Greek City Times: Türk etnik milliyetçiliğinin ana nedeni manipülatif ve ideolojik tarih yazımı

29 Aralık Salı günü Artı TV'de yayınlanan 'Global Medya Günlüğü'nde seçilmiş altı yazının özetleri...

Greek City Times: Türk etnik milliyetçiliğinin ana nedeni manipülatif ve ideolojik tarih yazımı

29 Aralık Salı günü Artı TV'de yayınlanan 'Global Medya Günlüğü'nde seçilmiş altı yazının özetleri:

AL-MONITOR, TÜRKİYE’DE RUS S-400 SİSTEMLERİNİN NEDEN SATIN ALINDIĞINI SORGULAYAN SESLER YÜKSELİRKEN YAPTIRIMLARIN ANKARA’YI CAYDIRMADIĞINI YAZIYOR.

AL MONITOR/ABD
S-400’LERE KARŞI YÜKSELEN SESLER

Türkiye’nin Amerika’nın yaptırımlarına rağmen Rus S-400’lerini tutmaya devam ettiğini yazan Semih İdiz, S-400’lere karşı seslerin yükselmeye başladığını belirtiyor. Analistlere göre, krizi etkisiz hale getirecek bir sonraki adım Ankara’dan gelmeli, ancak bu pek olası görünmüyor. Dış politika yazarı Cansu Çamlıbel, "Ankara kurnazlık yapıp SSB’yi by-pass edecek ve tedarikçi olarak başka bir kurumu belirleyecek bir mevzuat değişikliğine gitse bile yaptırımların sebep olacağı psikolojik iklim pek çok ülkeyi Türkiye’den uzak durmaya zorlayacaktır" yorumunu yapıyor. Türkiye’de çok sayıda kişinin S-400’lerin alınması ile ilgili soru işaretleri olduğunu belirten Semih İdiz, "Sonuçta S-400’ler Türkiye için hızla yükümlülük haline geliyor. Erdoğan’ın ikilemi, muhalefete koz vermeden ve siyasi güvenilirliğinden kaybetmeden durumu tersine çeviremeyecek olması. S-400 sorunu, başından beri askeri olmaktan çok politik bir mesele olmuştur" yorumunu yapıyor. İdiz, Ankara ile Washington arasındaki çıkmazın tarafların karşılıklı özverisi ile aşılabileceğini yazıyor. Çıkmazdan kurtulmanın tek yolu bu olsa da Semih İdiz’e göre aşılması gereken ciddi engeller var. "Türkiye Batı ile sadece askeri olarak değil, aynı zamanda demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü açısından da yeniden entegre olmak zorunda. Pek çok kişi, Erdoğan hükümetinin bu sözü tutacağından şüpheli. Türkiye'yi olası bir S-400 bozgunundan çıkarmak, nihayetinde Ankara’nın NATO müttefikleri ile daha uyumlu olduğu dönüşüm geçirmiş daha az fevri bir Erdoğan gerektirecektir" diyor.

yazının devamı...

AHVAL, İSTANBUL’UN STRATEJİK COĞRAFYASININ KURBANI OLARAK, ÇOK SAYIDA CASUS, SUİKASTÇİ VE GANGSTERİ ÇEKEN BİR ŞEHİRE DÖNÜŞTÜĞÜNÜ YAZIYOR

