Kimyasal silah mı? Medyatik yalan mı?
Kimyasal silah saldırılarının failini belirlemek uzmanlık gerektiriyor ve oldukça da zor. Öyle hemen birkaç saatte, hatta günde gerçeğin ortaya çıkması...
Kimyasal silah saldırılarının failini belirlemek uzmanlık gerektiriyor ve oldukça da zor. Öyle hemen birkaç saatte, hatta günde gerçeğin ortaya çıkması mümkün değil. Buna rağmen olup bitene baktığımızda, daha olayın üzerinden birkaç saat geçmeden, olayın failleri bulundu, suçlandı ve cezalandırılmasına karar verildi.
Koray DÜZGÖREN
2011’de başlayan Suriye savaşı, belki de şimdiye kadar tarihin kaydettiği en kirli ve en vahşi savaş olarak kayıtlara geçecek. Tabii savaş savaştır ve savaşın hiç bir türü kabul edilemez ve insanlık dışıdır.
Bu savaşın en önemli özelliklerinden biri medya manipülasyonlarının, yalanlarının, düzmece haberciliğin ve psikolojik savaş yöntemlerinin en üst düzeyde ve en kural tanımaz bir şekilde kullanılmış ve kullanılıyor olmasıdır.
Bunun son örneğini geçtiğimiz çarşamba günü yaşadık.
Cihatçılar, Suriye savaş uçaklarının İdlib civarına kimyasal başlıklı füzelerle saldırdığını ve bu nedenle yüzün üzerinde sivilin öldüğünü iddia etti. İddiaya göre, ordunun kullandığı gaz, sarin gazı idi.
Hemen sonrasında düğmeye basılmış gibi neredeyse bütün batı medyası harekete geçti ve bu olay, birinci haber olarak tüm dünyaya duyuruldu. O saatten itibaren de saldırıyla ilgili dramatik ve insancıl hikayeler en ince ayrıntısına kadar işleniyor ve yayınlanmaya devam ediyor. Dünyanın nasıl bir vahşetle karşı karşıya kaldığı anlatılarak eli kanlı diktatör Esad’a esaslı bir ders verilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Saldırıdan sonra ABD’den gelen tepki de bu çağrıya cevap niteliği taşıyordu. ABD’nin yeni başkanı Trump’ın açıklamaları bir cezalandırma operasyonunu işaret ediyordu.
Ve fazla beklenmedi. Dün sabaha karşı Akdeniz’deki ABD savaş gemilerinden ateşlenen füzeler, Humus yakınlarındaki önemli bir hava üssünü bombaladı. ABD böylece ilk defa doğrudan Şam yönetiminin hedeflerine saldırmış oldu.
Tabii bu arada Rusya ve Suriye hükümet yetkilileri bu olayla ilgilerinin olmadığını, Suriye savaş uçaklarının cihatçılara ait bir sarin gazı deposuna ateş açtığını böylece gazın çevreye yayıldığını açıklasalar da bunu kimse ciddiye almadı. Batı medyasında koparılan gürültünün yanında bu yalanlama duyulmadı bile.
Batı medyasının neredeyse bütünüyle Şam yönetimini ve Esad’ı suçlu ilan etmesini ve ABD’nin de ilan edilen faili cezalandırmak için harekete geçmesini bir yana bırakalım.
Bu insanlık dışı saldırının, katliamın gerçek faili ya da failleri kim diye sormak durumundayız.
Kimyasal silah saldırılarının failini belirlemek uzmanlık gerektiriyor ve oldukça da zor. Öyle hemen birkaç saatte, hatta günde gerçeğin ortaya çıkması mümkün değil.
Normalde Birleşmiş Milletler’in bir uzmanlar grubuyla olayı araştırması ve sonuca varması gerekir.
Bu arada bir BM uzmanının "bu saldırıyı muhaliflerin yaptığına inanıyorum" şeklinde bir açıklama yaptığını da kaydedelim.
Buna rağmen olup bitene baktığımızda, daha olayın üzerinden birkaç saat geçmeden, olayın failleri bulundu, suçlandı ve cezalandırılmasına karar verildi.
Türkiye’nin de bu konuda çok gayretli ve sevinçli göründüğünün altını çizmekte yarar var. Adalet ve Sağlık bakanları ile diğer yetkililer olayın nasıl cereyan ettiğini ve sorumlularını açıkladılar bile. Cumhurbaşkanı Erdoğan bombardımanı alkışladı ve devamını istedi. Devamı herhalde Suriye’nin tümüyle işgal edilmesi olmalı.
Böylece çöktü denilen Suriye politikası belki de canlanır. Bu vesile ile Suriye’nin kuzeyinde Kürt kantonlarına da esaslı bir ders verilir. Hele bu işler referendum öncesinde olabilirse ‘evet’ çantada keklik sayılabilir.
Acaba öyle mi?
Batı medyası, Suriye konusunda ne kadar manüpilasyon yaparsa yapsın, olgular ne kadar saptırılırsa saptırılsın gerçekler er ya da geç ortaya çıkıyor. Bunu engellemek mümkün değil. Üstelik şimdi daha da erken ortaya çıkıyor.
KÖRFEZ SAVAŞINDA DA DÜNYAYLA ALAY EDİLDİ
Biz bunu Körfez savaşlarında da görmüştük.
Özellikle ikinci Körfez savaşında bütün dünya ile adeta alay edildi. Irak’ta nükleer silah, olmadı kimyasal silah, o da olmadı kitle imha silahları yalanı ile Irak istila edildi. Ülke tamamen yıkıldı, milyonlarca insan katledildi.
