Koray Düzgören
Erdoğan bir iç-dış savaşa mı hazırlanıyor?
Gerektiğinde bir iç savaşı göze alabilen bir siyaset, böylesine illegal örgütlenmelere başvurabilir.
Türkiye’de artmakta olan iç savaş tehlikesini yazmak istiyordum. Türkiye’nin hızla ve tehlikeli bir şekilde silahlanmasını, AKP’nin ve Erdoğan’ın özel silahlı birliklerini, milislerini, bu konudaki haberleri ele alacaktım.
Ama Cumhurbaşkanı’nın Suriye’ye yönelik son açıklamalarını duyunca dış savaşın da çok yakın bir tehlike olduğunu gördüm. Türkiye’nin Kuzey Suriye’de Kürtlerin, PYD-YPG’nin hakim olduğu bölgelere karadan girmeye hazırlandığı haber veriliyor. Hatta gazeteler, operasyonun ayrıntılarını bile yazmışlar. Erdoğan da "Kuzey Suriye’de bir Kürt devletine asla izin vermeyeceğiz" diye bağırıyor. Savaş kapıda.
İçeriye bakarsak,Türkiye zaten savaşın içinde.
Son iki yıldır iç savaşı aratmayan bir savaş var. Erdoğan, Kürt sorununda barış masasını devirip devletin klasik savaş konseptine döndü. Bu sefer OHAL’e de güvenerek devlet içindeki müttefikleriyle birlikte Kürt meselesini silah gücüyle halledebileceğini zannediyor.
Ülkenin Doğu ve Güneydoğu’sunda PKK ile bir savaş yürütülüyor. Her gün birçok PKK’li, asker, polis yaşamını yitiriyor. Köyler, karakollar bombalanıyor. Zırhlı araçlara saldırılar oluyor.
Ülke toprakları, dağları, yerleşim yerleri savaş uçakları tarafından bombalanıyor. Havanlar, obüsler, tanklar, zırhlı araçlar bölgenin her yerinde. Yerleşim yerleri adeta açık askeri alan görünümünde.
Havada helikopterler, savaş uçakları, insansız keşif uçakları vb.
Silahın her türlüsü günlük hayatın içinde.
Ve böyle bir ortamda milyonlarca insan hiçbir şey yokmuşcasına günlük yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Çocuklar savaş uçaklarının sesleri ile büyüyor, yaşlılar ve hastalar helikopter sesleri ile uyumaya çalışıyor.
Ve yine milyonlarca insan da ülkenin diğer bölgelerinde hiçbir şey yokmuş, herşey normalmiş gibi yaşıyorlar. Hatta bu milyonların ülkenin Doğu ve Güneydoğusu’nda cereyan eden kanlı savaştan haberleri bile yok. Bir yakınları, tanıdıkları, arkadaşları bu ateş bölgesine bir nedenle giderse durumdan haberdar oluyorlar. Ama yine de ilgileri çok sürmüyor. Günlük hayatlarına dönüyorlar.
Peki, içerde savaş zaten varken iç savaş tehlikesi de ne oluyor? Daha tehlikesi mi kalmış bu işin?
Silahlanma çok büyük bir hızla artıyor
Aslında tehlike çok büyük.
Türkiye sadece askeri anlamda değil, genel olarak da çok hızlı bir şekilde silahlanıyor.
Rakamlara bakın:
Türkiye’de her 4 kişiden 1’i ateşli silah sahibi.
Ülkede bulunan 20 milyon ateşli silahtan, Emniyet verilerine göre, yalnızca 688 bini ruhsatlı.
2006-2015 arasında Adli Tıp Kurumu tarafından ‘ateşli silah yaralanması’ nedeniyle gerçekleştirilen Adli Muayene sayısı 67 bin 960.
Yılda 6 bin 796 kişi ateşli silah nedeniyle yaralanıyor. Bir başka deyişle günde 18 kişi, ateşli silahla saldırıya uğruyor.
Bu nedenle her 6 saatte bir kişi yaşamını yitiriyor.
MKEK'den alınan bilgiye göre, Türkiye'de her yıl ortalama 17 bin ile 20 bin adet arasında tabanca satılıyor..
Kurum geçen yıl 19 bin 575 adet tabanca ve yaklaşık 40 milyon mermi (fişek) sattığını açıkladı.
Geçmişle karşılaştırıldığında bütün bu rakamların AKP iktidarı döneminde ikiye katlandığı görülüyor.
Tabii sorun sadece silahlanmanın başdöndürücü ve AKP iktidarının da çeşitli nedenle teşviki sonucunda sorumsuzca artmasından ibaret değil.
Bizzat iktidar ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan, devletin güvenlik güçlerinin hızla büyümesine ve giderek daha fazla ateş gücüne sahip olmasına rağmen bunlarla yetinmiyor. Kendisini korumak amacıyla devlet içindeki gayrinizamı güçleri yeniden örgütlüyor ve devlet yapısı dışında da milis güçleri oluşturuyor, bunları da silahlandırıyor.
Gazetelerde, haber sitelerinde çıkan haber ve yorumların taranması ile elde edilen açık istihbarata bakılırsa, Erdoğan adeta bir iç savaşa hazırlanıyor.
Korku dağları bekler. Erdoğan iktidarını kaybetmekten çok korkuyor. Bu nedenle de hiçbir yasal güce, devletin resmi kolluk kuvvetlerine güvenmiyor.