NICHOLAS MORGAN
AHVAL/BAE
CASUSLARI ÇEKEN İSTANBUL

Ahval’den Nicholas Morgan İstanbul’un casus, suikastçi ve gangsterleri çeken bir şehir olduğunu yazıyor. Morgan "Çok sayıda mülteci, muhalif, aktivist, isyancı ve gazeteciye ev sahipliği yapan İstanbul, kendi ülkelerindeki rejimden ve zulümden kaçanlara göreceli bir güvenlik sağlıyor. İstanbul’un bu statüsü, düşman istihbarat görevlilerini bu kişileri etkisiz hale getirmek amacıyla şehre çekmektedir" diye yazıyor. Cemal Kaşıkçı’nın Suudi istihbarat görevlileri tarafından öldürülmesinin ardından İranlı Chaab’ın kaçırılması olayına değinen Morgan, tüm bu eylemlerin İstanbul’u kendi stratejik coğrafyasının kurbanı yaptığını yazıyor. Morgan’a göre bu aynı zamanda İstanbul’un arka bahçesindeki tehlikeli jeopolitikayı ve rejimleri de açığa vuruyor. Morgan bunun rejimleri, İstanbul sokaklarında kan dökmek anlamına gelse bile meseleyi kendi kendilerine ele almaya yönlendirdiğini ileri sürüyor. Rusya’nın bu konuda belki de en önemli fail olduğunu belirten Morgan yıllar içerisinde Rus casuslarının İstanbul’da çok sayıda Çeçen öldürdüğünü ve birkaç tutuklamanın haricinde çok fazla yansıması olmadığını, İran’ın da Türkiye’deki eylemleri ile ilgili hesap vermekten kurtulduğuna dikkat çekiyor. Londra'daki Royal United Services Institute'ün ortaklarından Mark Galeotti, Türkiye’nin Rus suikastlerine çok fazla yaygara yapmadığını söylüyor. Ahval’e konuşan Galeotti, "Ankara’nın kendi topraklarında çok sayıda Çeçen isyancı bulunmasına çok meraklı olmadığını düşünüyorum, dolayısı ile Moskova onları ortadan kaldırdığında o kadar da rahatsız olmuyor" iddiadında bulunuyor.

yazının devamı...

GREEK CITY TIMES’DAKİ YAZIYA GÖRE, "MANİPÜLATİF VE İDEOLOJİK TÜRK TARİH YAZIMI TÜRK IRKÇILIK VE ETNİK MİLLİYETÇİLİĞİNİN ANA NEDENİ".

DR. MEHMET EFE ÇAMAN
GREEK CITY NEWS/YUNANİSTAN
ETNİK KÖKENİNİ İNKAR ETMEK

Profesör Mehmet Efe Çaman Greek City Times’daki yazısında, "Mısır M.Ö. 639 yılında istila edildi ve İslam’a geçti ve 4 bin kişilik Arap ordusundan Arapça dilini ve kültürünü aldı. Mısır tarih yazımı çağdaş Mısır’ın eski Mısır kökenlerini kabul eder. Anadolu’nun yerli halkı ise çok yıllar sonra dini ve dilsel olarak asimile edilmiştir" diye yazıyor. Orta Asya’dan az sayıda kişi Anadolu’ya taşınsa da Türk tarih yazımının "kitlesel göç" ve Anadolu’da nüfusun yer değiştirmesinden söz ettiğini belirten Çaman şu sözlerle devam ediyor: "Bu manipülatif ve ideolojik tarih yazımı, Türk ırkçılık ve etnik milliyetçiliğinin yanı sıra Ermeniler, Rumlar ve Kürtlere karşı yabancı düşmanlığının ana nedeni. Ermeni, Rum ve Kürt kökenini inkar etmek Türkiye’de bir savunma mekanizması". Türkiye nüfusunun önemli bir kısmının atalarının Anadolu yerlileri olduğunu belirten Çaman’a göre, gerek modern DNA çalışmaları, gerekse Türkiye nüfusunun morfolojik özellikleri bu gerçeği gösteriyor. Türklerin bu gerçeği tamamen inkar ettiklerini söyleyen Çaman "Birçok Türk için Rum ya da Ermeni denmesi hakaret gibidir" diyor. Çaman, "Bu düşmanca ve nefret dolu duygular, çağdaş Türklerin ağırlıklı olarak Anadolu yerli halklarının (Rum, Ermeni ve Kürt) soyundan geldiği gerçeğinin inkârına dayanan ırkçı Türk tarih yazımından kaynaklanmakta" diye yazıyor ve, "Türklerin Rum, Ermeni, Süryani veya Kürt atalarına sahip olması neden bu kadar "kötü"? Neden İslam öncesi kimliklerini, tarihlerini, dinlerini, dillerini görmezden geliyorlar?" diye soruyor.

yazının devamı...