Daha sonra savaşa gerekçe olan istihbarat raporlarının ve haberlerin nasıl düzmece ve yalan olduğu anlaşıldı. Savaşın sorumluları tarafından dünya kamuoyundan özürler dilendi ama iş işten geçmişti.
Şimdi aynı filmi Suriye’de yeniden görüyor gibiyiz.
Üstelik, 14 Ağustos 2013’te yine Suriye’de yine aynı aktörlerle gördüğümüz bir filmi.
O tarihte Suriye'de "Suriye Genel Devrim Konseyi" isimli muhalif örgüt, başkent Şam'ın doğusundaki Guta bölgesinde ordunun kimyasal başlıklı füzeler kullanması nedeniyle 430 kişinin öldüğünü iddia etti. Reuters, hastane kaynaklarına dayanarak, 213 kişinin öldüğü bilgisini verdi. İddiaya göre ordunun kullandığı gaz, sarin gazı idi.
O zaman da "Acaba? diye sormuştuk, gerçeği öğrenmek isteyen birçokları gibi..
İlginçtir saldırı, 20 kişilik bir Birleşmiş Milletler uzman grubu, ülkenin 3 noktasındaki kimyasal silah kullanımı iddialarını araştırmak üzere Şam'a geldiği sırada yapılmıştı!.
BM yönetimi, ABD, Fransa ve Britanya'nın yanı sıra Suriye yönetiminden de kimyasal silah kullanıldığına dair raporlar aldığını söylemişti. Rusya ise geçtiğimiz yılın mart ayında Halep'in Han el-Esal bölgesinde muhaliflerin kimyasal silah kullandığının kanıtlandığını kendi uzman raporlarıyla doğrulandığını ileri sürmüştü.
ORTAYA ÇIKARTILAN KANITLAR NEYDİ?
Şimdi en çok sorulan, Esad’ın Doğu Halep’in cihatçılardan temizlenmesinden sonra avantajlı bir duruma gelmesinin ardından neden böyle bir saldırı gerçekleştirdiği sorusu.
Muhaliflerin bu yeni "kimyasal" saldırıya dair ilk kanıtları, 1 dakikalık bir video ve çeşitli fotoğraf görüntüleri. Dolaşıma sokulan videoda, yerde yatan bazı çocuklar görülüyor.
Dikkat çekici noktalardan bir tanesi de, kimyasala maruz kaldığı iddia edilen kişilere müdahale edenlerin herhangi bir önlem almaması. Uzmanlar, sarin gazına maruz kalan insanlara kimyasaldan koruyucu kıyafet olmadan müdahale edenlerin aynı gazdan etkileneceğini söylüyorlar.
Anadolu Ajansı'nın yayınladığı bir videoda ise, ağzından köpük çıkan birisi görülüyor. Oysa Salgın Kontrol ve Koruma Merkezi'nin verdiği bilgilere göre köpük, sarin gazının semptomları arasında yer almıyor.
HERSH'İN TÜRKİYE'YE İLİŞKİN İDDİALARI
Şimdi gelelim Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh’in Aralık 2015 tarihli London Review of Books'ta yazdığı makaleye.
Hersh o makalede, Amerika Birleşik Devletleri'nde Başkan Barack Obama ile Savunma Bakanlığı yani Pentagon arasında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad konusunda görüş farklılığı olduğunu yazmıştı. Hersh, haberini bazı Pentagon yetkililerine dayandırmıştı. Hersh, daha önce de Libya'dan Suriye'ye gönderilen silahların akışında ve Suriye'deki sarin gazı saldırısında (14 Ağustos 2013 saldırısı) Türkiye'nin parmağı olduğunu yazmıştı. Hersh, tartışma yaratan makalesinde, Pentagon'un siyasiler dışında ‘ordudan orduya' diye tanımlanan ilişkilerini ele alıyordu. Hersh'ün makalesinde altını çizdiği noktalar şöyle idi:
"CIA'den ayrı olarak Pentagon içerisinde ayrı bir istihbarat birimi olan DIA ve generallerden oluşan bir kurul var.. – Obama yönetimini Esad konusunda ikna edemeyeceğini anlayan ordu içindeki bu kurul, 2013 sonbaharından başlamak üzere kendi planları doğrultusunda hareket etmeye başladı. – Kurulun Obama'ya da sunduğu rapora göre, 2013 yılında Suriye'deki kimyasal saldırıda Türkiye'nin parmağı var. Bu DIA'in dinlemeleriyle net bir şekilde belirlendi. Obama da bunu biliyor. Buna rağmen Türkiye ile işbirliğine devam ediyor. – Obama, ısrarla Esad'ın yönetimden uzaklaşması gerektiğini savunuyor. Oysa, Pentagon'a göre bu, bölge için bir felaketle sonuçlanabilir. Esad'ın yarattığı boşluğu cihatçılar doldurabilir."
Hersh’ün bu iddialarına şimdiye kadar bir yanıt verilebilmiş ya da yalanlanmış değil. Buna karşılık bu iddialar bu son saldırı ile yeniden gündeme gelebilir. Kimyasal saldırı iddialarının hemen ardından Independent gazetesi Ortadoğu yazarı Robert Fisk de bu iddiayı hatırlattı.
Şimdi biz de soruyoruz:
Böylesine insanlık dışı bir kimyasal silah saldırısının gerçek faili kim?
Bu oyunda Türkiye’nin rolü ne?
Bu sorular öyle medya gürültüsü arasında geçiştirilebilecek konular değiller.
Dünya demokratik kamuoyunun artık bu tür düzmece haberlere, manipülasyonlara karnı tok.