İstanbul Zirvesi’ne İran'dan tepki: Kimse bizi devre dışı bırakamaz

Türkiye ve Rusya’nın İdlib mutabakatı sonrasında Suriye sahasında yapılabilecek hamleler Batılı aktörler ile ele alınacak.

İstanbul Zirvesi’ne İran'dan tepki: Kimse bizi devre dışı bırakamaz

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 27 Ekim günü Suriye gündemiyle İstanbul Zirvesi’nde biraraya gelecek. Türkiye, Rusya ve İran’ın ortaklaşa yürüttüğü Astana Süreci yerine Suriye konusunda söz konusu liderler ilk kez karşılıklı müzakerede bulunacak. Amerika'nın Sesi'nde yer alan haberde Türkiye ve Rusya’nın İdlib’teki çatışmaları sonlandırma amacıyla vardığı mutabakat sonrasında Suriye sahasında yapılabilecek hamlelerin Batılı aktörler ile ele alınacağı belirtildi.

İLGİLİ HABER: MACRON VE TRUMP İSTANBUL'DA YAPILACAK DÖRTLÜ ZİRVEYİ GÖRÜŞTÜ

"SURİYE KONUSUNDA HİÇBİR ÜLKE İRAN'I DEVRE DIŞI BIRAKAMAZ"

Haberde İstanbul Zirvesi’ne İran'ın tepki gösterdiği belirtildi. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Caber Ansari, Moskova’da yaptığı açıklamada, "Söz konusu Suriye olunca hiçbir ülke İran'ı devre dışı bırakamaz. İran bu anlamda önemli adımlar atıyor ve eylemleri, bölgede var olan gerçekliğe dayanıyor. Bu arada Türkiye, bazı diğer ülkeler gibi bunu anlıyor. Ama bu konuda mantık dışı duruş sergileyen ülkeler de var. İran, Suriye halkı ve hükümetinin teröre karşı savaşında son yıllarda ciddi biçimde Suriye'nin yanında oldu. İran, barış fikrini Astana formatı ve diğer temaslarında hayata geçirmeye çalışıyor. Birçok ülkede yapılan diğer görüşmeler de var, bu doğal bir şey ve onlar bu jeopolitik gerçekliği değiştiremez" ifadelerini kullandı.

İLGİLİ HABER: ERDOĞAN'DAN SURİYE İÇİN DÖRTLÜ ZİRVE

Haberde İstanbul Zirvesi’nin Suriye’deki çözüme katkısı ne olabilir? sorusunu Ankara Politikalar Merkezi Başkanı Hasan Kanbolat ve ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Tanrısever yanıtlıyor. Uzmanlar, İstanbul Zirvesi’nin nihayetinde yeni anayasa ve demokratik seçim gibi çözüm konusunda Cenevre’deki süreci de hızlandırabileceği düşüncesini dile getiriyor. Konuya ilişkin uzmanların değerlendirmelerinin dikkat çeken kısımları şöyle:

-İstanbul Zirvesi nasıl toplanıyor?

Kanbolat: "27 Ekim’de yapılacak zirve kararı aslında Erdoğan – Merkel görüşmesi sırasında verilmişti. Öncesinde Soçi, Tahran ve İstanbul’da olan süreç ise, İran’ın da içerisinde olduğu süreçti. Şimdi Almanya ve Fransa’yı yani Avrupa’nın iki önemli ülkesini görüyoruz. Neden Fransa ve Almanya? Fransa ile Suriye arasında her zaman yakın bir ilişki içerisinde olmuştur ve gelecekte bunun olması beklenmektedir. Almanya ise 2015’te Türkiye’den sonra en çok Suriyeli mülteciyi kabul eden ülke idi. Aynı zamanda İdlib’e yığılan Sunni kökenli Suriyelilerden dolayı bunun önemli olduğu görüyoruz" dedi.

-Zirvenin Astana’dan farkı

Tanrısever: "Astana’da İran, Rusya ve Türkiye’nin birlikte sürdürdüğü ve çatışmasızlık sürecini güçlendirmeye dönük bir süreç devam ediyor. Suriye’de pek çok yerde sorunlar kontrol altına alındı. Nihai çözüm nasıl olacak diye düşünülüyor. Cenevre’ye doğru gidecek yolda şimdi yeni aktörlerle birlikte durum ele alınacak. Önümüzdeki hafta yapılacak zirvede en önemli konu Fransa ve Almanya’nın dahil olması, İran’ın dışarıda tutulması. Bu yeni bir süreç. Türkiye’nin dış politikası açısından yeni bir nokta. Burada Avrupa’nın, AB’nin, Suriye çözüm sürecinde etkisi artacak görünüyor. Özellikle göç meselesinden dolayı Avrupa doğrudan etkileniyor. Özellikle Almanya, Suriye’deki hem sorunların bir iletişim içerisinde çözülmesini hem de göç meselesine çözüm bulunmasını ve genel olarak da Avrupa’nın Doğu Akdeniz ve doğu boyutunun güçlenmesini istiyor. Bu anlamda Astana sürecinden farklı Cenevre’ye yakın bir süreç. Bu bakımdan beklentiler yüksek" diye konuştu.

-İstanbul’da Avrupa katılımıyla siyasi çözüme doğru mu?

