Türkiye çıkış yolu arıyor: Kürt sorunu nasıl çözülecek?

Türkiye çıkış yolu arıyor: Kürt sorunu nasıl çözülecek?
MİT eski Müsteşar Yardımcısı Öneş, Demokratik Alevi Dernekleri Genel Sekreteri Kete, Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi Bilgiç, Kürt sorunu konusundaki düşüncelerini paylaştılar.

Esra Çiftçi 


Türkiye bir yol ayrımında. Bir yol çıkmaz sokağa gidiyor, diğer bir yol ise demokrasi ve barışa. Hangi yola girileceği Türkiye toplumunun tercihleri belirleyecektir. ‘Var’ ile ‘yok’, ‘ret’ ile ‘kabul’ tartışmaları arasında her defasında yeniden başa döndüğümüz Kürt meselesi; Türkiye’nin geçmişini olduğu gibi, bugün ve geleceğini de ipotek altına almaya devam ediyor.

Varlığı ‘sorun’ haline getirilen Kürt meselesi en azından bu defa diyalog ve müzakere yoluyla çözülebilecek mi? Kürt sorununun güvenlikçi politikalarla çözülmeyeceği defalarca kanıtlanmıştır. Sonucun değişmeyeceği bile bile; neden her defasında aynı yola baş vurulup faklı sonuç bekleniyor? ‘Düşmanlaştırma’, ‘ötekileştirme’, ‘kutuplaştırma’ politikalarıyla ülkeyi yönetmek daha mı kolay?

Şiddet daha fazla acı, göz yaşı demektir. Adil ve kalıcı bir çözüm için hangi adımların atılması gerekiyor? Türkiye dünyadaki benzer çözüm modellerinden faydalanacak mı? Bu yeteneği gösterecek mi? Türkiye’de kuşkusuz her birey Kürt meselesi karşısında; insani, ahlaki ve vicdani bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Kürt sorununun diyalog ve müzakere yoluyla çözümünü savunan kendi alanlarında uzman isimlerin söylediklerine kulak vermemiz tek çıkış yoludur.

Kürt sorunu ve çözüm şartları

Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Kürt sorununu Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığını ve yaklaşık 100 yıldır, çözümlenemediğini, aksine derinlik kazanarak, risklerini artırarak, sürekliliğini korumakta olan, temel meselelerden olduğunu söylüyor. Öneş, sözlerini şöyle sürdürüyor,

"Tarihsel gelişimi, siyasi-ekonomik yönü, sosyo-politik, sosyo-psikolojik, kültürel farklılık nitelikleri, bölgesel-küresel-stratejik bağlantılarının etkileri, iç politikada, iktidar mücadelelerinde kazandığı önem gibi, çok katmanlı dinamikleri olan bir mesele oluşu, çözüm şartlarının inşa edilebilmesini de zorlaştırmaktadır. Cumhuriyet’in Kurtuluş ve Kuruluş süreçlerinde, Türk ve Kürt halklarının ortaklığının yarattığı gerçeklik (ulus-devlet inşası, kulluktan Millet inşasına dönüşüm), Muasır Medeniyet hedeflerinde bütünleşme zihniyeti ve vizyonu, temelde yapıcılığını ve yeniden dönüşümü de sağlayabilecek, potansiyelini-önemini korumaktadır. Söz konusu Zihniyet-Vizyon (nitelikli Laik Demokrasi) ile uyumlu siyasetler üretimindeki yetersizliklerdeki süreklilik, sorunları ağırlaştırarak, zamanımıza taşınmasını ve geleceğimiz için de tehdit oluşturmasını sağlamıştır"

Öneş çözüm için olması gereken siyaset üretiminde belirleyici olabilecek konu başlıklarını şöyle özetliyor,

Türkiye’nin BEKA olarak tanımlayabileceğimiz, öncelikli meselesi, Nitelikli Laik Demokrasi İnşa Sürecinin başlatılabilmesidir. (Bölgesel ve Küresel ilişkilere yaklaşımın da vazgeçilmez ilkelerindendir)

İdeoloji, inanç, mezhep, etnik, kültürel farklılıklar gibi kimlik siyasetlerini aşan, Kurucu Vatan, Kurucu Millet inşası ortaklığında olduğu gibi halklar arası dayanışma-iş birliği-ittifaklarla bütünleşme sağlayıcı yaklaşımlar geliştirilmesi gerçeği ile karşı karşıya bulunulmaktadır.

Türkiye’de silahlı mücadele ile hak arama iddialarına, toplumsal-siyasi-hukuki meşruiyet kazandırılamaz.

