Theresa May'e inat, savaşa 'enough'

May'in hamaseti manşetlere çıkarken İşçi Partisi lideri Corby'nin 'Önce teröre destek veren ülkelerle ilişkinizi gözden geçirin' açıklaması görmezden gelindi.

Theresa May'e inat, savaşa 'enough'

Armağan KARGILI

Britanya’nın Başbakanı Theresa May, Londra saldırısının ardından "Enough is enough –Artık yeter- Edi bese" dedi. May’in hamaseti manşetlere çıkarken İşçi Partisi lideri Corbyn’in "önce teröre destek veren ülkelerle ilişkinizi gözden geçirin" açıklaması görmezden gelindi

İngiltere’de 3 ay içinde bu 3’üncü saldırı... Yaşamlarını yitirenler, yaralananlar, saldırının tanıkları, bunların aileleri, yakınları... Kendisini her üç cümlesinden birinde "güçlü ve istikrarlı" diye tanımlayan Britanya’nın Başbakanı Theresa May; Londra’daki saldırı üzerine "Enough is enough –Artık yeter- Edi bese" dedi. İngiliz medyasının 1. sayfalarına dünya medyasının dış haberler sayfalarına manşet çıktı...

"Enough is enough" lafları eden Theresa May’in, daha önce de "Brexit is Brexit" -Britanya’nın AB’den çıkışı, Britanya’nın AB’den çıkışı demektir diye tanımlanabilir-, "No deal is better than a bad deal" –Edilmemiş bir teklif, kötü bir tekliften iyidir diye çevrilebilir- ikilemelerini bıkmadan usanmadan kullandığını Britanya politikasını izleyen herkes bilir. Independent gazetesinin önemli yazarlarından Robert Fisk, Theresa May’in insanları ikna kabiliyetini kaybettiğini anladığı anda bu tür ikilemelere başvurduğunu söylüyor. Ciddiye almaya gerek yok yani demeye getiriyor...

Asıl sorun ise, May’in bu ikilemenin peşine taktığı sözler. Çünkü asıl o sözler; ırkçı, İslamofobik, yeteneksiz yöneticilerin başvurduğu yasakların işaretçisi. "Biz radikallere çok hoşgörülü davrandık. Artık utanacağımız bazı tartışmaları yapmanın zamanı geldi" diyor Theresa May. Ne demek istediğini anlamak zor değil. Bunun için pek sevgili arkadaşı ve fikirdaşı islamofobik Trump’ın tweetlerine bakmak yeter. Londra saldırısının ardından hedefine Londra’nın belediye başkanı Sadiq Khan’i koymuş. Londra saldırısını ve arkasındaki nedenleri tartışmak yerine Sadiq Khan’ın Londralılara "sokaklarda daha çok asker ve polis göreceksiniz panik yapmayın" sözleri ile dalga geçmiş. Belli ki Khan’ın sözlerini anlamamış ya da anlamamak işine gelmiş. "7 kişi ölmüş, 48 kişi yaralanmış, Sadiq Khan paniğe gerek yok diyor" diye tweet atmış. Nedeni gayet basit, adından bile anlaşılacağı üzere bir Müslüman olan Sadiq Khan’ın Londra’ya Belediye Başkanı olmasını bir türlü hazmedemedi Trump... Üstüne üstlük de ilk yurtdışı gezisini Suudi Arabistan’a yaptığı ve burada bütün Arap ülkeleriyle "zirve" yapıp, çoğunluğunu silahın oluşturduğu tatlı ticaret anlaşmaları imzalamasının va "Arap NATO"su için düğmeye basmasının üzerinden henüz sadece hafta geçmişken bu yorumu yaptı.

Tam da seçim haftasına giren Britanya’da, Trump’ın ne yapmaya çalıştığı açık. May’e destek veriyor. Ama Britanya’da, bu süslü, ırkçıları iştahlandıran lafların arkasına sığınmayı ve hamaset politikasını reddeden politikalar ve politikacılar da gazeteciler de var. Bugünlerde halk da onların yazdıklarını, söylediklerini daha çok ciddiye alıyor.

Biraz da onların yazdıklarından ve söylediklerinden yola çıkarak, hamasetten uzak, Britanya’da neler olduğuna bakmak daha gerçekçi olacaktır. Belki bundan dünyanın payına düşen dersler de çıkar.

Robert Fisk, bugün İndependent’taki yazısına İşçi Partisi’nin lideri Jeremy Corbyn’in sözlerine de yer veriyor. Kimdir Jeremy Corbyn derseniz, onun için ilk söylenecek söz; "68 kuşağındandır"... Savaşa karşı, insan haklarından yana görüşlerini o yıllardan bugüne dek hiç ödün vermeden, İngiliz parlamentosu ve siyasetine taşımış bir isimdir. İngiliz derin devleti ile kendi partisindeki derin İşçi Partisi’nin ve önemli bölümü ondan nefretini gizlemiyor. Theresa May’in en önemli destekçilerinden Amerikalı medya moğulu Rupert Murdoch’ın önemli bir bölümünü ele geçirdiği İngiliz medyası geleneklerine son derece bağlı bu monarşi ülkesine Corbyn’in başbakanlık edemeyeceğini açıkça yazıyor. Buna karşılık yoksullar -ki, sayıları hayal bile edemeyeceğiniz kadar yüksek, bugün İngiltere’de her 5 kişiden birisi masasına yemek koymakta zorlanıyor ve en az 500 bin kişi de ‘food bank’ denilen, gönüllü kuruluşların bedava yemek dağıttığı yerlere bağımlı yaşıyor.

