Dökülen bu kanda adalet nerede?

Suriye’de Alevilere yönelik katliamda yaşadıkları ile sembolleşen Zerka Sebahiye’nin kızı yaşananları kaleme aldı: Bir resim görmenizi istiyorum: Bir anne – benim annem –, tüm Suriyeli annelerin sembolü, oğullarının ve torununun cansız bedenleri önünde dimdik ayakta.

Dökülen bu kanda adalet nerede?

Artı Gerçek - Suriye'de Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) öncülüğündeki grupların, 8 Aralık'ta Beşar Esad rejimini devirmesi ardından Akdeniz kıyısındaki kentlerde Alevilere yönelik katliamlar yaşanmaya başladı.

Geçici hükümete bağlı grupların katliam görüntülerini sosyal medyada yayınlaması ise insanlık dışı uygulamaların boyutunu gözler önüne serdi.

86 yaşındaki Zerka Sebahiye’nin çocuklarının gözlerinin önünde katlediliği görüntüler kamuoyunda geniş yankı uyandırdı ve Zerka Sebahiye, Suriye’de Alevilere yönelik gerçekleştirilen katliamlarda sembolleşen bir isim oldu.

Lazkiye kırsalındaki Kardaha’nın Kabu el-Avamiye köyünde düzenlenen bir baskında iki oğlu ile torunu gözleri önünde katledilen Zerka Sebahiye’nin kızının Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne anlattığına göre, olay 7 Mart'ta, bazıları yüzleri açık, bazıları da maskeli askeri üniformalı güvenlik güçlerinin ailenin evine baskın düzenlemesiyle meydana geldi.

Aynı zamanda evi de yağmalanan Zerka Sebahiye, günlerce cesetlerin başında beklemek zorunda kaldı.

Alevilerin Sesi Dergisi’nin 293. sayısında Zerka Sebahiye’nin kızı Mayada Rihan, o gün yaşananları anlatan bir yazı kaleme aldı.

"Dökülen bu kanda adalet nerede?" başlıklı yazının tamamı şöyle:

"Bir resim görmenizi istiyorum: Bir anne – benim annem –, tüm Suriyeli annelerin sembolü, oğullarının ve torununun cansız bedenleri önünde dimdik ayakta. Bu kişiler, insanlığın düşmanları olan teröristler tarafından soğukkanlılıkla öldürüldü, yalnızca Alevi oldukları için katledildiler. Annem korkuya boyun eğmedi. Cellatlarının önünde gözlerini yere indirmedi. Sarsılmaz bir onurla korkuya meydan okudu. Yine de bu suçlular, sınırsız korkaklıklarıyla, ona gitmesini emrettiler; kardeşlerimin ve yeğenimin kan gölü içindeki cesetlerini bırakmasını söylediler ki cesetleri ve evi yakıp suçlarının ve ihanetlerinin izlerini silebilsinler. Ama annem direndi, bitmez bir güç ve kararlılıkla ayakta kaldı. Dört gün boyunca orada durdu, kardeşlerimi ve yeğenimi bekledi, ta ki onları evin bahçesine gömmesine izin verilene kadar. Yedi gün sonra, ailem – ya da geriye kalanları – onları köy mezarlığına defnetti.

Cesetlerini ayaklar altına aldılar, ama annem sessizdi, suskunluğuna gömülmüştü. Onunla alay ettiler, hakaret ettiler, kardeşlerime infazdan önce ve sonra iğrenç sözler söylediler. Katiller yan evi işgal ederek, oradan onu durmaksızın izliyordu. Günde birkaç kez gelip evini ve kardeşlerimin evlerini yağmalıyor, tahrip ediyorlardı.

O gün, 7 Mart 2025’te, kardeşlerim ve yeğenim infaz edildikten hemen sonra, kardeşlerimin üç eşi çocuklarıyla birlikte tarlalara kaçtı; çünkü bu canavarların onları da öldürmeyi planladığını anlamışlardı.

Tam anlamıyla bir savaş sahnesiydi. Jolani ordusuna bağlı milisler, yüzlerce araçla geldi; dişlerine kadar silahlanmış askerler ve “doçka” lançerleriyle donatılmıştılar. Evlere, arabalara, taşlara… vahşice ve rastgele ateş açtılar. Evimize ulaşmadan önce mermiler duvarları deldi, ailemi koridora sığınarak kurşunlardan korunmaya zorladı. Sonra içeri girdiler, “Allahu akbar” çığlıkları ve “Alevi domuzlar sürüsü!” hakaretleriyle kapıyı zorladılar. Kardeşlerimin ve yeğenimin kimliklerini kontrol ettiler. Bazı terörist askerler üst kata çıktı, üç

kardeşimin dairelerinin kapılarını kırdı, mobilyalara ve kıyafetlere ateş açtı; silah, para ve altın arıyorlardı. Her şeyi çaldılar. Aramaları bittiğinde – tabii ki silah bulamadılar – evden ayrıldılar. Ama başka milis grupları geldi, aynı vahşeti tekrarladı. Sondan bir önceki grup aileme şunu söyledi: “Siz güvendesiniz, içeride kalın, ama dikkatli olun, bir sonraki grup daha kötü.” Haklıydılar. O “daha kötü” grup geldi ve kardeşlerime, yeğenime dışarı çıkıp soyunmalarını emretti. Annem ve yeğenimin annesi onları durdurmaya çalıştı. Bir terörist annemi makineli tüfeğiyle itti, bir diğeri ayaklarının dibine ateş etti. Annem tehlikeyi umursamadan onları takip etti, çocukları yerine kendisini öldürmeleri için yalvardı. Onu hakaretlerle susturdular ve üçünü de vurarak öldürdüler. Yeğenimin annesi de kendisini öldürmeleri için yalvardı, oğlunun ölümüne dayanamıyordu. Cevap hemen geldi: “Sizi öldürmeyeceğiz ki acı çekesiniz.” Tam o anda başka bir terörist bağırdı: “Hepsini öldürmeliyiz!” Annem o an gelinime döndü ve “Çocuklarla kaçın!” diye seslendi. İşte o zaman kadınlar ve çocuklar tarlalara doğru koşmaya başladı.

Gerisini biliyorsunuz. Annemi ve suçlarını kendi elleriyle filme aldılar, savunmasız masum sivilleri katletmekten gurur duyuyorlardı.

Bu mu adalet? Bu mu insanlık?"

Aleviler suriye