Suriye konusunda bugüne dek ABD’nin başka çözüm formatı girişimleri olduğunu anımsatan Kanbolat, ABD’nin de Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve İngiltere’yi içerisine alan bir grubu hedeflediğini aktardı. Şimdi İstanbul Zirvesi’nde İran’ın yokluğu yanı sıra ABD’nin de olmadığını kaydeden Kanbolat, yine de batının sürece dahil olduğunu vurguladı. Kanbolat, "Cenevre’de anayasa oluşturulması öngörülmüştü. Ama bu süreç henüz başlamadı. Bu başlamayınca anayasa sonrasında Suriye’de uluslararası standartlarda seçimin yapılması henüz başlamadı. Bunların başlatılması siyasi bir çözümün artık düşünülmesinin Batılı oyuncularla birlikte İstanbul’da bunu bekliyoruz. İran, Rusya ve Türkiye üçlüsü bunu bir noktaya kadar getirdi. Buna Avrupa’nın da katılması son derece önemli. İstanbul ve Cenevre birbirini tamamlayabilecek. Eğer bu 27 Ekim’deki süreç başarılı olursa da ABD’nin buna dahil olması daha iyi, doğru olur. Böylece Suriye’ye barışı getirmesine neden olur" görüşünü dile getirdi.

Rusya ve Türkiye’nin İdlib’teki mutabakatına uluslararası toplumdan destek geldiğini hatırlatan Tanrısever ise, "Örneğin ABD özellikle belirtti ki İdlib’teki çözüm, ağır silahların tasfiye edilmesi, terörist unsurlardan arındırılması ama bunu çatışmasız yapmayı hedef alan bir süreçti. Burada göçün olması da engelleniyor. Rusya’nın öngördüğü model bir çatışma yoluyla buradaki unsurların dışarıya atılmasıydı. Türkiye’nin önerdiği modelde ise bu olmadan güvenliğin arttırılması yönünde bir diplomatik çözüm gerçekleştirildi. Avrupa, ABD, hatta Rusya, bunun uluslararası kazan kazan modeli olduğunu belirttiler. Şimdi de Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa’nın geliştireceği bir model, nihayetinde Cenevre’de de bir orta yolun uluslararası kabul görecek olan model buna yakın da olabilir" dedi.

-Suriye meselesi Türkiye – Rusya ilişkilerini nasıl etkiliyor?

Tanrısever: "Rusya ile ilişkilerde de komşu olması, Rusya’nın küresel politikadaki yeri ve uluslararası politikadaki gerçeklerden dolayı Türkiye’nin Rusya’yı göz ardı edebilmesi mümkün değildir. Ancak Türkiye’nin literatürde Batı’dan uzaklaşma ve Rusya’ya yönelen bir trendi yok. Türkiye’nin ana trendi Avrupalılaşma, Batılaşma. Uzun yıllardır Batı’yla ilişkisinde köprü politikası rolü üstleniyor. Komşusu olan bir ülkeyi dikkate alıyor, ama Rusya’yı temel alıp bir politika üretmiyor. Fransa ve Almanya’nın İstanbul Zirvesi’ne dahil edilmesi bizzat bunu işaret ediyor. Türkiye’nin inisiyatifiyle böyle bir zemin geliştirildi. Türkiye tabii temel güvenlik kaygılarını da esas alıyor" dedi.

Kanbolat: "Suriye odaklı baktığımız zaman Rusya’yla genel toplamda pozitif bir mutabakat olduğunu görüyorum. Zaman zaman pürüzler çıkmakta ama bunlar da anlaşmalarla çözülmektedir. İdlib meselesinde de aynı kanaatteyim. Ancak Rusya’nın Kürt siyasi hareketleriyle çok yakın ilişkileri olduğunu görüyoruz. PYD çok yakın ilişkileri vardır. Bunun yanında Rusya’nın, Kürt siyasi hareketlerinin çok fazla ABD’ye doğru kaymasıyla birlikte Türklere daha güvenilir bir ortak olarak baktığını görüyoruz. Ayrıca Karadeniz bölgesinde boru hatlarını Türkiye üzerinden geçirmeyi de daha güvenilir gördü. Türkiye – Rusya bir ittifaka gitmektedir? Hayır. Rusya, Türkiye’nin Batı ülkeleri gibi istikrarlı bir ülke olduğunu görmektedir ve ilişkisini geliştirmektedir" diye konuştu.

Kanbolat Rusya’nın Suriye’deki nihai hedefini de yorumlayarak, "Rusya, Sovyetler Birliği’nden beri Şam hükümetiyle birlikte yakın ilişki ağı içerisinde olduğunu görüyoruz. İsrail ile Rusya ilişkileri de son derece yakındır. İsrail’in nüfusun yaklaşık üçte biri, yönetim kademelerinde yarısından fazlası eski Sovyetler kökenli. İsrail’de ikinci dil bile Rusya olmuş durumda. Rusya, böylesi yakın bir ilişki ağını hem Suriye hem de İsrail ile korumakta. Şam’ın düşmesini asla istemiyor. Bunun yanında yeni Suriye bir dizaynını kabul etmek zorunda olduğunu da görmektedir" görüşünü ifade etti. ( DIŞ HABERLER SERVİSİ)

Türkiye erdoğan suriye merkel rusya fransa almanya tepki idlib Macron