Yaşanan tarihsel deneyimler, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin hedeflerindeki süreklilik, Türkiye’nin ve Kürtlerin nasıl araçsallaştırıldığının, yaşanmakta da olan örneklerini de vermektedir.

Nitelikli Demokrasinin, Laik Hukuk Devletinin, Cumhuriyet’in Kurucu İlkelerinin, Evrensel –Milli değerlerle harmanlanan Zihniyet ve Vizyonu çerçevesinde, ilkesel birliktelikler yaratıcı çalışmalar için uygun şartlar mevcuttur, yaratılabilir, geliştirilebilir.

Millet İttifakı’nın, Türkiye Demokrasi İttifakına dönüşümü ile hedef alınan gelişmelerin sağlanabileceğinden kuşku duyulmamalıdır. Bu durum tarihi bir fırsatı da ortaya çıkarmıştır.

İlkeleri, hedefleri belirlenen şeffaflığı korunan çalışmalarla, doğrudan-dolaylı birlikteliklerin gerçekleştirilebileceğinin sinyallerini, siyaset vasatlarından da alınabilmesi, umut vericidir.

Tartışmasız, alternatifsiz çözüm merkezi TBMM’dir. HDP’de meşruiyeti bulunan bir siyasi partidir. Abdullah Öcalan, Kandil ve ilgili unsurlar da kapsamlı Çözüm Projesi içerisinde, bağlantıları nispetinde muhatap alınabilecektir.

Çözüm şartlarının demokratik bir iktidar değişimi ile oluşabilecek TBMM tarafından şekillendirilebileceği hususu da alternatifsiz gerçeklerdendir.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklaması, HDP eski Eş Genel Başkanı Demirtaş’ın ve HDP Eş Genel Başkanı Sancar’ın açıklamaları ile İYİ Parti’nin ve DEVA, GELECEK, SAADET gibi Partilerin yaklaşımlarının yaratabildiği iklim, yeni bir umudu yeşertmiştir.

Çözümün gerçek anahtarının toplumsal destek ve toplumsal iradenin oluşturulabilmesiyle mümkün olduğu, ihmal edilmemesi gereken hususlardandır.

Cumhur İttifakı’nın çözümü engelleyici tuzaklarındaki süreklilik, aşılması gereken öncelikli meselelerdendir.

Türkiye demokratlarının öncelikle; cesur, kararlı, programlı, ilkeli, vizyon sahibi, toplumla bütünleşen hamleleriyle, birliktelik sağlamaları gerçeğinin karşılanabilmesi, hayati önemi haizdir.

Kürt sorununun tarihsel kökenleri var

Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Genel Sekreteri Zeynel Kete, sadece Kürt sorununun çözümüne yönelik değil, genel olarak bürokrasiye, orduya, yasaya, güvenlik konseptine dayanan siyasetin devlet eksenli siyaset olduğunu söylüyor. Kete, böyle bir bakış açısının hangi partiden gelirse gelsin iktidar olgusu ile bağlantılı olduğunu ifade ediyor. Kete sözlerini şöyle sürdürüyor,

"İktidar olgusu ile bağlantılı olan bir siyaset anlayışı en nihayetinde tahakkümü, kontrol etmeyi, ayrıştırmayı, kendi " iyisini " ve " kötüsünü " doğuran bir anlayıştır. Eğer " Kürt sorununu " çözme adı altında dillendirilen şeyler iktidar oluşturmak için ise ve iktidar ile halkı yönetmek aynı manada kullanılıyorsa bu daha risklidir. Son dönemlerde CHP’nin "HDP ile Kürt sorununu parlamentoda çözeriz " söylemi yeni bir söylem değildir. Aynı söylemler birçok parti tarafından söylendi, söyleniyor. Parlamento çatısında sorunun çözülmesi önemlidir ama tek başına yeterli bir çözüm değildir"

 

Farklılıkların, muhatapların rızalığı alınmalı

Kete, bütün farklılıkların, muhatapların, konuyla ilgili söz söyleyenlerin mutlaka rızalığının alınması gerektiğini söylüyor. Kete, Kürt sorununun tarihsel ve toplumsal kökenleri olduğunu, toplumsal hafızası olduğunu, meydan kurup, söz söyleme hakkını kendinde görenler olduğunu ifade ediyor. Kete sözlerini şöyle sürdürüyor,
"Parlamento çatısında yasalar ile Kürt toplumunun " nasıl denetleneceği? iktidarın çıkarına nasıl hizmet ettirilir duruma getirilir?" Anlayışı esas alınırsa, parlamento bu anlayışla hareket ederse bir kıymeti kalmaz. Biliyoruz ki birey, toplum ve doğaya karşı parlamentolar demokratik yasalarda çıkarıyor. Sadece parlamento ile olmuyor. Toplum, toplumun iradesi, beklentileri, ikrar verdikleri muhatap alınmalıdır. Politika yapma hakkı halkın elinden alınır, halkın iradesi sadece seçilmişlerin inisiyatifine terk edilirse demokratik siyasetten çok halkın iradesine ket vurulma söz konusu olur"
 