Corbyn işsizler, işçiler, gençler ve son dönemde kadınların desteğini alıyor. Bu destek her geçen gün artarak sürüyor. Theresa May, hiç kimsenin beklemediği bir sırada, kamuoyu araştırmalarının ortaya koyduğu yüksek oy oranına güvenerek baskın seçim ilan etti. O günlerdeki kamuoyu yoklamalarına göre, İngilizlerin ‘Tory’ler dedikleri Theresa May liderliğindeki Muhafazakar Parti’nin oyları İşçi Partisi’nin yüzde 24 önündeydi. Şimdi bu fark, yüzde 5’e kadar indi. Londra saldırısının 8 Haziran Perşembe günü yapılacak seçimlerin sonuçlarını nasıl etkileyeceği herkesin ortak merakı.

Bu tanımlamadan sonra Fisk’in alıntıladığı ve Britanya’nın her köşesinde tartışılan Corbyn’in sözlerine gelelim. Fisk, Corbyn’in "Theresa May’in kendi vatandaşı Müslüman Britanyalılarla utandırıcı konuşmalar yapması yerine radikalleri büyütüp destekleyen Suudilerle ve Körfez ülkeleriyle zor konuşmalar yapmasının zamanı geldi" sözlerini yazısına taşımış.
"Kahramanlarımdan biri" diye tanımladığı Corbyn’in bu sözlerine de şöyle bir ek yapmış: "Evet, Selefi-Vahabi Körfez devletlerinin ve vatandaşlarının IŞİD’e katkılarıyla yüzleşmek gerçekten de Theresa May "zor bir konuşma" olurdu. Onun yerine May, Vahabiliğin temsil ettiği bu korkunç ideolojiyi değiştirme güçleri olmayan İngiltere'nin Müslümanlarıyla ‘utanç verici konuşmalar’ yapacak."

ABD başkanı Donald Trump’ın ilk Körfez ziyaretinde Suudilerle 380 milyar dolarlık çoğunu silah ticaretinin oluşturduğu anlaşmalar imzaladığı biliniyor. Britanya’nın bundan önce David Cameron ve şimdi de Theresa May yönetimindeki Britanya’nın Suudilerle ilişkisi bütün tepkilere rağmen en parlak dönemini yaşıyor. Theresa May, 2016 yılında Körfez Ülkeleri konseyi toplantısına katıldı. Bu yılın Ocak ayında Türkiye’ye gitti ve 100 milyon Sterlinlik silah anlaşması ile döndü. Nisan ayında da Suudi Arabistan’a gitti. Bu ziyaretler konusunda kendisine yöneltilen eleştirileri "Bu ülkeler bizim güvenliğimiz için önemli. Evet savunma sanayimiz, yani ticaretimiz için önemli. Körfez’in güvenliği bizim güvenliğimiz, Körfez’in zenginliği bizim zenginliğimiz. Biz ne yapıyorsak Britanya’nın ulusal çıkarları için yapıyoruz" diye savunmuştu.

Tam da Katar ve Körfez ülkeleri arasındaki sorunların İran’a karşı kurulması planlanan ‘Arap NATO’su projesi nedeniyle doruk yaptığı bugünlerden bir son bilgi. Son yıllarda Britanya’nın silah satışında rekor kırdığı ülkeler arasında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ın yanısıra Katar da bulunuyor. Bu ülkelerin silahlanma için harcadıkları paranın da son yıllarda 10’larca katına çıktığını hatırlatmakta yarar var. Teknolojisi ve silah sanayisi gelişmiş ülkelerin dünyaya bakışını anlamak çok zor değil. İki düşman yarat, iki tarafa da silah sat, çatışsınlar, böylelikle sen daha çok sat, ülkene terör olarak dönermiş, insanlar ölür, yaşamlar göç yollarında bitermiş ne gam, ticaret çarkın dönüyor ya...

Jeremy Corbyn, bunun dışında bir yönetimin mümkün olduğunu, savaşların ve sonuçlarının önlenebileceği, daha adil bir dünyanın sağlanabileceği umudunu dillendiriyor. Robert Fisk, o nedenle Corbyn’den ‘kahramanlarımdan biri’ diye sözediyor. Dolayısıyla Corbyn’in söyledikleri, slogan konuşup hamaset yapanlardan daha çok tartışılmayı, konuşulmayı hakediyor.

savaş Armağan Kargılı theresa May