Lahey'deki 'İsrail işgali' duruşmaları başladı: Filistinli temsilci gözyaşlarını tutamadı

Lahey'deki 'İsrail işgali' duruşmaları başladı: Filistinli temsilci gözyaşlarını tutamadı
İsrail'in Filistin topraklarındaki işgalinin hukuki sonuçlarının ele alınacağı Uluslararası Adalet Divanı duruşmaları başladı. Filistin Yönetimi BM Daimi Temsilcisi Mansur, öldürülen çocuklardan söz ederken gözyaşlarını tutamadı.

Artı Gerçek - BM Genel Kurulu'nun İsrail işgali altındaki Filistin topraklarına ilişkin görüş talep ettiği Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) bir hafta sürecek duruşmalar bugün başladı. Türkiye'nin sunum yapacağı duruşmaların ilk gününde, Filistin Yönetimi'nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Riyad Mansur gözyaşlarına hakim olamadı. Mansur, konuşmasının sonunda "Filistinli çocukların demografik bir tehdit olarak değil çocuk olarak muamele görmesi" çağrısı yaparken ağladı.

Hollanda'nın idari başkenti Lahey'deki Barış Sarayı'nda bulunan UAD'de, İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalar başladı. Filistin Yönetimi Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki'nin başkanlık ettiği heyette yer alan Mansur, konuşmasında BM Genel Kurulu'nun Filistin halkı, hukuk ve barışın tehlikede olduğu gerekçesiyle UAD'ye Filistin'le ilgili sorular yönelttiğini anımsattı. Mansur, "Bu sorularla ilgili olarak hukukun açıklığı, İsrail tarafından devam eden ihlalin kanıtlarıyla eşleşmektedir, bu ihlal en insanlık dışı seviyelere ulaşmıştır" dedi.

'HUKUK AYAKLAR ALTINA ALINIYOR'

Filistin halkının 75 yıldır bulunduğu coğrafyanın ve hatta tarihin dışına itilme girişimleriyle karşı karşıya kaldığına işaret eden Mansur, "Hukuk kesinlikle açık olmasına rağmen hesap verilebilirlik olmadan ayaklar altına alınıyor, adalet yok ve adalet olmadan barış olamaz" diye konuştu.

İsrail'in 75 yıl sonra yasa dışı davranışlarının sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılması gerektiğini vurgulayan Mansur, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İsrailli liderler, artık niyetlerini gizleme ihtiyacı hissetmiyor. Filistin halkından öyle ya da böyle kurtulacaklarını açıkça söylüyorlar. Onlar, yasalara meydan okuyor ve yasalar da zar zor karşılık veriyor. Filistin için hukuk, eylem ve hesap verebilirlik için katalizör olmaktan ziyade ihlallerin ciddiyetinin bir ölçüsü olmaya devam ediyor. Bugün Gazze'deki Filistinli çocuklar için uluslararası hukuk ne anlama geliyor? Uluslararası hukuk ne o çocukları ne ailelerini ne de topluluklarını korumadı. Biz, payına düşenden çok daha fazla acıya katlanmış gururlu ve dirençli bir halkız. Bugün Filistinli olmak çok acı verici. Nasıl böyle bir kayba ve adaletsizliğe maruz kalabildik? Böyle bir hukuksuzluk ve aşağılanma tekrar tekrar yaşanır mı?"

İŞGALİN YASADIŞILIĞINI TEYİT ETME ÇAĞRISI

Mansur, İsrail’in hukuka aykırı ilhakını yasallaştırmaya ve yüz binlerce yasa dışı yerleşimciye alan açmaya çalıştığına dikkati çekerek, Filistinlilerin varlığını inkar eden İsrail’in ihlallerini sonlandırmak yerine artırdığını söyledi. Filistinlilerin adalet arayışının kendilerini UAD'ye getirdiğini belirten Mansur, Divan'ı İsrail'in işgal altındaki topraklardaki varlığının yasa dışı olduğunu teyit etmeye çağırdı. Mansur, "(UAD'den) İşgalin derhal, tamamen ve koşulsuz şekilde sonlandırılması gerektiği görüşüne hükmetmenizi istiyoruz" dedi.

'FİLİSTİN HALKI SADECE KENDİ HAKLARINA SAYGI GÖSTERİLMESİNİ TALEP EDİYOR'

Konuşmasının sonunda Filistinli çocuklardan söz ederken gözyaşlarına hakim olamayan Mansur, şu ifadeleri kullandı:

"Filistin Devleti, bu mahkemeye uluslararası hukukun korunması, adaletsizliğin sona erdirilmesi, adil ve kalıcı barışın sağlanması için uluslararası topluma rehberlik etmesi, Filistinli çocukların demografik bir tehdit olarak değil çocuk olarak muamele gördüğü, ait olduğumuz grubun kimliğinin hepimizin sahip olduğu insan haklarını azaltmadığı, hiçbir Filistinlinin ve hiçbir İsraillinin öldürülmediği, iki devletin barış ve güvenlik içinde yan yana yaşadığı bir geleceğe doğru bize yol göstermesi için çağrıda bulunmaktadır.

Filistin halkı, sadece kendi haklarına saygı gösterilmesini talep etmektedir. Daha fazlasını istemiyorlar. Daha azını ve başka hiçbir şeyi kabul edemezler. Özgürlük, adalet ve barışın geleceği burada ve şimdi başlayabilir. Yasanın ne olduğu, neyi gerektirdiği ve uygulamada ne anlama geldiği konusunda mümkün olan en net açıklamayı yapmak sizin elinizdedir. BM'nin tüm üyeleri olarak bilgeliğinize, adilliğinize, adalete ve hukukun üstünlüğüne olan bağlılığınıza güveniyoruz."

TÜRKİYE DE KATILIYOR

Duruşmalar kapsamında aralarında Türkiye'nin de yer aldığı 52 devletin yanı sıra Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Afrika Birliği, 19-26 Şubat tarihlerinde, İsrail'in Doğu Kudüs dahil işgali altındaki Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki neticelerine ilişkin beyanlarda bulunacak.

Başta İsrail olmak üzere, işgalin devletler ve BM açısından sonuçlarının da ele alınacağı altı gün sürecek duruşmalarda her bir devlet ve kuruluş, otuzar dakika sunum yapacak. Filistin tarafının sunumuyla başlayan duruşmalarda Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığı'nın sunumu, son gün olan 26 Şubat'ta TSİ 12.00'de gerçekleştirilecek.

Hollanda'nın idari başkenti Lahey'deki Barış Sarayı'nda faaliyetlerini yürüten UAD'de halka açık duruşmalar canlı yayımlanıyor. Sözlü sunumlarda sadece Filistin tarafına üç saat süre tanınıyor.

Sözlü beyanda bulunacak devletlerin arasında ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya, İran, Kanada, Mısır, Güney Afrika, Japonya, İspanya, Suudi Arabistan, Malezya, Pakistan, Hollanda’nın yanı sıra AB, Orta Doğu ve Asya-Pasifik bölgesinden çok sayıda ülke yer alıyor.

İSRAİL SADECE YAZILI BEYANDA BULUNUYOR

Divan önünde danışma görüşünde ilk defa bu kadar çok sayıda devletin yazılı ve sözlü beyanda bulunduğu görülürken yazılı beyanda bulunan İsrail’in sözlü duruşmalarda yer almaması dikkati çekiyor. Aralarında Türkiye'nin de olduğu 57 ülke ve uluslararası kurum, danışma görüşü verilecek sorular hakkındaki kendi tutumlarını içeren yazılı beyanlarını UAD'ye sunmuştu.

BM GENEL KURULU, ULUSLARARASI ADALET DİVANI'NDAN GÖRÜŞ İSTEMİŞTİ

BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD'ye, Divan Statüsü’nün 65. maddesine dayanarak 1967'deki savaştan bu yana İsrail'in Filistin'deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru yöneltti.

BM Genel Kurulunun Divandan cevaplarını talep ettiği sorular şu şekilde:

"1- İsrail'in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?

2- İsrail'in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?"

Danışma görüşü talebi, 17 Ocak 2023'te BM Genel Sekreteri tarafından UAD'ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin'e danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.

DANIŞMA GÖRÜŞÜNÜN ETKİSİ NEDİR?

UAD'nin verdiği danışma görüşleri, her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.

Divanın, İsrail'in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004'te verdiği danışma görüşünde duvarın hukuka aykırı olduğunu tespitinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail'e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyması dikkati çekiyor.

Yine UAD'nin 22 Temmuz 2010'da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova'nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.

UAD'nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırılığı yönünde olması durumunda, bunun İsrail ve diğer ülkeler açısından getirdiği sonuçları da tespit etmesiyle, İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkelerin uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlanmaları muhtemel. (AA)

Öne Çıkanlar