya. Madenciliğe şimdilik tahsis edilmiş olan 162 bin hektar maden şirketlerine çok gelmiyor. Ama bu iktidar zamanında yıllık yaklaşık 30 bin hektar ağaçlandırma yapılmaktadır ki önceki hükümetler zamanında yılda yaklaşık 50 bin hektar ağaçlandırma vardı. Böyle bakınca biz neredeyse 5-6 yıllık ağaçlandırma sahası büyüklüğünde bir ormanı sadece madenciliğe kaptırmışız. Üstelik bunun dönüşü de yok. Maden sahalarını “rehabilite ediyoruz” diyorlar bu katiyen doğru değil. Çünkü şimdiye dek rehabilite edildiği söylenen alan miktarı 35 bin hektar kadardır.”

Çok uluslu şirketlerin madenlerden adeta kaymağı alıp ekşimiş sütü bıraktıklarını söyleyen Kurdoğlu, Türkiye’de de durumun aynı olduğunu söylüyor. Ormanların yok olma pahasına madenciliğin yapıldığını söyleyen Kurdoğlu şöyle devam ediyor:

“Doğal kaynak yönetimi açısından en uygunsuz en kötü etkide bulunan faaliyet madenciliktir. Peki bir tek madencilik mi? Tahsislerin yaklaşık yüzde 45’i madencilik ama enerji içinde aynı şey yapılıyor. Elektrik iletim hatları ve HES’ler yapılıyor. HES’ler daha çevre dostu enerji yapısıdır, hatta sürdürebilir enerji kaynağı olarak da görülür. Literatürde de böyledir, özellikle küçük çaplı olanlar ama gelin görün ki yapılırken bütün ormanlar tarumar ediliyor. Bütün dere ve sucul varlıklar yok ediliyor. Yine ormanlara zarar veren son yıllardaki yol çalışmalarını da eklemek lazım. Yeşil yol bunlardan biri. Sadece 10 kilometrelik bir yol için yaklaşık 1 milyon metreküp yani 2 buçuk milyon ton hafriyat çıkıyor bu dağlardaki yol inşaatlarından. Peki bunlar nereye gidiyor? Elbette yamaçlardan aşağı bırakılıyor. Çünkü depolama şansı yok. Oysa yasalarımız, çevre kanunu, atık yönetmeliği bunların depolanmasını emrediyor ama çok maliyet olunca işin kolayına kaçıyorlar, olan yamaç ormanlarına ve riperian alanlara ve derelere oluyor.”

‘ORMANLARI KAYBEDEN ÇOK ŞEYİNİ KAYBEDER’

Yaşam destek sistemlerinin ormanlarla doğrudan ilintili olduğunu, ormanlar hızla tüketilmeye başladığında bir anlamda Paskalya Adası sendromunu Türkiye’nin de yaşayacağını ifade eden Kurdoğlu sözlerini şöyle tamamlıyor.

“Ormanlardan yararlanmayı kesim olarak değil, ekosistem hizmetlerini öne alarak yapmak zorundayız. Köylüler aşırı orman kesimine artık çok tepkililer çok kızıyorlar. Çünkü orada yaşıyorlar ve orman kesiminin zararlarını önce onlar yaşıyorlar, sonrasında da çevresindeki ilçeler ve kentler yaşıyor. Ormanları korumak çok daha ucuz ve kolaydır ve elbette ki mümkündür ama yeniden yapmak çok zor, hatta belki de mümkün de değildir. İktidarın işte şu kadar ağaç kesiyoruz ama bunun 5 katını dikeceğiz söylemleri çocukları bile aldatmayacak önermedir. Ormanları kaybeden çok şeyini kaybeder. Diyelim insafa gelindi ve yeniden ağaçlandırma yapıldı. Oraların gerçek bir doğal orman olması için 150-200 seneye ihtiyacı vardır. Bu arada geçen süre büyük bir ekolojik yıkımdır. Unutmayalım ekolojik olmayan bir yatırım, kısa vadede ekonomik olsa bile orta ve uzun vadede ekonomik de değildir. Ekolojik kaygılardan uzak yatırımlar, bir süre sonra daha büyük çevresel yıkımlara neden olmaktadır.”

Öne Çıkanlar