Kete, Bugüne kadar iktidar eksenli siyaset anlayışının, Kürtlere bakış açısının daha çok şiddet, güvenlik konsepti, toplumu denetleme gibi anlamları ifade ettiğini söylüyor. Kete, Kürtlere yönelik iktidar eksenli siyaset anlayışının toplumdan rızalık alamayacağını, devamla da "bu ülkede yaşayan bütün farklılıkların rızalıkla, birlikte yaşamı örerek, farklılıkların zenginlik olduğu hakikati esas alınarak meydan kurulmalıdır" diyor. Kete, sözlerini şöyle sürdürüyor,

"Bütün farklılıkların 40'lar meclisinde olduğu gibi ortak irade ile çözme, birlikte rızalıkla karar verme anlayışı toplumsal barışı inşa eder. Bu bakımdan demokratik siyaset sorunların çözümünde belirleyicidir. Halkın irade ve karar gücü olması gerekiyor. Gerçek barış ve özgürlük farklılıkların rızalıkla, eşitlik temelinde kendi kendisini yönetmesi, kendisini koruyabilmesidir. Yani demokratik siyaset özgürleşmenin yolunu açar, toplumu politikleştirir. Bu çerçevede Kürt sorununun çözümü olacaksa bir anlam ifade eder. Alevî inancındaki farklılıklar Hakkın varlığının cemalidir, 73 aleme bir nazardan bakmak ilkesi bu konuda son derece önemlidir"

Diyarbakır’da konuşulsun ama Trabzon’da susulsun

Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi Muammer Bilgiç,  sözü tükenmiş, vaatleri yalan olmuş, kurmay kadroları yıpranmış, ömrünü uzatmak için baskı ve tahakkümü araç edinmiş bir iktidarın, çözüme dair sağlıklı politikalar da üretemeyeceğinin aşikâr olduğunu söylüyor. Bilgiç sözlerini şöyle sürdürüyor,

"Düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlamak, muhalif olmakla yasadışı olmak arasındaki farkı sıfıra indirmek, güvenlikçi politikaları kutsamak, kutsallığın ardına sığınarak hukukun dışına çıkmak, kayyımlarla halkın iradesini buharlaştırmak, belediye meclislerini feshetmek, parti kapatmak, genel başkanları, milletvekillerini, parti yöneticilerini tutuklamak, gazetecileri susturmak, sivil toplumu kamulaştırmak, siyasetin alanını daraltmak, camileri, okulları ve üniversiteleri tek tipçi politikaların ideolojik aygıtlarına dönüştürmek, muhataplarının yok sayıldığı platformlarda konuya dair söylevlerde bulunmak, maliyeti yüksek ve ülkeyi yaşanmaz kılan ve neticesi olmayan bir süreçtir"

Bilgiç, köklü bir zihniyet değişimi eşliğinde gerçekleşmeyen iktidar değişikliğinin aynen önceki gibi, yorucu, maliyeti yüksek süreçlerin tekrarı olacağını söylüyor. Bilgiç, Türkiye'nin herkes için yaşanabilir bir ülke olmasını isteyen herkesin, Tahran, Bağdat ve Şam'ı yok saymadan, Arapların, Farisilerin, Türklerin ve diğer kimliklerin kaygılarını ve beklentilerini de hesaba katarak, şiddete alan açmadan, konuşma zeminini genişleterek ve meseleyi sahiplenen aktörleri çoğaltarak çıkış yolu aramaya devam etmesi gerektiğini belirtiyor. Bilgiç şöyle devam ediyor

"Kürtler bize oy versin ama bizimle aynı kadraja girmesin", "Kürt Sorunu Diyarbakır'da konuşulsun ama Trabzon'da susulsun", "Kürtler bizi omuzlarında taşısın ama taleplerini, beklentilerini, umutlarını yere bıraksın" zihniyetindeki siyaset, sorunu yeniden üretir. Türk'e helal olanı Kürt'e haram sayarak bir yere varamayız. "Kürt Sorunu" derken inkâr ve asimilasyon politikalarının kastedildiğini kabul edenler çoğalıp etkin hale geldikçe çözüm kolaylaşacaktır"

 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar