TÜSİAD'dan 'gücün paylaşıldığı devlet' vurgusu

TÜSİAD'dan 'gücün paylaşıldığı devlet' vurgusu
Cumhuriyet kurulurken en belirleyici tercihin, iktidarın sınırlandırılmış süre için sınırlandırılmış yetkilerle kullanılması olduğunu söyleyen TÜSİAD Başkanı Turan: "Ülkeyi güçlü kılmanın yolu, adil ve gücün paylaşıldığı bir devlet yapısından geçiyor."

Artı Gerçek - Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, dernek olarak yeni bir proje başlatacaklarını duyurdu. Yıl boyunca sürecek proje kapsamında illere giderek, yerelde paydaşları bir araya getirecek bir tartışma platformu başlatacaklarını belirten Turan, "Cumhuriyetin kurucu unsurlarından olan yerel kongrelerden ilham alarak, demokrasinin erdeminin çoğunluk kararından değil, çoğulculuktan geldiğinin farkında olarak, cumhuriyetin, toplumun tüm vatandaşlarının eşit katılımı üzerine kurulu olduğunu hatırlayarak, cumhuriyet tarihi boyunca reformculuğun devletteki önemini ve toplumdaki karşılığını bilerek, 'şimdi söylemek değil, söyleşmek zamanı' diyoruz" çağrısında bulundu.

Turan, Ankara'da düzenlenen TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısının açılışında yaptığı konuşmada, Cumhuriyet'in birinci yüzyılını geride bırakırken uzun vadeli bir değerlendirme yapma gereği duyduklarını söyledi. "Hangi inançtan, hangi etnik kimlikten, hangi sınıftan, hangi cinsiyetten, hangi toplumsal gruptan olursak olalım, Cumhuriyet'imizin ikinci yüzyılı için Türkiye hayalimizi hep birlikte konuşmaya başlayalım" diyen Turan, konuşmasında iktidar gücünün paylaşılmasının demokrasi açısından önemine işaret etti.

TÜSİAD Başkanı Turan'ın konuşması başlıklar halinde şöyle:

EN BELİRLEYİCİ TERCİH EGEMENLİĞE İLİŞKİN OLAN: Cumhuriyetimiz kurulurken yapılmış olan tercihlerden en belirleyici olanı, egemenliğe ilişkindi. İktidarın, halkın seçtiği kişiler tarafından, yaşam boyu değil, sınırlandırılmış bir süre için ve mutlak değil, sınırlandırılmış yetkilerle kullanıldığı cumhuriyet tercihi yapılmıştı.

ÇOĞUNLUK KADAR ÇOĞULCULUĞU DA BİLİYORUZ: İkinci yüzyılda cumhuriyet değerleriyle demokratik değerleri bir arada yükseltmeye hazırız. Bizler; bireysel ve kolektif hak ve özgürlüklerin önemini de, çoğunluk kadar çoğulculuğu da, din ve vicdan özgürlüğünü de, devlet ve din işlerinin ayrılmasını da, tüm vatandaşların imtiyazsız eşitliğini de, neyin kamu yararına olduğunun, toplumun eşit vatandaşlarına ait bir karar olduğunu da biliyoruz.

TÜM VATANDAŞLARIN EŞİT HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE SAHİP OLDUĞU BİR TOPLUM DÜZENİ ESASTIR: Demokratik bir cumhuriyetin; toplumsal cinsiyet, inanç konusundaki bireysel tercih, etnik kimlik ve benzeri konularda hiçbir ayrım yapmadan, tüm vatandaşların eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu, bir toplum düzenini esas aldığının bilincindeyiz. İkinci yüzyılımızda, herkesin, hiçbir ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşitliği, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı tartışmalarını geride bırakmak istiyoruz. Tüm vatandaşların hakkının-hukukunun gözetildiğinden hiç kimsenin şüphe etmediği; kadınların, çocukların tacize, tecavüze, şiddete uğramalarına, küçük yaşta evliliklere hiçbir gerekçeyle göz yumulmadığı bir toplum hayalini, maalesef günümüzde hala korumak durumunda kalıyoruz.

BİREY DEVLETE EZDİRİLMEMELİDİR: Ülke olarak büyük ideallerimiz var. Ama bu büyük ideallerin, bireyi aşan ve ezen boyutunun yol açabileceği risklerin de farkındayız. Bu nedenle bireyi devlet karşısında güçlendirmenin ve bireyi topluma ve devlete ezdirmemenin gerekli olduğunu da biliyoruz. Devleti güçlü kılarken, insan haklarını, özgürlükleri, katılımcılığı ve çoğulculuğu da güçlendirmeyi akılda tutmalıyız. Ülkemizi uluslararası arenada büyük ve güçlü kılmanın yolunun; adil, şefkatli ve gücün paylaşıldığı bir devlet yapısından geçtiğini hatırlamalıyız.

AB İLE İLİŞKİLER YENİDEN BİR İLERLEME ÇIPASI HALİNE GELMELİ: Ülkemizin coğrafi konumlanışı da, tarihsel modernleşme çizgisi de, bugün, transatlantik ittifak ve AB ile cisimleşen modern dünyanın bir parçası olma doğrultusundadır. Bu durum, demokratik ülkeler topluluğunun eşit bir üyesi olma iradesi ile örtüşüyor. Uzun vadeli çıkarları ifade eden bu konum, önümüzdeki dönemde de iç siyasetteki dinamiklere feda edilmemeli. Bu bağlamda AB ile ilişkilerin göç eksenli alışveriş ilişkisinden kurtarılarak, yeniden bir ilerleme çıpası haline gelmesi zorunludur.

KAYIRMACILIK, YOLSUZLUK EKONOMİK İLERLEMEYİ ZAYIFLATIR: Cumhuriyetimizin birinci yüzyılı, iç ve dış siyasetin ekonomi üzerindeki etkisini bariz biçimde ortaya koyar. Kayırmacılığın, yolsuzlukların, ahbap-çavuş kapitalizminin, kaynakların verimli alanlara değil, kişisel ilişkiler üzerinden aktarılmasının ekonomik ilerlemeyi nasıl zayıflattığını, teori ve tarih, gözler önüne serer.

EKOLOJİK DENGEYİ GÖZETEN BİR EKONOMİK BÜYÜME: Büyümeyi hızlandırmak ve refah seviyesini artırmak hedeflerine ikinci yüzyılda ulaşabilmek, kurum ve kuralları iyi belirleyip, piyasa ve kamu yararını iyi dengeleyince, hiç de zor olmayacak. Ama geçmişten farklı olarak, yirmibirinci yüzyıla, dikkate almamız gereken çok önemli bir konuyla giriyoruz: Artık sadece nasıl büyüyeceğimize değil, ekolojik dengeyi de gözeten bir büyümeyi nasıl sağlayacağımıza dikkat etmeliyiz. Ekonomik büyüme modelimizi, sürdürülebilirlik ekseninde yeniden kurgulamalıyız.

İNSAN HAKLARINA AMASIZ-FAKATSIZ RİAYET EDİLMELİ: TÜSİAD olarak biz, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında müreffeh, toplumsal refahın adil biçimde dağıldığı, fırsat eşitliğini ve insani kalkınmasını sağlamış, hukukun üstün olduğu, İnsan haklarına eksiksiz biçimde, amasız-fakatsız riayet eden, kadın-erkek eşitliğini her alanda hayata geçirmiş, demokrasiyi bir yaşam tarzı haline getirmiş, katılımcılığı ve çoğulculuğu özümsemiş, üretim ve tüketim standartlarıyla doğaya zarar vermeyen, çevreyle uyumlu,
dijital ve yeşil dönüşümü başarmış, Bilimsel bilgi üretiminde, evrensel standartları yakalamış, Avrupa Birliği entegrasyonunu sağlamış, gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye hayal ediyoruz.

YENİ BİR PROJE BAŞLATIYORUZ: TÜSİAD olarak bu hayalin gerçekleşmesine katkı sağlamak için, yüzüncü yılımızda yeni bir proje başlatıyoruz. Cumhuriyetin kuruluşunda yerel toplumsal dinamiklerin katkısından ve katılımcılığından hareketle, cumhuriyetin kurucu unsurlarından olan yerel kongrelerden ilham alarak, demokrasinin erdeminin çoğunluk kararından değil, çoğulculuktan geldiğinin farkında olarak, cumhuriyetin, toplumun tüm vatandaşlarının eşit katılımı üzerine kurulu olduğunu hatırlayarak, cumhuriyet tarihi boyunca reformculuğun devletteki önemini ve toplumdaki karşılığını bilerek, "şimdi söylemek değil, söyleşmek zamanı" diyoruz.

CEVAP BULMAMIZ GEREKEN SORULAR VAR: Önümüzde, ortak geleceğimizi kurgularken, cevap bulmamız gereken sorular var:
-Cumhuriyeti ve demokrasiyi birlikte nasıl güçlendireceğiz?
-Küresel dönüşümlerde, ulusal stratejimizi nasıl konumlandıracağız?
-Çevreyi koruyan bir kalkınma nasıl olmalı?
-Refahı artırırken, bölüşümü daha adil nasıl yaparız?

Tüm toplumu ilgilendiren bu sorulara yanıt aramak üzere, yerelde paydaşları bir araya getireceğimiz ve yıl boyunca sürecek bir tartışma platformu başlatıyoruz. Bugün, ne demokratikleşmenin gerekleri, biçimleri, yolları; ne de ekonomik istikrarın nasıl ve hangi politikalarla sağlanacağı, hiçbirimiz için yeni konular değil. Bütün bu çetrefil konuların hepsinde, toplumun kılcal damarlarına uzanan bir birikim oluştu. Şimdi yapmamız gereken, bu birikimi açığa çıkartmak. Ulusumuzun çok değerli enerjisini, kamplaşma ve kutuplaşmanın yarattığı gerilimlerle heba etmeyelim. Çok kültürlü, zengin bir coğrafyanın kadim tarihine sahip bir ulus olarak, cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı ideali çerçevesinde, bir araya gelelim. Hangi inançtan, hangi etnik kimlikten, hangi sınıftan, hangi cinsiyetten, hangi toplumsal gruptan olursak olalım,
cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için Türkiye hayalimizi hep birlikte konuşmaya başlayalım. Konuşarak,
birbirimizi dinleyerek, anlayarak, her kesimin umut ve hayallerini içeren ortak bir gelecek noktasında birleşelim. (EKONOMİ SERVİSİ)

Öne Çıkanlar