TÜRKİYE İLE ÇİN ARASINDAKİ İADE ANLAŞMASINA YER VEREN LİBERATİON GAZETESİNDE, EKONOMİK İLİŞKİLERİN POLİTİKA ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNDEN SÖZ EDİLİYOR

EVA MOYSAN
LIBERATION/FRANSA
UYGURLARIN ENDİŞESİ

Çin’in Uygurlar konusunda Türkiye ile iade anlaşmasını onaylamasının Uygurlarda büyük endişe yarattığını yazan Liberation, Uygur azınlığın Türk yetkililere çağrıda bulunduklarını belirtiyor. Eva Moysan, Çin’in anlaşmayı terörizmle suçladığı Uygurların zorla geri gönderilmesini kolaylaştırmak üzere kullanmayı umduğunu ifade ediyor. Uygur Avrupa Enstitüsü başkanı ve araştırmacı Dilnur Reyhan Twitter hesabından paylaştığı mesajda, Ankara’ya bu "utanç antlaşmasını" bozma çağrısında bulunuyor. Fransız Anadolu Araştırmalar Enstitüsü direktörü Bayram Balcı’ya göre kamuoyunu harekete geçirmek bu sefer kolay olmayacak. Balcı, "Bu anlaşmadan sorumlu olan genelde Uygurların savunucusu olan MHP’dir" diyor. Balcı’ya göre, bu azınlığa yönelik bir seferberlik beklenmemeli çünkü ülkenin önceliği ekonomisini ayakta tutmak. Dünyanın en büyük Uygur diyasporasına ev sahipliği yapan Türkiye’de anlaşmanın diaspora üyeleri arasında paniğe neden olduğunu yazan Eva Moysan, Uygurların kendilerini Türkiye’ye yakın hissettiklerini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2009 yılında "soykırımı" kınayan tutumundan çok etkilendiklerini belirtiyor. Moysan, "Türkiye, Türkçe konuşan azınlığın durumunu açıkça kınayan az sayıdaki Müslüman ülkeden biri olsa da ticari ilişkileri iyi olduğu Pekin ile de hiçbir zaman bağlarını koparmadı" diyor. Balcı, Suriye krizi ve 2016 darbe girişimi sonrası Türkiye’nin Batılı müttefiklerinden uzaklaşarak Çin gibi otoriter ülkelere yöneldiğini vurguluyor. Ekonomik kriz sonrası Türkiye’nin Çin’in yatırımlarına bağımlı hale geldiğini de belirten Balcı, "Ankara, Uygurları savunmak ve Türk ekonomisini kurtarmak arasında seçimini yaptı" diyor. Haberde Türkiye’nin Covid-19 ile mücadele için Çin’den gelecek aşıları da beklediğine dikkat çekiliyor.

yazının devamı...

WASHINGTON POST GAZETESİ, GAZETECİLİĞİN AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ DAHİL OLMAK ÜZERE ÇOK SAYIDA ÜLKEDE 2020 YILINDA DAHA TEHLİKELİ HALE GELDİĞİNİ YAZIYOR.