Bu açık kaynaklardan derlediğim bilgilerin bir kısmına bir bakın.
Resmi güçlerden başlayalım:
AKP iktidara geldiğinde 170 bin civarında polis görev yapıyordu. Bu sayı binlerce polisin ‘FETÖ’cü olduğu iddiasıyla görevden atılmasına rağmen şu anda yaklaşık 250 bin civarında. Şimdi tamamen İçişleri Bakanlığı’na bağlanan Jandarma güçleri de neredeyse aynı sayıda.
Polis Özel Harekât (PÖH) sayısı, yıl sonuna kadar 20 bine çıkacak, silah desteği artırılacak.
Jandarma Özel harekat (JÖH) sayısı da yıl sonuna kadar 20 bine yükselmiş olacak.
Bu iki güç bilindiği gibi Güneydoğu’da Kürt şehir ve kasabalarının yıkılması operasyonunu yürüttü. O kirli savaştaki ırkçı, insanlık dışı sahneler, vahim insan hakları ihlalleri hala gözlerimizin önünde.
Aynı kanlı şiddet operasyonlarında duvarlara yazılanİslamcı, ırkçı sloganların altındaki imzanın sahibi Esadullah timlerinin ne olduğu konusunda ise şimdiye kadar devletin yetkili organ ve kişileri tarafından bir açıklama yapılmadı.
O kanlı olaylar sebebiyle bir tek polise, kamu görevlisine şimdiye kadar soruşturma açılmadı.
Bunlar resmi güçler, ama kayıtsız şartsız AKP’nin öz silahlı güçlerine dönüştüğünü söylemek abartı olmaz.
Erdoğan’ın özel güvenlik güçleri
Bir de sivil silahlı güçler var.
Bunlar Erdoğan’a bağlı daha da militan güçler. Milis güçleri.
SADAT adlı özel güvenlik şirketinin Erdoğan’ın özel güvenlik gücü olarak örgütlendiğine ilişkin birçok tekzip edilmeyen haber var. Bu gücün başındaki emekli general, Cumhurbaşkanına baş danışman olarak atanmış bulunuyor.
Bu çok karmaşık bir örgütlenme. Erdoğan’ın, polis ve silahlı kuvvetleri bu kuruluş eliyle yeniden dizayn edeceği konuşuluyor.
Unutulmaması gereken Osmanlı Ocakları örgütlenmesi var. Osmanlı Ocakları, tamamen AKP’nin silahlanmış milis güçleri olarak değerlendiriliyor. Gezi eylemleri sonrasında, herhangi bir sivil eyleme karşı müdahale amacı ile kurulduğu söyleniyor.
15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası görüntülerine bakıldığında da sokağa çıkan bu militanların çoğunun silahlı oldukları tahmin ediliyor.
Ayrıca bu silahlı örgütlenmelerle işbirliği yapan birkaç mafya grubunun olduğuna dair iddialar, hatta belirtiler de var.
Bir başka iddia eski MHP milletvekili Sinan Oğan tarafından referendum öncesinde dile getirildi. Oğan, AKP'nin 'Halk Özel Harekât' (HÖH) gibi bir paramiliter yapılanma çalışması içinde bulunduğunu iddia etti.
İddia çok ilginç ve vahim: "Özellikle bu 15 Temmuz sonrasında normalde fırıncı, berber ya da bakkal olan sivillerin zaman zaman kamplara alınıp eğitildiklerini, silah kullanmanın öğretildiğini biliyoruz. Bu yarı milis gücünü‘ha’ dediklerinde sokağa çıkarıp toplumun diğer kesiminin üzerine salacak bir çalışma içerisindeler."
Son olarak yönetmelikte yapılan bir değişiklikle özel güvenlik personeline uzun namlulu silah izni verildiğini öğrendik.. Demek ki sayıları neredeyse 100 bini bulan bu özel güvenlikçilerden de gerektiğinde yararlanılacak.
Gazetelere, haber sitelerine yansıyan bilgiler, iddialar korkunç bir gerçeği gösteriyor.
Sayıları yüzbinlerle ifade edilen resmi güçlerin ötesinde böylesine bir sivil milis örgütlenmesine gitmek sportif amaçlarla yapılmaz. Ancak gerektiğinde bir iç savaşı göze alabilen bir siyaset, böylesine illegal örgütlenmelere başvurabilir.
Bu nedenle Türkiye bir iş savaşa mı hazırlanıyor diye sormak istedik.
Suriye ve Ortadoğu’da bütün politikaları çöken, bütün hamleleri boşa çıkan Erdoğan’ın Kuzey Suriye’ye Kürt hedeflerine yönelik harekat açıklaması da üzerine gelince ister istemez sorduk:
"Türkiye bir iç ve dış savaşa mı hazırlanıyor?
Aslına bakılırsa Suriye’de Rojava’ya yönelik bir istila girişimi zaten başlı başına bir iç savaş nedeni sayılabilir. Böyle bir durumda bölgesel olarak zaten süren bir iç savaşın ülke geneline yayılması dahi söz konusu olabilir.
Bütün bu gelişmelerden sonra yine soruyoruz:
"Erdoğan bir iç ve dış savaşa mı hazırlanıyor?"
Ortadoğu’nun, Suriye’nin durumu ortadayken böyle bir adım atabilir mi?
Atarsa ne olur?
Düşünmek bile istemiyor insan...