YAYIN KURULU
WASHINGTON POST/ABD
GAZETECİLİK TEHLİKELİ MESLEK

Gazetecilik mesleği dünya çapında giderek daha tehlikeli bir meslek haline geliyor. Dünyayı etkisi altına alan salgın ve sosyal huzursuzluğun yaşandığı 2020 yılında da bu eğilimin devam ettiğini yazan Washington Post gazetesi, Gazetecileri Koruma Komitesi’nin yıllık anketine yer veriyor. Yayın kurulu, 1 Aralık tarihinde önceki yıllara oranla çok daha fazla gazetecinin cezaevinde olduğuna dikkat çekiyor. Covid-19’un bu baskılar üzerinde önemli bir faktör olduğunu belirten haberde, bir çok gazetecinin salgın hakkında haber yaptıkları için tutuklandıklarını ve bazılarının gözaltındayken virüse yakalanarak hayatlarını kaybettiklerine dikkat çekiliyor. Makalede, "ABD Basın Özgürlüğü Takipçisi'ne göre, Amerika’da polis saldırısına uğrayan gazetecilerin çoğu Siyah hayatlar önemlidir protestolarını takip ederken muhabirler ve fotoğrafçılardı" deniyor. Dünyada en fazla gazetecinin hapsedildiği ülkenin Çin olduğunu yazan makale, "Çin'de hapsedilenlerden üçü, coronavirüsün ortaya çıkışıyla ilgili resmi anlatıyı baltalayan haberler nedeniyle tutuklandı" deniyor. Çin’i ikinci sırada Türkiye’nin takip ettiği, Aralık ayında Türkiye’de halen 37 gazetecinin tutuklu bulunduğu belirtilen haberde Biden yönetiminin ABD’yi tekrar lider konumuna getirerek, basın özgürlüğü konusunda dünya genelindeki iklimi değiştirme fırsatına sahip olduğu vurgulanıyor. Yayın kurulunun makalesi şu sözlerle devam ediyor, "Yeni yönetim ülke içinde gazetecilere yönelik saldırıların hesap verilebilirliğini sağlamalı ve yurtdışında diplomatlarından gazetecilerin davalarına katılmalarını ve bağımsız medyaya desteklerini göstermelerini isteyebilir. Biden insan haklarının Amerikan dış politikasının önceliği olacağını söyledi, tutuklu gazetecileri savunmak bu girişimin en önemli kısmı olmalıdır".

yazının devamı...

THE GUARDIAN GAZETESİ AMERİKA’NIN YENİ BAŞKANI BİDEN’IN SOĞUK SAVAŞ DENEYİMİNİN RUSYA İLE İLİŞKİLERİNİ ŞEKİLLENDİRMEDE ETKİLİ OLABİLECEĞİNİ YAZIYOR

ANDREW ROTH
THE GUARDIAN/İNGİLTERE
ABD-RUSYA İLİŞKİLERİ

Ocak ayında Beyaz Saray’da Trump’tan boşalan koltuğa yerleşecek olan Joe Biden yarım asırlık dış politika deneyimini de beraberinde getirecek. Rusya’yı çok iyi tanıyan ve Sovyetler Birliği döneminde de birçok kez ziyaret gerçekleştiren Biden için eski senatörlerden Bill Bradley, "Joe, Sovyetler Birliği’ni iyi tanıyordu. Rusya’yı iyi biliyor. Putin ile deneyimi var ve neyin mümkün olup olmadığını anlıyor" diyor. Andrew Roth, Biden’ın 70’li ve 80’li yıllarda gerçekleştirdiği ziyaretlerinde Sovyet liderleriyle yaptığı toplantılarda kendine özgü bir özellik haline gelen hırçın bir üslup geliştirdiğini yazıyor. Roth, "Biden Rusya’da, 1980’li yılların başında Moskova ile Washington arasında ilişkiler çökme noktasındayken bile uçurumu kapamaya çalışan yumuşama taraftarı bir olarak hatırlanıyor" diye yazıyor. Dış politika uzmanı olan Sergey Karaganov, Guardian’a yaptığı açıklamada "Beyaz Saray'da 1970'lerin ve 80'lerin Biden'ına sahip olsaydık, insanlar endişelenmezdi" yorumunu yapıyor. Karaganov Biden’ın o yıllarda yarattığı izleniminin "Amerikalı, yakışıklı, sosyal kurumları destekleyen merkez solcu" olduğunu vurguluyor. Biden’in 80’li yıllardan sonra 20 yıl kadar Moskova’ya gitmediğini yazan Roth, o dönemde Putin’in Rusya’nın siyasetine hakim olduğunu, soğuk savaşta ele alınan konuların da değiştiğini artık silah kontrolü gibi konulardan çok demokrasi ve ekonomi konularının ele alındığını yazıyor. Senatör Bradley’e göre, konular değişse de Biden’ın on yıllardır sahip olduğu siyasi deneyim hala geçerli. Trump’ın Putin ile yaptığı görüşmeyi hatırlatan Bradley," Joe manipüle edilemez. Rusya ile yeni bir ilişki şansı olsaydı, bu ilişkinin gerçekleşme şansı gerçekten de Biden ile çok daha yüksektir" diyor.

yazının devamı...

Türkiye basın medya program Artı Tv yazı global medya